AİLE PSİKOLOJİSİ VE EĞİTİMİ - Ünite 6: Aile ve Hastalık Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Aile ve Hastalık

Birey, Aile ve Hastalık

İlk aşamada en yaygın tepki şok olma ve inanmamadır. İkinci aşama öfke, kızgınlık dönemidir. “niye ben?” türü öfke ve isyan duyguları görülür. Üçüncü aşama pazarlık aşamasıdır. Ölümcül hasta biraz daha yaşamaya karşılık vaadlerde bulunur. Dördüncü aşama depresyon aşamasıdır. Bu dönemde yaklaşan kayıpların verdiği endişe nedeniyle karamsarlık ortaya çıkar.

Hastaya üzülmemesinin söylenmesi yerine üzüntüsünü ifade etmesine izin verilmesi yaşadıklarını kabullenmesini kolaylaştıracaktır. Son aşama kabullenme aşamasıdır. Hasta gerçeği kabul edip, hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrendiği dönemdir. Tedavi seçeneklerinin belirtilmesi ve bir tedavi programının sunulması kabullenişi kolaylaştırır. Bu aşama ile birlikte kişi yaşamını, geçmişini, geleceğini, varoluşunu yeniden yorumlamaya başlar.

Hastanın ailesinin tutumları çok önemlidir. Duygu ve düşüncelerin karşılıklı paylaşılmaması, konuşulmaması iletişimi güçleştirir, gerginliğe yol açar ve hastadaki yalnızlık duygunu artırır. Aile bireyleri duygularını birlikte paylaşabilirlerse, yaklaşmakta olan ayrılığın gerçekliğiyle yavaş yavaş yüzleşebilir ve bunu hastayla birlikte kabul edebilirler.

Anne-babalar, çocuklarda kanser gibi ciddi bir hastalık görüldüğünde çok farklı tepkiler verebilmektedir. Bazı ebeveynler kaçmak, bazıları teşhisi bilmemek ister. Ancak genelde acıyı kabul edip hastalığın gerçeklerine bakabilen ebeveynler, gelecekteki problem ve endişelerle daha iyi baş edebilmektedirler.

Bedensel Hastalıkların Aile Üzerindeki Etkileri

Aile üyesinin hastalanması, bütün aile üzerinde psikososyal etkilere neden olur. Hastalığın ani ya da sinsi başlaması, hastalığın seyri (ilerleyici ya da dalgalı seyir), hastalığın sonlanımı (ölümcül olması ya da olmaması gibi) neden olduğu yeti kaybının (örn. zihinsel, duyusal, fiziksel kayıplar gibi) yanı sıra ailenin kültürel özelliği, değerler sistemi, yaşam döngüsü evresi, ve hasta bireyin ailedeki rolü bu etkilenmeyi belirleyen başlıca faktörlerdir. Bazı aileler hastalık için fazlaca harcar, en basit sağlık epsorunlarına bile büyük duygusal önem verirken bazı aileler ise ağır sağlık sorunlarında dahi fazla efor harcamaz, ihmal eder ya da yavaş davranabilirler. Çocuklar genellikle sağlık konularında kendi ailelerinin algılarını edinirler ve bunları yetişkinliğe taşıyarak duygusal ve davranışsal tepkileri ile gösterirler.

Eşler Arası İlişkiler ve Hastalık

Kişilerin beden ve ruh sağlığının bir bütün olduğu bilinmektedir. Beden sağlığında yaşanan bir hastalık ruhsal hayatı, ruhsal sıkıntılar da bedeni etkilemektedir. Örneğin ufak bir baş ağrısının bile morali nasıl etkilediği bilinmektedir. Diğer yandan uzun süreli stresin bağışıklık sisteminin bozduğu yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Hastalık her zaman başa gelebilir. Ve özellikle çiftlerin ilişkisini etkiler.

Çiftin birbiri ile ilişkisinde hastalığın oynadığı rol: Sağlık sorunları kimi zaman dikkat çekme, ilgi ve bakım sağlamak için de kullanılır. Kimi zamanda güç dengesi oluşturmada ve eşin kontrolünde kullanılır.

Çiftler hastalığın olumsuz etkilerinin üstesinden gelmede sorunu, “senin ya da “berim problemim” yerine “bizim problemimiz” diye görelidirler. Üstesinden gelmede el ele vermelidirler. Ayrıca hastalığın konuşulmadığı saatler yaratılmalı ve olabildiği oranda eskiden yapılan bazı aile aktivitelerinin devamlılığı sağlanmalıdır. Bazı çiftler hastalığın yarattığı zorlukların üstesinden gelerek daha güçlü, güvenli ve doyum hissettikleri bir ilişkiyi geliştirebilmektedir.

