AİLE SOSYOLOJİSİ - Ünite 6: Aile ve Yaşlanma Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Aile ve Yaşlanma

Giriş

Yaşamın kaçınılmaz gerçeği olarak kabul edilen yaşlanma/yaşlılık zannedildiği gibi yalnızca modern yaşamın bir sonucu değildir. Fiziksel ve mental kapasitelerdeki azalmalar yaşlı bireyin artık eskisi gibi davranmasını ve yaşamasını engellemektedir. Ancak eski toplumlarda yaşlının sözünün daha çok dinlenilmesi, deneyimlerinden yararlanılması ve otorite olması bugüne oranla daha fazla önemsenirken, günümüzde bu durum önemini yitirmektedir.

Bu durum yaş ayrımcılığı konusunu gündeme getirmektedir. Yaşlının hasta, cinsiyetsiz, çirkin, güçsüz, depresif olduğu yönündeki önyargıları oluşturmaktadır. Buna bağlı olarak, insanların yaşlanmaktan ve ölümden korkmalarına yol açmaktadır. Bu duruma “gerontofobi” adı verilmektedir. Bazen de bireylerin yaşlılığı kabullenmeme durumu ile karşılaşılmaktadır. Bu duruma yaşlanmayan benlik (the ageless self) adı verilmektedir. Sürekli kendini bulunduğu yaştan daha genç hissetme halidir.

Yaşlılık/Yaşlanma Nedir?

Kronolojik Perspektiften Yaşlanma: Yaşlılığın 65 ila 105 arası ortalama 40 yıllık bir süreci kapsadığı ileri sürülmektedir. yaşlanma yalnızca biyolojik etmenlerle ölçülemez. Bireyin yaşadığı toplumun kültürel anlamlandırmaları yine onun yaşlı olarak algılanmasına yol açar. Bu nedenle yaşlılığın en kolay ölçüsü ‘kronolojik’ ya da takvim yaşıdır. Kronolojik yaş, doğum günü sayıları hesaplanarak bulunur. kronolojik yaşın anlamı ve yorumu tarihsel ve kültürel açıdan değişiklik gösterir. Bilgiye ulaşımın kolaylığı itibariyle kronolojik yaş, yaşlılığın en kolay elde edilebilen tanımı olsa da bu yaklaşımın kısıtlılıklarına karşı tetikte olmalıyız. Yaşlılık tanımı ile ilgili diğer yaklaşım, yaşam döngüsü / lifecycle ya da yaşam akışı aşamaları /lifestage kavramı ile ilgili olandır.

Biyolojik Perspektiften Yaşlanma: Biyolojik yaklaşım fizyolojik sistemlerin geçen zamandan nasıl etkilendiğiyle ilgilenir. Biyologlar yaşlanmayı (ageing) ‘ihtiyarlık’ olarak kabul ederler. Bu da bir organizmanın, patoloji ve hastalık olmaksızın doğal süreçlerin sonucu olarak etkili işlevselliğindeki düşüşü tanımlar. Biyolojik yaşlanma, ana rahminde döllenme ile başlayan ve organizmanın ölümüne kadar süren fiziksel değişimleri ifade eder.

Fizyolojik Perspektiften Yaşlanma: Fizyolojik bir değişme yaşlanma olması için evrensellik, içsellik, ilerleyicilik ve zararlılık özelliklerine sahip olmalıdır. fizyolojik yaşlanma, yaşın ilerlemesi ile bendende sinir sisteminin işlevinin zayıflaması, sinirin geçirgenlik özelliğinin yavaşlaması ve nöronların kaybı ile nörolojik kontrolde değişikliklerin olmasıdır.

