AFET EKONOMİSİ VE SİGORTACILIĞI - Ünite 1: Ekonominin Temel Kavramları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Ekonominin Temel Kavramları
Giriş
Ekonomi bilimi kaynaklar ve ihtiyaçlar arasında dengenin nasıl kurulacağını inceleyen bilimdir. Ekonomi bilimi sadece bireylerin değil, ailelerin, firmaların, sivil toplum kuruluşlarının ve elbette devletin de bu denge kurma mücadelesine yardımcı olur. Bu Bölümde ekonomi biliminin uğraş alanını daha iyi anlayabilmek için gerekli bazı temel kavramların özetlerine yer verilecektir.
Ekonominin Bazı Temel Kavramları
Fransızcada “ékonomie” şeklinde kullanılan kelime Türkçede “ekonomi” şeklinde kullanılmaktadır. Ekonomi kelimesi yerine Türkçede “iktisat” kelimesi de sıklıkla kullanılmaktadır. Arapçada “harcamada tasarruflu olma, itidal üzere hareket etme” anlamına gelen “iktisad” kelimesi Türkçede “iktisat” şeklinde kullanılmaktadır. Dolayısıyla “ekonomi” ve “iktisat” kelimeleri birbirlerinin yerine rahatlıkla kullanılabilir.
Ekonomiyi daha iyi anlayabilmek için her bilim dalında olduğu gibi kavramsal bir çerçeveye ihtiyaç vardır. Halk dilinde ve günlük konuşmalarda yaygın bir şekilde kullanılan çok sayıda ekonomik kavramın ve yapılan analizlerin daha iyi anlaşılabilmesi açısından bilimsel bir dille de ifade edilmesi gerekmektedir.
İhtiyaç
Ekonomi bilimi aslında ihtiyaçları anlamakla başlar. Hatta yaygın bir tanım olarak ekonomi, sınırlı kaynaklarla sonsuz insan ihtiyaçları arasındaki dengenin nasıl kurulacağını inceleyen bir sosyal bilimdir. İhtiyaç ya da gereksinim, karşılandıklarında sevinç, mutluluk ve haz veren; karşılanmadıklarında acı, kaygı ve üzüntü veren duygulardır.
İhtiyaçlar zorunlu ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar olmak üzere iki kısımda ele alınabilir. Zorunlu ihtiyaçlar , insan yaşamı için mutlaka karşılanması gereken (biyolojik, hayatî) temel ihtiyaçlardır. Yemek, su, barınma ve giyinme gibi ihtiyaçlar zorunludur. Zorunlu olmayan ihtiyaçlar ise hayati önem taşımaz ve bütün insanlar için ortak özellikte değildir. Dolayısıyla kültürlere göre farklılaşırlar.
Zorunlu ve zorunlu olmayan ihtiyaçlar arasında sınır çizmek de kolay değildir. Soğuk iklimde zorunlu olan soba, sıcak iklimde zorunlu bir ihtiyaç değildir.
İhtiyaçların çeşitli özellikleri mevcuttur. Bunlar:
- İhtiyaçlar sonsuzdur,
- İhtiyaçların şiddetleri farklıdır,
- İhtiyaçların şiddeti giderildikçe azalır,
- İhtiyaçlar birbirleriyle ikame edilebilir şeklinde sıralanabilir.
Mal ve Hizmet
İnsan ihtiyaçlarını giderme özelliği taşıyan yani bir faydası olan maddi veya maddi olmayan varlıklara mal ve hizmet denir. İnsanların ihtiyacını gideren kalem, kâğıt, otomobil, elma vb. gibi maddi varlıklara “mal”; turizm, bankacılık, ulaşım vb. gibi maddi olmayan varlıklara “hizmet” adı verilir.
Her mal veya hizmet ekonomik olmayabilir. Tabiatta her arzu ettiğimizde bir çaba sarf etmeden elde edebildiğimiz mallara “serbest mallar”, sadece emek harcayarak veya bedel ödeyerek ulaşabildiğimiz mallara “ekonomik mallar” adı verilir.
Bazı mallar diğer malların üretiminde kullanılırken bazı mallar doğrudan doğruya tüketicinin ihtiyaçlarını karşılar. Bunların ilkine “üretim malları” ikincisine “tüketim malları” adı verilir.
