İslam Mezhepleri Tarihi Ara 9. Deneme Sınavı
Toplam 20 Soru1.Soru
Mâtürîdî’ye göre peygamberlerin insanları tevhid inancına çağırmasından da anlaşılacağı üzere, Allah'ın varlığı, evren hakkında yapılacak basit bir tefekkür sonunda bilinebilecek bir husustur. Mâtürîdî’ye göre bu görüş aşağıdakilerden hangisinde tanımlanmıştır?
İlâhî îsîm ve Sıfatlar |
Kelâm sıfatı |
Ulûhiyet |
Arşa İstivâ |
Ru’yetullah |
Ulûhiyet: Mâtürîdî’ye göre peygamberlerin insanları tevhid inancına çağırmasından da anlaşılacağı üzere, Allah'ın varlığı, evren hakkında yapılacak basit bir tefekkür sonunda bilinebilecek bir husustur. Allah'ın varlığı konusu her biri değişik şekillerde ifade edilen hudûs, imkân, fıtrat, gaye-nizam, ahlâkî delil, ontolojik delil gibi değişik kanıtlarla istidlalde bulunulan bir aklî-itikadî alandır. Evrenin var oluş açısından incelenmesi halinde ilim, kudret ve irade sahibi yüce bir varlık tarafından yaratıldığına hükmetmek aklen zorunluluktur. Allah'ın varlığını inkâr etmenin sebebi, aklî bilgilere aykırı oluşu değil tamamen psikolojiktir. Çünkü inkârcılar problemi aklî değil duyu bilgileriyle çözmek istemektedir. Bu da bütün varlık alanını duyusal alana indirgemekten başka bir şey değildir. Bir varlığın duyularla algılanmaması onun yokluğunu gerektirmez. Duyularla algılanamayan varlık alanını bilmenin yöntemi, akıl yürütmektir.
2.Soru
Aşağıdakilerden hangisi İslam Mezhepleri Tarihi edebiyatının gelişim dönemi yazarlarındandır?
Akkirmânî
|
Yusuf Ziya Bey
|
Şehristânî
|
Birgivî
|
Ca’fer b. Harb
|
3.Soru
Hz. Osman'ın öldürülmesi, Cemel ve Sıffîn savaşları gibi olayların Allah'ın takdiri ile mi yoksa Müslümanların hür iradesiyle mi gerçekleştiği noktasındaki tartışmalar hangi mezheplerin ortaya çıkmasına sebep oldu?
Mutezile ve Mürcie |
Cebriyye ve Mutezile |
Mürcie ve Cebriyye |
İsmailiyye ve Mutezile |
Cebriyye ve Haricîlik |
Hz. Osman'ın öldürülmesi, Cemel ve Sıffîn savaşları gibi istenmeyen olayların Allah'ın takdiri ile mi yoksa Müslümanların hür iradesiyle mi gerçekleştiği noktasındaki tartışmalar, özelde Cebriyye ve Mutezile mezheplerinin ortaya çıkmasına sebep oldu, genelde tüm mezheplerin kulun fiilleri konusundaki görüşlerine tesir etti.
