AİLE EĞİTİMİ - Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

Giriş

Çocukların gelişim dönemleri genel olarak; doğum öncesi,

bebeklik, ilk çocukluk, son çocukluk ve ergenlik dönemi

olarak sınıflandırılmaktadır.

Çocukların Sosyal-Duygusal Gelişimi

Çocukların Sosyal Gelişim Özellikleri

Sosyal gelişim; bireyin yaşadığı topluma, grup yaşamının

kural ve zorunluluklarına karşı duyarlılık geliştirmesidir.

Çocuğun sosyal gelişimini anlayabilmek için sosyal beceri,

sosyal yeterlik, benlik, sosyalleşme, sosyal zeka ve sosyal

olgunluk kavramlarının oluşumunu ve birbirleriyle ilişkisini

bilmek önemlidir.

Sosyal beceriler; problem çözme, karar verme, iletişim,

kendini yönetme ve akran ilişkileri gibi diğerleriyle olumlu

sosyal ilişkileri başlatmaya ve sürdürmeye izin veren

becerilerdir. Çocukların tüm bu sosyal becerilerini akranları

ile iletişim ve etkileşimlerinde uygun ve etkili bir şekilde

kullanabilmeleri ise sosyal yeterlik olarak tanımlanır.

Benlik, çocuğun kendisiyle ilgili olarak zihninde çizdiği

görünümdür. Sosyalleşme; çocuğun içinde bulunduğu

toplumun inançlarını, tutumlarını ve kendisinden beklediği

davranışları öğrenmesidir. Sosyal zeka; bireyin çevresindeki

insanların duygularını, isteklerini ve ihtiyaçlarını anlama,

ayırt etme ve karşılama kapasitesi olarak tanımlanırken,

bireyin sosyal açıdan yaşına uygun davranışları

gösterebilmesi ise sosyal olgunluk olarak tanımlanır.

Sosyal Gelişime Kuramsal Yaklaşım: Sosyal gelişimde en

önemli kuramlar Sosyal Öğrenme Kuramı ve Erik

Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramıdır.

Sosyal Öğrenme Kuramı’nın öncüleri; üç Amerikalı

psikolog Neal Elgar Miller, John Dollard ve Albert

Bandura’dır. Miller ve Dollard’ın görüşüne göre birey

davranışları ve bu davranışların sonuçlarını gözlemleyerek,

sonucu olumlu olan davranışları taklit ederken, sonucu

olumsuz olanları taklit etmez. Bandura “Sosyal Öğrenme”

adı verilen kuramını, özellikle çocuklar üzerinde yaptığı

deneysel çalışmaları temel alarak geliştirmiştir. Bandura’ ya

göre çocuklar, çevrelerinde var olan her türlü olayı

gözlemleyerek, yaşayarak, bazen de model alarak

öğrenirler. Sosyal öğrenme kuramının dayandığı bazı ilkeler

vardır. Bu ilkeler şöyle sıralanabilir:

• Sosyal davranışlarda, ödüllendirilen davranışlar

gözlemleyen kişiler tarafından tekrarlanır.

• Bireyler cezalandırılan davranışlardan kaçınırlar.

• İstenmeyen davranışlar eğer hoş karşılanır ise,

diğer bireylerin davranışı yapma olasılıkları artar.

• Uygun model ile istenen davranışlar

oluşturulduğunda, bu davranışların sıklığını

artırmak için pekiştirmeden yararlanılabilir.

Erik Erikson’un Psikososyal Gelişim Kuramına göre birey

sekiz farklı gelişimsel döneminden geçer. Bunlar aşağıda

kısaca açıklanmıştır.

Temel güvene karşı güvensizlik (0-1 yaş): Bu dönemde

annenin bebeğin ihtiyaçlarını zamanında ve yeterli

karşılaması güven duygusu oluşturur.

