AFET PSİKOLOJİSİ VE SOSYOLOJİSİ - Ünite 6: Afetler, Kültür ve Toplumsal Değişme Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Afetler, Kültür ve Toplumsal Değişme
Giriş
Sosyolojinin kurucularından olan August Comte , önceleri “sosyal fizik” olarak isimlendirdiği bu çalışma alanını “sosyal statik” ve “sosyal dinamik” şeklinde iki alt alana ayırmıştır. Bu kavramlardan ilki günümüzde “ sosyal yapı ”, diğeri ise “ sosyal değişme ” olarak isimlendirilmekte ve sosyolojinin iki temel unsurunu oluşturmaktadır. Sosyal yapı , göreli olarak sabit değişmez iken sosyal değişme yine göreli olarak gerçekleşen farklılaşmayı ifade eder. Değişme reformist nitelikte olduğu gibi radikal özellikte de olabilir. Kültür, ekonomi, siyaset gibi insan birlikteliklerinin bileşenleri genel olarak yapıyı ifade etmekte iken kentleşme, modernleşme, sanayileşme, kırsallaşma gibi süreçler de değişmenin örnekleri arasında yer almaktadır.
Sosyal bilimler ile doğa bilimlerinin kesişim noktalarından biri olan afet olgusu, karmaşık ilişkiler ağını barındıran bir özelliğe sahiptir. Afetin oluşum ve etkileme süreçlerine bakıldığında farklı etmenlerin çoğunlukla eş zamanlı olarak iş başında olduğunu görmek mümkündür. Söz gelimi, deprem afetinin yıkıcı etkisinin kaynakları bir yönü ile doğal iken diğer yönü ile sosyal bir özellik göstermektedir.
Çoklu unsurların farklı kombinasyonlarla birbirlerini, karşılıklı olarak etkilemeleri, karmaşık ilişki ağlarının temel mantığını ifade etmektedir. Bu çokluk afetlerin tanımlanmasında kullanılan tek nedenli ve doğrusal bir çizgiye odaklanan bakış açısının son on yıllarda yerini çok nedenli ve döngüsel bir anlayışa bırakmış olmasına olanak sağlamıştır. Böylesine bir akıl yürütme biçimini önemseyen afet tanımlamaları da odak noktaları açısından farklılık göstermiş olmasına rağmen, genel olarak hemen hemen hepsinde olan ortak noktalar bulunmaktadır:
- Afetler, meydana geldikleri toplum ya da onun alt kesimlerinde geçici olarak normal işleyişi bozmaktadırlar.
- Afetler, meydana geldikleri toplum ya da onun alt kesimlerinde fiziksel ve ekonomik alanlarda ve toplum üyelerinin yaşam durumlarında önemli sorunlara yol açmaktadırlar.
- Afetler, afet öncesinde kendi kendine yetebilme kapasitesine sahip olan toplumun ya da onun alt kesimlerinin belirli bir süre dışarıya bağımlı hâle gelmesine neden olmaktadır.
- Afetler, afet öncesi ile kıyaslandığında toplumun farklı kesimleri için yeni fırsatlar, daha iyi koşulları beraberinde getirebilmektedir.
Yukarıda bahsedilen ortak noktalar aynı zamanda, afetlerin toplumlar üzerindeki değiştirme, dönüştürme kapasitelerine sahip etkilerini de ifade etmektedir. Bu etkiler reformist nitelikte olabileceği gibi daha radikal değişim ve dönüşümleri de kapsayabilmektedir.
Afet ve Toplumsal Değişme
Afet nedeni ile ortaya çıkabilecek değişimler, bir yönü ile olumlu iken diğer yönü ile olumsuz etkilere sahip olabilirler. Bu durumun nedenleri arasında, afetten etkilenen toplumun homojen olmaması ilk sıralarda yer alabilir. Bir afet baskın sosyal grup için iktidarının ortadan kalkmasına neden olabileceği gibi aynı grubun iktidarını sürdürmesine olanak da sağlayabilir.