4.Soru
Sünnî ve Şiî kaynakların bu tariflerine göre Şîa için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
Hz. Ali’ye taraftar olanların teşkil ettiği bir topluluktur. |
Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünü (efdal) olduğuna inananların teşkil ettiği bir topluluktur. |
Hz. Osman’a karşı siyasi bir hareket amacında olanların teşkil ettiği bir topluluktur. |
Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber tarafından imamlık ve halifeliğe tayin olunduğunu; dolayısıyla halifeliğin onun ve Ehl-i Beyt’inin hakkı olduğunu ileri sürenlerin teşkil ettiği bir topluluktur. |
Hz. Ali’den sonraki imamların da mutlaka onun soyundan (Ehl-i Beyt), açık veya gizli bir nass ile tayin ve vasiyet olunacağını kabul edenlerin teşkil ettiği bir topluluktur. |
Sünnî ve Şiî kaynakların bu tariflerine göre Şîa: a) Hz. Ali’ye taraftar olanların, b) Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünü (efdal) olduğuna inananların, c) Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber tarafından imamlık ve halifeliğe tayin olunduğunu; dolayısıyla halifeliğin onun ve Ehl-i Beyt’inin hakkı olduğunu ileri sürenlerin, d) Hz. Ali’den sonraki imamların da mutlaka onun soyundan (Ehl-i Beyt), açık veya gizli bir nass ile tayin ve vasiyet olunacağını kabul edenlerin, e) İmamların büyük ve küçük günahlardan korunmuş (masûm) ve özel (vehbî) bir bilgiyle donatılmış olduklarını söyleyenlerin teşkil ettiği bir topluluktur (Fığlalı, 1984, s. 18).
5.Soru
Hz.Hüseyin'in şehit edildiği yer aşağıdakilerden hangisidir?
Kerbela |
Şam |
Medine |
Mısır |
Tahran |
Hz.Hüseyin, 61/680 yılında yanındaki az sayıda aile efradıyla birlikte Kerbela’da hunharca şehid edilmiştir. Doğru cevap "A"dır.
6.Soru
Hz. Muhammed’in vefatının ardından Medine’li Müslümanlar (Ensar) kimi halifeliğe uygun görmüşlerdir?
Hz. Ebubekir |
Hz. Sa‘d b. Ubade |
Hz. Ebû Ubeyde |
Hz. Sa‘d b. Ebî Vakkâs |
Hz. Abdurrahman b. Avf |
Halîfe seçimine yönelik ilk girişim Medineli müslümanlardan (Ensâr) geldi. Onlar, Hz. Muhammed’in davetine kulak verdikleri ve Mekkeli Müslümanlara kucak açtıkları için bu işi kendilerinin hak ettiğini düşünmekte ve kendilerinden birinin halîfe olması gerektiğini ileri sürmekteydiler. Bu görüşlerini somutlaştırmak için de Sa’îde Oğulları gölgeliğinde (Sakîfetü Benî Sa‘îde) bir araya geldiler ve Sa‘d b. Ubade ismi üzerinde uzlaştılar.
7.Soru
İslâm mezheplerini ve onların görüşlerini tanıttığı meşhur eserine “İslâm’a mensubiyeti olanların fikirleri” anlamında Makâlâtü’l-İslâmiyyîn adını veren düşünür kimdir?
Şehristânî |
Ehl-i Sünnet’in Eş‘arî |
Abdülkâhir Bağdâdî |
Taşköprüzâde |
Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî |
Ebû’l-Hasan el-Eş‘arî, İslâm mezheplerini ve onların görüşlerini tanıttığı meşhur eserine “İslâm’a mensubiyeti olanların fikirleri” anlamında Makâlâtü’l-İslâmiyyîn adını vermiştir.
8.Soru
Necmeddîn-i Kübrâ’nın “Allah’a ulaşan yollar, yaratıkların nefesleri sayısıncadır” sözü, aşağıdaki kavramlardan hangisinin bir ifadesi sayılabilir?
Yetmiş iki millet
|
Ashâb-ı ehvâ
|
Ehl-i istikâmet
|
Ehl-i sünnet
|
Yetmiş üç fıkra
|
9.Soru
Şîa’nın gelişmesine zemin hazırlayan en önemli sebep aşağıdakilerden hangisidir?
