AİLE PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİMİ - Ünite 5: Aile ve Şiddet Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Aile ve Şiddet

Giriş

Şiddet tüm dünyada yaygın bir olgudur. Her yıl 1.3 milyondan fazla insanın şiddete maruz kalma yüzünden hayatını kaybettiği düşünülmektedir. Şiddet İnsanlığın başlangıcından beri var olan bir olgudur. Henüz günümüzdeki anlamıyla ailenin bulunmadığı, insanın ilkel komünal topluluklar şeklinde yaşadığı dönemde, grup içerisinde insanların birbirlerine karşı şiddet davranışı sergiledikleri bilinmektedir

Tanım

İngilizce, Fransızca ve Arapça gibi dillerde Türkçe ’de şiddet olarak bildiğimiz sözcüğünün karşılıkları incelendiğinde ortak olarak, ‘zarar verilmesi (bedene)’, ‘sert ve kaba davranışlarda bulunma’ şeklindeki anlamlar karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar farklı olarak bu dillerde bazen ‘ırza geçmek’, bazen ‘aşırı ceza ya da mükâfat vermek’ veya ‘tutkulu davranışlara veya tutkulu bir dile başvurmak’ gibi alışılmadık anlamlarda kullanılsa da, dikkati çeken diğerine karşı korunması gereken sınırın aşılması gibi ortak yanlarının bulunmasıdır. Türk Dil Kurumu tarafından şiddet ‘yeğinlik, sertlik’, ‘karşıt görüşten olanlara kaba kuvvet kullanma’, ‘kaba güç’, ‘duygu ve davranışta aşırılık’ şeklinde tanımlanmaktadır. Şiddet, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “fiziksel bir gücün veya herhangi bir baskının bilerek ve isteyerek kişinin kendisine (örneğin intihar amaçlı olan davranışlar), başka birine veya başka bir gruba yöneltilmesi ve bunun sonucunda yaralanma, ölüm, psikolojik zarar, gelişim geriliği veya yoksunluk durumunun ortaya çıkması veya ortaya çıkması olasılığına neden olan eylemler” şeklinde tanımlanmıştır.

Şiddetin Türleri

Şiddetin farklı sınıflandırmaları söz konusudur. Bunlar aşağıdaki gibi gruplandırılabilir.

Şiddetin yöneldiği kişiye göre;

  1. Şiddetin kişinin kendisine yöneldiği zarar verici davranışlar, tamamlanmış intihar veya intihar girişimleri,
  2. Aile içinde görülen, kadına veya çocuğa yönelebilen diğer kişilere karşı yönelen şiddet,
  3. Sosyal, politik, ekonomik, dini, etnik sebeplerle toplulukları hedef alan şiddet davranışı,

Şiddet davranışına maruz kalanların yaşlarına göre;

  1. Çocuklara yönelik şiddet
  2. Yaşlılara yönelik şiddet

Şiddet davranışına maruz kalanların cinsiyetleri, cinsel kimlikleri ve cinsel yönelimlerine göre;

  1. Kadına yönelik şiddet
  2. Transseksüeller ve eşcinsellere yönelik şiddet

Şiddet davranışının meydana geldiği yere göre;

  1. Ev içi şiddet
  2. Sokakta şiddet
  3. İş yerinde şiddet (mobbing)

Şiddet davranışında kullanılan yöntem bakımından;

  1. Fiziksel şiddet:
  2. Psikolojik şiddet
  3. Cinsel şiddet
  4. Ekonomik şiddet

Şiddetin Kökeni

Şiddet, genellikle insan saldırganlığı için kullanılan bir kavramdır. İnsan dışındaki canlı türleri için kullanılan saldırganlık kavramından farklılıklar göstermektedir.

Birey, toplum içinde, ötekilerin gözünde değerli, sevilen, güçlü, etkin, güvenilir, üstün olmak ister. Bu ideallere sahip olmak insanı hayvandan ayıran önemli bir özelliktir. Bireyin kendisine olan özsaygısını sürdürebilmesi, bu ideallerine ulaşabileceği umudunu koruyabilmesiyle yakından ilişkilidir. Bu ideallere ulaşma isteği beraberinde ulaşamama riskini de getirir. Bu ideallerin varlığı saldırganlığa davetiye çıkarmaktadır. Diğer bir deyişle; ideallerine ulaşma yolunda gayret sarf eden insan, ulaşamama riski ortaya çıktığında saldırgan davranışlar sergileyebilmektedir.

