AFET YÖNETİMİ II - Ünite 8: Türkiye’de Afet Yönetimi Politikaları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Türkiye’de Afet Yönetimi Politikaları
Afet Politikaları
Afet yönetimi deprem, sel, kasırga vb. doğa ve insan kaynaklı afetler sonrasındaki kurtarma çalışmalarının; daha uzun süreçte ise toplumsal yaşamın iyileştirme ve yeniden yapılandırma çalışmalarının yönetilmesidir. Afet yönetimi, afet öncesi dönemde afet tehlikesi bulunan bölgelerde muhtemel bir afete karşı hazırlık stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması çalışmaları ve afet etkilerinin önlenmesi veya azaltılması amacıyla risk azaltma çalışmaları ile ilgili uzun vadeli ve geniş kapsamlı politikaların geliştirilmesi ve uygulamaya konulması çalışmalarının yönetilmesini de kapsamaktadır. Mali açıdan sürdürülebilirliği de içeren bir afet yönetim sistemi aşağıdaki bileşenleri entegre etmelidir:
- Stratejiler
- Politikalar
- Kurumlar
- Aktörle
Etkin bir afet yönetiminin sağlanması ülkeler tarafından belirlenen ulusal afet politikalarının varlığına, disiplinler arası çalışmalara, kısaca afet kültürüne bağlıdır. Afetler yapıları itibariyle birbirinden çok farklı meslek ve uzmanlık alanlarını, yöntemleri, teknikleri, yönetsel ve hukuksal süreçleri içermektedir. Afet yönetimini disiplinler arası bir yönetim sorunu olarak ele almak ve yönetmek başarıya ulaşmak için şarttır. Bu kültürün yerleşmediği ülkelerde maalesef entegre bir afet yönetimi ve politikalarından bahsetmek mümkün değildir. Ülkemiz gibi tarihinden beri afetlerle karşı karşıya kalınan toplumlarda birey ve devletten beklenen, etkin ve fonksiyonel afet yönetiminin sağlanmasıdır.
Afet politikalarının belirlenmesi, uygulanması ve yönetimi, proje ve yatırımların yapılabilmesi, kısaca bahsedilen tüm konuların uygulamada gelip dayandığı nokta, finans kaynaklarıdır. Gelişmiş afet yönetimi sistemlerine sahip ülkelerin bu sorunu da aştıkları, öyle ki afet öncesi yapılan afetle ilgili çeşitli yatırımları, düzgün ve güvenilir şehirleşmenin ve afet sonrası tasarrufun aracı haline getirdikleri görülmektedir. Gerçek olan nokta, afetler eğer düzgün bir maliye politikası ve mali yapıyla desteklenmezse, yine sonuçta geri kalmışlık ve tekrarlanan mali yükler gelecektir. Dolayısıyla afetlerin nedeni, doğa değil, plansız ve denetimsiz gelişmelerdir. Risk azaltma, bir maliyet değil, pişmanlık yaratmayacak yatırımlardır.
Türkiye’nin afet riskleri depremler, kuraklıklar, şiddetli yağış ve seller, heyelanlar, kaya düşmeleri, orman yangınları, sanayi kazaları ve yangınlar, rüzgâr ve kar fırtınaları, çığlar, sıcak hava dalgası, sis, ulaşım kazaları ve terör saldırılarından oluşmaktadır. Meydana getirdiği yıkımlar bakımından başlıca afet türü Türkiye için depremdir.
Birçok afet türü belirli bölge veya şehirlerle sınırlanmış olmakla birlikte yarattığı doğrudan ve dolaylı etkiler bakımından Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma ve toplumsal güvenliğinin önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır. Doğrudan ekonomik kayıplar açısından bakıldığında doğal afetlerden kaynaklı kayıplar GSMH’nin ortalama olarak %1’ini oluşturmaktadır.
