HADİS TARİHİ VE USULÜ - Ünite 10: Mütevâtir, Âhâd, Zayıf ve Mevzû Hadisler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 10: Mütevâtir, Âhâd, Zayıf ve Mevzû Hadisler

Giriş

Hadis usulü ilminin amacı bir hadisin Hz. Peygamber’e ait olup olmadığını sorgulayan kuralları belirlemek ve söz konusu hadise ya da habere bu kuralları uygulamaktır. Bugüne kadar bu konuda birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalara göre güvenilirlik derecesine göre sıralandığında mütevâtir ilk, mevzu hadisler ise son sırada yer almaktadırlar.

Mütevâtir

Bu hadisler şöyle tanımlanmaktadır: “Yalan bir haberi rivayet etme hususunda birleşmeleri aklın ve âdetin kabul etmeyeceği kadar kalabalık râvîler topluluğunun kendileri gibi bir topluluktan alıp naklettikleri, görülen ve duyulan (his ve müşahedeye dayalı) bir olayla ilgili hadislerdir”.

Bir hadisin olarak sayılabilmesi için üç temel şartı sağlamış olması gerekmektedir. Bunlar:

  1. Hadisin kalabalık bir topluluk tarafından rivayet edilmesi ve bu topluluğun her nesilde tevatür sayısının altına düşmemesi.
  2. Bu kalabalığın yalan üzerine birleşmelerinin aklen ve âdeten mümkün olmaması.
  3. Haberi nakleden kişilerin o haberi bizzat kaynağından işitmeleri veya olayı kendi gözleriyle görmeleri.

Mütevâtir hadisler de kendi içlerinde çeşitlilik göstermektedir. Bugünkü bilgilere göre tarihte bu çeşitlerden bahseden ilk âlim İsa b. Ebân’dır (ö. 221/835).

Mütevâtir lafzî ve ma‘nevî olarak ikiye ayrılmaktadır.

  • Lafzî Mütevâtir: Bütün rivayetlerinde lafızları aynı olan yani, Hz. Peygamber’in ağzından çıktığı halini koruyarak insanlara ve günümüze ulaşan hadislerdir.
  • Ma‘nevî mütevâtir: Râvîlerin, aralarında müşterek bir nokta olan çeşitli hükümleri veya bilgileri ayrı ayrı lafızlarla nakletmeleri şeklinde meydana gelen ortak manaya denir.

Bir hadisin mütevâtir olması onun şüphesiz doğru bilgi barındırdığı anlamına gelir. Mütevâtir hadisler konusunda ilk eser Suyûtî’nin (ö. 911/1505) el- Ezhâru’l-mütenâsire fi’l-ahbâri’l-mütevâtire adındaki eseridir. Bu eserde mütevâtir kabul edilen 113 hadise yer verilmiştir.

Âhâd Haber

Mütevâtir haberin şartlarını taşımayan veya mütevâtir seviyesine ulaşmayan haber anlamına gelmektedir. senedin herhangi bir yerinde ya da tamamında tek bir râvînin bir râvîden rivayet ettiği hadis, haber-i vâhiddir. Haber-i vâhidle amel edilebileceğini gösteren Kur’ân ve sünnette çeşitli deliller bulunmaktadır. Bunlar:

  1. İbn Ömer’den nakledildiğine göre Kubâ’da sabah namazı kılınırken bir haberci gelir ve Hz. Peygamber’e bir âyet indiğini, artık namazların Kâbe’ye doğru kılınacağını bildirir. Önceden Kudüs’e yönelerek namaz kılan Müslümanlar bu haber üzerine Kâbe’ye yönelerek namaz kılmaya başlarlar. Burada içlerinde Ensâr’ın fakihleri bulunan Kubâ halkı Hz. Peygamber’den bizzat duymadan bir kişinin getirdiği habere dayanarak kıbleyi değiştirmişlerdir (Buhârî, “Ahbâru’l-âhâd”, 1).
  2. Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: Ben, Ebû Talha, Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ve Übey b. Ka‘b’a hurmadan yapılmış şarap dağıtırdım. Bir gün bir haberci geldi ve şarabın haram kılındığını söyledi. Bunun üzerine Ebû Talha, Ey Enes! Kalk ve şu şarap kabını kır, dedi. Ben de kalktım ve bir taşla kabı kırdım.
  3. Hz. Peygamber pek çok sahâbîyi tek başına bir yere elçi olarak göndermiş ve varacakları yere ulaşınca onlara yaptığı tavsiyeleri tutmalarını söylemesini istemiştir. Bu çerçevede Mus‘ab b. Umeyr’i Medînelilere, Muâz b. Cebel’i Yemen’e, Dıhye b. Halîfe’yi Rûm Meliki Herakleios’a, Abdullah b. Huzâfe es-Sehmî’yi İran Kisrâ’sı II. Hüsrev (Pervîz)’e, Amr b. Ümeyye ed-Damrî’yi Habeş Meliki Necâşî’ye, Hâtıb b. Ebû Beltea’yı İskenderiye Meliki Mukavkıs’a göndermiştir.

