KAMU PERSONEL HUKUKU - Ünite 1: Temel Kavramlar ve Anayasal İlkeler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Temel Kavramlar ve Anayasal İlkeler

Kamu Görevlileri

Kamu görevlileri, kamu hizmetlerinin yürütülmesinde ve yurttaşlara sunulmasında herhangi bir biçimde payı olan bütün gerçek kişileri kapsar. Kamu hizmetleri, tek bir tür görevli tarafından değil, farklı türden görevliler eliyle yürütülür. Farklılaşmış statüye bağlı olan bu kişilerin bütünü kamu görevlilerini oluşturur. Kamu görevlileri farklı ayrımlara tabi tutulabilmekle birlikte, kuramsal olarak temelde dört ana kümeye ayrılabilir. Bu dört küme, hizmetin yürütülmesinde farklı yönlere isabet ettiği gibi, farklı statülere de dayanırlar. Kamu görevlileri kuramsal olarak aşağıdaki dört ana kümeye ayrılabilir:

  • Kamu Personeli
  • Seçilmişler
  • Yükümlüler
  • Gönüllüler

Kamu Personeli : Kamu görevlilerinin ana gövdesini kamu personeli oluşturur. Kamu personeli, kamu hizmetlerini yürüten emek gücüdür. Kamu personeli temelde iki ana kümeye ayrılır. Birinci küme memurlar, ikinci küme ise yardımcılardır. Türk kamu personel hukukunda memurlar kategorisi içerisine memur ve diğer kamu görevlileri girmektedir. Bu doğrultuda memur kümesini 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na bağlı personel oluştururken, “diğer memurları” ise hâkim - savcılar, askerî personel ve akademik personel oluşturmaktadır. Her iki kümenin ortak niteliği, statü hukukuna bağlı olarak istihdam edilmeleridir. 1982 Anayasası’nın 128. maddesinde ise memur, yürüteceği görev çerçevesinde betimlenmiştir. Buna göre memur, devlet teşkilatı içerisinde genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevleri yapan kişidir. Anayasa’da yapacağı görev yönünden memurluk tanımlanmıştır. Buna göre memur, aslî ve sürekli işleri yerine getirir. Anayasa’da yine aynı maddede, memurluğun özlük işlerinin yasa ile düzenlenmesi gerektiğini kabul edilerek, memur, statü hukukuna bağlı olarak çalışan bir küme olarak görülmüştür. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu da memuru Anayasa’nın çizdiği çerçeve içerisinde görmektedir. Yasa’nın 4/A maddesinde, memurluk devlet için yapacağı görev çerçevesinde tanımlanmıştır. Buna göre yapacağı görev çerçevesinde, memurlar, (a) devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerinde görev yaparlar (b) genel idare esaslarına göre yürütülen hizmetleri görürler (c) aslî ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilirler (d) devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerinde işin niteliğine bakılmaksızın dolayısıyla aslî ve sürekli olmasa dahi, genel politika tespiti, araştırma, planlama, programlama, yönetim ve denetim gibi işlerde görevli ve yetkilidirler. 657 sayılı Yasa’ya göre, memurluğun üç niteliği vardır:

  • Memurlar, görevlerin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre sınıflara ayrılır.
  • Memurluk, bir kariyer mesleğidir.
  • Memurluk, liyakate dayanır.