Ülkemizde meteorolojik karakterli doğal afetler can ve mal kayıplarına yol açmaktadır. Bunlardan sel afeti, % 30’luk oranla, ülkemizde en fazla gözlenen afetlerin başında gelmektedir. Türkiye’de her yıl ortalama 200 civarında sel, taşkın afeti yaşanmakta, bu afetler sonucunda yılda ortalama 100 milyon dolar maddi kayıp meydana gelmektedir. Fırtına ve kuvvetli rüzgârlara bağlı olarak yılda ortalama 35 afet yaşanmakta, bu afetler ağırlıklı olarak Kuzey Ege Bölgesi ile Batı ve Orta Akdeniz Bölgeleri’nde gözlenmektedir. Kuvvetli kar afetleri İç Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek kesimlerinde gözlenmekte ulaşımdaki olumsuz etkileri ve gerekse yol açtığı çığ olayları açısından önemli can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır. Doluya bağlı afetlerin bölgesel dağılımlarında İç Anadolu Bölgesi % 26 oranı ile, Doğu Anadolu Bölgesi ise % 17 oranı ile başta gelmektedir. Ülkemizde meydana gelen dolu afetlerinin ekonomiye verdiği zarar 8 milyon dolar civarındadır. Ancak, sigorta kapsamı dışındaki kayıplar göz önüne alındığında bu rakamlar çok daha fazladır.
Türkiye’de Dönemlere Göre Afet Politikaları
Türkiye’de tarihsel süreç içinde afet yönetim sistemi, uygulanan ulusal politikalar ve yapılan çalışmalar farklı tarihlere ayrılarak incelenmiştir. Bu dönemler genelde Cumhuriyetin ilanından önceki döneme ait çalışmalar ve Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemdeki çalışmalar olmak üzere iki döneme ayrılmıştır.
Cumhuriyet öncesi dönemdeki afet yönetimi ne ilişkin bilgiler genellik yabancı kaynaklarla birlikte Osmanlı Devleti’nin resmi evraklarından elde edilmektedir. Gerek Osmanlı gerekse Venedik kaynaklarında, önemli afet olaylarından sonra kriz yönetimi bağlamında maddi kayıplar dışında çok fazla bilgi yer almamakta, onarım veya yeniden inşa için mali yardım gereken ya da talep edilen konular dışında afetlerden etkilenen yerlerde, afetlerin sonuçlarına çok az değinilmiştir. Deprem hasarlarından söz eden belgelerin kayıt altına alınmasının nedeni, şoktan etkilenen yapıların onarımı ya da yeniden inşasının tam maliyetini değerlendirmek, onarımları yürütmekte izlenecek idari yolu belirlemek ve tahsis edilen paranın planlandığı gibi harcanmasını sağlamaktır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde afet politikalarının ve yönetiminin bilimsel yöntemlerle ele alınışı ancak 20. yüzyılın başında olmuştur. Örneğin Hoernes’un, 1902- 1904 yılları arasında Selanik bölgesini etkileyen depremlerle ilgili yazısında çok yüksek nüfuslu bir bölgede büyük depremlerin yol açtığı sorunlar ve uygulanan politikalar, son derece modern bir anlayışla ele alınmıştır: Tektonik koşullar, depremlerin gelişimi, depremin doğa üzerindeki etkileri (çatlaklar, sıvılaşma), yerleşmelerin rolü, yerleşme türlerinin hassaslığı, çoğunlukla özel olarak ele alınan psikolojik etkileri içermektedir.
Osmanlı Devleti tarafından 1895 yılında, Rasathane-i Amire’de yersarsıntılarıyla ilgili bir bölümün kurulması afet politikaları açısından önemli bir gelişme olmuştur. Böylelikle “Doğu’da ve özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nda gözlenen depremler” hakkında “bilimsel”, “nesnel” çalışmalar yapılmıştır. Depremlerin yanı sıra Osmanlı Devleti tarafından sel baskınlarını önlemek ve yerleşim birimlerini sel baskınlarından ve heyelandan korumak için farklı önlemler, politikalar uygulanmıştır. Anadolu ve Rumeli coğrafyasında çok sayıda sel baskını meydana gelmiştir. Özellikle bu afetlerin yoğun olarak görüldüğü küçük yerleşim birimlerinin daha az riskli arazilere nakledildiği, şehir içinden geçen akarsuların ıslahı yerel halktan gelen talepler doğrultusunda uygulandığı görülmüştür.