Özerkliğe karşı utangaçlık ve şüphe (1-3 yaş): Çocuk,

başkalarına bağımlı olmaktan çıkıp, istediklerini tek başına

yapma davranışı gösterir. Anne-babanın aşırı kontrolü ve

baskısı, çocuğun kendi yeteneklerinden şüphelenmesine ve

yaptığı davranışlardan utanç duymasına neden olabilir.

Girişimciliğe karşı suçluluk (3-5 yaş): Bu dönemde, çocuk

bağımsız hareket edebilme becerisi geliştiği için, hareketli

ve meraklıdır. Girişimleri yetişkinlerce engellenir veya

eleştirilirse çocuk yaptıklarının yanlış olduğunu düşünerek

suçluluk duygusuna kapılabilir.

Başarıya karşı aşağılık duygusu (6-10 yaş): Okula başlayan

çocuğun sosyal dünyası genişler. Çocuğun alet, araç vb.

şeyleri kullanma çabalarına karşı çıkılırsa, çocuk

yaptıklarının değersizliğine inanır ve aşağılık duygusuna

kapılır.

Kimlik kazanımına karşı kimlik karmaşası (ergenlik, 10-20

yaş): Ergenliği de kapsayan bu dönemde, birey kimlik

arayışı içindedir. Ergenin görünümüne gösterdiği ilgi,

benliğin oluşmasına yardımcı olur. Bu dönemde, “Ben

kimim?” sorusu çok önemli hale gelir.

Sosyal Gelişimin Problem Davranışlar ile İlişkisi:

Çocuklar sosyal etkileşimde başarılı olmak için gereken

sosyal becerileri ve yeterlilikleri anne-baba, akranları ve

etrafındaki diğer kişiler ile kurduğu ilişkiler aracılığıyla

öğrenir. Akran grubu ile ilişkiler hem sosyal becerilerin,

hem de toplumsal kural ve rollerin öğrenilmesinde

önemlidir. Erken çocukluk döneminde çocukların gerekli

sosyal bilgiyi kazandıkları ve akranlarla etkileşim

kurdukları ilk yer onların oyun ortamlarıdır.

Çocukların Duygusal Gelişim Özellikleri

Duygusal gelişim; çocuğun çevresi ile sağlıklı ilişkiler

kurmasını sağlarken çevresindeki kişilerin de duygu ve

düşüncelerini anlamlandırmasını sağlayan bir süreçtir ve

duygular, insan olmanın en önemli özelliğidir. Duygusal

gelişimi anlayabilmek için duygu, heyecan, tutku ve

duygusal zeka kavramlarının oluşumunu ve birbirleriyle

ilişkisini bilmek önemlidir. Duygu, duyu organları ve iç

organlar aracılığıyla alınan duyum ve algılar sonucu ortaya

çıkar. Heyecan, hem psikolojik, hem de fizyolojik bir

durumdur. Tutku, bireyi gerçekleri görmekten uzaklaştıran,

şiddeti ve sürekliliği çok fazla olan bir duygu durumudur.

Duygusal zeka ise, kendini harekete geçirebilme, aksiliklere

rağmen yoluna devam edebilme, dürtüleri kontrol ederek

tatminini erteleyebilme, ruh halini düzenleyebilme,

sıkıntıların düşünmeyi engellenmesine izin vermeme,

kendini başkalarının yerine koyabilme ve ümit besleyebilme

olarak tanımlanmaktadır.

Bebeklik döneminde anne bebeğin güç ve güven kaynağıdır

ve gelecekteki duygusal gelişimin en önemli belirleyicisidir.

Bebeklikte duygusal gelişimin ilk işaretleri ağlama ve

gülmedir. İlk çocukluk döneminde duygusal denetim

ÇGE209U-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

2

biçimlenmeye başlar; ancak çocuk güçlü duygularını dışa

vurmaktan çekinmez. Okul çağında çocuklar olumsuz

duyguları daha iyi anlar ve duygularını daha iyi kontrol

edebilirler. Çocuklar kendilerini neyin kızdırdığını,

korkuttuğunu ya da üzdüğünü ve bu duyguları

gösterdiklerinde diğer insanların nasıl tepki vereceğini bilirler

ve buna göre davranışlarını kontrol edebilirler. Ergenlik

dönemine giriş ile birlikte soyut düşüncelere ve içselleşen

duygulara daha çok önem veren çocuk hormonal değişimler

nedeniyle kendi cinselliğine karşı daha duyarlı olmaya başlar.

