AİLE EĞİTİMİ - Ünite 3: Ailelerle Profesyonel İlişkiler ve İletişim Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 3: Ailelerle Profesyonel İlişkiler ve İletişim

Giriş

Günümüzde, ailelerle profesyonel ilişkilerde işbirliğinin gerekliliği araştırmalarla ortaya konulmuş ve çocuğun gelişimini en üst düzeyde desteklemek adına bu işbirliğinin gerekleri yerine getirme zorunluluğu yasalarda yerini almıştır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2006 yılında ortaya konulan okul öncesi eğitimin temel ilkelerinden biri, “Eğitim sürecine çocuğun ve ailenin aktif katılımı sağlanmalıdır” ilkesi, 2008 İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nde, “okul ile aile ve çevrenin işbirliği sağlanır” ibaresiyle okullara bu konuda yüklenen görev de ifade edilmektedir. Bu görev ve sorumluluklar yasal düzenlemelerde var olmasına rağmen, alandaki uygulamalarda istenilen düzeye erişilmediği görülmektedir.

Ailelerle Profesyonel İlişkilerin Dinamikleri

Ekolojik model bir çocuğun büyüme ve gelişimindeki iç ve dış etkileri incelemektedir. Bronfenbrenner’e göre bir çocuk, sosyal ve kültürel bir ortamda doğar ve büyür. Çocuk bir ailede doğar ve her ailenin kendi sosyal normları, kültürü, tarihi, değerleri ve kuralları bulunmaktadır. Aile, okul, cemiyet ve diğer kurumlarla bağlantı içindedir.

Çocuğu en fazla etkileyen ortam ise ailedir. Bu nedenle çocuğun okulda ve hayatta, aileden bağımsız bir şekilde başarıya ulaşabileceği düşünülemez. Atabey ve Tezel Şahin aile ortamının çocuğun informal eğitiminin gerçekleştiği, okul ortamının ise formal eğitiminin verildiği kurumlar olduğunu ve toplumsal amaçlara ulaşmada bu iki eğitim sürecinin birbiri ile bütünleşmesi ve tutarlılık göstermesi gerektiğini vurgulamışlardır.

Turnbull, Turbiville ve Turnbull okul-aile ilişkilerinin tarihsel gelişimini incelemiş ve birbirini takip eden dört yaklaşım ortaya koymuştur:

  • Aile rehberliği/psikoterapi, problemli durumlarda ailelerin iyileştirilmesi, eğitilmesi ve sorunlarla baş etmek için nasıl davranacaklarının öğretildiği klinik bir yaklaşımdır. Hâkimiyet profesyonellerdedir.
  • Aile katılımı, temelde çocukların eğitimine ailelerin de katılımının öngörüldüğü şekilde gerçekleşmesi isteğinden doğmuştur. Bu yaklaşımda ailelerle eğitimciler arasındaki iletişim genellikle ailenin acil çağırılmasını gerektirecek bir kriz olması durumunda, öğretmen-aile görüşmeleri ve veli toplantıları gibi belirli yöntem ve zamanlara sıkıştırılmış durumda gerçekleşmektedir. İletişim tek yönlü olma eğilimindedir; eğitimciden ailelere yöneliktir.
  • Aile merkezli hizmetler, aileler ve profesyoneller arasında güç dağılımının dengelenmesi açısından önemli bir yaklaşımdır. Allen ve Petr’in tanımına göre; aile merkezli hizmet yaklaşımı, disiplinler ve ortamlar arasında, ailenin bireylerin hayatının merkezinde olmasını öngören bir hizmet yaklaşımıdır. Uygulamalar, tamamen “ailelerin yaptığı ve farkında olduğu seçimlerle yönlendirilir ve bu ailelerin güçlü yönleri ve yetileri üzerinde odaklanır”.
  • Ortak yetkilendirme, kişiler arası ya da gruplar arasında belirlenen hedefte başarı için ortak çalışma ve sorumluluk özelliği olan ilişkilerdir. Bu tür ilişkilerde iki farklı taraftan çok bir grupta aynı hedefe yönelik çalışan bir kitleden bahsedilebilir. Kararlar ortak alınır; grup üyeleri arasında tartışılarak fikir birliğine varılır. Odak nokta, hizmete ihtiyaç duyan çocuktur ve hizmetlerin bireyselleştirilmesiyle birlikte çocuğun hayatına etki eden tüm sistemlere bir bütün, birbirinin devamı olarak odaklanılır.