Ebû Bekir ve Ömer devrinde devlet ve toplum idaresinde tamamıyla liyakatın hakim olması |
Hz. Ali ‘nin Ebû Bekir ve Ömer ‘in en yakın danışmanı olarak çalışması |
Hz. Osman devrinde Emevîler’in idare ettikleri yerlerin ahalisine kötü davranmaları |
Ali’nin imâmetin kendisine ait olacağını ümit etmesi |
Hz. Ali’nin, eşi Hz. Fatıma’nın Ebû Bekir’e olan kırgınlığından dolayı Ebû Bekir ‘e geç biat etmesi |
Ali’nin imâmetini kabul ve diğer insanları ona davet etme düşüncesinin, dinî değil siyasî bir tercih olarak başladığı söylenebilir. Ebû Bekir ve Ömer devrinde (11-23/632-644) devlet ve toplum idaresinde tamamıyla liyakat ve ehliyetin hakim olması ve her iki halifenin de adalet ve hakkaniyete uygun hareket etmeleri sebebiyle, toplumda başka bir idareciyi iş başına geçirme özlemi ortaya çıkmamış; dolayısıyla Ali taraftarlığı belirli ölçüde, siyasî bir taraftarlıktan öteye geçmemiştir. Hatta Hz. Ali bu iki halifenin en yakın danışmanı olarak çalışmıştır. Ammâr gibi bir taraftarı da onların valileri arasındadır. Fakat Hz. Osman devrinde (23-35/644-656) bu durum değişmiş; halifenin yaşlılığı, icraatındaki bazı zaaflar, Ümeyye ailesine mensubiyeti dolayısıyla valilik ve memuriyetlere yakınlarını tayin etmesi, onları kontrol edememesi, yaptıkları yanlış i şlere göz yumması, kendilerine ölçüyü aşan ihsanlarda bulunması, Emevîler’in idare ettikleri yerlerin ahalisine kötü davranmaları, sonuçta halk arasında Hz. Osman ve çevresine karşı husumet oluşmasına ve siyasî anlamda Şîa’nın gelişmesine zemin hazırlamıştır.
10.Soru
Hz. Hüseyin nerede şehid edilmiştir?
Uhud |
Bedir |
Kerbela |
Mekke |
Medine |
Halife Yezîd devrinde başlayan iç huzursuzluk, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid edilmesinin ardından Abdullah b. Zübeyr'in hilâfet davası ve bu uğurdaki silâhlı mücâdelesi, 63 (682) yılında Medineliler’in isyan teşebbüsü, Yezîd'in kumandanı Müslim b. Ukbe'nin Medine'ye saldırması (63/683) ve arkasından Kâbe'nin yakılması (64/683) toplumdaki huzursuzluğu arttırdı.
11.Soru
Şîa, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’ini halifeliğe en layık insanlar olarak gören, Hz. Ali’yi meşru halife kabul eden, ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların müşterek adı olmuştur. Yukarıdaki cümlede geçen "Şîa" kelimesi aşağıdaki verilen türlerden ya da anlamlardan hangisine girmektedir?
Lafız anlam |
Fırka |
Mensup |
Terim anlam |
Tabi |
Şîa, Arapça’da “ş-y-‘a” kökünden gelen bir kelime olup taraftar, yardımcı, partizan, destekleyen ve bir konuda bir araya gelen klik anlamlarında kullanılmaktadır. Arap dilinde, bir kimsenin Şîası denildiğinde onun tâbileri, mensupları ve destekleyicileri anlaşılır. Kısacası Şîa, bir toplumda aynı mesele etrafında teşekkül eden gruplardan (fırkalar) her birisine verilen isimdir. Bu yönüyle cemaat teriminden daha farklı bir anlamı olan Şîa, daha çok ayrılma, bölünme, parçalanma anlamında hizipleşme ve klikleşmeyi ifade eden bir lafızdır. Özellikle Hz. Osman’ın hilâfetinin ikinci dönemi ile Hz. Ali’nin hilafeti sırasında, Müslümanlar’ın farklı görüşler etrafında toplanmaları üzerine, toplulukları belirlemek için, Şîatu Ali, Şîatu Osman, Şîatu Muaviye gibi şekillerde kullanılmış ve bundan kesinlikle mezhep anlamı kastedilmemiştir. Şîa kelimesinin (tekil ism-i mensubu olan) Şiî kelimesinin
çoğulu olduğu ifade edilmişse de, bu kelime lafzen değişmeden müfred, tesniye, cemî, müzekker ve müennes olarak müştereken aynı manada kullanılmaktadır. Şîa ismi lügat anlamıyla tarih kaynaklarının yanı sıra Sünnî hadis literatüründe geçtiği gibi, Şiî hadis külliyatında da hem lügat hem de terim anlamıyla sıkça geçmektedir. Bu bakımdan burada belirtilmesi gereken husus, lügat ve terim anlamlarının birbirine karıştırılmaması konusunda gereken özenin gösterilmesidir; çünkü söz konusu kavram kargaşası, Şîa’nın ortaya çıkışıyla ilgili değerlendirmeleri doğrudan etkileyebilmektedir. Dolayısıyla doğru cevap D şıkkıdır.