Bazı malların faydası bir kullanımda sona ermez, belirli bir dönem boyunca ve uzun bir süre yararlanılabilir. Kullandığımız otomobiller, cep telefonları ve tabletler gibi bu özelliği taşıyan mallara “dayanıklı mallar” denir. Eğer bir mal fayda sağladığı anda yok oluyorsa “dayanıksız maldır”.
Mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarının giderilmesinde kullanılmasına “tüketim” adı verilir. Bazı iktisatçılar tüketimin nihai amaç olarak görüldüğü ve bütün ekonomik organizasyonların yapıldığı toplumlara “tüketim toplumu” adını verir.
Üretim ve Üretim Faktörleri
İnsanların ihtiyacı olan mal ve hizmetlerin oluşturulması faaliyetine “üretim” adı verilir. Üretim aslında “fayda” meydana getirmektir. Malların fiziksel, kimyasal veya biyolojik yapıları değiştiriliyor ve daha faydalı hale getiriliyorsa “şekil faydası” oluşur. Mallar bazen daha az oldukları yerden daha çok oldukları yere taşınırlar ki bu duruma “yer faydası” meydana getirmek denir. Malları daha fazla oldukları zamandan daha kıt oldukları zamana kadar saklamak ve istenildiği zaman pazara sunmak “zaman faydası” oluşturmaktır. Bazen de mallar onlara daha fazla değer verenlere ulaştırılmaya çalışılır. Buna “mülkiyet faydası” oluşturmak denir.
Üretimin gerçekleşmesi için bazı kaynaklara, diğer bir deyişle girdilere ihtiyaç duyulur. Bu kaynaklara “üretim faktörleri” adı verilir. Üretim faktörleri şunlardır:
- Emek,
- Sermaye,
- Tabiat (Toprak) ve
- Girişimci (Müteşebbis).
Ekonominin Döngüsel Akımı
Bir ekonomide faaliyette bulunan ekonomik birimler;
- Hanehalkları,
- Firmalar,
- Devlet ve
- Dış dünyadır.
Bunlar arasındaki ekonomik faaliyetler ekonomik döngüyü oluşturur.
Hanehalkı, aynı evde yaşayan ve ortak ekonomik kararlar alan insan gruplarıdır. Hanehalkları hem mal ve hizmet satın alarak toplam faydalarını maksimize etmeyi amaçlayan temel bir tüketim birimi oldukları gibi çeşitli şekillerde üretime de katılırlar. Hanehalkları emeklerini satmak yoluyla üretime katılarak ücret geliri elde edebilecekleri gibi girişimci olarak mal ve hizmet de üretebilir. Hanehalkları ücret gelirleri ve satın alma bedelleri üzerinden devlete vergi ve benzeri ödemeler yapar. Devlet de hanehalklarına ücret, faiz ve bazı transfer ödemeleri yapar. Transfer Ödemesi , Devletin bir mal ve hizmet üretimine katkı yapmayan kişi ve kuruluşlara bütçesinden yaptığı harcamalardır.
Ekonomide üretim kararlarını alan en temel birim firmalardır. Hangi yöntemlerle ne üretip nasıl pazarlayacağına firmalar karar verir. Firmalar sermaye, emek ve tabiatı üretim yapmak üzere bir araya getirir ve üretimi de hanehalklarına, devlete ve dış dünyaya satar. Elde ettikleri kârların üzerinden de devlete vergi ödemesi yaparlar. Firmalar hanehalklarına ücret, faiz, kâr payı ve kira ödemesi yapar.
Devlet milletin toplu yaşamaktan doğan sosyal ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan bir aygıttır. Devlet, en başta her türlü alt yapı, iç ve dış güvenlik, adalet ve hukuksal düzenlemeler olmak üzere her türlü kamu hizmetini yerine getirir. Bunun finansmanını ise firma ve hanehalklarından topladığı vergi ve benzeri gelirlerle yapar. Devlet, kamu hizmetini gerçekleştirirken yaralanacağı tüm mal, hizmet ve emeği hanehalkları ve firmalardan yaptığı satın almalarla karşılar.
Son ekonomik aktör dış dünya, diğer bir deyişle dış âlemdir. Bir ülkede yaşayan hanehalkları, firmalar ve devlet dış âlemden döviz ödeyerek mal ve hizmet satın aldıkları gibi (ithalat) dış âleme mal ve hizmet satarak (ihracat) döviz kazancı elde eder.