Günümüzde artık ailelerle kurulan ilişkilerde dinamiklerin iki yönlü olması vurgulanmaktadır. Bu ilişkileri sağlayabilmek, işbirliği yaklaşımı ile mümkündür. Ailelerle profesyonel ilişkilerin yedi bileşeni olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konulmuştur. Bu bileşenler;

  • İletişim,
  • Mesleki yeterlilik,
  • Saygı,
  • Üstlenme/adanmışlık,
  • Eşitlik,
  • Hak savunuculuğu ve
  • Güvendir.

Bu bileşenlerden iletişim diğer bütün bileşenleri etkiler ve işbirliğinin gerçekleşmesi ve sürdürülmesinde çok önemlidir. Summers, Gotto, Epley ve Zuna ’nın çalışmasında, profesyonellerle işbirliği tutumları daha yüksek ölçülen ailelerin çocuklarının öğretmenleri ile daha çok iletişim kurma ve okul etkinliklerine katılım gösterdikleri ortaya çıkmıştır.

İşbirliği ilişkilerinde temel ilkeler;

  • Aileler ve profesyoneller çocuğun faydası için çalışır,
  • Karşılıklı taraflar birbirlerinin bu ilişkilere kazandırdığı beceri ve uzmanlığa saygı duyar,
  • Güven, bu ilişkilerin temel yapı taşı olarak algılanır,
  • İletişim ve bilgi paylaşımı açıktır ve tarafsızdır,
  • Katılımcılar/paydaşlar ortak karar alırlar,
  • Herkesin fikirleri tartışmaya ve uzlaşmaya açıktır.

Profesyonellik, pek çok mesleğin etik kurallarında da yer alan davranış ve tutumları içermektedir. Profesyonel mesafe, ailelerle çalışan kişi ve ilgili aile arasındaki ilişkilerde ve iletişimde olması gereken bir sınır olup profesyonelce olmayan tutum ve davranışlar bu sınırların ihlâlidir.

Corbo Crehan günlük hayattaki ilişkileri iki kategoriye ayırır:

  • Kurmaya ve sürdürmeye karar verme şansımız olmayanlar ve
  • Kurmaya sürdürmeye karar verebildiklerimiz.

Ailelerle Çalışırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Çocuğun yaşamının ilk yılları, özellikle öğrenme ve gelişimin en hızlı olduğu dönemler, ev ortamında ailenin içinde ve kendi kültürel çevresinde geçer. Bazı durumlarda kültürel, eğitimsel ve ekonomik farklılıklardan dolayı aile kültürü ile okul kültürü arasında uyuşmazlıklar hatta çatışmalar olabilir. Bu farklılıkları ve davranışsal/tepkisel yansımalarını iyi anlayıp değerlendirmek ve soruna makul çözümler üretmek profesyonel ilişkilerin temelinde olmalıdır.

Aileleri farklı kılan özelliklerin;

  • Etnik köken,
  • Dil,
  • Dini inançlar,
  • Yaşanılan bölge ve toplumsal özellikler,
  • Eğitim seviyesi,
  • Sosyal yapı ve sosyal roller olduğu söylenebilir.

Bu özelliklerin hangi aileleri nasıl etkilediği konusunda genellemeler yapmak çok zordur.

Kalyanpur ve Harry ailelerle profesyonel ilişkilerde kullanılabilecek “kültürel karşılılık” kavramını ortaya koymuştur. Bu yaklaşım, “kişiler kendi düşünce ve davranışlarına rehberlik eden ön yargıların farkına varmadan, başkalarının kültürel farklılıklarına karşı duyarlılık geliştiremezler” düşüncesine dayanır.

Ailenin geliri, doğrudan ve dolaylı olarak ailenin ve çocuğun üzerinde birçok etkiye sahip olmaktadır. Okulun taleplerine cevap verememenin baskısını yaşayan çocuk ve ailenin eğitimcilerin farkına varması ve sosyal deneyimlerden yoksunluk yaşayan çocuklar için eğitimcilerin çeşitli organizasyonlar düzenleyerek öğrencilerin bu tür deneyimler kazanmasını sağlayabilecekleri gibi bu tür süreçlere ailelerin ve çocukların katılımının tek yönlü bir kazanıma değil, çok yönlü bir kazanımlara sebep olduğunu hissettirmelidir.

Ailelerin okulun etkinliklerine katılmasından dolayı bu etkinliklerin zenginleştiğini, diğer çocukların ve ailelerin de bu durumdan faydalandığını, farklılıklarımızın zenginlik olduğunu hissettirilmesi bu işbirliğine bambaşka bir boyut kazandıracaktır. Böyle bir yaklaşımla aileler, şartlarının kısıtlı olmasına ve farklılıklarına rağmen ortamda istendiklerini ve katkılarının değerli olduğunu hissedeceklerdir.