Kamu görevlilerinin memurlar alt kategorisinin ikinci alt kümesini diğer kamu görevlileri oluşturur. Diğer kamu görevlileri 1982 Anayasası ile kamu personel hukukuna girmiştir. Diğer kamu görevlileri, asıl olarak “diğer memurlar” diyebileceğimiz gerçek kişilerdir. Diğer kamu görevlileri, tıpkı memurlar gibi, akdi değil, statüter ilişki çerçevesinde devlette istihdam edilirler. Diğer kamu görevlileri kavramı, ilk olarak 1982 Anayasası’nda kullanılmıştır. Kavramın 1982 Anayasası’nda kullanımı genel olarak memur kavramı ile birliktedir. Buna göre, memurlar için yapılan tanım ve ibarelerde “ve diğer kamu görevlileri” ibaresi yer almaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, diğer kamu görevlileri kavramı ilk olarak 1982 Anayasası tarafından kullanılmakta birlikte, esas olarak, 1961 Anayasası döneminde fiili olarak memurlardan ayrılmış olan kümelere anayasal temel oluşturmak üzere ihdas edilmiştir. Buna göre, 1961 öncesinde ve sonrasında memurlardan ayrılmış olan üç “memur” kümesi bu kavramın içeriğini doldurmaktadır. Bu üç küme, hâkim- savcılar, askerî personel ve akademik personeldir. Diğer kamu görevlileri kavramı Anayasa Mahkemesi tarafından da değişik defalar tartışılmıştır. Yüksek Mahkeme, diğer kamu görevlilerinin statü hukukuna bağlı olarak istihdam edilen görevliler olduğu yönünde kararlar vermiştir. Anayasa Mahkemesi, 1988 tarihli temel içtihadında, diğer kamu görevlilerinin akdi değil, statü hukukuna göre istihdam edildiğinin altını çizmiştir. Yüksek Mahkeme, sözleşmeli personelin diğer kamu görevlisi olmadığını karar altına almış ve diğer kamu görevlilerinin genel hukuki niteliğini ortaya koymuştur. Pozitif hukuk ve Anayasa Mahkemesi kararları gibi, kamu hukuku doktrininde de baskın olan görüş, diğer kamu görevlilerinin statü hukukuna bağlı olarak istihdam edilen hâkim-savcılar, askerî personel ve akademik personelden oluştuğu yönündedir. Yardımcılar kategorisi, statü değil, akdi (sözleşme) ilişki ile çalışan kümelerden oluşur. Yardımcıların, iki temel niteliği bulunmaktadır. Birincisi zamansal; ikincisi ise işin niteliğine ilişkindir. İlk olarak, yardımcılar, memurlar kategorisinin tersine, geçici, belirli süreli, kuraldışı, eğreti istihdam biçimlerini içerir. Dolayısıyla, sürekli bir istihdam değildir. İkinci olarak bu istihdam biçimleri, işin aslî değil, tali parçalarını yürütürler. Yardımcılar, istihdam biçimi açısından “geçicilik”, yaptıkları işini niteliği itibarıyle “tâlî” görevleri yürütmek özelliklerini barındırırlar. Bu kategori içerisinde, sözleşmeli personel; ve işçiler yer alır. Sözleşmeli personel, akdi olarak istihdam edilir. İdare ile personel arasında, sözleşme esastır. Bu sözleşme, idari hizmet sözleşmesidir. Sözleşmeli personel, memurluğun asıl istihdam biçimi olduğu kamu idarelerinde, istisnai bir istihdamdır. Sözleşmeli personel, zorunlu ve istisnai durumlarla sınırlı olmak üzere, geçici işler için kullanılan bir istihdam biçimidir. Bu istihdam türü, 1982 Anayasası’nın 128. maddesi çerçevesinde, aslî ve sürekli görevler dışında tali ve geçici görevler için kullanılabilir. Sözleşmeli personelin genel rejiminin düzenlendiği 657 sayılı Yasa’nın 4/B hükmü, Yasa’nın kabul edildiği yıl olan 1965 sonrasında sürekli değişikliğe uğramış ve yapılan değişikliklerle istisnai bir istihdam biçimi olmaktan çıkmıştır. 657 sayılı Yasa’ya göre, sözleşmeli personel, kalkınma planı, yıllık program ve iş programlarında yer alan önemli projelerin gerçekleşmesi için şart olan, zaruri ve istisnai hâllere münhasır olmak üzere özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren geçici işlerde istihdam edilir. Belirtilen kurala istisna olarak, kimi görevler ve durumlar için de bu tür istihdam mümkündür. Sözleşmeli personel, Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen esas ve usuller çerçevesinde belirlenen pozisyonlarda, mali yılla sınırlı olarak sözleşme ile çalıştırılmasına karar verilen ve işçi sayılmayan kamu hizmeti görevlileridir. Kamu personel rejiminde, yardımcılar kategorisi içerisinde akdi ilişki ile çalıştırılan ikinci küme işçilerdir. Kamuda çalışan işçiler, esas olarak İş Kanunu’na bağlı olarak istihdam edilirler. Kamu işçileri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/D maddesi çerçevesinde ikiye ayrılır: Sürekli İşçiler ve geçici işçiler. Sürekli işçiler belirsiz süreli iş akdi ile istihdam edilirler. Geçici işçiler, belirli süreli iş akitleriyle çalıştırılırlar.