Politik anlamda alınan önlemler toplumların afetlere karşı daha hazırlıklı ve dayanaklı olmasını beraberinde getirebilir ve böylece afet öncesinde afete karşı daha kırılgan durumda olan toplumların güçlenmesi gerçekleştirilmiş olabilir. Bu olasılık 2015 yılında yayınlanan Sendai Afet Riski Azaltma Çerçevesi’nin gündemini oluşturmuş ve özellikle bu söylem “geçmişi daha iyi inşa etmek” ifadesi ile sloganlaşmıştır. Bu çerçeveye göre afetlerin statükoyu bozma özelliği, normal hayatın önceki koşullardan daha iyi koşullarda yeniden yaratılmasına olanak sağlamaktadır.
Afetin hemen sonrasında ya da sonraki dönemlerde gerçekleşen değişimler, dönüşümler afet yönetiminin “tepki” ve “iyileşme” aşamalarını oluşturmaktadır. Tepki evresi , afetin hemen sonrasındaki arama kurtarma faaliyetlerini, biyolojik ve psikolojik sağlık hizmetlerini, barınma ve güvenlik hizmetlerini kapsamaktadır. İyileşme aşaması ise afet öncesi koşullara ulaşmak amacı ile yapılan müdahaleleri içermektedir. İyileşme ile afet sonrası koşullara geri dönme amacı, toplumların tüm yönleri ile (ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal) yeni bir denge sağlama, yeni bir olağan sağlama isteğini kapsamaktadır. Bu noktada “Afetten etkilenen toplumu afet öncesi koşullara geri döndürmeye yönelik politika ve uygulamalar mı yoksa afet öncesi koşullardan farklı yeni bir toplum düzenin yaratılması mı toplumun geneli için daha iyidir?” sorusu ortaya çıkmaktadır. Her hâli ile sosyal değişmenin bir görünümü olan bu iki seçenekten hangisi tercih edilirse edilsin, bu alanda yapılması gereken iyileştirme faaliyetlerini etkileyen üç tür faktör söz konusudur: Eylem, Kapasite, Konteks/Bağlam.
Eylem: Afet öncesi toplumda var olan kırılganlıkların azaltılması hedeflenmelidir. Altyapı sistemlerinin düzenlenmesi, yasal açıdan eksikliklerin tamamlanması, kültürel anlamda afet farkındalığının kazandırılması, kırılganlıkların azaltılması yönündeki çabalara örnek olarak verilebilir.
Kapasite : Afetin gerçekleştiği toplumdaki yerel kapasite, yukarıda dile getirilen değişikliklerin/iyileştirilmelerin gerçekleştirilmesi için hayati önem taşımaktadır. Yerel politik güç, iyileşme için gerekli desteklere ulaşabilme kapasitesi, topluluk üyelerinin iyileştirme faaliyetlerine deneyim ve kararları ile katılabilmesi iyileşme çabalarının ve afete karşı daha dayanıklı bir toplum oluşturma girişimlerinin sürdürülebilirliğini sağlayacaktır.
Konteks/Bağlam : Afetin gerçekleştiği andaki sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel konteks/bağlam yani ortam da değişmenin yön ve hızına etkide bulunabilir. Afet, afet öncesi koşulların daha da güçlenmesine olanak sağlayabilmektedir. Bu durumda, afet öncesi koşulların ortadan kaldırılmasına yönelik yeni bir toplum düzeninin yaratılması, toplumun genelinin iyiliği için tercih edilebilmektedir.
Afet nedenli değişim ve dönüşüm konusunda Becker ve Reusser, bu sürecin makro yani topluma ait genel resim boyutunda başladığını ifade etmektedirler (s:143, Şekil 6.1). Makro boyut ta ayrıca, topluluğun afet öncesi kırılganlığı (eşitsizlik, yoksulluk gibi) ile çevresel tehlikeler (deprem, hortum, sel gibi) bulunmaktadır. Kırılganlık ve çevresel tehlikeler, afetin ortaya çıkması ile toplum üzerindeki etkilerini ve hızlarını arttırmaktadır. Rejim boyutu ise toplumda hâlihazırda var olan kuralları, pratikleri ve inançları temsil etmektedir. Bu kurallar, inançlar ve pratikler birbirleri ile sıkı bağ içindedir ve birindeki değişim diğerlerini de etkilemektedir. Afetin gerçekleşmesi sonrasında rejim kırılmakta, tepki ve iyileşme aracılığı ile yeni bir denge oluşturmaya çalışılmaktadır. Bu noktada rejim, afete dayanıklı olmayı sağlayan yeniliklere (yani mikro boyuttaki girişimlere) direnç gösterme olasılığını da içermektedir.