İletişim teknolojisindeki gelişmeler, terörizm, savaşlar, ayaklanmalar gibi belirli şiddet türlerinin yazılı ve görsel medyada daha görünür olmasına, kitlelere daha kolay ulaşmasına yol açmıştır.

Son yıllarda yapılan çalışmalar saldırganlık davranışı göstermeye yatkınlığının biyolojik, ailesel, toplumsal, kültürel ve diğer dış faktörlerle etkileşerek oluşma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir. Bir başka görüşte medyayı şiddetin kökeni olarak görür. Medyanın şiddet davranışı üzerindeki etkisi uzun zamandan bu yana tartışılagelmektedir. Medyaya yansıyan kısa süreli şiddet görüntülerinin bile şiddet davranışını körüklediği belirtilmektedir. İnsan saldırganlığı ortaya çıkma biçimine göre tepkisel saldırganlık ve araçsal saldırganlık olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Tepkisel saldırganlık, engellenme ve tehdit durumlarında ortaya çıkmaktadır. Araçsal saldırganlık ise bir amaca yönlendirilmiş saldırganlık olarak bilinmektedir. Bu iki sınıflama çerçevesinde bakıldığında aile içi şiddet olaylarının çoğunda araçsal saldırganlığın rol oynadığını söylemek mümkündür. Araçsal saldırganlık göstermenin empati düzeyinin azlığı ile yakından ilişkili olduğu ifade edilmektedir. Yaptıkları davranışlar ile karşı tarafa zarar verici etkilerde bulunan çocuklara bağırmak ve otoriter tavırla uyarmak yerine yaptıkları zarar verici davranışın karşı tarafı nasıl etkilediğini öğretmek araçsal saldırganlık gösterme riskini azaltacaktır. Özellikle çocukluk döneminde istenmeyen, olumsuz, travmatik olaylara, istismar veya ihmale maruz kalmış olmak saldırgan davranış gösterme olasılığını arttırmaktadır.

Bilişsel teorideki genel saldırganlık modeline göre; yüksek öfke düzeyine sahip kişilerde düşmanca olabilecek uyaranlara ilişkin olarak artmış seçici dikkat bulunmaktadır. Düşmanca olabilecek uyaranları çok daha kolay tanımaktadırlar. Bu insanlarda açık bir şekilde tehdit edici durumlar veya açık bir şekilde tehdit edici olmayan durumlar karşısındaki yorumlamalarda sorun yokken, öfkeli kişiler tehdit edicilikleri daha az belirgin durumları olumsuz yorumlayarak saldırgan davranışlarda bulunabilirler.

Ailede Şiddet

Kadına yönelik şiddet: Kadına yönelik şiddet, bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen ya da oransız bir şekilde kadınları etkileyen davranışlara denmektedir. Dikkat edilirse bu tanımda ‘sadece kadın olduğu için’ ibaresi bulunmaktadır. Bu durum kavramsal açıdan kafa karıştırıcı ve kısıtlayıcı olabilir. Buradaki cinsiyetten kasıt biyolojik cinsiyet değil toplumsal cinsiyettir. Yani erkeğe ve kadına toplumun biçtiği roller ve bireyden beklentileridir. Kadınlar, kendilerine verilen rolleri yerine getirmedikleri düşünüldüğünde erkekler tarafından şiddet görerek cezalandırılmakta ve kendilerine rolleri hatırlatılmaktadır. Dünyanın doğusundan batısına kadına yönelik şiddet oldukça yaygındır. Yapılan araştırmalar, araştırmanın yapıldığı sosyalliğin sosyoekonomik gelişmişliğinden bağımsız bir şekilde, kadına yönelik şiddetin geçmişten günümüze neredeyse hız kesmeden devam ettiğini, hatta arttığını göstermektedir.

