BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ - Ünite 7: Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Osmanlılarda Bilim ve Teknoloji

Giriş

Osmanlının tarihinde imparatorluk sınırları içerisinde görülen bilim hareketleri, kendine has bir gelişme çizgisi göstermiştir. Bu çizgi Osmanlı sınırları dışında kalan diğer İslam toplumları ile tarihi miras ve gelenek bakımından birçok müşterek unsura sahip olmakla beraber coğrafi konumu, devlet idaresinin ve toplumun dinamizmi neticesinde bazı yönleri ile farklılıklara sahiptir. Böylece Osmanlı bilimi, kaynağı bakımından onun dışında kalan İslam dünyası ile müştereklik içinde olmakla birlikte geçirdiği gelişmeler bakımından öncü vasfını taşır.

Osmanlı bilim ve eğitim hayatındaki büyük gelişmeler geniş bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirmiştir. Genellikle eski ve yeni bir arada ve bir birine paralel olarak uygulanmıştır.

Klasik Osmanlı Bilim Geleneği ve Kurumları

Osmanlılarda din, kültür ve bilim faaliyetlerinin kaynağını oluşturan ve aynı zamanda devlet ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde teşkilatlanmış olan en önemli müesseseler medreseler olmak üzere, muvakkithane ve şifahane gibi tıp, matematik ve astronomi bilimlerinin uygulamalarının yapıldığı yerlerde, bu bilimlerin eğitimleri ile birlikte yürütülmekteydi. Medreseler, İslam geleneği çerçevesinde aynı esaslara bağlı kalmakla beraber, özellikle teşkilat bakımından Osmanlılarda birçok değişikliğe uğramıştır. Orhan Bey’in (ikinci Osmanlı sultanı) 1331’de İznik’te kurduğu ilk medreseden başlayarak medreselerin çalışmalarını destekleyen vakıfları vardı. Medreselerde din, ilim ve eğitim hizmetlerini yürütenlerin yanında bürokraside ve yargıda ihtiyaç duyulan idari ve adli personel eğitilmekteydi. Ulema da medreselerden yetişiyordu ve medreselerde yetişen alimler, müderrislik, müftülük, kadılık, kazasker ve şeyhülislamlık vazifelerinde bulunuyorlardı.

İstanbul’un fethinden sonra II. Mehmed, Fatih Külliyesi’ni inşa ettirdi. Bu külliyenin iki eğitim seviyeli dört paralel sıradan oluşan 16 medresesinin sayı ve organizasyon bakımından Osmanlı ve genel olarak İslam eğitim tarihinde benzersiz bir yeri bulunmaktaydı. Fatih dönemindeki siyasi istikrar ve iktisadi refah sebebiyle İslam dünyasındaki seçkin ilim adamları ve sanatkarlar imparatorluğun başkentinde toplanmıştı.

16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Medreseleri’ni kurmasıyla, medreselerin gelişmesinde son safhaya ulaşılmıştı. Bu dönemde bu külliye bünyesinde Darüttıp adıyla bir ihtisas medresesi kurulmuştu ve böylece ilk defa, şifahanelerin dışında tıp eğitimi veren bağımsız bir müessese kurulmuştu. Osmanlıların kurduğu diğer ihtisas medreseleri Darülhadis ve Darülkurra idi.

16. asrın sonlarında, Takiyüddin Râsıd tarafından kurulan ve eski astronomi aletleri ile birlikte yeni aletlerin de kullanıldığı İstanbul Rasathanesinde, kısa fakat İslâm astronomi çalışmalarının devamı niteliğinde, orijinal çalışmalar yapılmış ve bunlar hemen kitap haline getirilmiştir. Klasik dönem Osmanlı bilim literatürünün oluşması ise genellikle medrese ortamında gerçekleşmiş ve başta dinî konular olmak üzere matematik, tıp ve astronomi sahalarında, Arapça, Türkçe ve çok azı Farsça olmak üzere, çok sayıda ilmî eser müderrisler tarafından telif, tercüme veya yorumlama yoluyla meydana getirilmiştir.