Ailelerle İlişkilerde Başvurulan İletişim Şekilleri

Ailelerle iletişim ve işbirliğinin arttırılması konusunda bilimsel anlamda fikir birliği olmasına rağmen bazı araştırmalar bu konuda çeşitli sorunlara da işaret etmektedir. Kültürel çeşitliliğin/farklılıkların çok olduğu toplumlarda ailelerle iletişimin sorunlu olduğu çeşitli araştırmalar göstermekte ve bu sorunlar araştırmaların gerçekleştirildiği toplumlara göre değişmektedir.

Çeşitli araştırmalarda eğitimciler açısından tespit edilen sorunların bazıları şöyle sıralanabilir:

  • Ailelerle ilişkilerin bazı durumlarda gergin ve anlamsız görülmesi,
  • Ailelerle en iyi nasıl iletişim kurulabileceğinin bilinmemesi,
  • İletişim kurma konusunda duyulan kaygı,
  • Ailelerle konuşma konusunda isteksizlik,
  • Yeterli zaman olmadığının düşünülmesi.

Eğitimcilerin kullanmayı tercih ettiği iletişim tarzı, ailelerin tepkilerini güçlü bir şekilde etkilemektedir. Genel anlamda iletişim tarzı üçe ayrılır:

  • Kapsayıcı iletişim, diyaloğu teşvik eder, karşılıklı bilgi paylaşımı vardır, uzlaşmaya açıktır.
  • Öğretici iletişim, bilgi verir, rehberlik eder ve diyaloğa izin verir.
  • Yönlendirici iletişim, tek yönlüdür; emretme ve hükmetme özellikleri gösterir.

Ailelerle işbirliği içinde olmak, sorumlulukları paylaşarak ortak hareket etmek, çocukların eğitimi için ortak çözümler üretilmesi için aileleri kapsayıcı, onların sürece katılımını sağlayan iletişim yaklaşımı sergilenmelidir. Ailelerin bilgi ve hizmetleri almaya yönelik tercihlerinin olduğunu çeşitli araştırmalar göstermektedir.

Ailelerle işbirliği süreçlerinde kullanılabilecek iletişim teknikleri yazılı ve sözlü olmak üzere ikiye ayrılır. İki iletişim türünde de mesajın anlaşılabilmesi ve alıcıda istenen etkiyi yaratabilmesi için teknik terimler veya jargondan, uzun cümlelerden, etiketleyen, ayırımcı ve dışlayıcı ifadelerden kaçınılması gerekmektedir.

Yazılı iletişim teknikleri; hatırlatma notu, davet yazısı, dilekçe, yazılı duyurular, broşür, bülten, mesajlar, okul web sayfası, okul ve sınıf gazeteleri ile iletişim defteri dir.

Sözlü iletişim teknikleri kendi içinde;

  • Doğrudan ve
  • Dolaylı yollarla gerçekleştirilen sözlü iletişim diye ikiye ayrılabilir.

Doğrudan sözlü iletişim tarafların yüz yüze geldikleri ve konuştukları durumları ifade eder. Doğrudan sözlü iletişim bireysel yapılabileceği gibi, grup halinde de gerçekleştirilebilir.

Dolaylı sözlü iletişim yöntemleri farklı iletişim araçlarını kullanarak tarafların yüz yüze olmadan uzaktan konuşmasını ifade eder. Dolaylı sözlü iletişim bireysel yapılabileceği gibi grup halinde de gerçekleştirilebilir.

Bireysel yüz yüze görüşme, aile görüşmesi, odak grup, konferans/seminer, veli toplantısı, özel günleri kutlamak veya anmak için tarafları bir araya getiren toplantılar doğrudan sözlü iletişime örnek olarak gösterilebilir.

Dolaylı sözlü iletişim yöntemleri de telefon görüşmeleri, Skype, Watsapp, Facebook, Messenger ile sesli/görüntülü iletişim, sesli mesajlar dır.

Sözlü iletişimde beden dili, soru sorma, etkin dinleme ve olumlu tutumların etkisi unutulmamalıdır. Samimi olma, dostane davranma ve açık net olma iletişimi etkili kılacaktır.

Ailelerle İlişkilerde Haklar, Görevler ve Sorumluluklar

Aile bireylerini ve profesyonelleri birer insan olarak değerlendirdiğimizde, her birinin var olan yasal düzenlemelere dayanan temel haklara sahip olduğunu, toplumsal ve profesyonel ilişkilerimizde öncelikle herkesin temel insan haklarına saygılı olmak zorunda olduğumuzu bilmeliyiz ve uygulamalıyız.