Ekonomistlerin Gerçeği Arama Yöntemi
Toplumdaki milyonlarca tüketicinin davranışı, toplumdaki milyonlarca üreticinin davranışları, devletin davranışları, yurtdışında yaşayan ve ürünlerimizi talep eden yabancı tüketicilerin davranışları da eklendiğinde ekonomik olayları açıklamak son derece güçleşmektedir. Oysa bilimin amacı gerçek hayatta gözlemlenen olayları ve davranışları açıklamaktır. Ekonomistler de iktisadi davranışların arkasındaki neden sonuç ilişkilerini araştırır ve bu ilişkileri bilimsel kurallar ile ifade ederler. Ekonomistler gerçek hayatın karmaşıklığı sorununun üstesinden “model” kurarak gelirler. Model kurmak aslında bir basitleştirmedir. Günlük hayatta açıklamaya çalıştığımız olayla ilgili en önemli gerçekleri toplayarak ilişkileri belirlersek bir model kurmuş oluruz.
Ekonomistler, önce araştırdıkları konuyla ilgili gerçekleri toplar; ilgisiz gerçekleri ayıklarlar. Daha sonra konuyla ilgili önemli değişkenler ile bir model kurar ve hipotezlerini test ederler. Hipotez testinin doğru olması ileri sürdükleri düşüncenin doğrulanmış olduğunu gösterir. Doğrulanmış modellere dayalı tahmin teknikleri ile de değişkenlerin gelecekteki değerleri tahmin edilmeye çalışılır.
Ekonomistlerin hipotez testlerinde en çok yararlandıkları yöntemlerin başında ekonometri gelmektedir. Ekonometri, ekonomik olayların açıklanmasında ölçülebilir değişkenleri göz önüne alarak ve karşılıklı ilişkiler kurarak, teorik çalışmaların ve iddiaların doğrulanmasını sağlayan ve değişkenler arasındaki ilişkileri inceleyen ve tahminler yapılmasını sağlayan matematiksel ve istatistiksel analiz yöntemidir. Ekonometri bilimi, ekonomiyi ölçer ve bunu yaparken matematik ve istatistik kullanır.
Modellerin en önemli özelliği gereksiz ayrıntılardan uzaklaşarak gerçeğe ulaşmada yol gösterici olmasıdır. Tabi bu durumda ekonomistler modelleri kurarken çok sayıda varsayım yapmak durumunda kalırlar. Örneğin şöyle derler: “Bir ülkede sadece iki mal üretildiğini ve sadece iki üretim faktörü kullanıldığını, ekonominin dışa kapalı olduğunu ve devletin ekonomide var olmadığını varsayalım!” Bu ifadeyi söylemek zorundadırlar, başka türlü modellerin açıklayıcı gücü olmazdı ve ekonomik olayları basitleştirerek açıklama şansına da ulaşamazdık. Bu arada ekonomi biliminin en temel varsayımlarından biri de insanların rasyonel davranmasıdır. Bireysel çıkarını maksimuma çıkarmaya çalışan insanlara “homo economicus” (iktisadî insan) adı verilir. İktisadî insan seçenek sunulduğunda mutlaka bir tercihte bulunur, bu tercihlerinde tutarlıdır, rasyoneldir (yani fayda-maliyet analizi yapılmıştır) ve çoğu aza tercih eder.
Pozitif ekonomi “olanı”, normatif ekonomi ise “olması gerekeni” kapsar, dolayısıyla normatif ekonomiye değer yargısı hâkimdir. Normatif ifadelerin doğrulanması veya yanlışlanması söz konusu değildir, çünkü değer yargıları sübjektiftir, kişiden kişiye değişir.
Ekonominin On Temel İlkesi
Dünyaca ünlü ekonomist Gregory N. Mankiw, dünya çapında en çok satanlar listesinde yer alan “Ekonominin İlkeleri” kitabının ilk bölümünde insanların ekonomik karar alma süreçlerine ilişkin dört ana başlık altında toplanmış olan ve aslında herkesçe yaklaşık olarak bilinenlerin özeti niteliğindeki on temel ilkeden bahseder. Bu ilkeler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
- Bedava yemek diye bir şey yoktur, her şeyin mutlaka bir bedeli vardır,
- Bir şeyin değeri (maliyeti) onu elde edebilmek için vazgeçtiğiniz şey ile ölçülür,
- Rasyonel bireyler marjinal fayda (getiri)-marjinal maliyet karşılaştırmasına göre hareket ederler,
- İnsanlar ödüllere ve cezalara göre hareket eder ve davranışlarını değiştirirler,
- Ticaret herkesi zenginleştirir;
- Piyasalar iktisadi sorunları kolayca çözer,
- Piyasanın başaramadığı işleri devlet müdahalesi çözer,
- Bir ülkenin yaşam standardı ürettiği mal ve hizmet miktarı kadar artar,
- Para otoritesi (genellikle merkez bankası) ekonominin ihtiyacından fazla para üretirse (arz ederse) enflasyon artar,
- Enflasyonu düşürmek isteyenler işsizliğe, işsizliği düşürmek isteyenler enflasyona katlanır.
