AİLE EĞİTİMİ - Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

Giriş

Aile konusu sosyoloji, psikoloji, antropoloji, sosyal hizmet

ve eğitim gibi sosyal bilim disiplinlerinin önemli çalışma

alanlarından biridir. Aile eğitimi, aile ve çocukla doğrudan

ya da dolaylı çalışan bu meslek gruplarındaki uzmanları

ilgilendiren bir konu olup ailelerin ihtiyacı doğrultusunda

gerekli hizmetlerin planlanabilmesi için aileler konusunda

hem genel hem de yerel düzeyde bütüncül bir anlayışa

sahip olmak önemlidir.

Aile Kurumunun Tarihsel Temelleri

Aile tarih boyunca toplumsal, kültürel, siyasal ve

ekonomik koşullara bağlı olarak değişim gösteren dinamik

bir kurum olmuştur. Sosyolojik ve antropolojik çalışmalar

insanlık tarihinin geçirdiği dönemleri insanların üretim

biçimleri ve üretim ilişkileri çerçevesinde

sınıflandırmaktadır. Buna göre insanlık tarihi kabaca avcı

ve toplayıcı toplum; tarım toplumu, sanayi toplumu ve son

olarak günümüzün bilgi toplumunu da niteleyen sanayi

sonrası toplum şeklinde dört temel dönemi içermektedir.

Avcı ve Toplayıcı Toplumda Aile: Bu toplumlar

günümüzden 10000 yıl öncesinde yaşamıştır. Önceleri

çoğunlukla 30-40 kişilik göçebe topluluklardan, sonraları

ise klan tipi küçük örgütlenmelerden oluşan bu

toplumlarda insanlar, doğadaki hayvanları avlayarak ve

bitkilerin meyvelerini toplayarak işbölümü içinde

yaşamlarını sürdürmüştür. Klan, ortak bir atadan gelen

ancak atadan bireylere doğru soy çizgisini somut olarak

belirleyemeyen akraba grubudur. Avcı ve toplayıcı

toplumlarda aile yaşamının ilk örnekleri, göçebelikten

yavaş yavaş yerleşik düzene geçmiş olan anaerkil

klanlarda kendini göstermektedir. Klan tipi

örgütlenmelerde kadınların etkin rol aldığı küçük çaplı

tarımsal faaliyetlerin ilk örneklerine rastlanır. Erkeklerin

avlanmak için uzakta olduğu bu topluluklarda kadınlar

klanın ekonomik yaşamı ve yönetiminde etkin olmuştur.

Cinsel yaşamda da bazı düzenlemelerin başladığı bu

dönemde sırasıyla; kandaş aile, ortaklaşa aile ve iki başlı

aile olarak üç aile tipinin ortaya çıktığı görülmektedir.

Tarım Toplumunda Aile: Tarım toplumlarına geçiş süreci

basit üretim aletlerinin yapımı, hayvanların evcilleştirilmesi,

tarım tekniklerinin geliştirilmesi ve tüketilenden fazla

besinin üretilmesi (artık ürün) gibi gelişmeleri içermektedir.

Mirasın aktarımı ve soyun devamı için tek eşli evlilik de bu

dönemde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde önce köleci

toplumlar ve özel mülkiyet anlayışı gelişmiştir. Sonrasında

ise toplum din adamları ve kral gibi otoritelerin etkili

olduğu feodal bir yapıya dönüşmüştür. Tek eşlilik ve

çekirdek aile yapısının da bu dönemde ortaya çıktığı ifade

edilmektedir. Köleci toplumlara Antik Yunan toplumu

örnek verilebilir. Savaşlardan elde edilen tutsakların köle

olarak çalıştırılması, mülkiyete dayalı toplumsal sınıfların

ve kadın erkek arası eşitsizlikler ortaya çıkışı bu dönemde

yaşanan gelişmelerdir. Köleci toplumdan feodal topluma

geçişte ise toprak sahipliği önemli hale gelmiş ve geniş aile

şeklinde yaşayan üç aile tipi ortaya çıkmıştır. Bunlar; soylu

aileleri, köylü aileleri ve esnaf-zanaatkâr aileleridir.

Çekirdek aile yapısının kökenleri de feodal toplumda dini

otoritelerin çok eşlilik, evlat edinme, yeniden evlenme ve

boşanma konusunda getirdiği yasaklarla atılmıştır. Böylece

kiliseler getirdikleri bu yasaklar sayesinde o dönemde

mirasçısı kalmayan pek çok mülkün de sahibi olmuştur.