12.Soru
Ehl-i Sünnet’e mensup olanlara ne ad verilmektedir?
Maliki |
Şii |
Harici |
Hanefi |
Sünnî |
Sözlükte “topluluk, insan gurubu veya kitlesi” anlamına gelen cemaat ise, ıstılahta, “İslâm ümmetinin çoğunluğu (sevâd-ı â‘zâm), âlimler, bilhassa müctehid âlimler topluluğu demektir. Ehl-i Sünnet’e mensup olanlara Sünnî adı verilmektedir.
13.Soru
I. Hz. Ali’ye taraftar olanlardır,II. Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünü (efdal) olduğuna inanırlar,III. Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber tarafından imamlık ve halifeliğe tayin olunduğunu; dolayısıyla halifeliğin onun ve Ehl-i Beyt’inin hakkı olduğunu ileri sürenler ancak hilâfet için gerekli vasıflara sahip en uygun kişi olan Hz. Ali dururken, daha az faziletli olan Ebû Bekir ve Ömer, adaletle hükmetmeleri koşuluyla imam olabileceklerini kabul ederler. Şia ile ilgili olarak yukarıdakilerden hangisi ya da hangileri doğrudur?
Yalnız I |
Yalnız III |
I ve II |
I ve III |
I, II ve III |
Sünnî ve Şiî kaynakların bu tariflerine göre Şîa:
a) Hz. Ali’ye taraftar olanların,
b) Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber’den sonra insanların en üstünü (efdal) olduğuna inananların,
c) Hz. Ali’nin bizzat Hz. Peygamber tarafından imamlık ve halifeliğe tayin olunduğunu; dolayısıyla halifeliğin onun ve Ehl-i Beyt’inin hakkı olduğunu ileri sürenlerin,
d) Hz. Ali’den sonraki imamların da mutlaka onun soyundan (Ehl-i Beyt), açık veya gizli bir nass ile tayin ve vasiyet olunacağını kabul edenlerin,
e) İmamların büyük ve küçük günahlardan korunmuş (masûm) ve özel (vehbî) bir bilgiyle donatılmış olduklarını söyleyenlerin teşkil ettiği bir topluluktur (Fığlalı, 1984, s. 18).
"Hilâfet için gerekli vasıflara sahip en uygun kişi olan Hz. Ali dururken, daha az faziletli olan Ebû Bekir ve Ömer, adaletle hükmetmeleri koşuluyla imam olabilir." görüşü Zeyd b. Ali’nindir. Zeydiyye’nin imâmet nazariyesinin şekillenmesinde büyük önem
taşımaktadır. Doğru cevap C şıkkıdır.