Kıtlık Sorununun Çözümü ve Alternatif Ekonomik Sistemler
Dünya üzerinde bugün yaklaşık iki yüz ülke var. Hiçbir ülkenin ekonomik yapısı birbiri ile tam örtüşmüyor. Ekonomistlerin buldukları refah ve gelişme reçeteleri her ülkede aynı sonucu meydana getirmiyor. Ama kıtlık sorununa çözüm bulma arayışları devam ediyor. Bu çözümler sahip oldukları ortak noktalara göre sistematik hâle getirildiğinde belli başlı birkaç ekonomik sistem ön plana çıkmaktadır.
Kıtlık Sorunu ve Fırsat Maliyeti
Üretim faktörlerinin kıt olması ve toplumun istediği her mal ve hizmeti üretmeye yetmemesi bizi bir tercihte yani seçimde bulunmaya zorlar. Ama bir seçim yaptığımızda seçimimizin dışında kalan alternatiflerden vazgeçmiş sayılırız. Başka bir deyişle bazı fırsatları kaçırmış oluruz. İşte bu kaçırdığımız fırsatların en iyisine “fırsat maliyeti” veya “alternatif maliyet” denir. Daha genel bir ifadeyle yaptığımız seçimler nedeniyle vazgeçtiğimiz en iyi alternatife fırsat maliyeti denilmektedir. Derse gelen bir öğrenci için en iyi alternatif o saatlerde sinemaya gitmek ise derse gelmenin fırsat maliyeti sinemaya gitmektir. Her toplumun cevap bulmak zorunda olduğu soruları ve fırsat maliyeti kavramını anlayabilmenin bir yolu da “Üretim İmkânları Eğrisi”nden yararlanmaktır. Üretim imkânları eğrisi, belirli bir dönemde bir ekonomide var olan bütün kaynaklar tam olarak kullanıldığında ve teknoloji düzeyi veri iken üretilebilecek maksimum tamamlanmış mal bileşimlerini gösteren eğridir (kitabın 13. sayfasındaki şekil 1.2’de gösterildiği gibi).
Alternatif Ekonomik Sistemler
Üretim imkânları eğrisi ekonomideki kıtlık sorununu ve seçimlerimizin bedeli olan fırsat maliyeti kavramını açıklayan dar kapsamlı bir modeldir. Gerçek dünyada önemli ekonomik sorunlara cevap vermek üzere geliştirilmiş bazı ekonomik sistemler bulunmaktadır
Geleneksel Sistem: Gerçek dünyada önemli ekonomik sorunlara cevap vermek üzere geliştirilmiş bazı ekonomik sistemler bulunmaktadır. Bunların başında geleneksel sistem gelir. Bir toplumda ne üretilecek, nasıl üretilecek ve kimin için üretilecek sorularının cevabını geleneksel sistemde gelenekler, töreler ve alışkanlıklar verir.
Piyasa Sistemi: Piyasa alıcı ve satıcının karşı karşıya geldiği her türlü oramın genel adıdır. Piyasa sisteminde ekonomik sorunların çözümü “kendiliğinden” yani otomatik olarak hallolur. “Kendiliğinden” kelimesini kullanmamızın sebebi piyasa ekonomisinde neyin, nasıl, kimin için üretileceği soruları için bir otoritenin varlığının ve planlamasının gerekmediğidir. Ne üretilecek sorusunun cevabını piyasa “kârlı” olan üretilecek şeklinde verir. Rasyonel (akılcı) davrandığını varsaydığımız firma sahipleri tüketicilerin hangi mal ve hizmete ihtiyaç duyduğunu gözlemler ve onları üretirler. Piyasa öyle bir sistemdir ki sizin gece yarısı sıcak bir çorbaya ihtiyacınız olduğunu biliyorsa ve bu hizmeti kârlı buluyorsa şehrin bir yerinde size mutlaka sunar. Üreticileri bu konuda tek bir motivasyon unsuru harekete geçirir: Maksimum kâr etme dürtüsü. Sayısız ürünü tüketicilere ulaştıran binlerce üretici sadece bu dürtüyle “arz” olayını gerçekleştirir. Burada tüketicileri üreticiyle karşı karşıya getiren dürtü ise “fayda sağlama” dürtüsüdür. Tüketiciler rasyonel (akılcı) davranıldığı varsayılan ekonomik birimlerdir. Mal ve hizmetleri “faydalarını maksimuma çıkarma” duygusuyla satın alır ve tüketirler.