Aile Sağlığı ve Ruhsal Hastalıklar

Depresyon

Depresyon; üzüntü, keder, elem, hayattan zevk alamama gibi duyguların yanı sıra karamsarlık, ümitsizlik, kendine güvenin azalması, değersizlik düşünceleri ile seyreden ruhsal bir hastalıktır.

Depresyonun gelişmesinde rol oynayan birçok etken vardır. Önemli ekonomik sorunlar, iş yaşamındaki çatışmalar, emeklilik, iş kaybı, beden sağlığının bozulması, sevdiği birinin kaybı, benliği örseleyen onur kırıcı durumlarla karşılaşmak, evlilik ve aile sorunları ve daha nice psikososyal olaylar depresyonun başlamasında ve süreklilik kazanmasında etkili olmaktadır.

Doğum sonrası annelik hüznü ve depresyon; Doğum sonrası annelerin %50-807ninde görülebilen ve annelik hüznü olarak tanımlanan durum; ağlama, yorgunluk, uyku, bozukluğu, sıkıntı, dikkatini toplamakta güçlük, keder duyguları ile karakterizedir.

Depresyonla başa çıkma yöntemleri :

Depresyonun gelişmesinde olayları değerlendirme ve yorumlama biçimi çok önemlidir. Depresyon hastası; üzüntü, keder, elem gibi karamsar duygulardan yakınmakla birlikte bu olumsuz duygulara neden olan onun olumsuz düşünceleridir. Depresyondaki insanlar kendine, geleceğe ve tüm yaşama karamsar bir biçimde bakarlar. “Ben yetersiz bir kişiyim”, “her şey daha kötüye gidecek” ya da “hayatın ne anlamı var” gibi düşünceler depresyonu artırdığı gibi sorunla baş etme gücünü azaltır.

Bunaltı Bozukluğu

Bunaltı bozukluğu, birçok yaşam olayı ya da durum hakkında aşırı endişe(evham) duyma ile karakterize bir ruhsal rahatsızlıktır. Her insan zaman zaman kaygı ve endişe yaşar. Ancak bunaltı bozukluğu olan kişiler kaygı ve endişelerini kontrol etmekte zorlanırlar.

Çocuklukta yaşanılan travmatik yaşantılar, cinsel ve fiziksel kötü davranışlara uğrama, anne-babadan ayrılma, sosyal iletişim olanaklarının olmaması ve bunaltı bozukluğu olan bir yakının örnek alma bu rahatsızlığın gelişmesinde etkili diğer etkenlerdir. Bunaltıyı yatıştırmak için alkol almak, bağımlılığına yol açabilirler. Çay, kahve ya da kolalı içecekler gibi uyarıcı maddelerin aşırı tüketiminden kaçınılmalıdır. Ayrıcı düzenli yapılan fiziksel egzersizler hem bedensel hem de ruhsal gerginliği azaltacaktır.

Panik Bozukluğu

Panik bozukluğu, kendinden ve ani olarak başlayan panik ataklarla seyreden bir ruhsal rahatsızlıktır. Panik atak sırasında hastalar genellikle; çarpıntı, terleme, titreme, nefes darlığı, göğüste sıkıntı hissi, bulantı veya karın ağrısı, baş dönmesi yakınmalarının yanı sıra ölmek üzere oldukları, çıldıracakları veya bayılacakları korkusuna da kapılırlar.

Panik atak, stres altındaki bireylerde daha küçük görülür. Yakın birisinin hastalığı ya da kaybı, boşanma, ekonomik sorunlar gibi durumlar panik atağın başlamasında etkili olabilmektedir.

Basit Fobi

Basit fobide; bir nesne (kedi, köpek, örümcek gibi) ya da durumun (uçak yolculuğu, yüksek yerler, kan görme gibi) varlığı ya da böyle bir durumla karşılaşacak olma beklentisi ile başlayan aşırı korku söz konusudur. Kişi korkusunun gerçek dışı olduğunun farkındadır. Korkulan nesne ya da durumla karşılaştığında panik nöbet gelişebilmektedir. Basit fobisi olan hastalar korkulan nesne ya da durumdan kaçınır ya da yoğun bir sıkıntı ile buna katlanır.

Sosyal Fobi

Sosyal fobi, kişinin sosyal ortamlarda utanacağı ya da küçük duruma düşeceği korkusunu yaşadığı bir ruhsal rahatsızlıktır.