Seçilmişler : Kamu görevlilerinin ikinci alt kümesini seçilmişler oluşturur. Kimi yazarların “fahri ajanlar” olarak kavramlaştırdığı seçilmişler, yurttaşların ya da bir kamu organının seçtiği ve gönüllük esasına dayalı olarak kamu hizmetine katılan kişilerdir. Memurların tersine bu kesim atanmış değil, seçilmiştir. Bu kişilerin bir diğer niteliği, kamu görevliliğinin belirli bir süre ile sınırlı olmasıdır. Memurların istihdamının süreye bağlı olmamasının tersine, seçilmişlerde, süre sonunda seçilmiş kişinin kamu görevlisi olma durumu ortadan kalkar. Bu kişiler görev yaptıkları süre içerisinde aksi yasaklamalar olmakla birlikte genellikle kendi mesleklerini yürütürler, dolayısıyla memurlar gibi, bunların mesleği yegâne yaşam uğraşı değildir. Diğer yandan, bu kişiler, katıldıkları kamu hizmeti çerçevesinde maaş ya da huzur hakkı alabilir, görevlerini bütünüyle parasız yürütmezler. Seçilmişlerin esaslı bölümünü, temsili demokrasi modeli çerçevesindeki kesim oluşturur. Bu kesim, yurttaşların doğrudan seçimi ile kamu görevlisi olma hüviyetini kazanırlar. Türkiye’de seçilmişler içerisine, Cumhurbaşkanı, milletvekilleri, il genel meclisi üyeleri, belediye meclisi üyeleri, belediye başkanları, köy - mahalle muhtarları, köy ihtiyar meclisi ve mahalle ihtiyar heyeti girer.

Yükümlüler : Yükümlüler, yasanın koyduğu hükümler çerçevesinde, idare tarafından tek yanlı zora dayalı olarak belirli bir süre için kamu hizmetlerine katılan kişilerdir. Bu kişiler, maaş ya da ücret almaz, bunlara nakdi ya da ayni yardım yapılabilir. Yükümlülerin kamu hizmetlerine yasal zor ile katılması, aynı zaman içerisinde cezai müeyyideleri de getirir. Bu hizmete katılmama, cezai işlemi gerektirir. Yükümlülük özünde yurttaşlığın bir sonucudur. Anayasa tarafından hak ve ödev olarak düzenlenen askerlik hizmeti kamu hizmetine yükümlü olarak katılmanın esas kaynağını oluştur. 1982 Anayasası’nın “zorla çalıştırma yasağı” başlıklı 18. maddesinde, zorla çalıştırmanın yasak olduğu anayasal güvenceye almış, ancak bu güvencenin birkaç durumda sınırlanabileceğine hükmedilmiştir. Buna göre, olağanüstü hâllerde vatandaşlardan istenecek hizmetler ile ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen yurttaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları yasağın dışındadır. Anayasa’nın bu hükmü olağanüstü hâller ya da olağan durumlarda yasa yoluyla yurttaşlara yükümlülük verilebilmesini olanaklı kılmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında konulan yol mükellefiyeti ya da günümüzde de geçerli olan Köy Kanunu’ndaki köylüye mecbur tutulan hizmetler yükümlülüğün örneklerini oluşturur.

Gönüllüler : Kamu görevlilerinin son dönemde ortaya çıkan kategorisi gönüllülerdir. Yükümlülerin tersine gönüllülerde, kamu hizmetlerine katılmada zor değil, rıza vardır. Bu kişiler, kamu hizmetlerine gönüllülük esası ile aynı zamanda belirli ya da belirsiz süre ile maaş, ücret ya da herhangi nakdi - ayni yardım almadan katılmaktadırlar. Bu kişiler, seçilmişler gibi, seçim esası ile de görev yapmamakta, aynı zamanda memurlar gibi atama ve maaş esası ile çalışmamaktadır. Gönüllülerin kamu hizmetlerine katılması, geçiciliği barındırmakla birlikte, hizmete düzenli ve idarenin yasaya dayalı olarak koyduğu kurallar çerçevesinde kalarak katılmayı içermektedir. Kamu hizmetlerine gönüllü katılım farklı alanlarda uygulanmaktadır. Buna göre, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile düzenlenen fahri trafik müfettişleri kamu hizmetlerini gönüllü olarak yürüten gerçek kişilere verilebilecek örnektir.

