HADİS TARİHİ VE USULÜ Dersi HADİSLERİN KORUNMASI VE KAYIT ALTINA ALINMASI soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Tedvin dönemi nedir?


CEVAP:

Bu dönem, daha önce değişik yazı malzemelerine kaydedilerek veya ezberlenerek koruma altına alınmış olan hadislerin kitaplar (dîvânlar) içinde toplandığı dönemdir ve hicrî 1. asrın sonlarından 2. asrın 1. veya 2. çeyreğine kadar süren bir zaman dilimini içine alır.
Aslında değişik sahâbîlerin bildikleri hadisleri onlardan toplayıp yazma faaliyeti daha eskilere dayanır. Abdullah b. Abbâs’ın, sahâbîleri tek tek dolaşarak onlardan sorup öğrendiği hadisleri, yanında taşıdığı yazı malzemelerine yazdığı nakledilir. Bu da bir nevi tedvîn yani toplamadır. Ancak burada tedvînle daha değişik bir durum kastedilmektedir ki bu, hadislerin daha geniş kapsamlı ve bir “kitap/dîvân” içinde toplanmalarıdır. Böyle bir faaliyeti devlet eliyle ilk olarak başlatan kimse, Halîfe Ömer b. Abdülazîz (halifeliği h. 99-101) olmuştu. Bu âdil ve âlim halife, idaresi altındaki muhtelif bölgelerin yöneticilerine mektuplar göndererek bölgelerinde bilinen hadislerin yazılıp gönderilmesini emretmiş, bunun üzerine de hadisler defter defter yazılıp halifelik merkezine gönderilmişti. Bu mühim ilmi faaliyete dönemin birçok âlimi katılmıştı. Ancak onların içinde en büyük gayreti İbn Şihâb ez-Zührî göstermişti. Öyle ki, “İlmi (yani hadisi) ilk tedvîn eden kimse İbn Şihâb’dır!” (Ebû Nu‘aym, Hilyetü’l-evliyâ, III, 363) denmiştir. 

Ömer b. Abdülazîz’den önce babası, Mısır valisi Abdülazîz b. Mervân’ın da (ö. 85/704), valiliği esnasında (h. 65-85) hadisleri toplama faaliyetine giriştiğini gösteren bir haber vardır. Buna göre Abdülazîz, Kesîr b. Mürre’ye bir mektup göndermiş ve ondan, Ebû Hüreyre dışındaki sahâbîlerden duyduğu hadisleri yazıp kendisine göndermesini istemişti. Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisleri istememesinin sebebi onların kendisinde bulunmasıydı. Neticesi bilinmeyen bu teşebbüs tedvîn olarak değerlendirilirse, tedvînin başlama tarihi h. 65-85 yıllarına kadar iner.
Bu dönemde yazılan eserlerden hiçbiri günümüze ulaşmamıştır. Muhammed Hamîdullah, ilk dönemlerin yazma eserlerinin hemen hemen hepsinin Bağdad’ın Moğollar tarafından istilası esnasında tahrip edildiğini kaydeder. Gerçi İmam Zeyd b. Ali’nin (ö. 122) Müsned’i günümüze ulaşmış ve basılmıştır. Ancak bu eserin mevcut şeklinin İmam Zeyd’e mi, yoksa eserin râvîsi Ebû Hâlid’e mi ait olduğu tartışmalıdır. Bunun için bu dönemde yazılmış olan eserlerin iç düzenleri hakkında bir bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber, gerek ilk çalışmalar olmaları, gerekse müteakip dönemin tasnîf dönemi olması göz önüne alındığında bu dönemde hadislerin kitaplarda, konu, râvî ve sıhhat bakımlarından karışık olarak toplandıkları söylenebilir. Belki belli bir zamandan sonra, namaz, oruç, hac gibi ana konulardaki hadisler müstakil kitaplarda ama yine de kendi içlerinde bir sıraya konulmadan toplanılmış olabilirler. İbn Hacer’in; “(Tâbiûnun son dönemi âlimleri) her konuyu ayrı olarak tasnif ediyorlardı” sözü bunu düşündürmektedir.
Bu dönemde hadislerin rivayetinde sened kullanımı tamamen yerleşmiş ve sened hadisin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Artık senedsiz hadis rivayeti, binaya merdiven kullanmadan çıkma olarak değerlendirilecek, sened, hadisçinin sahtekârlara karşı silâhı kabul edilecektir.