Hadis Deneme Sınavı Sorusu #386846

Aşağıdaki yargılardan hangisi Hıristiyanların, İslamiyet’le ilgili iddia ettiği yargılardan biridir?


İslâmiyet’i Yüce Allah’ın kullarına gönderdiği dinlerin sonuncusudur.

 

Hz. Peygamber’i dinden çıkmış bir Hıristiyan ve sahte peygamber değildir.

 

Kur’ân ve Sünnet’te önceki peygamberler ve getirdikleri emirler hakkındaki bilgileri ya da önceki dinlerle ortak değerleri bu dinlerden alınmış unsurlardır.

 

Kur’ân’da yer alan bu tür bilgilerin kaynağının Hz. Peygamber’in risâlet öncesi Suriye seyahatleri sırasında ve hicret sonrası karşılaştığı Medîne Yahudilerinden öğrendiği bilgilerle hiçbir ilgisi yoktur.

 

Hadislerin doğruluğunu sorgusuz Kabul ederler.


Yanıt Açıklaması:

Esasen, İslâm’ın Yahudilik veya Hıristiyanlıktan muharref bir din olarak görülmesi ilk kez şarkiyatçılıkla başlamış bir durum değildir. Bilâkis İslâm’ın tarih sahnesine çıkması ve kısa sürede Arap yarımadasının dışında da yayılması ile Müslümanlarla karşılaşan Hıristiyanlar -özellikle Batı dünyası Hıristiyanları- Hz. Peygamber’i dinden çıkmış bir Hıristiyan ve sahte peygamber kabul etmişlerdir. İslâmiyet’i Yüce Allah’ın kullarına gönderdiği dinlerin son halkası olarak kabul etmemeleri nedeniyle, Kur’ân ve Sünnet’te önceki peygamberler ve getirdikleri emirler hakkındaki bilgileri ya da önceki dinlerle ortak değerleri bu dinlerden alınmış unsurlar olarak görmüşlerdir. Bu nedenle Kur’ân’da yer alan bu tür bilgilerin kaynağının Hz. Peygamber’in risâlet öncesi Suriye seyahatleri sırasında ve hicret sonrası karşılaştığı Medîne Yahudilerinden öğrendiği bilgiler olduğunu iddia etmişler, Kur’ân’ın “O halde Allah’a inanın; Allah’a ve O’nun sözlerine inanan ümmî peygamber Resûlü’ne de inanın ve ona uyun ki doğru yolu bulasınız” (el-A‘râf 7/158)” şeklindeki açık beyanına rağmen Hz. Peygamber’in okuma-yazma bildiği ve önceki dinlerin kitaplarından faydalandığı görüşünü benimsemişlerdir. Ancak, Kur’ân’ı ilâhî bir vahiy kabul etmemelerine rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminden itibaren var olduğu yani otantik/sahîh olduğu gerçeğini reddedememeleri nedeniyle asr-ı saadette Resûllullâh’ın Ehl-i kitâb’la ilişkilerine odaklanmak zorunda kalmışlardır. Diğer taraftan, hadis kaynaklarının sıhhatini reddettikleri ve sonraki dönemlerde teşekkül ettiğini herkesçe kabul edilmiş bir hakikat kabul ettikleri için hadislerin, İslâm’ın ilk üç yüzyıldaki gelişiminin bir neticesi olduğunu; Yahudilik, Hıristiyanlık, Roma ve İran kültürlerinden unsurları bünyesinde bulunduğunu iddia etmişlerdir. Tüm bu iddiaların dayandığı temel ise, İslâm’ın vahiy eseri ve ilâhî dinlerin sonuncusu olduğunu reddetmeleri şeklindeki ön kabulleridir.

Yorumlar
  • 0 Yorum