Kamu Personel Hukukunun Temel Anayasal İlkeleri

Kamu personel hukukunun temel ilkeleri anayasadan kaynaklanır. Bu olgu, hukuk devletinin temel sonucu ve olmazsa olmaz ilkesidir. Batı ülkelerinde yazılı anayasaların ortaya çıkışı ile başlayan bu süreç, Tanzimat döneminde Batı tipi modern kamu personel rejiminin inşası ile Osmanlıda da ortaya çıkmış, aynı biçimde Cumhuriyet ile birlikte kabul edilen anayasalar içerisinde kamu personel hukukunun temel ilkeleri yer almıştır. 1982 Anayasası içerisinde kamu personel hukukunun ilkeleri farklı hükümler içerisinde yer almaktadır. Bu hükümler son derece geniş bir yelpazededir. Ancak, temel ilkeler, üç maddede düzenlenmiştir. Bu üç maddenin birincisi 70. maddedir. “Kamu Hizmetlerine Girme Hakkı” kenar başlıklı 70. maddede, kamu hizmetine girmenin temel ilkeleri hüküm altına alınmıştır. İkincisi ise “Kamu Hizmetleri Görevlileriyle İlgili Hükümler - Genel İlkeler” kenar başlığı altında, kamu personel hukukunun özüne ilişkin üç ilke yer almaktadır (madde 128). Son olarak, “Görev ve Sorumluluklar, Disiplin Kovuşturmasında Güvence” kenar başlıklı 129. maddede altı fıkrada kamu personel hukukunun görev, disiplin, tazminat ve yargılanmaya ilişkin anayasal ilkeleri yer alır. 1982 Anayasası 128. maddede kamu personel hukukunun üç temel anayasal ilkesi yer alır. Bunlar;

  1. Aslî ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yürütülmesi ilkesi;
  2. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin özlük işlerinin yasa ile düzenlenmesi ilkesi;
  3. Üst kademe yöneticilerin yetiştirilmesinin yasa ile özel olarak düzenlenmesi ilkesi.

Bu anayasal ilkelerden ilk iki tanesi bu özette açıklanacaktır.

