Borcun üçüncü kişi tarafından ifasıyla, asıl borçla birlikte bağımlı (fer’i) faiz, rehin, kefalet gibi haklar da böylelikle sona ermiş olur ve alacaklı, doğru ifa teklifiyle karşısına çıkan üçüncü kişinin bu teklifini reddedemez. 

TBK 40/I’de “Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.” ifadesiyle doğrudan temsil kastedilmektedir.

Sözleşmeyi devir için öngörülen iki yol vardır: 1) Üçlü devir sözleşmesi ve 2) Devir yetkisine dayanan ikili sözleşme. Yasa, sözleşmenin devri için kural durum olarak yapısı itibari ile üçlü devir sözleşmesi öngörmektedir (TBK 205/I). Çünkü sözleşmenin devri sözleşmesinde menfaat sahibi olan devredilen sözleşmenin tarafları (alacaklı ve borçlu) ile devralandır.

Hukukumuzda çevirme (tahvil) kurumu, özellikle noterler tarafından düzenlenmiş taşınmaz satışı sözleşmelerinin, şekle aykırılık sebebi ile geçersiz sayılması yerine, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine çevrilerek ayakta tutulması hâlinde uygulama alanı bulmaktadır.

Borçlu tarafta çokluk olduğunda, borçlular arasında katı ve bölünmez bir birlik bulunduğu, böylelikle alacaklı karşısında tek bir kişi gibi hareket ettikleri -belki de tüzel kişiye benzer bir birlik görüntüsü verdikleri- düşünülerek bölünemezlik (el birliği) kabul edilebilmektedir.

Taraflar iradi şekil öngördükleri sözleşme için iradi şekil şartını anlaşarak bertaraf edebilirler. Borçlar Kanunumuz iradi şeklin yazılı şekil olarak öngörülmesi hâlinde yasal yazılı şekle ilişkin hükümlerin uygulanacağını öngörmüştür (TBK 17/II).

Alacaklının temerrüdünün sonuçlar›na genel olarak bakıldığında şu görüntü ortaya ç›kar: Borçlunun temerrüdü sona erer, borçlunun sorumluluğu hafifler, hasar alacakl›ya geçer, alacakl› art›k ödemezlik def’ini ileri süremez, borçlunun giderleri isteme hakkı doğar, sözleşmeden doğan faiz işlemeye devam eder. C seçeneğinde sona erer olarak ifade edilir.

Asıl borç sona erdiğinde asıl borca bağlı fer'i hak ve borçlar da kendiliğinden sona erer. 

Korkutma (ikrah) irade bozukluğu halleri içerisinde geçmektedir.

Doktrinde kesin hükümsüzlük, sözleşmenin yapıldığı andan itibaren kendiliğinden geçersiz olması olarak tanımlanmaktadır. Diğer ifadeyle, kesin hükümsüz sözleşme ölü doğmuştur, zamanın geçmesi ile sözleşmedeki geçersizliğin düzelmesi mümkün değildir.

Aynı anda ifa söz konusuysa taraflardan biri kendi borcunu ifa etmedikçe ya da etmeyi teklif etmedikçe diğerinden alacağını talep ederse karşı tarafın bu talebi yerine getirmekten kaçınma hakkı vardır. Buna ödemezlik def’i denilmektedir.