Sanayi Toplumunda Aile: Sanayi toplumu 18. yüzyıl ve 19.

yüzyılın ilk yarısı arasında gerçekleşen Sanayi Devrimi ile

gelişmiştir. Bu dönemin özellikleri bilimsel alandaki

gelişmeler, coğrafi keşifler endüstri ve ulaştırma sektöründeki

gelişmeler ve bunlara paralel olarak artan kentleşme ve

kırdan kente göçtür. Bu dönemde aileler küçülerek çekirdek

aile yapısına dönüşmüştür. Ayrıca aile temel ekonomik birim

olarak üretim işlevini sanayi toplumunda yitirmiştir. Fabrika

gibi üretim araçlarına sahip olan burjuva sınıfı ile kente gelip

fabrikalarda çalışmaya başlayan işçi sınıfı bu dönemin

toplumsal sınıflarını oluşturur. Burjuva ailelerinde erkek

sermaye sahibidir ve dışarıda çalışır, kadınlar ise yardımcıları

ile evin işlerinden ve çocukların yetiştirilmesinden

sorumludur. İşçi sınıfı ailelerinde ise değerler ve etkinlikler

farklıdır. Bu ailelerde çocuklar da dâhil olmak üzere tüm aile

bireyleri çalışma yaşamına katılmıştır. Endüstriyel üretimin

çeşitli alanlarında zor koşullarda ve erkeklerden daha düşük

ücretlerle çalışan “mavi yakalı” işçi sınıfı ailelerinin kadın ve

çocukları da sağlık sorunları yaşamışlar, küçük çocuklar

sokaklarda büyümüşler, çoğu işçi erkek ise alkol ve fuhuş

gibi kötü alışkanlıklara yönelmiştir. Burjuva sınıfı, ekonomik

açıdan kendilerini olumsuz etkileyecek bu durum karşısında

kadınların çocuk bakımı konusunda eğitilmesi, fabrikada

çalışan erkeklerin evlerine sosyal hizmet uzmanlarının

gönderilmesi gibi önlemler almıştır. İşçi sınıfı aileleri de

burjuva sınıfında olduğu gibi ataerkil bir yapıya bürünmüştür.

Sanayi Sonrası Toplumda Aile: Sanayi sonrası toplum

1980’li yıllardan itibaren gelişmiş olup günümüze kadar

uzanmaktadır. Bu toplumun temel özellikleri arasında; bilgi

teknolojilerinin gelişmesi, hizmet sektörünün gelişmesi ve

bilginin temel sermaye olması vardır. Çalışan kitlenin büyük

ölçüde yoğunlaştığı hizmet sektörü; eğitim, sağlık, medya,

turizm vb. gibi alanları içermektedir. Sanayi sonrası dönemde

orta sınıf veya “beyaz yakalılar” olarak tanımlanan ve

profesyonel ve teknik işleri yapan bir toplumsal sınıf önem

kazanmıştır. Bu sınıfta; mühendisler, bilim insanları, sağlık

çalışanları, yöneticiler ve teknisyenler vb. gibi daha çok zihin

emeği ile çalışan önemli meslek grupları bulunmaktadır.

Anthony Giddens (2008) aile ile ilgili günümüzdeki

gelişmeleri şöyle özetlemektedir: Akraba topluluklarının aile

üzerindeki etkileri azalmaktadır. Eş seçiminde özgürlük

eğilimi artarken düzenlenmiş (görücü usulü gibi) evlilikler

azalmaktadır. Kadınların aile içinde karar verme ve evliliği

başlatma konusunda hakları tanınmaya başlamıştır.

Çocukların haklarının genişletilmesi yönünde bir eğilim

vardır. Cinsel özgürlükler ve eşcinsel birlikteliklerin

toplumca kabulü artmıştır. Günümüz toplumunda çocuk

ailelerin merkezindedir ve çocuğun eğitim ve bakımı için tüm

kaynaklar seferber edilir. Ailenin eğitim işlevi ise bu

dönemde okullara devredilmiştir. Sanayi sonrası toplumda

geniş aile çoğunlukla kırsalda varlığını sürdürmekte ancak

ÇGE209-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

2

çekirdek aile de hem kırsal hem de kentsel alanlarda en

yaygın görülen aile yapısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aile ile İlgili Temel Kavramlar

Tüm dünya toplumlarında karşımıza çıkan aile toplumsal

bir kurumdur ve bu kurum, sayısı değişen ve birbiri ile

ilişkili bireylerden oluşmaktadır. Toplum ve birey için çok

önemli olan bu kurumu tanımlamak istediğimizde akla

çoğunlukla “anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük

toplumsal birim” tanımı gelmektedir. Pek çok resmi

kaynak ve sözlük de aileyi, “aynı hanede yaşayan ve kan

bağı, evlilik veya evlat edinme yoluyla ilişkili olan iki

veya daha fazla bireyden oluşan sosyal bir birim” şeklinde

tanımlamaktadır. Giddens (2008) aileyi “yetişkin üyelerin

çocuklara bakma sorumluluğunu üstlendiği ve akrabalık

ilişkileri olan insan topluluğu” şeklinde tanımlamaktadır.