Duygusal Gelişime Kuramsal Yaklaşım: Duygusal

gelişime ilişkin teorilerin en önemli noktalarından biri erken

yaşlarda çocuğun yakın olduğu kişilerle geliştirdiği

bağlanma ilişkisinin niteliğidir.

Psikanalitik teoriye göre, bağlılığın oluşmasında en önemli

nokta, bebeğin beslenme ve diğer bakımı için gerekenlerin

zamanında yapılmasıdır.

Bilişsel teoriye göre, Jean Piaget, bağlılığın gelişmesi ile

bilişsel gelişim arasında önemli bir ilişki olduğunu ifade

etmiştir.

Harry Harlow, teorisinde annenin bebeklik döneminde,

açlık, susuzluk gibi temel gereksinimleri karşılayan kişi

olması nedeniyle, anne ve çocuk arasında bir bağlanma

oluştuğunu ileri sürer. Bu da John Bowlby’nin

araştırmalarının temel noktasını oluşturur. Ancak Harlow,

yaptığı deneylerle dokunmanın önemini vurgulamıştır.

Harlow 1960’lı yıllarda “Yapay Anne Deneyi” isimli bir

deney gerçekleştirmiştir. Harlow, bu çalışmaları ile

çocuklara dokunulmasını sınırlayan ya da engelleyen ve

duyguları önemsemeyen görüşlerin değişmesini sağlamıştır.

Bowlby’nin teorisinde, bebekler, dünyaya uyum sağlamak

için ağlama, gülme, emme, sarılma gibi çeşitli tepkiler

göstermektedirler. Bağlılığın biyolojik temellerinin

olduğunu savunan Bowlby ağlama, gülümseme, emme,

yakalama gibi bebeğin bakım veren kişiye duygusal olarak

yakınlaşmasını sağlayan jest ve mimiklere “bağlanma

davranışları” adını vermiştir.

Mary Ainsworth’un bağlanma teorisinde, bağlanma

şekilleri açıklanmıştır. Bowlby ile birlikte çalışan ve onun

görüşlerini paylaşan bir psikolog olan Ainsworth, bebekler

üzerinde yaptığı çalışmalarda Bowlby’nin iddia ettiğinden

daha fazlasını içeren sonuçlar bulmuştur. Ainsworth

“Yabancı Durum Testi” denilen testte, 11-17 aylık bir

çocuğu yirmi dakika boyunca bir oyun odasında

gözlemlemiştir. Ainsworth’un bu çalışmaları doğrultusunda,

bağlanma şekilleri şu şekilde açıklanmıştır:

• Güvenli Bağlanmış Bebek/Çocuk: Güvenli bağ

oluşturan bebek, annesi ile aynı ortamda iken rahat

ve huzurludur.

• Güvensiz Kaçınan Bebek/Çocuk: Güvensiz

kaçınan bağ oluşturan bebekler, annesi ile aynı

ortamda iken annenin varlığından habersizmiş gibi

davranmaktadırlar.

• Güvensiz Dirençli Bebek/Çocuk: Annelerinin

yardımcı olacağına ilişkin fazla güven

geliştirmeyen çocuktur.

• Güvensiz Dağınık Bebek/Çocuk: Bu tür çocuklar,

şaşkın ve korkulu gözükür.