14.Soru
İmam Zeyd ‘in görüşleri için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
Tevil ilmi yoluyla batınî manayı açıklayan vasîdir (imam). |
Efdal-mefdûl görüşünü ortaya atmıştır. |
Zâhir-bâtın ayrımı yapmıştır. |
Zâhir her dönemin peygamberine göre değişkenlik arz eder demiştir. |
Bâtın değişmeden ve evrensel anlamda geçerliliğini koruyarak kalır görüşündedir. |
Zeydiyye’ye göre imamın Kureyş’in Hâşimî soyundan olması yeterli değildir. Hz. Ali’nin Fatıma’dan olan çocuklarının, Hasan ve Hüseyin’in soyundan olması gerekir. Ayrıca, imâmetini açıkça ilan ederek ortaya çıkması ve zâlim idareciye başkaldırması gerekir. İmam Zeyd, gâib (gizli) imam fikrini reddetmiştir. O, bir imamın kendi imâmetini açıkça ilan edinceye kadar biat isteyemeyeceği hususunda ısrarlıdır. Onun bu görüşünü siyasî noktadan haklı görmemek imkansızdır; çünkü Zeyd, hilâfetin idarî bozukluklar yüzünden Emevîler’in ellerinden kaymakta olduğunu görmüş ve idareyi ele geçirmek için, Müslümanların Hz. Ali ve soyuna gösterdikleri yakın ilgi ve sevgi etrafında oluşan geniş bir taraftar kitlesi kazanmak yoluna gitmiştir. Bu yüzdendir ki o, Müslümanların büyük çoğunluğunun tasvibini kazanmak için önceki aşırı Şiî fikirlere karşı çıkarak efdal-mefdûl görüşünü ortaya atmıştır (Fığlalı, 1996, s. 126-7).
15.Soru
Aşağıdakilerden hangisi Şîa kelimesinin ortaya çıkış sebebini açıklar?
Hz. Osman ve Hz. Ali dönemlerinde müslümanların farklı görüşler etrafında gruplaşmaları sebebiyle ortaya çıkmıştır. |
Hz. Ali taraftarlarına verilen bir ad olarak ortaya çıkmıştır. |
Hz. Osman taraftarlarını tanımlamak için ortaya çıkmıştır. |
İlk kez Hz. Ömer’i destekleyenleri tanımlamak için ortaya atılmış bir kavramdır. |
İlk kez Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra Hz. Ali’yi destekleyenleri tanımlamak amacıyla ortaya atılmıştır. |
Özellikle Hz. Osman’ın hilâfetinin ikinci dönemi ile Hz. Ali’nin hilafeti sırasında, Müslümanlar’ın farklı görüşler etrafında toplanmaları üzerine, toplulukları belirlemek için, Şîatu Ali, Şîatu Osman, Şîatu Muaviye gibi şekillerde kullanılmış ve bundan kesinlikle mezhep anlamı kastedilmemiştir.
16.Soru
Allah, küfrü, zulmü ve adaletsizliği yaratmaz, insanlara sadece iyiliği ve itaati emredip kötülüğü yasaklar ve insanı kendi fiilinde serbest bırakır. Allah’ın akıl ve güçle donattığı insan, fiillerini kendi iradesiyle yapar. Allah küfrü ve zulmü yaratmaz ve onları emretmez. Kim bunlardan birini yaparsa Allah ona merhamet etmez. Allah insanlar ile iman arasında bir engel koymaz. Allah itaati emredip masiyeti nehyeder; insanlara iyilik ve kötülüğü gösterir. O, kullarının fiillerinden berîdir. Küfür ve iman Allah tarafından açıklanmıştır. Bu ikisini yapmak ise insanlardandır. Yukarıdaki özelliği benimseyen dini grup aşağıdaki şıklardan hangisinde ifade edilmiştir?