Yalnız yaşama, birlikte yaşama, eşcinsel evlilikleri, sandviç

aile, tek ebeveynli aileler, babasız aileler ve üyelerin ayrı

hanelerde yaşadığı aileler gibi pek çok aile yapısı ve yaşam

biçimi, sınıflandırma ve tanımlama yapmayı

zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda aile, evlilik, kan bağı, evlat

edinme veya tercih yoluyla ilişkili olan, iki ve daha fazla

sayıda kişinin oluşturduğu toplumsal grup şeklinde

tanımlanmaktadır. Sandviç aile tipinde, evden evlenerek

ayrılmış çocuklar ebeveynlerinin yanına taşınarak veya

kendi hanelerinde yaşarken hem yaşlanmış ebeveynlerinin

hem de kendi çocuklarının bakımından sorumlu olmaktadır.

Bu aile bireyleri yaşlı ebeveynleri ile kendi çocuklarının

sorumlulukları arasında çift yönlü sıkıştığı için sandviç aile

yapısı tanımı yapılmaktadır. Akrabalık ilişkisi evlilik veya

kan bağı yoluyla kurulmaktadır. Kan bağı ile oluşan

akrabalık biyolojik temellidir ve birinci derece, ikinci

derece gibi sınıflandırmalara tabidir. Örneğin, kardeşler,

anne-çocuk arasındaki akrabalık bağları biyolojik

temellidir. Evlilik ile oluşan akrabalık ise toplumsal

temellidir. Biyolojik ve toplumsal temelli bu akrabalık

bağlarının korunması ve sürdürülmesi için her toplumda

çeşitli kurallar belirlenmiş olup bu kuralların bazıları

evrensel kurallardır. Bu evrensel kurallara ensest yasağı

örnek verilebilir. Günümüz toplumlarında birinci derece

akrabaların evlilikleri ve cinsel ilişkileri yasaklanmıştır.

Farklı Aile Yapıları: Aile yapıları kapsamında sosyolojik

sınıflandırmalara dayalı olarak geniş aile, çekirdek aile,

üvey aile ve tek ebeveynli ailelerden bahsedilebilir.

Türkiye’de yapılan sınıflandırmalarda ise kent ailesi, kır

ailesi, gecekondu ve geçiş ailesi gibi sınıflandırmalara da

başvurulmaktadır. Bu sınıflandırmalar Türkiye’nin önemli

sorunlarından biri olan iç göç ve kentleşme ile ilişkilidir.

Geniş Aile: Büyük aile olarak da adlandırılan geniş aile,

aynı hanede yaşayan ve birlikte çalışan, karı koca ve

beraber yaşadıkları akrabalarını içeren büyük aile yapısıdır.

Antropolojik çalışmalar, aileleri çiftlerin yerleşim yerine

göre de sınıflandırmaktadır. Geniş ailede yeni evli çift,

kadının annesinin akrabaları ile kalıyorsa buna matrilokal

yerleşim; erkeğin babasının akrabaları ile yaşıyorsa buna

patrilokal yerleşim denilmektedir. Yeni evli çiftin

matrilokal veya patrilokal yerleşimden tercih şanslarının

olduğu tipe ise ambilokal yerleşim denilmektedir. Yeni evli

çiftlerin erkeğin dayısının yanına yerleştiği durumlara ise

avunkulokal yerleşim adı verilmektedir. Ataerkil değerlerin

hâkim olduğu günümüzde geniş ailelerde görülen yaygın

yerleşim patrilokal yerleşimdir.

Çekirdek Aile: Küçük aile olarak da adlandırılan çekirdek

aile evlilik bağı ile bağlı karı koca ve evlenmemiş

çocuklardan oluşan küçük aile yapısıdır. Çekirdek aile

içinde yeni evli çift kendi ailelerinden bağımsız bir hane

kuruyorsa buna neolokal yerleşim denilmektedir. Çekirdek

aile günümüz toplumlarında en yaygın olan ve daha çok

kentlerde yaşayan aile tipidir. Ataerkillik hala etkili olsa da

çekirdek aile, geniş aileye göre daha eşitlikçi bir yapıdadır.

