Sendikacılık Deneme Sınavı Sorusu #951012

Türkiye’de sendikaların başlıca sorun alanları düşünüldüğünde seçeneklerden hangisi bu kapsamda değerlendirilemez?


Sendikalar, emekten yana bir toplumsal hareketin parçası olmak yerine, üyelerinin çıkarlarına yönelik politikalar üretmekten öteye geçemeyen çıkar örgütleri olarak kalmışlardır.

Sendikalar, siyasal bilinci yetersiz ve siyasal görüşleri siyasi partiler arasında dağılmış bulunan bir işçi tabanına dayalı olduğu için, kendi aralarında da bölünmüşlerdir. 

Bölünmüş ve parçalanmış sendikal yapı sendikalar arası rekabete neden olmaktadır.

Sendikalar, ağırlıklı olarak özel sektörde örgütlü bulunmaktadır. 

İşgücü piyasasında memur, sözleşmeli personel, sendikalı işçi, sendikasız işçi, kaçak işçi vb. gibi parçalanmış bir yapının olması çalışanlar arasındaki dayanışmayı ve bilinci zayıf­latmaktadır.


Yanıt Açıklaması:

• Sendikalar, ağırlıklı olarak kamu sektöründe örgütlü bulunmaktadır. Ancak 1980’li yıllardan itibaren özelleştirmelerin hız kazanmasıyla birlikte
sendikalar önemli bir üye kaybına uğramaya başlamıştır. Kamu sektöründe
örgütlenmek, özel sektörde örgütlenmeye göre görece olarak daha kolaydır.
Ancak sendikalar bu kolay ve güvenli örgütlenme alanlarını kaybederken
özel sektörde de eski ve güçlü bir örgütlenme deneyimi ve birikimine sahip
olmadıkları için yeni üye kazanmak konusunda zorlu bir mücadele vermektedirler.

• Sendikalar, emekten yana bir toplumsal hareketin parçası olmak yerine,
üyelerinin çıkarlarına yönelik politikalar üretmekten öteye geçemeyen çıkar örgütleri olarak kalmışlardır. Bir başka deyişle sendikacılık, bir hareket
olma özelliğini kazanamamış; salt örgütlenme düzeyinde kalmıştır.

• Sendikalar, siyasal bilinci yetersiz ve siyasal görüşleri siyasi partiler arasında dağılmış bulunan bir işçi tabanına dayalı olduğu için, kendi aralarında
da bölünmüşlerdir. Bir başka ifadeyle Avrupa ülkelerinde sendikalar siyaseti etkilerken, Türkiye’de siyaset sendikaları etkilemekte; siyasi alandaki
parçalanmışlık sendikal yapıda da bölünmelere neden olmaktadır. Bu bölünmüş yapı ise sendikal gücün azalmasına neden olmaktadır.

• Yukarıda belirtilen bölünmüş ve parçalanmış sendikal yapı sendikalararası
rekabete neden olmaktadır. Ancak Türkiye’de örgütsüz işçileri örgütlemeye
yönelik ‘genişlemeci’ bir rekabet yerine, örgütlü işçileri birbirlerinden çalmaya yönelik ‘pazar payına yönelik’ bir rekabet görülmektedir. Dolayısıyla
bu rekabet, Türkiye’de toplam sendikalı işçi sayısını arttırmaya yönelik yapıcı bir rekabet değil, yalnızca sendikalı işçilerin üye oldukları sendikaları
değiştirmeleri esasına dayanan yıkıcı bir rekabet olmaktadır.

• İşgücü piyasasında memur, sözleşmeli personel, sendikalı işçi, sendikasız
işçi, kaçak işçi vb. gibi parçalanmış bir yapının olması çalışanlar arasındaki dayanışmayı ve bilinci zayıf­latmakta ve sendikalı işçilerin “şanslı azınlık” veya “işçi aristokrasisi” olarak değerlendirildiği parçalanmış bir iş gücü
profilini ortaya çıkarmaktadır.

• Sendikacılık kamu sektöründe başladığı ve geliştiği için, kolay sendikacılık
ve siyasi iktidara bağımlı bir sendikacılık gelişmiştir. Sendikalar işçi tabanının verdiği destekle gelişen mücadeleler sonucu değil, genellikle siyasi
manevralarla çeşitli kazanımlar elde etmişlerdir.

• Uzun yıllar Türkiye’nin en önemli ekonomik sorunu olan enf­lasyon nedeniyle sendikalar ücret pazarlığını merkez alan politikalar uygulamıştır.
Sendikalar, tüm ücretliler adına bir mücadele vermek yerine; üyeleri adına
ekonomik kazanımlar elde etme mücadelesi vermeyi tercih etmişlerdir.

• Sendikalar temel işlevleri olan toplu pazarlığı merkez alan geleneksel politikalar dışında, yeni üye kazanmak ve mevcut üyelerini koruyabilmek için
yenilikçi politikalar izlemek konusunda yetersiz kalmaktadır. 

Yorumlar
  • 0 Yorum