Duygusal Gelişimin Problem Davranışlar ile İlişkisi:

Duygusal gelişimde uygun modeller, erken yaşlardan

itibaren çok etkili olmaktadır. Birçok duygu, gözlem yoluyla

kazanılır. Modeli gözleyen kişi, dolaylı yaşantı kazanarak

aynı korkulara sahip olabilir. Aile içerisindeki duygusal

etkileşimin fazla olması, çocuğun duygusal gelişimini

olumlu yönde etkilerken duygusal etkileşimin azalması,

olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Bebekler beyin

ve merkezi sinir sistemi olgunlaştıkça duygularını yerinde ve

zamanında ifade edebilecek ve kontrol edebilecek olgunluğa

ulaşmaya başlarlar. Serabral korteks olgunlaştıkça, olumsuz

davranışlara itecek güçlü duygularını bastırabilirler. Limbik

sistem (duygusal beyin) ile korteks (düşünen beyin) arasında

bağlantılar kurulduğunda duygular, akıl yürütme ve

mantıksal düşünme birlikte çalışmaktadır. Bu süreç normal

gelişen çocuklarda kendiliğinden ve beklenen şekilde oluşur

iken, sistemde organik bir bozukluk oluştuğunda uyum ve

davranış bozukluklarına neden olabilir.

Ebeveyn Tutum ve Davranışları

Ebeveynlerin tutum ve davranışları çocuklar üzerinde

önemli bir etkiye sahiptir.

Yaygın Ebeveyn Tutumları

Ebeveyn tutumları ile ilgili farklı sınıflamalar olsa da

otoriter, serbest/ilgisiz, aşırı hoşgörülü, aşırı koruyucu,

dengesiz ve kararsız ve demokratik tutum yaygın olarak

rastlanılan tutumlardır.

Otoriter tutum daha çok eğitim düzeyi düşük ve alt sosyo

ekonomik düzeydeki ailelerde gözlenmektedir. Bu ailelerde;

çocuğun istek ve ihtiyaçları dikkate alınmadan, anne baba

tarafından belirlenen kural ve emirler katı bir şekilde

uygulanır. Cezanın ön planda olduğu bu tutumda anne

babalar katı, baskıcı ve hoşgörüsüz bir tutum sergilerken,

duygusal destek oldukça azdır.

Serbest/ilgisiz tutumu olan ailelerde çocuğun yaşayarak

öğrenmesi esastır ve çocuğu merkeze alan bir tutumdur. Bu

tutuma yoğun iş temposu olan ailelerde ya da fazla çocuklu

kalabalık ailelerde daha sık rastlanır. Bu ailelerde çocuğun

davranışlarına rehber olunmaz, hatalı ya da doğru

davranışları çocuğun yaparak yaşayarak öğrenmesi beklenir

ve desteklenir.

Aşırı hoşgörülü tutumda, çocuğa sınırsız hak ve özgürlükler

tanınır. Bu tutumda çocuğun yanlış davranışları da hoşgörü

ile karşılanır ya da görmezden gelinir. Bu tutum geç veya

zor çocuk sahibi olan ailelerde, tek çocuğu olan ailelerde

veya kronik hastalık nedeniyle hastanede yatan çocukların

ailelerinde daha sık görülebilir.

Aşırı koruyucu tutumda ebeveyn kontrol ve denetimi çocuğun

hayata atılmasını ciddi şekilde zorlaştırır. Aşırı koruyup

kollayan anne babalar çocuklarını kucaklarından indirmez,

ÇGE209U-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

3

her şeyi onun adına düşünüp yaparlar. Çocuklarına zarar

gelmesin diye pek çok ortama girmezler, hasta olmasın,

yorulmasın, üşümesin diye pek çok deneyimi çocuğun

yaşamasına ve kendi kendine yeni beceriler kazanmasına izin

vermezler. Abartılı bir sevginin olduğu bu aileler genellikle

aşırı istenilen ya da tek çocuğu olan ailelerdir.

Dengesiz ve kararsız ebeveyn tutumunda; çocuğun bir

davranışı anne babanın o anki psikolojik durumuna göre

kimi zaman hoş karşılanırken kimi zaman cezalandırılabilir.