Üvey Aile: Boşanma, terk veya eşlerden birinin ölümü

nedeniyle tekrar evlenenler ve eşlerden en az birinin önceki

ilişkisinden çocuğunun olduğu aileler üvey aile yapısı içinde

değerlendirilmektedir. Bu aileler aynı zamanda karma aile

veya yeniden kurulmuş aile olarak da tanımlanmaktadır.

Eğer üvey aile boşanma sonucu yeniden kurulmuş bir aile

ise bu tip aileler çift çekirdekli aile olarak da

tanımlanmaktadır. Üvey aileler resmi istatistiklere çekirdek

aile şeklinde yansımaktadır, ancak tipik çekirdek aileye göre

sosyo-psikolojik açıdan farklı olan altı özelliği vardır.

Tek Ebeveynli Aile: Bu aileler ölüm, boşanma, ayrı yaşama

veya terk gibi nedenlerle parçalanmış aileler veya evlilik

yapmadan çocuk sahibi olma gibi sebeplerle tamamlanmamış

veya parçalanmış ailelerdir. Tek ebeveynli aileler, anne ve

çocuk/çocuklar veya baba ve çocuk/çocuklardan oluşur. Yani

çeşitli sebeplerle parçalanmış aileleri ve

tamamlanmamış/babasız aileleri kapsamaktadır. Günümüzde

sayıları hızla artan tek ebeveynli ailelerin büyük çoğunluğu

anne ve çocuklardan oluşan gruptur.

Evlilik Türleri: Aile kavramıyla ilişkili olan evlilik en genel

tanımıyla insanların toplumca tanınan ölçütlere göre

oluşturdukları ve eşlerin aile üyesi olarak birbirleri

üzerindeki hakları ve sorumluluklarına meşruiyet kazandıran

bir birlikteliktir. Daha teknik bir ifade ile evlilik kişilerin

kurdukları ilişkiye toplumsal meşruiyet kazandıran ve aile

içindeki üyelerinin hak ve sorumluluklarının yasal sınırlarını

çizen bir sözleşmedir. Evlilik evrensel olarak bütün

toplumlarda görülse de günümüz toplumlarında evliliğe ve

evliliğin kabul edilen tanımlarına alternatif yaşam biçimleri

de ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunlara örnek olarak eşcinsel

evlilikler, evlenmeden birlikte yaşama ve bekârlık verilebilir.

Bazı ülkelerde (örneğin, Hollanda, Belçika, İspanya, Kanada

ve Güney Amerika) gey ve lezbiyen çiftlerin de evlilik

yaparak heteroseksüel bireylerin evlilikle kazandıkları tüm

haklara ve yasal statüye sahip oldukları görülmektedir.

Evlilik türleri, evlenilen çevre ve evlenilecek eş sayısına göre

sınıflandırıldığı gibi belli kültürlere özgü olanları da tercih

ölçütüne göre sınıflandırılmaktadır. Çevre ölçütüne göre

evlilikler; Endogami ve Egzogami şeklinde

sınıflandırılmaktadır. Endogami (içerden evlenme) kişilerin

mensup oldukları sosyal grup içinden yani aynı veya benzer

ÇGE209-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

3

ırk, din, sosyal sınıf, yöre veya ulustan kişilerle

evlenmesidir. Egzogami (dışardan evlenme) ise kişilerin

kendilerinden farklı sosyal gruplardan kişilerle evlenmesidir.

Eş sayısına göre evlilikler; Monogami ve Poligami şeklinde

sınıflandırılmaktadır. Monogami (tekeşlilik) modern

zamanların kabul gören ve en sık görülen evlilik türü olup

kişilerin aynı anda tek kişi ile evli olmasıdır. Eşzamanlı

olmamak kaydıyla bireylerin birden fazla evlilik yapması

ise seri monogami olarak adlandırılmaktadır. Poligami

(çokeşlilik) ise kişilerin eş zamanlı olarak birden fazla eşle

evli olmasıdır ve çok yaygın değildir. Poligaminin; Polijini

ve Poliandri şeklinde adlandırılan iki tipi vardır. Polijini

(çokkarılılık) bir erkeğin birden fazla kadınla eş zamanlı

olarak evli olması iken, Poliandri (çokkocalılık) bir kadının

birden fazla erkekle eş zamanlı olarak evli olmasıdır.