İmparatorluk döneminde afetlere ilişkin uygulanan politikalar bağlamında değerlendirilebilecek ilk imar talimatnamesi niteliğinde olan bir ilmühaber 1839 yılında yayınlanmıştır. Bunu 1848 yılında sadece İstanbul için çıkarılan Ebniye (Bina) Nizamnamesi, sonrasında 1864 yılında tüm imparatorlukta yürürlüğe giren Ebniye ve Turuk Nizamnamesi izlemiştir. 1882 yılında yürürlüğe giren Ebniye Kanunu ile belediye teşkilatı olan yerlerde binalarla birlikte alt yapı ve yolların düzenlenmesi de belirli kurallara bağlanmıştır (Tekeli, 1992;1998). 19.yy’da İmparatorluk döneminde yapılan ilk planlar bütüncül kent planı yerine daha çok afetlerden zarar gören ve özellikle yangınlarla yıkılan harap olan bölgelerin imarı ve mübadele ile gelen göçmenlerin iskânı için yeni yerleşim alanlarının oluşturulması şeklindedir. Uygulanan konut ve afet politikaları da bu süreçte zarar gören yerlerin yeniden inşası ve güçlendirilmesi üzerinedir.
Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemler birçok yazar tarafından 1944 yılı öncesi, 1944–1958 yılları arası ve 1958 sonrası olmak üzere üç dönemde incelenmiştir. Bu dönemsel ayrım genelde afetlere yönelik çıkarılan önemli mevzuat düzenlemeleri ile sınırlandırılmıştır. Afet politikaları ele alınırken tarihsel süreç içinde mevcut dönemlere 2009 yılında yürürlüğe giren 5902 sayılı kanun sonrası dönem (2009-2012 Arası Dönem) ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun sonrası dönem de ilave edilerek altı dönem halinde değerlendirmek daha uygun olacaktır. Buna göre sınıflandırmayı özetleyecek olursak; Cumhuriyet sonrası afet politikalarının dönemsel izdüşümü; 1. 1944 yılı öncesi dönem, 2. 1944–1958 yılları arası dönem, 3. 1958-1999 yılları arası dönem, 4. 1999- 2009 yılları arası dönem (Uyanış Dönemi), 5. 2009-2012 yılları arası dönem, 6. 2012 yılı sonrası dönem’den oluşur.
-
1944 Yılı Öncesi Dönem:
Cumhuriyet sonrası dönemin ilk aşamasını oluşturmaktadır. Birçok kaynakta yalnızca afet sonrası müdahale dönemi olarak adlandırılır (TBMM, 1999; Ergünay, 1999, 1999-a; Yılmaz, 2003; JICA, 2004). İzlenen afet politikalarının genel karakteristikleri şunlardır:
- İmar, konut ve sanayileşme politikaları ile uyumlu bir afet politikası geliştirilmemiştir. Afet risklerinin azaltılmasına yönelik uygulamalar yetersizdir.
- Afet risklerinin ve zararlarının azaltılmasına yönelik sektörel ve alansal çalışmalar yeterli değildir.
- Bütüncül afet yönetimini içeren afet zararlarını azaltma, afete hazırlık, kurtarma ve yeniden inşa faaliyetlerine dönük etkin strateji ve politikalar üretilmemişti.