Zayıf Hadis

Sahih ve hasen hadis için aranan şartlardan birini ya da birkaçını taşımayan hadislere zayıf hadis denir. En fazla hadis çeşidinin zayıf hadislerde bulunduğu görülmektedir. Bunun nedenleri şunlardır:

  1. Râvînin tenkid edilmesindeki sebeplerin farklılığı
  2. Senedde râvî düşmesinin az veya çok olması
  3. Râvî eksikliğinin senedin değişik yerlerinde olması
  4. Hadisin metnindeki kusurun onun sahihliğine zarar verme derecesindeki değişiklikler

Bir hadisin zayıf olduğu iddia edilmeden önce inşadı ve metni ayrı ayrı ve dikkatlice değerlendirilmelidir. Bir hadisin birden çok senedle rivayet edilerek zayıflıktan çıkması mümkündür. Ancak bunun için hadisteki zayıflık şiddetli olmamalı ve tekviye edilen senedler kuvvet bakımından takviye edilen senedle aynı seviyede ya da daha üstün olmalıdır.

Mevzu Hadis

Söyleyemediği ya da yapmadığı halde Hz. Peygamber’e atfedilen söz ve işlerle ilgili hadislerdir. Bu tür bilgilerin hadis adını almasının sebebi uydurma da olsa şeklen bir sened ve metne sahip olması ve uyduran kişinin hadis olduğunu iddia etmesidir.

Mevzû hadislerin tarihçesine bakacak olursak Hz. Peygamber dönemine kadar inmek mümkündür. Dört halife döneminde de devam eden iftira niteliğindeki bu faaliyet maalesef ki hadis ilmi yaşadıkça varlığını sürdürecektir.

Mevzû hadislerin uydurulma sebepleri şunlardır;

  1. İslam düşmanlığı: Bunun temelinde yatan sebep İslamiyet’in çok hızlı ilerlemesi ve bu süreçte çevresindeki toplulukları maddi ve manevi zarar uğratmasıdır.
  2. Irk ve mezhep yanlılığı: Müslüman olan toplulukların ırkını yermek ve kendi ırkını övmek amacıyla bu yola başvuranlar olmuştur.
  3. Maddi yarar elde etme hırsı: Bu konuda kâss adı verilen hikâyeci vaizler oldukça etkili olmuştur.
  4. İslam’a hizmet arzusu: Halkı kötülükten uzaklaştırıp iyiliklere yöneltmek amacıyla bazı cahil din adamları hadis uydurmuşlardır.

Hadis uydurmaları iki şekilde yapılmıştır. Bunlar uyduranın bizzat kendisinin uydurması ve uyduran kişinin bir başkasının sözünü alıp hadis olarak ortaya sürmesidir. İkinci seçenekte özellikle fiozof, sufi, tabip ve hâkimlerin kullanılmıştır.

Bazı hadislerin uydurma olduğu belli noktalarda anlaşılmaktadır. Bunlar:

  1. Ravideki belirtiler: Bazı raviler zamanında hadis uydurup daha sonra bunun yanlış olduğunu anlamışlardır. Bu nedenle itiraf edenler de olmuştur. Ayrıca senedle ilgili bazı tutarsızlıklar da hadisin uydurma olduğunu gösterir. Büyük hadis âlimlerinden Abdurrahman b. Mehdî, Meysere b. Abdirabbih isimli şahsa; Kim şu (sureyi) okursa ona ‘şu verilecek’ şeklindeki bu hadisleri nereden getirdin?” diye sormuş, o da; “Halkı bu (sureleri okumaya) teşvik etmek için bunları ben uydurdum!” cevabı vermişti
  2. Metindeki belirtiler: Metinde görülen dil ve anlam bozuklukları ve tutarsızlıklar hadisin uydurma olduğu anlamına gelmektedir. İbnü’lCevzî’nin (ö.597/1200) bu hususta verdiği örnek şöyledir: “Kim bir gün oruç tutarsa o, bin hac ve bin umre yapan kimsenin sevabı gibi sevap alır. Ona Eyyûb sevabı da verilir!”.