Yasaların her bireye tanıdığı haklar kısaca şöyle sıralanabilir:

  • İnsan onur ve haysiyetinin dokunulmazlığı vardır.
  • Her bireyin kendi seçimlerini yapma özgürlüğünü ve bağımsızlığını kapsayacak şekilde bireysel özerkliğe saygı gösterilmesi esastır.
  • Hiçbir bireye ayrımcılık yapılamaz.
  • Her bireyin tüm hak ve hizmetlerden yararlanması için fırsat eşitliğinin sağlanması esastır.
  • Her birey uygun eğitimi alma hakkına sahiptir.

Çocuklar her şeyden önce getirildikleri dünyada sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşama temel hakkına ve bütün temel haklara da sahiptirler. Her çocuk, ihtiyaçlarının mümkün olan en iyi şekilde karşılandığı ve gelişiminin sağlıklı bir şekilde desteklendiği ortamda büyüme hakkına sahiptir.

Haklarından faydalanırken, içinde bulunduğu sistemlerin işleyişlerine uymakla yükümlüdür. Hak ve hizmetlerini kullanırken karşı karşıya kaldığı insanların temel hak ve özgürlüklerine saygılı olmalıdır. Kendisi için en iyi yaşamsal ve gelişimsel şartları sağlamaya çalışan paydaşlarla işbirliği yapma ve başarı için öngörülen görevlerini yerine getirmekle yükümlüdür.

Ailelerin her bir ferdi yasal güvence altına alınmış olan temel insan haklarına sahip olup, her şeyden önce bu haklarına saygı gösterilerek muamele edilme hakkına sahiptirler.

Çocuğun haklarından en yüksek faydayı sağlaması ve ihtiyacı olan hizmetlere erişmesi için aileler “hak savunucu” görevini yüklenmelidirler. Hak savunuculuğun diğer bir işlevi ise sistemde bir kontrol ve takip mekanizması geliştirmek ve hizmet sağlayıcıların hesap verebilirliğini sağlamaktır. Aile ve çocuğun ihtiyaç duyacakları eğitim hizmetlerinin daha koordineli bir şekilde sağlanması için ailelerin dikkat etmesi Okul Öncesi Eğitim Programında sıralana maddelerden bazıları şöyle sıralanabilir:

  • Aileler okulun aile katılım programını özenle takip etmelidirler.
  • Çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslamamalıdırlar.
  • Okula hazırlığın sadece bilişsel gelişiminde, çocuğun tüm gelişim alanlarını eşit şekilde desteklemek gerektiğini unutmamalıdırlar.

Çeşitli kurumlarda ailelerle çalışanlar da temel insan haklarına sahiptirler. Öğretmenlerin profesyonel sorumlulukları ve bu sorumlulukları yerine getirirken uymaları gereken kurallar 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu ve Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirlenmiştir.

Öğretmenler, öncelikle eğitim verdikleri alanda bilgi sahibi ve yasal gerekleri yerine getirmelidirler. Öğretmenler çocuklara sağlıklı ve güvenli, kendilerini iyi hissettikleri bir öğrenme ortamı sağlamakla yükümlüdürler. Ailelere karşı ilişkilerde de yükümlülükleri vardır. Profesyonel anlamda kendini, öğrencilerini ve ailelerle ilişkilerini periyodik olarak değerlendirmesi sonuçlarına göre de uyarlamalar yapması öğretmenin sorumluluğudur.

Düzenli olarak gerçekleştirilecek öz değerlendirmeler öğretmenlerin öz yeterliliklerinin düzeyini belirleme ve geliştirme imkânı sağlar ve yansıtmacı bir profesyonel olmalarına hizmet eder. Yansıtmacı olmak, işinde yaptıklarını gözden geçirerek, neyi neden yaptığını düşünmektir. Yaptıklarının işlevselliğini sorgulamak ve kendini gözlemleme ve değerlendirme sürecidir.

Öğretmenler yansıtmacı uygulamalarını şu şekilde geliştirebilirler:

  • Hizmet verilen paydaşlardan geribildirim alma,
  • Gözlemlerini, düşüncede yapılan değerlendirmeleri yazma,
  • Deneyimler hakkında blog yazma,
  • Video kayıtları yaparak geliştirilebilir.