Bu süreçler ile paralel ve çoğunlukla eş zamanlı olarak, mikro boyutta yaşananları da şu şekilde özetlemek mümkündür: Afet aracılığı ile statükonun, toplumun dengesinin yani normal işleyişinin bozulması sorunu, toplum içinde yeni ihtiyaçların oluşmasına ya da var olan ihtiyaçların daha da artmasına sebep olmaktadır. Bu gereksinimler ise mikro seviyedeki yenilikler ve uzmanlıklar ile karşılanmaktadır. Bu yenilikler, toplumun geneli için “fırsatlar penceresi” yaratma potansiyelini içermektedir.
Afet öncesinde toplumda var olmayan özellikler afet sonrasında, afetten etkilenen toplum tarafından kabul gördüğünde, toplumun gündelik hayatının bir parçası hâline gelmektedir. Böylelikle afet sonrasında kırılan/ bozulan toplum dengesi ve normal işleyişi bu yenilikler ile değişerek yeni bir boyutta yeniden oluşmuş olmaktadır. Ortaya çıkan yeni denge, yeni rejim, kullandığı yenilikler aracılığı ile toplumun afete karşı daha dayanıklı olmasına yardım edebilmektedir.
Afet ve Sosyal-Gündelik Yaşamda Meydana Gelen Değişmeler
Afetlerin en temel özellikleri arasında yer alan statükoyu, yani sosyal yaşamın olağan, normal işleyişini sekteye uğratması, onu deneyimleyen kişilerde farklı tepkilerin oluşmasına neden olmaktadır. Bununla birlikte afetlerin bir diğer niteliği olan, dış unsurlara kısa ya da uzun süreli bağımlı olma durumu da insanların tutum ve davranışlarının farklılaşmasını beraberinde getirmektedir.
Panik
Oluşum süreleri ister kısa ister uzun olsun, afeti deneyimleyen insan birlikteliklerinde ortaya çıkan ilk tepki panik olmaktadır. Gruplarda hakim olan biz duygusunun, ani ve beklenmedik olaylar karşısında ortadan kalkması panik olarak isimlendirilmektedir. Kriz durumlarında ortaya çıkan bu davranış biçimi, duygusal olarak bu krizlerden kurtulma umudunu da içermektedir. Yani, kurtulma olasılığının varlığına inanma ve bu olasılığın gerçekleşmesi için kişi ya da grupların ne yapacaklarını tam olarak bilememesi, panik ortamının oluşumuna katkıda bulunmaktadır. Kişi ya da grupların kriz ortamından uzaklaşacaklarına dair bir beklentisinin olmaması, kurtulma yönünde bir girişimin gerçekleşmemesine neden olmaktadır.
Şiddet ve Suç
Afetler, afet topluluklarında afet anı ve hemen sonrasında panik ortamı oluştururken, orta ve uzun vadede farklı sorunları da beraberinde getirmektedir. Afetzedelerin yaşam alanlarının ve sosyal düzenlerinin yıkılması, onların kendilerini belirsizlik içinde hissetmelerine yol açmaktadır. Duygusal olarak gerilimlerin yoğun olarak yaşandığı bu süreçte, toplumun farklı kesimleri farklı tepkilerde bulunabilmektedir. Bu tepkiler içinde belki de en çarpıcı olanı “ şiddet ” olgusudur.
Afet sonrasında ortaya çıkan kaotik durum, şiddetin gerçekleşmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Söz konusu belirsiz ortam nedeniyle, afet sonrasında eş ve çocuklara yönelik cinsel istismarlara yaygın bir şekilde rastlanmaktadır. Bu istismarın temel aktörü, çoğunlukla yetişkin erkek olarak karşımıza çıkmaktadır. Afet etkilerinin uzun süre devam etmesinin, yani ortamın belirsiz olmasının, bireysel şiddetin ve suçun topluluk düzeyinde görülmesine zemin hazırladığını ifade eden araştırmalar bulunmaktadır.