- 1944–1958 Yılları Arası Dönem: 1944 ve 1958 yılları arası dönemde uygulanan afet yönetimi politikaları, genel anlamda kısmen zarar azaltıcı önlemleri içermektedir. Özellikle Türkiye’de yaşanan büyük depremler sonrasında, zarar azaltma ve hazırlıklı olma amacıyla yapılan bazı yasal düzenlemelerle önemli gelişmeler kaydedilmiştir
-
1958–1999 Yılları Arası Dönem:
Bu dönemde 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu’nun kabul edilmesi yeni bir politika anlayışının göstergesi olmuştur. Kanun kapsamına doğal afetler sırasında yapılması gereken arama-kurtarma ve ilkyardım çalışmalarının da dahil edilmesi önemli bir boşluğu doldurmuştur. Daha önceki dönemlerde uygulanan afet türü ve/veya olay, konum odaklı politika anlayışının tersine artık daha genel mevzuat düzenlemeleri yapılmıştır. Günümüzde de halen geçerliliğini koruyan 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun” kabul edilmiş ve günümüze kadar eksiklikleri gidermek için birçok defa değişiklik yapılmıştır. Bu dönemde uluslararası önemli bir politika değişimi de İstanbul’da 1996 yılında gerçekleştirilen Habitat II Zirvesi ile olmuştur. 1996 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı (Habitat II) Deklarasyonunda; insan yerleşimleri içinde yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, artık kriz ölçüsüne ulaşan durumlarla mücadele edilmesi; özellikle sanayileşmiş ülkelerde:
- Doğal kaynakların üzerindeki baskılara;
- Göç olgusuna;
- Sürdürülemez nüfus değişmelerine;
- Evsizliğe;
- Artan fakirliğe;
- İşsizliğe;
- Sosyal dışlanmaya;
- Aile dağılmalarına;
- Yetersiz kaynaklara;
- Temel altyapı ve hizmetlerin eksikliğine;
- Planlama eksikliğine;
- Artan güvensizlik ve şiddete;
- Çevresel bozulmaya ve
- Afetlerden giderek daha fazla etkilenen yerleşim alanlarına dikkat çekilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
- 1999–2009 Yılları Arası Dönem: Uyanış Dönemi 1999-2009 yılları arası dönem afet politikaları bağlamında 1995 yılında yaşanan Kobe Depremi nasıl Japonya için bir uyanış dönemi olarak adlandırılıyorsa 1999 Kocaeli ve Düzce Depremleri de Türkiye için uyanış dönemidir. Gerek Kocaeli Depreminden sonra gerekse 12 Kasım Düzce Depreminden sonra yapılacak işlerle ilgili olarak mevcut mevzuatta yer alan hükümler ve son yapılan düzenlemeler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşlarının yaptığı faaliyetler ile deprem sonucunda kamu altyapı ve üretim tesislerinin uğradığı hasarların telafisi için yapılan harcamalar kamu finansmanını olumsuz etkilemiştir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı İnsani İşler Koordinasyon Bürosu (OCHA) tarafından, BM’nin Türkiye Ofisi tarafından yapılan bilgilendirme çerçevesinde yapılan açıklamada ise, depremin ortalama maliyetinin 10 milyar dolar civarında olduğu belirtilmiştir. Bu dönemin uyanış dönemi olarak adlandırılmasının bir diğer sebebi de Marmara ve Düzce depremleri sonrasında afetin yaralarını sarma, yeniden yapılanma ve iyileştirme politikaları bağlamında çok kısa bir süre içinde 38 kanun ve kanun hükmünde kararname, 6 yönetmelik, 17 tebliğ ve 9 genelge çıkartılmış.
- 2009-2012 Yılları Arası Dönem-AFAD ve Risk Azaltma Politikaları: 2000’li yıllarla birlikte afetlere yönelik olarak uygulanan uluslararası politikalar değişime uğrayarak afet öncesinde risklerin ve olası kayıpların belirlenmesi, sistemli bir şekilde azaltma ve paylaşımı için yapılan çalışmaları içermektedir. Uygulanan bu politika yeni bir örgütsel yapılanma, yeni yasal düzenlemeler ve meslekler arasında rollerin yeniden tanımlanmasına neden olmuştur. 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun 17.06.2009 tarih ve 27261 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile birlikte Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatılarak afet ve acil durumlar ile sivil savunmaya ilişkin hizmetleri yürütmek üzere, Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı oluşturulmuştur. Bu dönemde özellikle afet politikalarına yönelik odak noktasında önemli bir değişim yaşanmış, kriz yönetimi ağırlıklı politikalar yerine proaktif-risk azaltma politikalarına doğru bir yönelim yaşanmıştır. Merkezi ve yerel düzeyde afet yönetimi bağlamında görev, yetki ve sorumluluklarda bu yönde bir gelişim göstermiştir.