Çeşitli Durumlar İçin Önerilen İletişim Biçimleri

Çocuğun akademik başarısı ile ilgili endişe ve sıkıntılar hakkında en etkili iletişim yöntemi duruma problem çözme bakışından yaklaşmaktır. Bu durumda şu adımlar izlenebilir:

  • Problemi tanımlama,
  • Çözüm arama,
  • Çözümlere karar verme,
  • Harekete geçme ve
  • Takiptir.

Tipik olarak kabul edilebilecek nitelikte olmayan davranışlar davranış problemlerini oluşturur. Davranışların problem davranış olarak nitelendirilmesi için şu özelliklere bakılabilir:

  • Süreklilik göstermesi,
  • Kişiye ve çevresindekilere zarar vermesi,
  • Belli bir örüntüye sahip olması,
  • Belli bir ağırlık/ şiddet derecesine sahip olması.

Davranış problemleri farklı sebeplerden kaynaklanabilir. Öncelikle davranış probleminin neden kaynaklandığı bulunmalıdır. Uygulamalı Davranış Analizi yaklaşımına göre, türümüze has belli davranışların dışında bütün davranışlar öğrenilmiştir.

Temel ilke davranışın kaynağına inerek olası sebepleri ve davranışın fonksiyonunu bulmak ve o sebebi ortadan kaldıracak çözüm yolları üretmektir. Bu süreçlerin hepsinde, Ekolojik Sistem Yaklaşımı önemlidir, yani davranışın kökünü bulmak için çocuğu etkileyen tüm çevreye bakma gereği vardır. Bu durumda farklı ortam ve paydaşlarla işbirliği kaçınılmazdır.

Ailelerle etkili bir işbirliği için iletişimde süreklilik önemlidir. İletişim sorunları;

  • İçerik, iletişimin içeriğinden kaynaklı sorunlardır.
  • Tutumlar, paydaşların çatışmalarla ve anlaşmazlıklarla mücadele etme stillerinin farklı olması iletişim problemi doğurabilir.
  • Kültürel farklılıklar, Kültürel ton farklılıkları, yanlış varsayımlar, iletişim ve konuşma üslubundaki farklılıklar yanlış algılara sebep olabilir.
  • Stres faktörleri, insanların hayatlarındaki stres faktörlerini anlamaya tanımaya çalışmadan iletişimlerini değerlendirmek yanlış algılara sebep olacaktır.
  • Süreç, iletişim sürecinde sınırlı kanallar kullanıldığında iletişimin içeriği kısa zamanda unutulabilir ve böylelikle iletişim problemi doğar.

Milli Eğitim Temel Kanunu’nda ilköğretimin temel ilkelerinden biri yöneltme olarak belirlenmiştir. Yöneltme, öğrencilerin kendi özel yetenekleri ve ilgileri doğrultusunda eğitim öğretimde, hobilerinde, meslek ve iş seçiminde bilimsel ölçütlere uygun yaklaşımlar kullanılarak yönlendirilmesidir.

Aileler okul ve öğretmenlerle aynı görüşte olmayabilir yönlendirmeyi kabul etmeyebilirler. Bu durumda yönlendirmenin bilimsel temeli vurgulanarak çocuk için getirisi ve götürüsü tartışılabilir. Aileye asıl önemli olanın çocuk ve çocuğun istedikleri olduğu ifade edilmelidir.

Çocuğun özel eğitime yönelik tanılama için Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne gönderilmesi, aile çocuğun karşı karşıya olduğu alası sıkıntı veya engel konusunda ikna edilmemişse iletişim sorunları ve dolayısıyla işbirliği ile ilgili sorunlar ortaya çıkacaktır.

Gönderme sürecinde doğabilecek problemleri önlemek için izlenebilecek adımlar şöyle sıralanabilir:

  • Çocuğun kendisiyle görüşülerek problemin olası nedenleri bulunmaya çalışılmalı.
  • Çocuğun hayatında etkisi olan bireylerle görüşülmesi ve gözlem yapılmalı.
  • Çocuğun ailesiyle iletişim kurulup evde gözlem yapılmalı.
  • Gözlem ve görüşmelerin sonuçlarına dayalı aile ile birlikte bir hareket planı geliştirilmeli ve uygulamaya konulmalı.
  • Aile, okul idaresi, rehber öğretmen ve varsa özel eğitim öğretmeniyle birlikte toplantı yapılmalı. Bu süreçlerin hepsinde aile işbirliği içinde olması nedeniyle gönderme sürecinin gerekliliğine inandırmak zor olmayacaktır.
  • Ailenin onayı alınınca gönderme formu doldurularak aile ve çocuk, Rehberlik ve Araştırma Merkezi’ne değerlendirme ve tanılama için gönderilir.