Aslî ve Sürekli Görevlerin Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Tarafından Yürütülmesi İlkesi : 1982 Anayasası’nın 128. maddesinden vücut bulan birinci ilke maddenin ilk fıkrasında yer alır. Buna göre; “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” Sözel (lâfzî) yoruma göre, devlet teşkilatı içerisinde, genel idare esaslarına göre yürütülen kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevlerin yalnızca memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yürütülmesi esastır. Madde, 1961 Anayasası’ndan 1982 Anayasası’na mirastır. 1961 Anayasası’nın 117. maddesinden farklı olarak, 1982 Anayasası’nda metne, “Kamu iktisadî teşebbüsleri” ve “diğer kamu görevlileri” ibareleri eklenmiştir. Böylece, 1982 Anayasa’sında kuralın yer yönünden ve kişiler yönünden genişlediğini görüyoruz. İlkenin yer bakımından uygulama alanı istisnaya yer bırakmayacak biçimde devlet teşkilatının bütünüdür. Buna göre ilke “Devlet”, “kamu iktisadî teşebbüsleri” ve “diğer kamu tüzel kişileri”nde uygulanacaktır. Devlet teşkilatı içerisinde, bütün kurum ve kuruluşların bir tüzel kişiliğe bağlı olması kuralı çerçevesinde, bu tanımlama dışında kalacak kurumsal yapı bulunmayacaktır. 1961 Anayasası’ndan farklı olarak kamu iktisadi teşebbüslerinin yer bakımından uygulama alanına girmesi, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olan kamu iktisadi teşebbüslerinde de bu ilkenin uygulanacağını hüküm altına almıştır. Memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yerine getirilmesi zorunlu olan aslî ve sürekli görevlerin birinci önkoşulu hizmetin kamu tüzel kişiliği tarafından yürütülmesi, ikinci önkoşulu ise genel idare esaslarına göre yürütülmesidir. Genel idare esasları, kamusal yönetim usulleridir. Kısaca, kamu hukuku temelinde hizmetin görülmesidir. Bu usulün tersi ise özel idare usulleridir. Özel idare usulleri, esas olarak kamunun özel hukuka bağlı işyerlerindeki usullerdir. 1982 Anayasası, zorunlu olarak memurlar ve diğer kamu görevlilerince yürütecek hizmetlerin aslî ve sürekli olması koşulunu kabul etmiştir. Anayasal ilke doğrultusunda, hizmetler yasa koyucu ve idarenin takdirine bırakılmayacak biçimde aslî ve sürekli olan görevler memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yürütülecektir. Aslî ve sürekli olmayan görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri tarafından yürütülmesi mümkündür, ancak tersi anayasal ilkeye aykırılık taşıyacaktır. Anayasal ilkeye ilişkin bir diğer nokta, aslî ve sürekliliğin kamu hizmetlerine ilişkin bir nitelik olmadığı, yasa ile ihdas edilmiş bütün kamu hizmetlerinin gerektirdiği görevlere ilişkin olduğudur. Anayasal ilkenin özü burada yatmaktadır. İlkenin uygulanması, 1980’lerden başlamak üzere farklılık arz etmiştir. 1980’lerin ikinci yarısında Devlet Memurları Kanunu’nda yer alan Yardımcı Hizmetler Sınıfı’nın yürüttüğü görevler tali ve geçici görülerek, memurlar tarafından yürütülmesi yerine piyasada satın alınabilir kılınmıştır. Yine 1980’lerin ikinci yarısında kamu iktisadi teşebbüslerinde aslî ve sürekli görevler yalnızca üst düzey yöneticilik görevleri olarak düzenlenmiş, geriye kalan görevler ise sözleşme ilişkisi ile görev yapan personel eliyle ve piyasadan satın alınmasının önü açılmıştır. 1990’larda ise düzenleyici kurumlarda aslî ve sürekli görevler bütünüyle memurlar tarafından yapılacak görevler olmaktan çıkarılarak, sözleşme ilişkisi ile istidam edilen personel kategorilerine açılmıştır. 2000’li yılların ilk on yılında ise önce yerel yönetimlerde daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı gibi bakanlıklarda yasa koyucu tarafından, aslî ve sürekli görevlerin sözleşme ilişkisi ile çalışan personel tarafından ya da taşeronlaşma ile taşeron personel tarafından yapılabilmesi ortaya çıkmıştır.

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Özlük İşlerinin Yasa ile Düzenlenmesi İlkesi : 1982 Anayasası’nın kamu personel hukukuna ilişkin ikinci temel ilkesi, 128. maddenin ikinci fıkrasından ortaya çıkar. Fıkranın pozitif hükmüne göre, “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” Birinci fıkrada, yukarıda gördüğümüz gibi, hangi kamu hizmetlerinin hangi türden personel eliyle yürütüleceği hükme bağlanırken, devamında ikinci fıkrada, aslî ve sürekli görevleri yapacak olan ve birinci fıkrada yer alan personelin statülerinin nasıl düzenleneceği anayasal ilke olarak belirlenmiştir. Bu iki birbirine bağlı ilke kamu personel hukukunun temelini oluşturur. Anayasal ilke özünde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statülerinin yasa ile düzenlenmesini kabul etmektedir. 1982 Anayasası’nın kamu personel hukukuna ilişkin bu temel ilkesinin sözel (lâfzî) yorumu açıktır. Anayasa’ya göre, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statülerinin bütün öğeleri yasama organı tarafından yasa formunda düzenlenebilir. İlke ile ilk olarak, statünün düzenleyici öznesi yasama organı olarak belirlenmiştir. Burada, yasama dışında hiçbir organ herhangi bir biçimde memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statülerini düzenleyemez kuralı ortaya çıkmaktadır. Ancak, özellikle yasanın çizdiği açık ve belirli sınırlar içerisinde, idari düzenleyici işlemlerle uygulama düzenlenebilir. Anayasa’nın 8. maddesinin yasa ile düzenleme ilkesi ile bağı bu noktada ortaya çıkmaktadır. 8. maddeye göre, yürütme yetkisi ve görevi, Anayasa’ya ve yasalara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir. Anayasa Mahkemesi’nin 1985 tarihli bir içtihadında (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1985/3) ve sonraki kararlarında yasa ile düzenleme ilkesi ve idari düzenleyici işlem arasındaki bağı şöyle yorumlanmıştır;