Osmanlı bilim literatürünün oluşmasında, Osmanlı toprakları içerisinde bulunan kültür mevkilerinde yetişen Anadolulu bilim adamları ile bu merkezlerin dışında yetişip Osmanlı himayesine giren alimlerin önemli katkıları olduğudur. Klasik dönem Osmanlı bilim geleneğinin oluşmasında, medreselerin kurulmasından eserlerin telifine kadar pek çok konuda padişahların ve diğer devlet adamlarının teşviklerinin önemli rolü olmuştur.

Osmanlı’da Yeni Eğitim Müesseselerinin Kuruluşu

Osmanlılar, Avrupa’da gelişen teknolojiden ve özellikle askeri sahalardaki ilerlemelerden etkilenmelerinin sonucunda, modern bilimi ve teknolojiyi öğretecek yeni eğitim müesseseleri kurma yoluna gitmişlerdir. Osmanlı klasik eğitim kurumlarına dokunmadan kurulan bu müesseseler imparatorlukta yeni bir bilim ve eğitim anlayışının doğuşunu hazırlamışlardır.

Özellikle modern askerî teknik eğitim konusunda yoğunlaşan çalışmalar çerçevesinde yeni müesseseler kurulmuştur. Humbaracı Ocağı'nın kurulmasıyla başlayan bu çalışmalar, daha sonra Mühendishanelerin ve diğer askerî okulların açılmasıyla 19. yüzyılda da devam etmiştir. Askerî ve teknik eğitim veren müesseseler yanında ilk, orta ve yüksek seviyede modern sivil eğitim müesseselerinin kurulması, günlük gazete ve süreli yayınların modern bilim ve teknoloji konusunda verdikleri bilgiler de göz önünde tutulacak olursa modern bilim ve teknolojiyi geniş kitlelere, değişik seviyelerde tanıtma imkânı doğmuştur. Kurulan eğitim müesseselerinin bazıları şunlardır:

  • Humbaracı Ocağı: 1735 yılının ilk günlerinde Üsküdar’da Ayazma Sarayı’nda kurulan Ulufeli Humbaracılar Ocağı ile Osmanlı’da ilk olarak Avrupa usulü ile yeni bir askeri eğitim gerçekleştirilmiştir. Bu ocağın en önemli özelliklerinden biri, her bir odasında, zabitler arasında teorik ve tatbiki olarak matematik ve modern harp sanatları konusunda ders veren Avrupalı ve Osmanlı hocaların mevcudiyetidir.
  • Hendesehane: Kaptanıderya Derya Gazi Hasan Paşa’nın isteği ile Tersane personeline, ihtiyaç duyulan teorik eğitimi vermek üzere 1775 yılında Tersane ambarlarında bir odada “Hendese Odası” kurulmuştur.
  • Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun (Deniz Mühendishanesi): 1793 senesinde Hasköy’de Humbaracı ve Lağımcı Ocağı kışlasında Mühendishane-i Cedide’nin açılmasıyla Tersane Mühendishanesi’ndeki hoca ve halifelerden bazıları ve 7 nefer talebe buraya naklolunmuştur. Küçük Hüseyin Paşa kaptanıderyalığa getirilince Tersane’deki Mühendishane’yi gemi inşa haritacılık ve coğrafya eğitimi veren bir deniz mühendishanesi haline getirmiştir.

Türkçe Modern Bilim Literatürünün Ortaya Çıkışı

Resmî eğitim kurumları yanında, sivil ilmî ve meslekî Cemiyetler de kuran Osmanlı aydınları, bu arada Türkçe modern bilim literatürünün oluşması için ciddi bir gayret içine girmişler ve bu alanda bir takım lügatler yayınlamışlardır. 18 ve 19. yüzyılda basılan eserlerin tamamına yakınının Türkçe olması, Türkçenin bir bilim dili olması hususundaki gelişmeyi ortaya koymaktadır.