Zeydiyyye |
Musta‘liyye |
İmamîyye |
Dürzîler |
Keysâniyye |
Zeydiyyye’ye göre tevhid, Allah’ı birlemek demektir. Yani Allah’ın zâtını her türlü şüpheden uzak tutmaktır. Allah’ın sıfatları O’nın zâtının aynıdır. Bu sıfatların zıtları Allah’a nispet edilemez, Allah’ın zâtına zâid değildirler ve kadîm de olamazlar. Mahlûkâtın sıfatları Allah’a izafe edilemez. Allah’ın sıfatları zâtından, zâtı da sıfatlarından ayrı değildir. Allah zâtıyla alîm, kadîr, semî, basîr ve hay’dır. İnsan, aklıyla Allah’ı bilmekle mükelleftir. İnsan aklı eşyanın iyi ve kötü (husun-kubuh) vasfını bilebileceği için, akıl sorumlu olmanın şartıdır. Adalet prensibine gelince Allah, küfrü, zulmü ve adaletsizliği yaratmaz, insanlara sadece iyiliği ve itaati emredip kötülüğü yasaklar ve insanı kendi fiilinde serbest bırakır. Allah’ın akıl ve güçle donattığı insan, fiillerini kendi iradesiyle yapar. Allah küfrü ve zulmü yaratmaz ve onları emretmez. Kim bunlardan birini yaparsa Allah ona merhamet etmez. Allah insanlar ile iman arasında bir engel koymaz. Allah itaati emredip masiyeti nehyeder; insanlara iyilik ve kötülüğü gösterir. O, kullarının fiillerinden berîdir. Küfür ve iman Allah tarafından açıklanmıştır. Bu ikisini yapmak ise insanlardandır. doğru cevap A şıkkıdır.
17.Soru
Cumhuriyet döneminde Durkheim’in usûlüne bağlı kalacağını belirterek çalışmalarını yapan araştırmacı kimdir?
İsmail Hakkı |
Mahmud Esad Seydişehrî |
Yusuf Ziya Yörükan |
Şerafeddin Yaltkaya |
Haydarîzâde İbrahim Efendi |
Yusuf Ziya Yörükan, Durkheim’in usûlüne bağlı kalacağını belirtti ve içtimaiyatçı (sosyal-pozitivist) bir metodu benimsedi. Gözlem ve görüşme tekniklerini kullandığı alan araştırmaları yaparak mezheplerin yaşayan ruhunu bizzat toplum içerisinde tespit etmeye çalıştı. Doğru cevap C'dir.
18.Soru
Mu’tezilik mezhebinin kurucusu olarak kabul gören kişi aşağıdakilerden hangisidir?
Vasıl b. Ata |
Amr b. Ubeyd |
Bişr b. Mu'temir |
Sümâme b. Eşres |
İbn Ebî Duâd |
Mu’tezilik mezhebinin kurucusu olarak kabul gören kişi Vasıl b. Ata'dır.
19.Soru
Aşağıdakilerden hangisi Ehl-i Sünnet’in oluşum sürecinde etkili olan şahsiyetlerden biri değildir?
Hasan el-Basrî
|
Hâris el-Muhâsibî
|
İbn Küllâb el-Basrî
|
Ebû'l-Abbas el-Kalânisî
|
Abdullah b. Zübeyr
|
20.Soru
Aşağıdakilerden hangisi Şîa ’nın anlamlarında kullanılan kelimeler arasında yer almaz?
Taraftar |
Yardımcı |
Partizan |
Destekleyen |
İsyankar |
Şîa, Arapça ’da “ş-y-‘a” kökünden gelen bir kelime olup taraftar, yardımcı, partizan, destekleyen ve bir konuda bir araya gelen klik anlamlarında kullanılmaktadır. Arap dilinde, bir kimsenin Şîası denildiğinde onun tâbileri, mensupları ve destekleyicileri anlaşılır. Kısacası Şîa, bir toplumda aynı mesele etrafında teşekkül eden gruplardan (fırkalar) her birisine verilen isimdir. Bu yönüyle cemaat teriminden daha farklı bir anlamı olan Şîa, daha çok ayrılma, bölünme, parçalanma anlamında hizipleşme ve klikleşmeyi ifade eden bir lafızdır.
-
- 1.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 2.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 3.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 4.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 5.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 6.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 7.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 8.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 9.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 10.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 11.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 12.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 13.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 14.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 15.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 16.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 17.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 18.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 19.SORU ÇÖZÜLMEDİ
- 20.SORU ÇÖZÜLMEDİ