Kadına şiddetin vardığı son durak ve geri dönülmez nokta kadın cinayetidir. Dünya çapındaki değerlendirmelerde, tüm kadın cinayetlerinin %60’ının eş, eski eş veya diğer erkek aile üyeleri tarafından işlendiği saptanmıştır. Bu çalışmada sık olarak kurban kadınların istismar edici bir ilişki içinde oldukları gözlenmiştir.

Aile içi şiddet: Aile içi şiddet kısaca, “aile bireylerinden birisinin, ailenin diğer bireylerinin saldırısına uğraması” şeklinde tanımlanabilir. Kapsamlı bir tanım yapmak gerekirse, aile içi şiddet, “aralarında kan bağı ya da hukuksal bağlılık bulunan, özel alanda gerçekleşen, birlikte yaşayan, kısacası kendisini aile olarak tanımlamış bir grup içinde zorlamak, aşağılamak, güç göstermek, öfke ve gerginlik boşaltmak amacıyla bir bireyden diğerine yöneltilen her türlü şiddet davranışı” şeklinde tanımlanmaktadır.

Aile içi şiddet, dövme ve/veya yaralama, sakatlama, cinsel saldırı, tecavüz, öldürme gibi somut ve dolayısıyla kolay tespit edilebilecek olaylardan oluşabildiği gibi tespit edilmesi son derece zor olabilen sözel, duygusal, ekonomik şiddet eylemlerini içerebilir.

Aile içi şiddetin en önemli özelliği aynı, dışarıya kapalı özel bir mekânı paylaşan kişiler arasında yaşanıyor olmasından dolayı devamlılığının daha yüksek oranda olmasıdır. Bu özellik aile içi şiddeti diğer şiddet türlerinden ayırmaktadır. Ayrıca birlikte yaşanılan kişiler tarafından uygulanıyor olması maruz kalanlar tarafından anlamlandırma güçlüğüne neden olmakta bu da kişi üzerindeki özellikle ruhsal etkisini arttırmaktadır.

Aile İçi Şiddetin Döngüsü: Şiddet mağdurları ile daha kolay eş duyum sağlanabilmesi açısından aile içi şiddetteki döngü iyi bir araçtır. Bu döngüye göre şiddetin gerginliğin tırmanması, şiddet aşaması ve balayı aşaması olmak üzere üç aşaması mevcuttur.

İlk aşama olan gerginliğin tırmanması aşamasında kadın ve erkek gerginliğin ve bu gerginliğin arttığının farkındadır. Ancak giderek erkekteki patlamaların sıklığı ve şiddeti artar. Şiddet aşamasında, kadının kontrolü tamamen ortadan kalkmıştır. Erkek tarafından uygulanın şiddet hangi türden ise bu uygulamaya sokulmuştur. Balayı aşamasında ise şiddet uygulaması sona ermiştir. Şiddeti uygulayan erkek sözüm ona hatasının farkına varmıştır. Alttan almakta, özür dilemekte ve bir daha bu tür olayların gerçekleşmeyeceğine, bundan sonra değişeceğine dair sözler vermektedir.

Aile İçi Şiddetin Kadın Üzerine Etkileri: Yapılan araştırmalar aile içi olsun ya da olmasın kadına yönelik cinsiyetçi şiddetin, kadında birçok bedensel ve ruhsal etkiye neden olduğunu göstermektedir. Şiddet gören kadınlar, maruziyeti mümkün olduğu kadar geciktirmek için çoğu zaman nafile olan önlemler alma çabasına girmektedirler. Bunun için tetikleyici olabilecek olayları kontrol altına almaya çalışmaktadırlar. Bu durum uzun veya orta vadeli planlamalar yapmak yerine kısa vadeli hatta günlük planlamalar yapmalarına, olaylara daha farklı açılardan bakamamalarına neden olmaktadır. Kadınlar, erkelere göre daha fazla ruh sağlığı hizmetlerine başvurmaktadırlar. Bu başvuruları sırasında evliliklerinde sorun olduğunu belirten kadınların önemlice bir kısmı eşlerinden şiddet gördüklerini belirtmektedirler. Kadına yönelik şiddete maruz kalan kadınlar arasında en sık görülen ruhsal bozukluklar travma sonrası stres bozukluğu ve depresyondur.

