Hadis Deneme Sınavı Sorusu #384322
Peygamber’in Risâlet’in tebliğinden sonra da katılmaktan geri durmayacağını açıkladığı Fudûl sözleşmesi ne ile ilgilidir?
Toplumsal adalet
|
Mekke halkının ekonomik hakları
|
Şehre gelen kervanların vergileri
|
Uygun görülen ameller |
Ailenin korunması |
“Ben amcalarımla birlikte gençliğimde, (daha önceki bir toplantıda yeminleşerek koku sürünen) Mutayyebîn’in katıldığı Hılfu’l-Fudûl’e (Fudûl sözleşmesine) şâhit oldum. Kırmızı tüylü bir deve sürüsüne mâlik olmaktansa o yemini bozmamayı tercih ederim... Şimdi aynı şey için çağrılmış olsam, derhal icâbet ederim...” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 190, 193, hadis no: 1655, 1676; İbn Hıbbân, Sahîh, X, 216, hadis no: 4373-4374; İbn Kesîr, el- Bidâye, II, 270). Nübüvvetten önce, Hac ve ticârî fuar mevsimini de içine alan Haram aylarda (Zilka’de, Zilhicce, Muharrem, Receb), Mekke-Tâif-Medîne üçgeni içinde kan akıtılması ve insanlara haksızlık yapılması kabîlelerin ileri gelenlerini daima rahatsız etmişti. Bi’setten 20 yıl önceki bir Zilka’de ayında, Hz. Peygamber’in amcalarından Zübeyr’in girişimiyle bir “bahadırlar teşkilâtı” kurulmuş; Teym b. Murra kabîlesinin yaşlı ve zengin liderlerinden Abdullah b. Cüd’ân’ın evinde toplanan Hâşim, Muttalib, Esed, Zühre ve Teym oğullarından müteşekkil bir grup, yerli olsun olmasın Mekke’de bulunan bütün insanların haklarını koruyacaklarına, mazlumun hakkını kim olursa olsun zâlimden alacaklarına dair yemin etmişlerdi. (Bu yeminleşmeye, Yemen’in Zübeyd kabîlesinden Mekke’ye gelen bir tüccarın, Benû Sehm’den el-Âs b. Vâil’e malını kaptırdıktan sonra geri alamaması ve bunun üzerine Ebû Kubeys tepesine çıkarak derdini haykırması sebep gösterilir). Hadiste geçen “Fudûl”ün ne anlama geldiği, Buhârî’nin hocalarından Mekke’li Humeydî (219/834)’nin, Süfyân b. Uyeyne tarîkiyle Hz. Ebû Bekr’in iki oğlu Muhammed ve Abdurrahman’dan naklettiği (ancak Müsned’inde bulunmayan) bir rivâyette, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından şöyle açıklanmıştır: “... Onlar, Fudûl’ü sahiplerine iâde etmek ve mazlumu zâlime ezdirmemek üzere sözleştiler/ ” (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, II, 291). Dolayısıyla “fadl”, bir zâlim tarafından kaba kuvvetle ele geçirilen, hakettiğinin dışındaki “fazlalık” demektir. Allah Resûlü’nün böyle bir sözleşmeye risâletin tebliğinden sonra da katılmaktan geri durmayacağını açıklaması, o toplantıda alınan kararların İslâm’ın getirdiği açık hükümlerle bire bir uyuşması nedeniyledir ki bunun adı, en geniş tanımıyla el-emru bi’l-ma’rûf ve’n-nehyü ani’l-münker’dir. Dînin reddettiği çirkinliklerden insanları men etme; yani “münkerden nehiy”, Kur’ân’da mü’minlerin en önemli vasıfları arasında sayılır (Hacc 22/41).
Yorumlar
- 0 Yorum