  • Esas olan yasa koyucunun koyduğu kurallardır,
  • Yasa koyucunun ortaya koyduğu kurallarla gerekli çerçeve çizilecektir,
  • Yasa koyucu eğer gerekli görür ise koyduğu kuralların uygulanması yönünde sınırları belirlenmiş alanlar tespit edebilecektir,
  • Yasa koyucunun tespit ettiği bu alanlarda idare, takdir yetkisini kullanarak, Anayasa ve yasalara aykırı olmamak koşuluyla idari düzenleyici işlemlerle düzenleme yapabilecektir,
  • İdarenin yaptığı düzenlemeler ancak yasaların uygulanmasını gösterir nitelikte olabilir,
  • Yasa ile düzenleme kuralı, yürütme yetki ve görevinin Anayasa ve yasalara uygun olarak kullanılması ve hukuk devleti ilkeleri ile bütünleşiktir.

İkinci olarak, yasama organına takdir hakkı tanınmayarak, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin rejimlerinin bütün öğelerinin yasa konusu olması hüküm altına alınmıştır. Buna göre, pozitif metinde, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statülerinin esaslı öğelerinin sayıldığı ve takdir hakkını ortadan kaldıracak biçimde, “ve diğer özlük işleri” terimi kullanılarak sayılmayan, ancak statünün barındırdığı niteliklerin hepsinin kapsama alındığı görülmektedir. Üçüncü olarak, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statüleri “yasa” tipi hukuk formu ile düzenlenebilir. Buradan ilkenin hukuki nedenselliğini görmemiz mümkündür. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin statüsünün yasa ile düzenlenmesi anayasal ilkesi, Anayasa’nın kabul edilmesinden hemen sonra aşınmış ve ilke “kanun hükmünde kararnameler (KHK) eliyle düzenlemeye” dönüşmüştür. Bu doğrultuda yasama, kabul ettiği yetki yasaları ile bu ilkenin ortadan kalkmasına cevaz vermiştir. 1983-1990 yılları arasında neredeyse kesintisiz biçimde kamu personel hukuku alanı KHK’larla düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 1990 yılındaki içtihat değişikliği ile yürütmenin KHK kullanma yetkisi sınırlansa da yürütme bu konuda ısrarlı tavrını sürdürmüş ve Anayasa Mahkemesi’nin peş peşe verdiği iptallere rağmen alan KHK’larla düzenlenmiştir. Bu süreç 2001 yılına kadar devam etmiştir. 2001 yılında 2011 yılına kadar geçen 10 sene içerisinde kamu personel hukuku alanı bütünüyle yasa ile düzenlenmiştir. Ancak, 2011 yılında yeni bir yetki yasası ile alan, yeniden KHK ile düzenlenme sürecine girmiştir. Ayrıca 2016 yılı sonrasında da olağanüstü hal kapsamında çıkarılan KHK’larla kamu personel rejimine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Yasa ile düzenlenme ilkesi, 1980’den sonra daha çok KHK’larla düzenleme ilkesine dönüşmüştür. Ancak, Anayasaya göre, KHK’larla düzenleme yasağı bulunan alanlar bulunmaktadır. Buna göre, Anayasa’nın siyasi haklar ve ödevler bölümü olağan durumlarda KHK’larla düzenlenemez. Bu alanda, kamu personel rejimin ile ilişkili olarak, kamu hizmetine girme hakkı, kamu görevlilerinin mal bildiriminde bulunması ve dilekçe hakkı yer almaktadır. Diğer yandan Anayasa, temel haklar ve kişinin hakları ve ödevleri bölümlerinin de olağan durumlarda KHK ile düzenlenmesini yasaklamıştır.