Aile İçi Şiddetin Çocuklar Üzerine Etkileri: Bu etkiler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  1. Çocuklar doğrudan kendilerine karşı fiziksel şiddette bulunulması durumunda, annelerine ya da başka bir aile üyesine şiddet davranışı sergilendiği sırada yanlışlıkla veya bu aile üyesini korumaya çalıştıkları sırada fiziksel olarak yaralanabilir ya da ölebilirler.
  2. Olumsuz olaylara sadece doğrudan maruz kalmak değil bu olaylara tanık olmak da travmatik etkilere maruz kalabilirler.
  3. Şiddete maruz kalan ve böylelikle güvensiz bağlanan çocuklarda, çevreyi araştırma ve keşfetme davranışları ketlenir ve özerklik gelişmez.
  4. Özellikle ergenlik dönemindeki çocuklarda şiddet davranışına maruz kalmakla bağlantılı olarak alkol-madde kullanımı, evden ve okuldan kaçma, geceyi ev dışında geçirme, çetelere katılma, suç sayılan davranışlarda bulunma, tehlikeli araba kullanma, riskli cinsel ilişkilere girme gibi davranışlar ortaya çıkabilmektedir.

Aile İçi Şiddetin Hukuki Yönü

Aile içi şiddetle ile ilgili olarak hukuki yönün ayrıntılarından söz etmeden önce bu ayrıntıları belirleyen ve tüm yasalar için temel uygunluk ölçütü olan Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın ilgili maddelerinden söz etmek gerekir. Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 41. maddesinde "Aile eşler arasında eşitliğe dayanır" denmektedir. 10. maddeye göre "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”. Ayrıca 41. madde devlete “Ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” yükümlülüğü verir. Anayasamıza ek olarak aşağıdaki sözleşmeler de şiddetin hukuki anlamda değerlendirilmesine yardımcı olur.

  • Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) : Bildirge, 1979?da kabul edilmiş, 1981?de yürürlüğe girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 1985 yılında bu sözleşmeye taraf olmuştur. CEDAW?ın kendisinden önceki metinlerden en önemli farkı, diğer metinlerde genel olarak insan haklarından söz edilirken burada özellikle kadın haklarının altının çiziliyor olması, kadınlar hakları açısından hak ihlallerine en sık maruz kaldıkları siyaset, evlilik, aile, eğitim, sağlık, medya gibi alanlara özellikle yer verilmesidir.
  • Çocuk Haklarına Dair Sözleşme: Bu sözleşme 1989 yılında kabul edilmiş Türkiye Cumhuriyeti tarafından 1995 yılında imzalanmıştır. Sözleşme çocuğa yönelik her türlü, bedensel ve zihinsel saldırı, istismar ve suiistimal olarak değerlendirmekte ve bu hallerde çocuğun korunması sorumluluğunu devlete vermektedir.
  • Ailenin Korunmasına Dair Kanun: Bu kanunun (1998) birinci maddesinde “Türk Medenî Kanununda öngörülen tedbirlerden ayrı olarak, eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden birinin veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin aile içi şiddete maruz kaldığını kendilerinin veya Cumhuriyet Başsavcılığının bildirmesi üzerine Aile Mahkemesi Hâkimi meselenin mahiyetini göz önünde bulundurarak re ‘sen aşağıda sayılan tedbirlerden bir ya da birkaçına birlikte veya uygun göreceği benzeri başka tedbirlere de hükmedebilir” denmektedir.
  • Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun: Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun’un ilk maddesinde kanunun amacı “kadının insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak, kadınların sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarını güçlendirmek, hak, fırsat ve imkanlardan eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak” şeklinde belirtilmiştir.
  • Türk Ceza Kanunu’nda Yaralama Suçu ile İlgili Maddeler
  • Türk Ceza Kanunu’nda Cinsel Suçlar ile İlgili Maddeler: Cinsel saldırı ile ilgili maddeler (madde 102), çocukların cinsel istismarı (madde 103) , reşit olmayanla cinsel ilişki (madde 104), cinsel taciz (madde 105),