HADİS TARİHİ VE USULÜ Dersi HADİSLERİN KORUNMASI VE KAYIT ALTINA ALINMASI soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Hz. Peygamber’den sonra uzun yıllar hadislerin yazılamayacağı kanaatinin devam etmiş olmasının sebepleri nelerdir?


CEVAP:

Ancak başka bir tarihi gerçek daha vardır ki bunun da izahı gerekmektedir. Bu da Hz. Peygamber’den sonra uzun yıllar hadislerin yazılamayacağı kanaatinin devam etmiş olmasıdır. İlgili haberler incelendiğinde görünen o ki, bu kanaat Hz. Peygamber’in yasağına dayanmamaktaydı. Çünkü, görebildiğimiz kadarıyla, bu kanaatte olanlardan hiçbiri görüşünü Hz. Peygamber’in yasağına dayandırmamış bilakis başka sebeplerden bahsetmiştir. Sadece Zeyd b. Sâbit bu konudaki kanaatini izhar ederken Hz. Peygamber’in yasağını zikretmiştir ki, onun sebebi de biraz önce tahmin ettiğimiz husus olmalıdır. Söz konusu kanaatin asıl sebepleri, tespitlerimize göre, şu hususlardır:
1. Bazı vahiy kâtiplerinin kendilerine kâtiplik yaptıkları sürece konmuş olan hadis yazma yasağını ömür boyu sürecek bir yasak olarak değerlendirmeleri ve bu doğrultuda kanaat belirtmeleri.
2. Kur’ân-ı Kerîm dışındaki şeylerle meşgul olunup Kur’ân-ı Kerîm’in ihmal edileceği endişesi. İlgili haberlerde birçok sahâbînin bu endişeyi taşıdığı görülmektedir. Hz. Ömer süneni yazmak için sahâbenin onayını aldıktan sonra bir ay süreyle istiharede bulunmuş, ancak söz konusu endişeyle bu teşebbüsünden vazgeçmişti. Abdullah b. Ömer’in de aynı endişeyle bazı yazılı evrakı imha ettiği nakledilmektedir. Bu hususta Ebû Mûsa el-Eş’arî de şöyle diyordu: “Doğrusu İsrâîl oğulları bazı kitaplar yazıp onlara uymuş ve Tevrât’ı terk etmişlerdi!”. Meselenin bu yönünü değerlendirirken o günkü toplumun Kur’ân bilgisini ve Kur’ân nüshalarının sayısını göz önünde bulundurmak gerekir.
3. O günkü toplumun sahip olduğu ilim zihniyeti. O günkü toplumun yazılı bir kültürü yoktu. Her şey insan belleğinde muhafaza edilmekte, satırlarda değil sadırlarda (yani göğüslerde, hafızalarda) bulunan ilme önem verilmekteydi. Bu anlayışa, yazılı kültüre sahip olmayan toplumlarda görülen ezberleme gücü yardımcı olmaktaydı. Gerçi Müslümanlık bu zihniyeti değiştirecektir. Ancak zihniyetlerin değişmesi zamanla olmaktadır. Bu açıdan, hadis yazmış olan veya hadis sahîfesi bulunan sahâbîlerin, Abdullah b. Amr ve Yemen’li Ebû Şâh ile yine Yemen’li Ebû Hüreyre gibi, yazılı kültürden gelen kimseler olmaları veya Hz. Ali, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Abbâs gibi genç sahâbîlerden olmaları dikkat çekicidir.
4. Yazılanlara güvenilip ezberlemenin terk edileceği endişesi. Kur’ân-ı Kerîm’in lafzının özellikleri, ibadetlerde okunması, diğer zamanlarda okunmasına da sevaplar verilmesi onun yazılmasının yanında ezberlenmesini de zorunlu kılıyordu. Oysa hadisler böyle değildi. Bunun için bazı kimselerin, hadisler yazılırsa ezberlenmeleri terk edilir endişesi taşıdıkları görülmüştür. Bundan dolayı, meselâ, Mesrûk, Hâlid el-Hazzâ ve Âsım b. Damra gibi zatlar, hadisleri ezberlemek için yazıyor, ezberledikten sonra yazdıklarını imha ediyorlardı. Ancak bu işten sonraları pişmanlık duyanlar da oluyordu. Urve b. Zübeyr şöyle demiştir: “Bazı hadisleri yazdım, sonra imha ettim. Onların yerine mallarım ile çocuklarımı vermiş ve onları imha etmemiş olmayı arzu ederdim!”.
5. Yazılan hadislerin, ehli olmayan kimselerin eline ulaşıp onlarda yanlışlıklar, tahrifler, ekleme ve çıkarmalar yapılacağı endişesi. Böylesi endişelerle ömürlerinin son demlerinde kitaplarını imha edenler/ettirenler görülmüştür.
Şu halde hadis yazım yasağının devam ettiği şeklindeki kanaate, Resûlullah’ın -sallellahu aleyhi ve sellem- açık bir emrinden ziyade bazı bireysel endişeler, sosyal ve kültürel şartlar etkili olmuştu. Muhtemelen bu görüş ve endişelerden biri veya birkaçı sebebiyle bazı sahâbî ve tabiîler gittikleri yerlerde görüşlerini yayarak bir kamuoyu oluşturmuşlardı. Herhalde böyle bir faaliyetin neticesinde Basralılar önceleri hadislerin yazılmasını hoş karşılamıyorlardı.