18. asrın sonlarına doğru, subaylara modern bilimleri öğretmek için kurulmuş olan Mühendishane-i Hümayun hocaları, Batı’daki askeri teknik okullarda okutulan ders kitapları arasından seçilen bilim kaynaklarından, tercüme ve adaptasyon yoluyla kitaplar hazırlamaya başlamışlardır. 19. Asrın başlarında Şanizade Mehmed Ataullah Efendi, modern tıp ve anatomi bilgilerini, ilk defa Osmanlı okuyucusuna anlaşılır bir dille ve bir bütün halinde sunmuştur. Tanzimat’ın ilanından sonra eğitimin yeni bir anlayış içerisinde klasik döneme göre çok farklı bir şekilde teşkilatlanması, modern eğitimin yaygınlaşması, yeni bilim ve tekniğe ait çok sayıda kitabın basılmasına yol açmıştır. Tanzimat sonrası basılan bilim kitaplarında yeni ve farklı konular da ele alınmıştır. 19. Yüzyılda Osmanlı bilim hayatında, araştırmaya yönelik çalışmalara yurt dışında başlanmış fakat yurt içinde kurulan müesseselerde araştırma hedefi tam gerçekleştirilememiştir.

Yeni Bilim Müesseseleri

Osmanlı’nın son döneminde yaygın şekilde eğitimi yapılan tıp, kimya, botanik ve zooloji gibi modern bilimlerin deneyleri yeni eğitim kurumlarında kurulan laboratuvarlarda yürütülmeye başlandığı gibi bu bilimlerin uygulamalarını değişik hizmet sahalarında sunan yeni müesseseler de kurulmaya başlanmıştı. Bunların başında, sağlık hizmetlerine yönelik olanlar gelmekteydi. Koruyucu hekimlikle ilgili ilk uygulamalar, 1831’de özellikle Müslüman hacılar için kurulmuş olan karantina teşkilatında başlamıştı. Bir kuduz laboratuvarı ve daha sonra kolera salgınları için de bir bakteriyoloji laboratuvarı kurulmuştur. Bu dönemde kurulmuş bir diğer modern bilim müessesi ise Rasathane-i Amire olmuştur. Rasathane, astronomi alanında gözlem yapmaktan çok meteoroloji ile ilgili fonksiyonları yerine getirmiştir.

Yapılan çalışmalarla, Osmanlı astronomi, matematik ve coğrafya literatürü tarihi büyük ölçüde açığa çıkmış bulunmaktadır. Astronomi literatürüne bakıldığında 15. Yüzyıldan Cumhuriyet’e kadar olan dönem içerisinde 582 müellif, astronomi konusunda toplam 2438 eser hazırlamıştır. Matematikte ise tespit edilebilen 491 müellifin toplam olarak 1116 eser hazırlanmış oldukları görülmüştür. Astronomiye ait eserlerin sayıca matematiğe ait eserlerden daha fazla olduğu görülmektedir. Bu durum astronomide, bilhassa takvimlerin büyük bir yer tutmasından kaynaklanmaktadır.

Başlangıçta Arapça yazılmış olan Osmanlı bilim literatürü, 14. Ve 15. Asırlardan itibaren Arapça, Farsça eserlerin tercüme edilmeye başlamasıyla, bu iki dil yanında sıklıkla Türkçe olarak da yazılmaya başlanmıştır. Bu durum Türkçe bilim literatürünün zenginleşmesini ve değişik bilim dallarında terminolojilerin oluşmasını da mümkün kılmıştır. 18 ve 19. Asırlarda, Osmanlı bilim literatürünün dili Türkçe ve Arapça’dır. Farsça eserler ise çok nadirdir. Türkçe ve Arapça olarak yazılan eserlerin oranları da farklılıklar arz etmektedir. Bu iki asırda hazırlanmış ve İstanbul’da basılmış olan modern bilim teknolojiye ait eserlerin tamamının Türkçe olmasına mukabil, el yazması eserlerin çoğunluğu Arapça’dır. Yayın salıları incelendiğinde, Türkçe kullanımının arttığı ancak toplam adedin azaldığı görülmektedir. Bu da 19. Yüzyılda, mekteplerin ve eğitim müesseselerinin yaygınlığına bağlı olarak basma eser kullanılmasıyla, kitap konusunda Doğu yazma geleneğinden modern basma geleneğine geçişin hızlanmasını göstermektedir.

Arap toprakları hariç Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında hazırlanan astronomi kitaplarının büyük çoğunluğu Türkçe yazılmıştır. Aynı müşahedeleri Osmanlı matematik literatürü için de söylemek mümkündür. Sonuç olarak, 18 ve 19. Asırlarda hazırlanan eserlerin yazma olanlarının Arapça veya Türkçe, ancak bunlardan basma olanların tamamına yakınının Türkçe olduklarını söyleyebiliriz.