Sosyal fobinin nedeninin ne olduğu ile ilgili henüz kesin bilgi bulunmamaktadır. Aile yakınlarında sosyal fobi rahatsızlığı olanlar, çocukluk döneminde aşırı korunmuş ya da aşırı eleştirilmiş olanlar, kendi davranışları ile ilgili mükemmeliyetçi beklentileri olanlar sosyal fobi gelişmesi açısından risk taşımaktadır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (Takıntı Hastalığı)

Obsesif kompulsif bozukluk ise; kişide belirgin sıkıntıya neden olan, günlük aktivitelerini, mesleki işlevselliğini ya da olağan toplumsal etkinliklerini önemli düzeyde bozan obsesyon ve kompulsiyonlarla karakterli bir ruhsal bozukluktur. Yaygın olarak görülen obsesyon türlerini; kirlilik-bulaşma (elinin kirlendiği ya da bir şey bulaştığı düşüncesi gibi), patolojik şüphe (bir şeyleri unutmuş oldukları ya da bir şeyleri yapmış oldukları yönünde şüpheler “Acaba kapıyı kilitledim mi?” gibi), obsesyonlar olarak sayabiliriz.

Kompulsif davranışlar, obsesyonu nötürleyici olarak işlev görür ( Örneğin kirlilik-bulaşma obsesyonları olanlarda yıkama kompulsiyonu görülmesi gibi).

Sık görülen kompulsiyonları; yıkama ( sık sık el yıkama gibi ), kontrol etme (kapı, pencere, ocak vb. yerlerin kontrol edilmesi gibi), sayma-düzenleme (bazı hareketleri belli sayıda yapması ya da aşırı düzenlilik ile ilgili davranışlar), biriktirme ( aile bireylerinin yaşamını bozacak şekilde aşırı miktarda gazete, dergi, kağıt, şişe vb. şeylerin biriktirilmesi) olarak sırayalabiliriz.

Obsesif kompulsif bozukluğun gelişmesinde stres; yaşam olayları; aşırı düzenli, tertipli ve mükemmeliyetçi tutumlar ve beyin kimyası ile ilgili değişiklikler ( özellikle serotonin denen kimyasalın düzensizlikleri) önemlidir.

Aile yakınlarının ruhsal hastalıklarda destek olması gerekir. Aile yakınlarının, rahatsızlığı olan aile bireyini bozukluk hakkında sahibi olması ve psikiyatrise başvurması için cesaretlendirmeleri çok önemlidir.

Bedenselleştirme ( Somatizyon) Bozukluğu

Bedenselleştirme bozukluğu, genç yaşta başlayan ve yıllarca devam eden değişiklik bedensel belirtilerle seyreden bir ruhsal rahatsızlıktır. Bedensel belirtiler arasında vücudun çeşitli bölgelerinde ağrılar (baş ağrısı, sırt ağrısı gibi), bulantı, kusma, geğirme, el ayakta uyuşma, ses kısılması, adet düzensizliği görülebilir.

Alkol Bağımlılığı

Alkol bağımlısı kişilerde çeşitli bedensel hastalıklar görülmektedir. Karaciğer hasarı, mide-bağırsak ve pankreasta ağır bozulmalar, tansiyonda yükselme, kalp kasında rahatsızlık, beyin ve beyincik hasarı bunlardan bazılarıdır. Ruhsal sağlığı olumsuz etkileyerek alkol yoksunluk krizleri, bunama, hayal görmeler, aşırı şüphecilik, sinirlilik, uykusuzluk ve cinsel işlev bozukları görülebilmektedir.

Alkolizm, aile ilişkilerini ve uyumunu bozar. Alkolizm tüm aile bireylerini etkileyeceği için “ aile hastalığı “ olarak da tanımlanmıştır. Alkol bağımlılarının çocukları, gerginlik, şiddet, kargaşa ve kaos ortamında utanç ve suçluluk (kabahatin kendisinde olduğu düşüncesiyle) duyguları yaşar. Çocukların evden erken kopmaları olabilir.

Sigara Bağımlılığı

Sigara bağımlılığı, en az bir aylık bir süre içinde düzenli sigara kullanma, sigarayı bırakınca yoksunluk belirtileri yaşama, zararlarını görmeye rağmen bırakamama ve başarısız sigara bırakma girişimlerinin olması şeklinde tanımlanmaktadır.

Sigara, genellikle ergenlik döneminde kullanılmaya başlanmaktadır. Bu dönemde sigara başlamayı etkileyen nedenler arasında ; merak, özenti, arkadaş baskısı, sorunların üstesinden gelme becerileri yetersiz olduğunda, yeterli sosyal ilişkiler kuramadığında, kişilik bozuklukları, ruhsal sorunlar ve ailesi ile problem yaşanmasının etkili olduğu bildirilmektedir.