Bu tutum tutarsız tutum olarak da adlandırılmaktadır. Anne

babanın çocuğun disiplininde ortak hareket etmediklerinde,

birbirine çok aykırı ceza ve eğitim davranışları

gösterebilirler ve bu durum da çocuğun doğru davranışı

kazanması konusunda kafasının karışmasına neden olabilir.

Demokratik tutum; en sağlıklı, olumlu ve en başarılı olan

tutumdur. Bu tutuma sahip aileler tutarlı, kararlı ve güven

vericidir. Çocuğa verilen şartsız sevgi ve saygıyı, çocuğun

ihtiyaçlarına duyarlı olmayı, çocuğa her konuda iyi bir

rehber olmayı davranışlarına yansıtmış ailelerin çocukları

hayata daha güvenli ve sağlam hazırlanırlar.

Ebeveyn Tutumlarının Problem Davranışlarla İlişkisi

Ebeveynlerin çocuk yetiştirme tutumları çocukların

davranışlarını, gelişimlerini ve çocuklarda davranış

sorunları oluşturabilecek başka problemleri tetikleyebilir ve

doğrudan ya da dolaylı olarak çocukların gelişimini,

davranışlarını şekillendirebilir. Demokratik tutum dışındaki

tutumlar çocuklarda uyum ve davranış bozukluklarının

bazılarına doğrudan ya da dolaylı olarak etki etmektedir.

Otoriter tutum ile yetiştirilen çocuklar, başkaları ile iletişim

kurmada zorlanan, bağımlı, ürkek, huysuz, utangaç,

çekingen, rekabeti sevmeyen, okulda ve çevrelerinde

başkalarına zarar veren, saldırgan, derslerinde başarısız olan

çocuklar durumuna düşebilirler.

Serbest/ilgisiz ebeveyn tutumu ile yetiştirilen çocuklar,

kurallara uymakta zorlanırlar ve özellikle ergenlik

döneminde suç içerikli davranışlara kolayca karışabilirler.

Sosyal ilişkilerinde problemler yaşayabilirler.

Aşırı hoşgörülü tutumda yetişen çocuklar, abartılmış bir

sevgi ortamında büyüdükleri için doyumsuz bir kişilik

yapısı geliştirebilirler. Saldırgan ve antisosyal davranışlar

sergileyebilir, toplumsal kurallara uymakta zorlanırlar.

Okula başladıklarında okul kurallarına uyum sağlamada

zorluk çekerler. Saldırganlık, çekingenlik ve öfke kontrol

bozuklukları bu çocuklarda sıklıkla görülebilir.

Aşırı koruyucu ebeveyn tutumu ile yetişen çocuklar, günlük

hayatta sahip olmaları gereken pek çok beceriyi zamanında

kazanamazlar. Çocuk bağımlı kişilik özellikleri geliştirebilir

ve özgüveni genellikle düşüktür. Bu çocuklarda okul fobisi,

okula uyum sorunları, utangaçlık, çekingenlik, içe kapanma,

altını ıslatma gibi davranış bozuklukları görülebilir.

Dengesiz ve kararsız tutumla yetişen çocuk, doğru ve yanlış

arasında ikilemler yaşar ve bu duygusal olarak tahrip edici

bir deneyimdir. Zamanla iyi ve kötüyü ayırt edemez duruma

düşen çocuk, çalma, yalan söyleme, saldırganlık ve öfke

gibi pek çok davranış bozukluğu yaşayabilir.

Demokratik tutum içinde yetişen çocuklar, kabul edilip

cesaretlendirildikleri, özerk yetiştirildikleri, esnek kurallar

içinde oldukları için sosyal becerileri güçlüdür, kendilerine

güvenirler ve problem çözme becerileri gelişmiştir. Okul

uyumları ve akademik performansları iyidir, bağımsız

davranışlar konusunda cesurdurlar.