- 2012 Yılı Sonrası Dönem (Afet Risklerine Yönelik Kentsel Dönüşüm Politikaları): Afet sonrası iyileştirme ve yeniden inşa çalışmaları için devletin katlanmak zorunda olduğu mali yükler, afet risklerinin azaltılmasına yönelik yapılacak kentsel dönüşüm çalışmalarının ekonomik yükünün çok üzerindedir. Kocaeli Depremi sonrası o zamanki adıyla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından yapılan çalışmalarda 4 Milyar $ ile yenilenebilecek konutlar için afet sonrası 16 Milyar $ harcandığı ortaya konmuştur. Van depreminde ise 1,2 Milyar $ ile yenilenebilecek olan konutlar için afet sonrası 2 Milyar $ harcanmıştır. Türkiye’nin niteliksiz ve afetlere dirençli olmayan yapı stoğunun büyüklüğü düşünüldüğünde ekonomik ömrünü tamamlamış, afet riski taşıyan binaların yıkılarak yerlerine güvenli, sağlıklı ve yaşanabilir yapılar yapılmasını sağlayacak dönüşüm çalışmalarını yürütmek elzemdir. Bu dönem afet politikaları ile kentsel dönüşüm politikalarının bütünleştirilmeye çalışıldığı dönemdir.
Kalkınma Planlarında Afet Politikaları
Türkiye’de kalkınma planlarında da değerlendirildiği üzere uygulanan afet politikaları, genelde afetlerden etkilenen kişilerin kayıplarının kamu kaynakları ile karşılanması esasına dayandırılmıştır. Risk azaltma ve hazırlıklı olmaya yönelik politikalar, bu politikaların içerisinde yeterince yer almamıştır. Özellikle yapılı çevrenin inşasında gecekondu afları ile inşaat izni almadan, yürürlükteki yasa ve yönetmeliklere uymaksızın kaçak yapıyla mücadelede caydırıcı politikalar uygulanmamıştır. Aksine, çıkarılan imar afları ile izinsiz, yasa ve yönetmeliklere uymadan yapı yapma, politikacılarca dolaylı olarak teşvik edilmiştir. Bu durum özellikle büyük kentlerde binlerce ruhsatsız ve denetimsiz yapının yapılmasına yol açmış ve bu yapıların orta büyüklükteki depremlerde dahi yıkılmasıyla büyük ölçüde can ve mal kaybına yol açmaktadır. Günümüzde kentlerimizin birçoğu afet riski altındadır ve bu risklerin yönetimi de giderek zorlaşmaktadır.
1958–1999 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından beşer yıllık dönemler için hazırlanan kalkınma planları süreçlerinde yaşanan doğa kaynaklı afetler ve sonrasındaki can ve mal kayıpları ile uygulanan afet politikaları incelenmiştir.
Yapılan değerlendirmelere göre I. (1963-1967) ve II. (1968-1972) Beş Yıllık Kalkınma Planları dönemlerinde afetler konusunda yaşanan yıkıcı depremlere ve hayatını kaybeden 4550 vatandaşımıza rağmen planlara yansıyan politikalardan söz etmek mümkün değildir. Ancak konut ve kentleşme politikaları kısmında 1966 yılında çıkarılan Gecekondu Kanunu değerlendirilerek konut sorununun çözümüne yeterli olmadığı ve kendi evini yapana yardım yönteminin afetten yıkılan konutların yeniden yapılması sürecinde uygulandığı ancak beklenen başarıyı sağlamadığı belirtilmiştir.