Afet sonrasında hissedilen güçsüzlük hissi, mal ve yaşam kayıpları, travma sonrası stres bozuklukları gibi psikolojik sağlık sorunları, kaynaklardaki kıtlık, sosyal ilişki ağları ve sosyal destek mekanizmalarının zayıflaması ya da ortadan kalkması, yasal düzenlemelerin ve uygulamaların yetersiz kalması, ekonominin bozulması gibi farklı unsurlar afet sonrasında topluluk ya da toplumlarda şiddetin yaygınlık göstermesinin nedenleri arasında yer almaktadır. Afet çalışmaları içinde kadınlara yönelik şiddet tartışmalarında, erkeklerin hane reisi olarak geleneksel cinsiyet rollerinden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirememesinin, erkeklerin yakın çevresindeki kadınlara ve aile üyelerine yönelik şiddet göstermesine neden olduğunu ifade eden örnekler karşımıza çıkmaktadır.
İntihar
Afet ve intihar eğilimi arasındaki ilişki, afet olgusu ile ilgili literatürde tartışılan konulardan biridir. Afet sonrasında otaya çıkan kaos ve belirsizlik ortamı, kişilerde geleceğe yönelik karamsar izlenim ve beklentilerin oluşmasına neden olabilmektedir. Söz konusu belirsizlik, farklı davranışların gerçekleşmesine zemin hazırlamaktadır. Yaşam, sağlık ve ekonomik kaynakların (ev kaybı, iş kaybı gibi) kısmen ya da bütünü ile kaybolması daha önce de ifade edildiği gibi kişilerde özellikle yakın sosyal çevresine yönelik şiddet ve saldırganlık içeren davranışlara neden olabilirken diğer yanıyla kişilerin kendilerine yönelik olumsuz eylemlerde bulunmasını da etkileyebilmektedir.
Afet sonrasında intihar eğilimlerinin azaldığına yönelik tartışmalar da mevcuttur. Bu eğilimin arkasında, özellikle “kaderci” anlayış ve pratiğin önemli bir etkisi bulunmaktadır. lerin dinsel nedenler ile ilişkilendirilmesi, kişileri daha güçlü kılmakta ve bu durum intihar eğiliminin oluşmasına engel olmaktadır. Bununla birlikte, afet sonrasında doğum oranlarının artması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Böylesine bir eğilimin arkasında, yaşanan kayıpların yerine getirilmesini hedefleyen bir başa çıkma mekanizmasının olduğu ileri sürülebilir. Böylelikle kayıplarda duyulan acı ve acı kaynaklı stresin etkisi azaltılabilir.
Göç
Afet sonrası tepki ve iyileşme dönemlerinde sıklıkla karşılaşılan tepkilerden biri de göç olgusudur. Sosyal değişmenin önemli bileşenleri arasında yer alan bu nüfus hareketi, afet sonrasında sıklıkla ülke içindeki diğer şehirlere gitme yönündedir. Bu hareket, afetten hemen sonra siyasi otorite tarafından afetzedelere sağlanabileceği gibi afetzedelerin kendi çabaları ile gerçekleşebilmektedir. Başka şehirlerde bulunan akrabaların sağladığı sosyal destek ile afetzedeler kısa süreliğine de olsa temel ihtiyaçlarını karşılayabilir. Bununla birlikte, afetzedelerin etnik kimlikleri ya da ülkenin siyasal koşulları, göç edenlerin göç ettikleri bölgelerde yaşayanlar tarafından dışlanma ve ötekileştirme süreçlerine maruz kalmalarını da beraberinde getirebilmektedir.
Göç eden katılımcılar, göç etme nedenlerini sıralarken, başka şehirlerde yaşayan akrabalarının yanına gittiklerini, eğitimlerinin devamlılığı için göç ettiklerini, sağlık sorunları nedeni ile Van’dan ayrıldıklarını, deprem nedeni ile iş kaybı yaşadıklarını ve iş bulmak amacı ile göç ettiklerini sıklıkla dile getirmişlerdir. Ancak söz konusu nedenler ile gerçekleştirilen göç etme eylemi “geçici” bir nitelik göstermektedir.