Çocuklarda Görülen Uyum ve Davranış Sorunları

Davranış problemleri bireyin gözlenebilen ve ölçülebilen

davranışlarında meydana gelir ve çocukların sorunlarını

doğru bir şekilde anlamlandırıp, yansıtamaması, kendini

ifade edemeyerek, içsel çatışmalarını davranışlarına

aktarması şeklinde ortaya çıkar. Çocuklarda bir davranışın

problem davranış olarak değerlendirilmesi için; Yaşa

uygunluk, Aşırılık, Süreklilik ve Cinsiyete dayalı rol

beklentileri ölçütlerinin göz önünde bulundurulması gerekir.

Davranış problemleri; Duygu ve davranım bozuklukları ve

Tanılanmış özel sorunu olan çocuklar olmak üzere iki

başlık altında incelenebilir.

Duygu ve Davranım Bozuklukları

Duygu ve davranım bozuklukları kapsamında; korku, yalan

söyleme, altını ıslatma (enürezis), dışkı kaçırma

(enkoprezis), öfke, parmak emme, tırnak yeme, kıskançlık,

çalma, yeme bozuklukları ve uyku bozuklukları sayılabilir.

Yalan Söyleme: Yalan, kasıtlı olarak gerçekle ilgisi

olmayan sözlerle başkasını bilerek aldatmak için söylenen

geçiştirmeli sözlerdir. Çocuklar, anne-baba veya çevredeki

yetişkinlerin ilgisini çekmek, hayranlığını kazanmak,

cezadan kurtulabilmek, bazen özlem duydukları, olmasını

istedikleri şeyler için yalana başvurabilirler.

Altını Islatma: Çocukların idrar kontrolünü kazandıkları 4

yaşından sonra alt ıslatmanın hala devam etmesi altını

ıslatma (enürezis) olarak tanımlanır. Çocukta altını ıslatma

uzun süre devam ederse, öncelikle organik bir bozukluk

olup olmadığı, daha sonra da psikolojik nedenler araştırılır.

Dışkı Kaçırma: Çocuğun bağırsak kontrolünün sağlandığı

(kakasını tutma ve bırakma işlevini kontrol edebilmesi)

yaşa gelmesine rağmen, kakasını uygunsuz yerlerde

yapması dışkı kaçırma adını alır. Tıbben enkoprezis olarak

tanımlanan dışkı kaçırma tanısının konması için çocuğun 4

yaşından büyük olması ve bu davranışın en az 3 ay süre ve

en az ayda bir kez ortaya çıkması gerekir. Enkoprezis

probleminde de öncelikle organik bozukluk olup olmadığı,

daha sonra da psikolojik nedenler araştırılır.

Öfke; engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme, yoksun

bırakılma, kısıtlanma gibi durumlarda hissedilen ve

genellikle neden olan şeye ya da kişiye yönelik saldırgan

davranışlarla sonuçlanabilen oldukça yoğun olumsuz bir

duygu durumudur. Çocuklarda gelişimsel gerilik, genetik

faktörler, aile içi şiddet ve çatışmalar, ihmal ve istismara

maruz kalma, tutarsız ebeveyn tutumları öfkenin en önemli

nedenleri olarak sıralanabilir.

ÇGE209U-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

4

Parmak Emme; anne karnında başlar ve yeni doğan

bebekler, emme refleksi ile doğdukları için doğal olarak

parmaklarını emebilirler. Başparmak, işaret parmağı ve

bazen ayak parmağını bile emdiği görülebilen bebeklerin bu

davranışı çevreyi tanıma ve keşfetme ihtiyacından

kaynaklanabilir. Parmak emme davranışının nedenleri

konusunda yapılan çalışmalardaki en yaygın görüş, çocuğun

kendini rahatlatmak amacı ile parmak emdiği yönündedir.

Tırnak Yeme (onikofaji); tırnağı, tırnak etini koparma

eylemidir ve psikolojik kökenli bir rahatsızlıktır. Tırnak

yeme; ruhsal gerilim, sıkıntı veya saldırganlık duygularının

açığa vurulamadığı durumlarda çocuğun kendi kendine

yönelik saldırganlık dürtüsünden kaynaklanan bir

bozukluktur.

