HADİS TARİHİ VE USULÜ Dersi HADİSLERİN KORUNMASI VE KAYIT ALTINA ALINMASI soru detayı:

PAYLAŞ:

SORU:

Tesbit döneminde hadislerin rivâyet şekli nasıldı?


CEVAP:

Hadislerin Hz. Peygamber’den duyuldukları gibi aynen alınıp nakledilmeleri en güzel şekildir ve mümkün olduğu sürece böyle yapılmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber de, sözünü “duyduğu gibi” belleyip rivayet eden kimseye hayır duada bulunmuştur (Tirmizî, “İlim”, 7). Abdullah b. Ömer gibi bazı sahâbîler bu hususa özel itina göstermiş ve hadislerde, mânâ bozulmasa da, bir kelimenin bile benzeriyle değiştirilmesine veya yerinin öne-arkaya alınmasına razı olmamışlardı. Tâbiûn nesli âlimlerinden el-A‘meş bir kısım sahâbenin bu tutumlarını şöyle ifade etmiştir: “Bu ilim öyle bir topluluğun elinde idi ki onlardan biri, bu ilme (hadislere) bir vâv veya bir elif yahut bir dal ilâve etmektense gökten yere düşmeyi tercih ederlerdi!” (Hatîb, el-Kifâye, s. 274).
Diğer taraftan aynen rivayet etme imkânı olmadığında hadislerin, mânâ bozulmamak şartıyla, Hz. Peygamber’in kullandığı lafızların yerine benzerleri kullanılarak rivayet edildiklerini gösteren haberler vardır. Meselâ Muhammed b. Sîrîn şöyle demiştir: “Ben hadisi on kişiden işitirdim, mânâları bir, lafızları farklı olurdu” (Hatîb, el-Kifâye, s. 308). Bu bir zaruretten kaynaklanıyordu. Hz. Peygamber -sallellahu aleyhi ve sellem- bir söz söylüyor, orada bulunanlar da onu dinliyor ve akıllarında tutmaya çalışıyorlardı. Gerçi yazılı kültürü olmayan toplumlarda hafıza gücünün geliştiği bir gerçektir. Bu, duyu organlarından biri bulunmayan kimsenin diğer duyu organlarının, benzeri kimselerinkinden daha kuvvetli olmasına benzer bir durumdur. Bunun müşahhas delili olarak o günkü toplum içinde onlarca beyiti bir dinleyişte ezberleyen insanlar vardı. Ayrıca sahâbe-i kirâmın Hz. Peygamber’e karşı olan sevgi ve bağlılıklarının, onu pürdikkat dinlemelerinin hadisleri ezberlemede etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Bu yüzden bir defa duyulmuş olsa da, bazı hadislerin aynen korunup nakledilmiş olacağı yadırganamaz.
Bununla beraber, bilhassa uzun hadislerde metni aynen akılda tutma her zaman mümkün olmamış olabilir. Ama bu hadislerin de nakledilmeleri gerekmektedir. Bu sebeple ortada bir zaruret bulunduğu için, aynen nakletme imkânı olmadığında hadislerin mânâlarıyla rivayet edilmeleri câiz görülmüştür. Kur’ân-Kerîm ile sünnette bunun caizliğini gösteren deliller vardır. Hadislerin mânâ ile rivayetlerinin caiz olduğu görüşünde olan kişiler arasında Hz. Âişe, Abdullah b. Mes‘ûd ve Enes b. Mâlik gibi sahâbîleri, sonraki nesillerden ise Âmir eş-Şa‘bî, İbrahim en-Nehaî, Süfyan b. Uyeyne ve Yahya b. Sa‘îd el-Kattân gibi âlimleri sayabiliriz.
Şu halde denebilir ki, bu dönemde hadisler mümkün olduğu kadar asıl şekilleriyle rivayet edilmeye çalışılmış, ancak bu imkân bulunmadığında mânâlarıyla rivayet etme yoluna gidilmiştir.