Afet nedeni ile ekonomik kaynakların yok olması, özellikle hane reisi olarak kabul edilen geleneksel aile yapısı içindeki erkeklerin işsiz kalmaları, göç olgusunu tetikleyen bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Geleneksel toplumlarda görülen kırdan kente yönelik göç hareketinde olduğu gibi, afet sonrasında erkekler iş bulma ve geleneksel rollerini yerine getirme amacı ile göç etmektedirler. Afetin şiddeti, bazı durumlarda afet bölgesinin yaşanılır bir yer olma özelliğini kaybetmesine neden olabilmekte ya da afet bölgesinde yer alan toplulukların tamamına yakınının yok olmasını beraberinde getirebilmektedir. Böylesine bir durum toplu göç ve bununla sıklıkla ilişkili olarak zorunlu göç olgusunu da doğurabilmektedir.
Afet ve Kültürel-Siyasal Alanlarda Meydana Gelen Değişmeler
Afet sonrasında meydana gelen en önemli değişikliklerden biri afet farkındalığıdır. Afet farkındalığı, afetlerin müdahale ve kontrol edilebilir bir unsur olduğu gerçeğini kabul etmek ve buna uygun olarak davranış biçimlerini geliştirme ve uygulamayı içermektedir. Afet farkındalığın oluşmasında farklı etmenler işbaşındadır. Afet deneyimi, yaşanılan afetin büyüklüğü ve etki derecesi bu unsurlar arasında yer alır. Gerek kişisel gerekse topluluk düzeyinde afet deneyimine sahip olmak, afetin içeriğinin ne olduğu konusunda kişi ve toplumlarda belirli seviyede bilgi sahibi olmayı beraberinde getirecektir.
Afet ve afet riski yönetimi, afetlerin yıkıcı etkilerini minimum seviyeye indirme amacını taşımaktadır. Bu hedefe ulaşmak için ise afet farkındalığının ve kültürünün bireysel ve toplumsal düzeyde oluşmasına ve sürekli canlı tutulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Afet, meydana geldiği toplumlarda toplumun nerdeyse tümünü kapsayan bir travmaya neden olmaktadır. Bu travma ile mücadele etmek için toplumların geliştirdiği kültürel kökenli yanıtlar şu şekilde özetlenmektedir:
- Tüm toplum tarafından paylaşılan yeni uğraşların/yeni sembollerin geliştirilmesi
- Kültürel normların afet sonrasında değiştirilmesi/yozlaştırılması
- Nesilden nesile aktarma
Siyasal alanda afet sonrasında ortaya çıkabilecek olan değişimler arasında ise siyasal organa duyulan güvenin azalması ilk sıralarda yer almaktadır. Özellikle siyasal iktidarın afete müdahale ve iyileştirme çalışmaları konusunda yeterli olamaması bu güven azalmasında oldukça etkilidir. Bu güven azalmasının sonucunda, siyasi otorite tarafından yeni stratejiler geliştirilebilmekte ve bu stratejiler arasında afet ile ilgili yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi sıklıkla tercih edilmektedir.
İster insan ürünü ister doğal kaynaklı olsun, tüm afetler meydana geldikleri toplumsal alanda en genelde düzenin bozulmasına neden olmaktadır. Düzenin bozulmasına yönelik hissedilen korku, belirsizlik, panik hisleri ile düzenin bozulmasından kaynaklanan yapısal sorunlar afet ve afet riski ile ilgili çalışma alanlarının temel ilgisini oluşturmaktadır.
Tüm bu kırılmalar, afet ile sosyal değişme arasındaki bağlantıyı ortaya koymaktadır. Afetler bir yönü ile meydana geldiği toplumlara olumsuz etkiler yaparken diğer yönü ile olumlu katkıları da bünyesinde barındırmaktadır. Değişme ve dönüşüm bu nedenle pozitif ve negatif olmak üzere iki yönde gerçekleşmektedir. Bu değişim ve dönüşümler gündelik yaşam, ekonomik, siyasal ve kültürel alanlarda birbirlerine paralel olarak ve her zaman kendi bünyesinde olumlu ve olumsuz yönleri barındırarak gerçekleşmektedir.