Kıskançlık; sevilen bir kişi veya eşyayı başkalarıyla

paylaşmama isteğidir. Çocuğun arkadaşları veya kardeşleri

ile kıyaslanması, özgüven eksikliği, çocuğa yeterince ilgi ve

sevgi gösterilmemesi, yeni bir kardeşin dünyaya gelmesi

gibi nedenler kıskançlığın nedenleri olarak sayılabilir.

Çalma; çocuğun kendine ait olmayan bir eşyayı, sahibinin

izni olmadan alması, kullanması ya da sahip çıkmasıdır.

Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması, mülkiyet

kavramının gelişmemiş olması, çocuğun uygun olmayan

modellerle birlikte olması, çocuğun bunu anne-baba ile

hesaplaşmanın bir yolu olarak görmesi ve ebeveynlerinden

intikam almak istemesi, yeni doğan kardeşe duyulan

kıskançlık veya öfkenin yarattığı stres, çocuğun kendini

değersiz hissetmesi ve özgüven eksikliği gibi etkenler

çalma davranışına neden olabilir.

Yeme Bozuklukları: Yeme bozukluğu, kökeni ruhsal

sorunlara dayanan, yeme davranışlarındaki bozukluklardır.

Başlıca yeme bozuklukları iştahsızlık, obezite, anoreksiya

nervoza, bulimiya nervoza ve tepkisel yemek yeme

bozukluğudur. Yeme bozuklukları yalnızca fizyolojik

sorunlardan kaynaklanmayıp ruhsal nedenleri de olduğu

için hekim, diyetisyen, psikoterapist ve ilgili diğer

uzmanların ortak çalışmalarını gerektiren bir alandır.

Uyku Bozuklukları; uykuya dalmakta, uykuyu sürdürmekte

güçlük veya uyku-uyanıklık düzenlenmesinde ortaya çıkan

bozukluklardır. Yanlış anne baba tutumları, hastalıklar,

ihmal ve istismara maruz kalma, kaygı ve stresi artıran

yaşam deneyimleri uyku bozukluklarına neden olabilir.

Tanılanmış Özel Sorunu Olan Çocuklar

Çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu,

özgül öğrenme güçlüğü, otizm spektrum bozukluğu gibi

sorunların mutlaka bir uzman tarafından tanılanması

gerekir. Değerlendirmeyi yapan uzman, klinik gözlemlerini,

muayene bulgularını, psikometrik test sonuçlarını aile ve

öğretmenden aldığı bilgilerle birleştirerek tanıya ulaşır.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu: Dikkat

eksikliği ve hiperaktivite, ruhsal nedenlerden çok yapısal bir

bozukluktan kaynaklanan, nörolojik temelli bir bozukluktur.

Bu bozukluğun; dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve

dürtüsellik olmak üzere üç temel belirtisi bulunmaktadır.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuyla ilgili yapılan

çalışmalar genetik faktörlerle ilişkili olduğunu göstermiştir.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun tedavisinde

hastalığın kendisi değil belirtileri tedavi edilebilir.

Özgül Öğrenme Güçlüğü; bireysel olarak uygulanan standart

testlerde, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve

aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda, okuma,

matematik ve yazılı anlatımın beklenenin önemli ölçüde

altında olmasıdır. Özgül öğrenme güçlüğünün nedenleri;

bebeğin doğumda oksijensiz kalması, kafa travmaları, akraba

evliliği, gebelik ve doğum sırasında annenin geçirdiği kaza ve

hastalıklar, annenin gebelikte alkol, ilaç ya da madde

kullanımı, RH uyuşmazlığı, erken doğum ve beslenme

yetersizliği gibi nedenlerdir. Özgül öğrenme güçlüğüne

müdahale; ilaç tedavisi, özel eğitim ve psikolojik danışmanlık

hizmetleri olarak üçayaklı biçimde sürdürülmelidir.