III. ve IV. Beş Yıllık Kalkınma Planları dönemleri incelendiğinde kalkınma dinamiklerinin artık kırsal niteliklerden kentlere doğru bir yönelimin olduğu görülmektedir. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda (1973-1977) afetlerin yol açtığı sorunlar ve uygulanması gereken politika ve tedbirler konusunda bilgi bulunmamaktadır. Doğal afet sözcüğü sadece konut ihtiyacının tahmininde geçmektedir; Afetlerle ilgili taleplerin ise ancak maddi ihtiyaçlar olduğu durumlarda dikkate alındığı görülmektedir. Sosyal yardım, sosyal refah hizmetleri bölümünde ise afetten etkilenen kişilere yapılacak yardımlar konusunda ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu öngören mevzuatın etkin bir şekilde uygulanmadığı vurgulanmıştır.
IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1979-1983) afet zararlarının, ancak afetler olmadan önce alınacak koruyucu ve önleyici önlemlerle azaltılabileceği ve bunun için de mutlaka yerleşme ve yapılaşmaların denetlenmesi gerektiği gerçeği ilk kez gündeme gelmiş, imar planlarının işlevsizliği, yapı malzemesinin ve teknolojisinin kalitesizliği nedeniyle deprem riski yüksek olan Türkiye’nin can ve mal kayıplarına uğradığı vurgulanmıştır. Planın konut bölümünde hızla büyüyen kentlerde altyapı donatımlarının yerleşmelerde yeterli olmadığı, kırsal alanda yer alan konutların çoğunluğunun niteliksiz ve çağdaş barınma koşullarını taşımadığı ve her yıl büyük kayıplara neden olduğu belirtilmektedir.
V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985-1989)’nda afetlerin yol açtığı sorunlar ve uygulanması gereken politika ve tedbirler konusunda genel politikalar belirlenmemekle beraber; konut bölümünde ilke ve politikalarda, afet yönetimi sadece köy özeline indirgenmiş ve I. derecede afete maruz bölgelerde yer alan köylere öncelik verilerek, köy konutlarının ıslahına yönelik eğitim, uygulama ve teşvik faaliyetleri vurgulanmıştır. Çevre sorunlarına yönelik ilke ve politikalarda değişime gidilerek afetlerden ve çevre kirliliklerinden yaşanan sorunların kirliliğin engellenmesiyle değil, kaynakların uluslararası politika olan sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda gelecek nesillerin de yararlanabileceği şekilde korumakullanım dengesinin sağlanması ile çözülebileceği belirtilmiştir.
VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990-1994) döneminde ‘Sektörel Gelişme Hedefleri’ ve ‘Ormancılık’ kısmında ormansızlaşma, çoraklaşma, toprak erozyonu ve taşkın gibi afetlerin olumsuz etkilerinin azaltılabilmesi için koruma, ağaçlandırma, gençleştirme, erozyon kontrolü ve mera ıslahı çalışmalarına öncelik verileceği; ormancılık faaliyetlerinde özellikle taşkın afetlerinin önlenmesinde koruma çalışmalarının yapılmasına değinilmiştir. Diğer kalkınma planlarında olduğu gibi yıllık ve plan dönemi için gerekli olan konut ihtiyacı öngörülmüştür. Konut kısmında yenileme kaynaklı 70.000 ve afet konutları olarak 5000 yeni konut yapılması ve deprem bölgelerinde ‘depreme dayanıklı bina teknolojilerinin, kullanılması yönünde kararlar alınmıştır.