Tercihli evlilikler ise farklı kültürlerde görülebilen ve farklı

değerleri yansıtan evlilik türleridir. Bu ölçüte göre Türkiye’de

örnekleri görülen levirat, sororat, berder ve taygeldi

evlilikleri örnek verilebilir. Levirat türü evlilikte, dul kalan

kadın, kaybettiği kocasının erkek kardeşi (kayınbirader) ile

evlenir. Sororat türü evlilikte ise dul kalan erkek, kaybettiği

karısının kardeşi (baldız) ile evlenir. Berder türü evlilikte

hem kız hem erkek çocukları olan iki aile karşılıklı olarak kız

ve oğullarını evlendirirler. Taygeldi evlilik türünde ise karşı

cinsten çocukları olan dul kadın ve erkeğin kendilerinin

evlenerek çocuklarını da evlendirmeleri söz konusudur.

Farklı Kuramsal Yaklaşımlarda Aile

Toplumsal yapı içinde aileyi ve aile bireylerinin ilişkilerini

daha iyi anlamamıza yardımcı olan kuramlar makro ve

mikro düzeyde kuramlar şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Makro düzeydeki kuramlar aileyi toplumsal bir kurum

olarak sınıflandırarak ailenin toplumdaki diğer kurumlardan

(din, ekonomi, siyaset vb.) nasıl etkilendiğine ve toplumu

nasıl etkilediğine, mikro kuramlar ise ailedeki bireylerin aile

yaşamını nasıl deneyimlediğine odaklanmaktadır. Makro

düzeydeki kuramlar aileyi bir bütün olarak incelerken,

mikro düzeydeki kuramlar bu bütünün parçası olan aile

üyeleri ile ilgilidir. Makro kuramlardan yapısal-işlevselci

çatışma, ekolojik kuram ve feminist kuramlar ile mikro

kuramlardan sembolik etkileşimci kuram ve sosyal

mübadele kuramından bahsedilebilir.

Yapısal-İşlevsel Kuram: toplumu yaşayan bir organizma

gibi ele alır ve toplumda sürekliliğin sağlanmasında çeşitli

toplumsal kurumların işleyişine dikkat çeker. Yapısal

işlevsel kurama göre toplumun tüm kurumları bazı

işlevleri yerine getirerek toplumsal yapının devamını

sağlamaktadır. Toplumsal kurumlara örnek olarak aile,

eğitim, din devlet ve ekonomi verilebilir. Bu kuramın

temsilcilerinden Talcott Parsons’a göre de ailenin temel

işlevi çocukların birincil toplumsallaşması ve kimliklerin

dengelenmesidir. Bir antropolog olan George P. Murdock

ise ailenin evrenselliğine dikkat çekerek ailenin işlevlerini

cinsel ilişkileri düzenleme, nesli devam ettirme, çocukları

toplumsallaştırma ve kadın erkek arasında ekonomik

işbirliğini sağlama şeklinde açıklar.

Ailedeki işlevlerle ilgili olarak Talcott Parsons aile içinde

kadın ve erkeğin uzmanlaştığı farklı rollere işaret etmektedir.

Aile içinde erkek araçsal rolleri, kadın ise duygusal rolleri

üstlenmiştir. Araçsal roller, dış dünya ile ilgili olup rekabet,

akılcılık, kendine güven ve rahatlık gibi özellikleri gerektirir.

Duygusal roller ise ev içi alanda ihtiyaç duyulan sıcaklık,

özen, hassasiyet, duygusallık gibi özelliklerle ilişkilidir. Bu

kuramın eleştirildiği noktalar erkek ve kadın arasındaki

cinsiyete dayalı işbölümünü doğal göstermesi, çocuğun

toplumsallaşmasında medya, eğitim ve devlet gibi diğer

kurumların rolünü göz ardı etmesi ve çekirdek aileden farklı

aileleri dikkate almayıp bunları olumsuz değerlendirmesidir.

Çatışma Kuramı; yapısal işlevsel kuramın toplumla ilgili

tezlerini eleştiren farklı kuramcıların tezlerini içermektedir.

Bu kuram temel olarak toplumdaki eşitsizliklere ve

çatışmalara dikkat çeker. Bu yönüyle çatışmacı kuramın

temeli Karl Marx’ın ve Hegel’in fikirlerine dayanır. Bu

kurama göre çatışma kaçınılmazdır, çünkü toplumda farklı

çıkarları ve değerleri olan gruplar ve bireyler vardır ve

bunlar kıt kaynaklar için rekabet ederler. Aile, eğitim, din

ve devlet gibi toplumsal kurumlar da bazı gruplara, özellikle

güçlü olanlara ayrıcalık sağlamaktadır. Çatışma içindeki

gruplara toplumsal sınıflar (örneğin işçi sınıfı ve kapitalist),

kadın-erkek, köylü-kentli, ebeveyn-çocuk, farklı ırk, etnik

grup ve dine mensup topluluklar örnek verilebilir. Çatışma

kuramının eleştiri aldığı konular ise şöyle sıralanmaktadır:

Aile içinde sevgi ve bağlılığa yer vermeden çatışma ve

rekabete odaklanmaktadır; farklılıkları çatışma kaynağı

olarak sunmaktadır ve ilişkilerin mahrem yaşandığı aile

içinde çatışmanın nasıl ölçüleceği konusunda açıklama

yapmamaktadır.