Piyasa sisteminde nasıl üretilecek sorusunun cevabını yine firmalar verir. Firmalar mal ve hizmetleri üretirken “en kârlı” yöntemi veya teknolojiyi seçerler. Üretim süreçlerini düzenlerken dikkat ettikleri en önemli konu kârlılıktır. Piyasa sisteminde “kimin için üretilecek” sorusunun cevabı özel olarak planlanmış kararlar sonucunda ortaya çıkmaz, piyasa mekanizmasının normal işleme süreci sırasında kendiliğinden oluşur. Piyasa ekonomisinde üreticilerin kendi çıkarları doğrultusunda yani kâr maksimizasyonu gayesiyle yaptıkları üretim arzı, tüketicilerin kendi çıkarları doğrultusunda yani fayda maksimizasyonu gayesiyle yaptıkları tüketim talebi oluşturur. İşte bu arz ve talep piyasada karşı karşıya gelince ortaya “fiyat” ve “fiyat mekanizması” çıkar. Firma ve bireylerin davranışları piyasada oluşan fiyatlara göre belirlenir. Ünlü iktisatçı Adam Smith, fiyat mekanizmasının bu olağanüstü işleyişine “görünmeyen el” adını verir.
Kumanda Ekonomisi: Planlı ekonomi adıyla da anılan kumanda ekonomisinde özel mülkiyet ya yoktur ya da yok denecek kadar küçük bir pay alır. Ekonomideki tüm kararları devleti yöneten bir organ alır. Bu organ tek kişilik bir otoriteden oluşabileceği gibi, hükümet, bir siyasi parti veya benzeri bir organizasyon olabilir. Kumanda ekonomisinin ayrılmaz parçası planlama mekanizmasıdır. Hangi malların, nasıl ve kim için üretileceğine siyasi otorite karar verir ve planlama mekanizması ile bu kararlar hayata geçirilir. Kumanda ekonomisinde özel mülkiyet ve kâr duygusu olmadığı için üretimi devlet işletmeleri yapar. Rekabet eksikliği ve özel mülkiyet olmayınca ürünlerin kalitesi ve çeşitliliği azalır, üretim verimsizleşir ve israf artar. Bazen aşırı üretim olur bazen de yetersiz üretim olduğu için dağıtım esnasında uzun kuyruklar oluşur. İşçiler ve yöneticiler çalışmak için motivasyon eksikliği içine girerler. Üretilen mal ve hizmetler herkese ihtiyacı kadar dağıtılır, tüketici tercihlerine çok önem verilmez. Zamanla büyük ve hantal bir bürokrasi ortaya çıkar. 1989 yılında dağılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği 1917 Ekim devrimi sonrasında kurulmuş ilk kumanda ekonomisi örneğidir.
Karma Ekonomi: Bugün yeryüzündeki ülke ekonomilerinin hiçbiri ne tam piyasa mekanizması ne de kumanda ekonomisi ile yönetilmektedir. Ülkelerin birçoğu kumanda ekonomisi ile piyasa ekonomisinin üstün özelliklerini birleştirmeye çalışmaktadır. Piyasa mekanizmasına en geniş ölçüde sahip olan ülkelerde mutlaka devletin ekonomide payı bulunmakta, kumanda ekonomisine en geniş ölçüde yer veren ülkelerde mutlaka özel sektörün ekonomide payı bulunmaktadır. Piyasadevlet ağırlıkları ülkeden ülkeye değişmektedir. Singapur, İngiltere ve ABD gibi ülkeler piyasa ekonomisine çok fazla yer verirken, Kuzey Kore, Vietnam ve Küba gibi ekonomilerde piyasa ekonomisine çok az yer verilmektedir. Yine de bu ülkelerin hepsinde piyasanın ağırlığı her geçen gün daha fazla artmaktadır. Türkiye, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde ise piyasa ekonomisi ağırlıklı olmakla birlikte devletin ekonomideki ağırlığı da azımsanmayacak seviyededir.