VII. Beş Yıllık Kalkınma Planında (1996-2000) deprem ve diğer doğal afetlerin yol açtığı sorunların azaltılması ve uygulanması gereken politika ve tedbirler konusunda bazı düzenlemelere yer verilmiştir. Konut ile ilgili amaçlar, ilkeler ve politikalar kısmında bölgesel gelişmenin sadece ekosistemleri değil, aynı zamanda kültür ve tabiat varlıklarını da koruyan ve sürdürülebilir kalkınma anlayışı ile yerel kaynakları harekete geçirebilen bir bölgesel kalkınma yaklaşımı öngörülmüştür. Risk yönetimi politikaları ile ilgili olarak doğal afet zararlarının azaltılması konusunda tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. %92’si deprem bölgelerinde bulunan Türkiye’de afetlerin önlenmesi ve zararlarının azaltılması yönünde çalışmalar yapılacağı ve afet riskini en aza indirmek için gerekli önlemlerin alınacağı, afete ilişkin mevzuatın günün şartlarına göre yeniden düzenleneceği Plan’da yer almıştır. Konut ihtiyacı ile ilgili, nüfusu 20.000 den az olan yerleşim yerlerinde yenileme ihtiyacı ve afet konutları olarak her yıl 50.000 yeni konut yapılması öngörülmüştür.
Kocaeli ve Düzce Depremleri sonrası hazırlık çalışmaları yapılan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı 2001-2006 dönemi için kabul edilmiştir. Kalkınma planları içerisinde en detaylı imar, kentleşme ve afet politikalarının ele alındığı plandır. Afet risklerinin azaltılması konusunda birçok hedef belirlenmiştir. Afetler olmadan önce alınacak koruyucu ve önleyici önlemlerle, afetlerin azaltılabileceği ve bunun için de mutlaka yerleşme ve yapılaşmaların denetlenmesi gerektiği gerçeği vurgulanmıştır.
IX. Kalkınma Planı diğer kalkınma planlarından farklı olarak yedi yıllık bir süreç için hazırlanmış ve 2007-2013 dönemini kapsamaktadır. AB Müktesebatına uyum çerçevesinde tarihlendirilen plan öncesi iki yıllık bir Ön Ulusal Plan hazırlanmıştır. Plan, istikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan, küresel ölçekte rekabet gücüne sahip, bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış bir Türkiye vizyonu ve uzun vadeli stratejisi (2001-2023) çerçevesinde hazırlanmıştır. Plan’da afet politikalarına yönelik yeterince değerlendirme, faaliyet yer almamakta, gelecekteki afet politikalarının nasıl olması gerektiğine yönelik bir çerçeve çizilmemektedir. Genel anlamda diğer kalkınma planlarının aksine çok daha sektörel bazlı ve üst ölçekli kararlardan oluşmaktadır.
X. Kalkınma Planı’nda makroekonomik, sektörel ve mekânsal planlama süreçlerinde afet risk ve zararlarının dikkate alınması; afetlere karşı toplumsal direncin ve bilinç düzeyinin artırılması ve afetlere dayanıklı ve güvenli yerleşimler oluşturulması temel amaç olarak ifade edilmiştir. X. Planda bir önceki plan döneminin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
Ulusal ve Uluslararası Strateji Belgelerinde Afet Politikaları
Türkiye’nin afet politikalarına yol gösteren kalkınma planlarının yanı sıra ulusal ölçekte farklı kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan strateji belgeleri ve eylem planlarında da afet yönetimine yönelik olarak birçok düzenleme yapıldığı görülmüştür. Bunlardan “Bütünleşik Kentsel Gelişme Stratejisi ve Eylem Planı-KENTGES (2010-2023)” ile “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı UDSEP (2012-2023)” özellikle X. Kalkınma Planı’nda yer verilen afetlere dirençli toplumlar ve yerleşimler oluşturulması hedefinin yansımalarını içermektedir. Her iki eylem planında da;
- Tehlike ve Risk Analizlerinin Yapılması;
- Tahliye Yollarının Belirlenmesi,
- Toplanma Alanlarının Oluşturulması,
- Acil Durum Haberleşme Altyapısının Güçlendirilmesi ve
- Bina Envanterlerinin Çıkarılması Hedefleri yer almaktadır.