Ekolojik Kuram; ailenin yaşadığı fiziksel, kültürel, sosyal

ve ekonomik çevreden nasıl etkilendiğine ve çevreyi nasıl

etkilediğine odaklanmaktadır. Öncülüğünü çevrebilimciler

ve biyologların yaptığı bu kuramsal çerçeve özellikle

sosyal hizmet, sosyoloji ve eğitim disiplinlerinde etkin

olarak kullanılmaktadır. Özellikle eğitim alanında sıklıkla

başvurulan ekolojik kuramı Ürie Bronfenbrenner

geliştirmiştir. Bronfenbrenner, insan gelişimini beş farklı

düzeydeki çevresel sistemle (mikrosistem, mezo-sistem,

egzosistem, makrosistem ve kronosistem) ilişkilendirerek

açıklamakta ve her düzeyde yer alan ilişkiler ve

etkileşimlerin insan gelişimini etkilediğini

vurgulamaktadır. Bu kuramın tipik ailelere odaklanarak

yıkılmış veya bütünlüğünü kaybetme aşamasındaki aileleri

ihmal etmesi ile çevresel katmanların birbiri üzerindeki

etkisinin ve bireylerin davranışlarına özgün katkısının

belirsiz olması bu kurama yöneltilen önemli eleştirilerdir.

Ekoloji kavramı organizma ile çevre ilişkilerinin

incelenmesi; ekolojik sistem ise birey ve çevresini

oluşturan bütün anlamına gelmektedir. Bronfenbrenner’in

ekolojik kuramı, Bioekolojik kuram olarak da

adlandırılmaktadır. Ekoloji kavramını ilk kez bir biyolog

olan Ernst Hackel, sosyal bilimlerinde ise ilk kez 1965

yılında Roger Baker kullanmıştır. Sosyoloji alanında da

Ted Huston ekolojik kuramın kavramlarına evlilik ve

romantik ilişkileri açıklamada başvurmaktadır.

ÇGE209-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

4

Feminist Kuram; ailenin toplumsal cinsiyet rolleri

yoluyla eşitsizlikleri devam ettirdiğine dikkat çekerek

ailenin sağladığı duygusal desteği ve yapısal-işlevselci

kuramın doğal gösterdiği cinsiyete dayalı işbölümünü

sorgular. Feminist hareket 1960’lı yıllarda başlamış olup

kadınlara atfedilen cinsiyet rollerine ve erkek

egemenliğine karşı çıkmıştır. Feministlere göre bu doğal

görünen işbölümü aslında kadın ve erkek arasında eşit

olmayan güç ilişkilerini desteklemektedir. Feministlere

göre aile sömürü ve eşitsizliğin olduğu bir kurum da

olabilir. Bu sorgulamalar temelinde feministler aile içi

şiddet, ensest, çocuk ve kadının cinsel istismarı konularına

kamuoyunun dikkatini çekmişlerdir. Feminist kuram

merkezine kadını alması ile toplumsal düzeyde aileyi

inceleyen diğer makro düzey kuramlardan ayrılmaktadır.

Feminist kuram içinde farklı yaklaşımlar olup toplumsal

cinsiyet eşitsizliklerine ataerkillik, kapitalizm ve ırk temelli

farklı açıklamalar getirirler. Bu yaklaşımlar radikal feminizm,

liberal feminizm, sosyalist feminizm, siyah feminizm ve post

modern feminizm şeklinde genel başlıklarla açıklanabilir

Radikal (köktenci) feminizm, kadınlara karşı yapılan

ayrımcılığın, sömürünün ve eşitsizliğin temelinde ataerkilliği

görür ve özellikle kadın bedeni üzerinde yoğunlaşır. Liberal

feminizm, kadınların kamusal alanda karşılaştığı eşitsizliğe

vurgu yaparlar ve erkeklerle eşit haklara sahip olmaları

yönünde yasaların değişmesi gerektiğini savunurlar. Sosyalist

feminist, düşünce Marx ve Engels’in fikirlerine dayalı olarak

gelişmiştir. Bu düşüncede toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin

temelinde hem ataerkillik hem de kapitalist ekonomik sistem

vardır. Siyah feminizm, orta sınıf ve beyaz kadınların

deneyimlerine odaklanan diğer feminist yaklaşımları eleştirir

ve ortak bir kadın kimliğine karşı çıkar. Post modern

feminizm ise kadınları tek bir kategoriye indirgeyerek

toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıklayan her türlü

sınıflandırmayı reddeder. Post modern feministler, erkeklerin

dünyayı iyi-kötü, güzel-çirkin gibi ikili karşıtlıklar şeklinde

gördüğünü savunurlar ve bu eril dünya görüşünde kadına

“öteki” rolü biçilmesine karşı çıkarlar.

Sembolik Etkileşimci Kuram; ailede gündelik yaşama ve aile

içinde üyelerin birbiri ile nasıl etkileştiğine odaklanmaktadır.

Bu kuramın temel kavramları etkileşim, yorumlama,

semboller, roller, benlik ve anlamlandırmadır. Aile üyelerinin

algılama, yorumlama, gözleme, yargıya ulaşma gibi zihinsel

süreçleri etkileşim sürecinde işe koşmaları öne çıkmaktadır.

Bu kurama göre aile içi etkileşim ve ilişkilerde öznellik

vurgulanır ve bu bağlamda sosyal roller de önemlidir. Bu

rollere örnek olarak ebeveyn olma, eş olma, çocuk ve kardeş

olmak verilebilir. Bu kuramın en önemli temsilcilerinden

Charles Horton Cooley, benlik anlayışının anahtar

kavramlarından olan ayna benlik kavramını geliştirmiştir. Bu

kuramın eleştirildiği konular ise aile üyeleri arasındaki güç

ilişkilerini ihmal etmesi, doğuştan getirilen bazı kişilik

özelliklerinin etkileşimlerdeki rolünü göz ardı etmesi ve

aileyi toplumsal bağlamdan soyutlayarak incelemesidir.

Sosyal Mübadele Kuramı; bireylerin ilişkilerinde faydamaliyet

temelli davranışlarda bulunduğuna ve ödülleri

artırmaya yönelik hareket ettiklerine dikkat çeker. Bu

kuramın temel kavramları ödüller, eşitlik, fayda-maliyet ve

kaynaklardır. Sosyal mübadele kuramına göre birey her

zaman doğru seçimler yapmasa bile doğru olmayan ya da

kendine fayda sağlamayan seçimleri bilerek yapmaz. Sosyal

mübadele kuramı özellikle evlilik ilişkilerinin geliştirilmesi,

sürdürülmesi ve bozulmasında etkili olan faktörleri

açıklamada kullanılmaktadır. Bu kuramın eleştirildiği

konular ise fayda (ödül) ve maliyet kavramlarının yeterince

tanımlanmadığından kuramın test edilememesi, karşılık

beklemeden yapılan yardımsever davranışlara açıklama

getirememesi, insanları rasyonel hesap makinaları gibi

göstermesi ve kuramın grup davranışlarını göz ardı ederek

bireyci bir açıklama sunmasıdır.

Türkiye’de Aile Yapısı ve Ailelere Yönelik Hizmetler

Aile yapısında meydana gelen değişimler açısından

dünyadaki genel eğilimlerin pek çoğunu Türkiye’de de

görmek mümkündür. Türkiye’nin imzaladığı Avrupa

Sosyal Şartı, 16. maddesine göre “Toplumun temel birimi

olan aile ilişkilerine bakılmaksızın, analar ve çocuklar

uygun sosyal ve ekonomik korunma hakkına sahiptir.”

Türkiye’de Ailelerin Toplumsal Örüntüleri: Türkiye’de aile

yapısını etkileyen ve ailelerin toplumsal örüntüsünde

belirleyici olan olguların başında iç göç gelmektedir. İç göç

süreci 1950’li yıllardan itibaren başlamıştır. Göçü tetikleyen

unsurlar arasında ise sanayileşme, kentleşme, hizmet

sektörünün büyümesi, kırsal alanlarda nüfusun artması ve

toprağın bölünmesi ve tarımda makinaların kullanımıyla

artan işsizlik gösterilmektedir. Göç alan ve veren bölgelerde

yaşanan farklı sorunlar şöyle özetlenebilir: Göç alan

bölgelerde uyum sorunları, mekânsal yerleşim, çocukların

çalışması, eğitim sorunları ve ekonomik sorunlar

yaşanmaktadır. Göç veren bölgelerde ise ailelerin dağılması,

mevsimlik işçiliğin getirdiği sorunlar ve yerel ekonomik

zayıflık önemli sorunlar arasında gösterilmektedir. Aile

yapısında meydana gelen önemli değişimlerden bazıları

ailenin küçülmesi, yerleşim yerlerine göre dağılımı,

doğurganlık, yaşam süresi, ailenin kuruluşuna ve evliliğe

ilişkin özellikler ve kadının toplumsal konumunu

içermektedir. Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin

Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi

Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülke Türkiye’dir. Ailenin

Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair

Kanun 20 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye’de Aile Politikaları ve Destek Hizmetleri:

Ailelerin Türkiye’deki toplumsal örüntüleri aile eğitimi

dâhil pek çok konuda destek hizmetine ihtiyaç duyulduğunu

göstermektedir. Ailelere sunulacak hizmetlerin belirleyicisi

ise aile politikalarıdır. Aile politikaları devletin sosyal

politikalarının bir parçasıdır. Sosyal politikalar ise sosyal

devlet olmanın bir gereğidir. Bu kapsamda sosyal

politikalar devletin koruyucu, önleyici ve güçlendirici

işlevleri olan çeşitli hizmetleri vatandaşlar için planlaması

ve sunmasını içermektedir. Türkiye’deki sosyal politikalara

örnek olarak sosyal güvenlik, istihdam, eğitim, sağlık,

tarım, çevre ve aile politikaları verilebilir.

ÇGE209-AİLE EĞİTİMİ

Ünite 1: Aile’nin, Kuramsal ve Toplumsal Temelleri

5

Faaliyet alanlarına göre aile politikaları; Aile davranışının

yasal düzenlenmesi (evlilik, boşanma, cinsellik, doğum

kontrolü, kürtaj, ebeveyn hak ve sorumlulukları, çocuğun

korunması), Aile gelirini destekleyen politikalar (vergi

indirimleri, aile ve çocuk yardımları, doğum izni ve

yardımları, çocuk desteğinin güçlendirilmesi) ve Aile

hizmetlerine ilişkin politikalardan (çocuk bakım hizmetleri,

devlet destekli konut, sosyal hizmetler ve halk sağlığı

hizmetleri) oluşmaktadır. Aile politikalarını amaçlarına göre

sınıflandıran yaklaşımda ise aileyi güçlendirme, aileyi

koruma ve aileyi destekleme amaçlarına yer verilmektedir.

Türkiye, aile politikalarının temelini oluşturacak bazı

uluslararası sözleşmelere taraf olmuştur: İnsan Hakları ve

Çocuk Hakları Sözleşmeleri, Kadınlara Karşı Her Türlü

Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal

Şartı’dır. Devletin ailelere yönelik hizmetlerini doğrudan

şekillendiren Kanunlar: T.C Anayasası, Türk Medeni

Kanunu, 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı

Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4787 Sayılı Aile

Mahkemeleri Kanunu ve 3294 Sayılı Sosyal Yardımlaşma

ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu’dur. Dolaylı olarak aileyi

destekleyen kanunlar ve diğer çalışmalara örnek olarak

ise; İş Kanunu, Devlet Memurları Kanunu, Nüfus

Planlaması Hakkında kanunlar, Kalkınma Planları ve Aile

Şuraları verilebilir.

Türkiye’de aile politikaları kapsamında aileler için

oluşturulmuş pek çok sosyal program ve hizmet

bulunmaktadır. Bu hizmetlerde etkin olan resmi kurumlar;

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim

Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri

Başkanlığı’dır. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler

Bakanlığının (2015) ailelere yönelik hizmetleri; Aile

Eğitim Programı (AEP), Evlilik Öncesi Eğitim Programı,

Aile ve Boşanma Süreci Danışmanlığı, Özel Aile Danışma

Merkezleri, Afetlerde Psikososyal Destek Birimi

Çalışmaları, Suriye Vatandaşlarına İlişkin Psikososyal

Destek Çalışmaları, Aile Sosyal Destek Programı

(ASDEP) ve Sosyal Hizmet Merkezleridir.

Günümüzde ailelerin ihtiyaçları ve çeşitli toplumsal

sorunlar dikkate alındığında her politikalar kapsamında

sunulan hizmetler yeterli değildir. Özetle, aile eğitiminde

ailelerin farklı kaynaklardan erişimini artıracak önlemler

alınmalı ve uzun vadede etkili olması için ailelerin yaş,

sosyoekonomik durumu, eğitim durumu, yaşanan bölge ve

ailelerin farklı konularda eğitim ihtiyaçları dikkate

alınarak aile eğitimi hizmetleri sunulmalıdır.