Hadis uydurmalarına karşı mücadele hadis rivayet edene hadisi kimden aldığını sormakla başlamıştır. İlk üç yüzyılda bir isnad sisteminin oluşturulması büyük bir gelişme olmuştur. İsnad sistemiyle hadislerin senedleri ile birlikte metinleri de incelemişlerdir. Sahabe döneminin ardından cerh ve tad’dil yöntemleri geliştirilmiş ve kullanılmıştır. Cerh ve ta’dil faaliyetleri iki amaç için uygulanmıştır. Genel olarak tenkide uğramış ravileri, özel olarak da hadis uyduran veya bununla suçlanan kimseleri tespit edip tanıtmak ve uydurma hadisleri tanıtmak.

Diğer taraftan hadis usûlü ölçülerine göre sağlam senedlerle ümmete intikal etmiş ve Hz. Peygamber’e aidiyeti konusunda galip bir kanaat oluşturan sahih hadisleri müstakil kitaplarda toplamak da uydurmaların ayıklanmasına destek sağlamıştır. Dolayısıyla daha önce ifade edildiği gibi, herhangi bir hadisin muteber hadis kitaplarında bulunmaması onun güvenilir sayılamayacağına ve genellikle de uydurma ihtimalinin yüksekliğine işaret eder. Buna göre sahih, hasen, zayıf ve mevzû hadisleri ihtiva eden ayrı ayrı eserler kaleme alınması uydurma hadislerin tespit edilmesine büyük ölçüde yardımcı olmuştur.

Yaygın kullanılan mevzuat kitapları el-Mevzû‘ât ve Tenzîhu’ş-şerî‘a dır. el-Mevzû‘ât Ebu’l-Ferec İbnü’lCevzî tarafından yazılmıştır. Eser sahibi 1850 haberi fıkıh konularına göre bir araya getirmiştir. Giriş kısmında uydurma ve uydurmacılarla ilgili bilgi verilirken, haberler de sened ve metinleriyle birlikte ele alınmıştır. Ancak bazı zayıf, hasen ve sahih hadisleri de eserine almış ve bu nedenle eleştirilmiştir. Tenzîhu’ş-şerî‘a ise İbn Arrâk tarafından telif edilmiştir. Eserde İbnü’l-Cevzî ve Suyûtî’nin kitaplarını ihtisar edip o kitaplarda bulunmayanlar ilave edilerek fıkıh konularına göre bir araya getirilmiştir. Bu nedenle kendinden önce yazılmış eserlere olan gereksinimi ortadan kaldıracak öneme sahiptir. Eserin girişinde uydurma hadislerin alametleri ve ortaya çıkış sebepleri anlatılmış, men kezebe hadisinin varyantları üzerinde durulmuştur.

Hangi sebeple ve hangi konuda uydurulursa uydurulsun uydurma hadisler İslamiyet için olumsuz etkiler yaratmıştır. Bunlar:

  • Hadis âlimleri daha faydalı bilgiler için harcayacakları zamanı, uydurma hadisleri tespit etmek ve onlarla mücadele etmek için harcamışlardır.
  • Bazı mevzu hadisler helali haram, haramı da helal ederek dini hükümleri tahrif etmişlerdir.
  • Uydurma hadisler Müslümanlar arasındaki ayrışmayı ve çatışmayı körüklemiştir. Bu parçalanma arttıkça her grup kendini haklı gösterecek daha çok hadis uydurmuştur.
  • İslam dinini kabul etmeye eğilimli olanları ve cahil Müslümanları dinden soğutmuştur.
  • Sözde Müslümanları dine teşvik etmek ve onları kötülüklerden uzaklaştırmak amacıyla uydurulan sözler, ya yaptığı en küçük iyiliğe güvenerek Müslümanları tembelliğe teşvik etmiş ya da günahlarının affedilmeyeceği düşüncesiyle onları ümitsizliğe düşürmüştür.
  • Dünya sevgisi, kadın, mal, evlat aleyhinde uydurulmuş hadislerin tesiriyle Müslümanlar, dünyayı bir kenara bırakmışlar, Allah’a giden yolda engel olur düşüncesiyle mal, mülk, evlat ve aileyi terk ve ihmal etmişlerdir.
  • Uydurma hadisleri vaaz ve nasihatlerine sermaye yapan kıssacılar halkın cahil, tembel ve anlayışsız kalmasına büyük ölçüde sebep olmuşlardır.