Otizm Spektrum Bozukluğu; genellikle 3 yaşından önce

başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime

zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan bir

bozukluktur. Bu bozukluğun çevresel etkilerle tetiklenen

genetik temelli bir bozukluk olduğu düşünülmektedir.

Otizm spektrum bozukluğunun tedavisinde amaç öncelikle

yıkıcı davranışları azaltmak, öğrenmeyi geliştirmek, dil

becerilerinin kazanımını sağlamaktır.

Problem Davranışlarda Ailelerin Desteklenmesi

Çocuklarda problem davranışların ortaya çıkışında ebeveyn

tutumları, çocuğun gelişimsel özellikleri ve çevre koşulları

gibi çeşitli etmenler son derece etkili olmaktadır.

Ailelere Sunulan Hizmetler ve Destekler

Problem davranışa sahip çocuklar ve ebeveynlere yönelik

olarak onların gereksinimleri doğrultusunda Rehberlik ve

danışmanlık hizmetleri, Sosyal destek ve Eğitim hizmetleri

sağlanmaktadır. Öncelikle çocuğun ve ailesinin hangi

desteklere ne düzeyde gereksinimi olduğu belirlenmelidir.

Rehberlik ve danışmanlık hizmetleri, çocukların uygun

tercihler yapmasını, karar vermesini sağlamak için gereken

bilgi ve becerileri kazanmasına destek olmak amacıyla

sunulan hizmetlerdir. Aile rehberliğinde amaç çocukların

özelliklerinin tanınması, kabul edilmesi ve ev ortamındaki

ilişkilerin daha sağlıklı yürütülmesidir. Aileler, psikoterapi,

psikolojik danışmanlık, rehberlik gibi hizmetleri uzmanlar

aracılığı ile alma fırsatı bulmaktadırlar.

Sosyal destek, problem davranışa sahip olan aileler için çok

önemlidir. Çünkü problem davranışın türü ve şiddetine göre

aile içi dinamiklerin etkilenmesi kaçınılmazdır. Ancak

sadece aile içi dinamikler değil, sosyal yaşam da bu

durumdan olumsuz etkilenebilir. Bu noktada sosyal destek

son derece önemlidir. Sosyal destek; stres altındaki ya da

güç durumdaki bireye çevresindeki insanlar (eş, aile,

arkadaş) tarafından sağlanan maddi ve manevi yardımdır.

Eğitim Hizmetlerinde, ailelerin çocukları ile ilgili gerçekçi

bilgilere ulaşabilmesi için aile eğitim programları

geliştirilmelidir. Özellikle problem davranış ile mücadele

etmede aile eğitimi ve ailenin eğitime katılımı önemlidir.

ÇGE209U-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 7: Çocuklarda Problem Davranışlar ve Ailelerin Desteklenmesi

5

Ailelere yönelik eğitim programlarının hazırlanabilmesi için

öncelikle ailelerin temel gereksinimlerinin belirlenmesi

gerekir.

Profesyonel Yönlendirme ve Danışmanlık Hizmetleri

Ebeveynlerin ve eğitimcilerin öncelikle problem davranışı

gerçekçi bir şekilde değerlendirmeleri gerekir. Problem

davranışın türü, şiddeti destek alınacak meslek gruplarını

belirlemede önemlidir. Çocuğun okuldaki öğretmeni ve

aileler bir araya gelerek öncelikle görüş alışverişinde

bulunmalıdırlar. Problem davranış bazen okul-aile işbirliği

ile çözümlenirken, bazen uzman desteğine ihtiyaç

duyulabilir. Bu noktada destek alınabilecek pek çok meslek

grubu vardır. Bunlar; psikolog, çocuk ve ergen ruh sağlığı

uzmanları, çocuk gelişimciler, özel eğitimciler, sosyal

çalışmacılar, dil ve konuşma terapistleri, oyun terapistleri

gibi meslek gruplarıdır.