Psikolojik Perspektiften Yaşlanma: Psikolojik yaklaşım kişilik, akılsal işlev, benlik ve kimlik kavramlarına odaklanır. Psikolojik yaşlanma, yaşın ilerlemesine bağlı olarak bireyin algılama, öğrenme, problem çözme gibi bellek kapasitesi ile kişilik kazanma özellikleri arasında uyum sağlama konusundaki değişmelerle ilişkilidir

Ekonomik Perspektiften Yaşlanma: Ekonomik yaklaşım bireyin yaşlanması ile birlikte meydan gelen ekonomik gelir düzeyindeki kayıplardır.

Sosyolojik ve Sosyal Gerontolojik Perspektiften Yaşlanma: Yaşlanma sosyolojisi, yaşlanmayı sosyolojik perspektif kullanarak açıklar. Sosyal gerontoloji, sosyolojik teori ve kavrayış geliştirmek yerine, yaşlanmaya sosyal bilimler perspektiflerinden yaklaşarak yaşlanmayı ve yaşlılık dönemini açıklamaya çalışır. Sosyal gerontoloji üç farklı perspektifi -birey, sosyal ve toplumsal/social and societal, konunun karmaşıklığını ortaya seren mikro ölçekli ve makro ölçekli iki analiz seviyesini birleştirir. bireyi temel alan mikro ölçekli ilk yaklaşım, yaş kimliği ve bireysel süreçler gibi konuları araştırarak yaşlılığı bireysel bir deneyim olarak açıklar. Toplumu temel alan makro ölçekli ikinci yaklaşım, yaşlanmayı tanımlayan toplumsal bağlamı inceler ve yaşlı insanların toplum içindeki konum ve deneyimleri ile bunların, sınıf, cinsiyet ve etnisite gibi temel yapısal faktörlerce nasıl şekillendirildiğini anlamaya çalışır. Sosyal gerontolojinin kurumlarını temel alan mezo ölçekli üçüncü yaklaşım ‘toplumsal yaşlanma/ societalageing’; toplumdaki ‘yaşlı’ insanların artan sayısıyla meydana gelen demografik, yapısal, kültürel ve ekonomik dönüşüm ile ilgilenir.

Yaşlılığa Tarihsel Bakış

Antik dönem ile ilgili yazılarda ortaya çıkan en önemli gerçeğin, yaşlıların ne tamamen toplumdan dışlandığı bir durumun olduğunu ne de yaşlıların yüksek bir statüde olduğu bir “altın çağın” söz konusu olduğunu aktarmaktadır. Orta Çağda da benzer bir statü devam etmiştir. Kapitalist üretim tarzının hızla yayıldığı 18. yüzyıl İngiltere’sinde ise tarımsal dönüşümle birlikte, özellikle yaşlı kadınların hayat standartlarında ve statülerinde önemli bir düşüş olmuştur. 20. yüzyıla geldiğimizde ise hem demografik dönüşüm hem de sosyal devletin oluşumuyla ilgili olarak, yaşlılara harcanan sağlık hizmetlerinin tarihte hiç olmadığı kadar yükseldiğini görmekteyiz.

19. yüzyıldan itibaren kapitalist üretim tarzının yaygınlaşması beraberinde kırsal yapıların çözülmesini ve kent nüfusunun artmasını getirmiştir. eskiden aile ve cemaat bakımıyla yaşamlarını sürdüren yaşlıların yeni gelişen sosyal kurumlardan yardım almaları gerekliliği ortaya çıkmıştır. Özellikle 20. yüzyılın başından itibaren yaşlılık konusu akademik dünyanın da ilgi gösterdiği bir konu haline gelir ve “sosyal gerontoloji” ve “yaşlanma sosyolojisi” gibi alanlar gelişmeye başlar.

Bugün yaşlıların karşılaştığı en büyük sorun sosyal ve sağlık güvencesindeki uygulamalardır. Özellikle küreselleşme süreci, gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan toplumların yaşlılarının yaşamlarını riskli hale getirmiştir. Çünkü bilim ve sağlık teknolojisindeki  yenilikler hem bebek ölümlerinin azalmasına hem de yaşlı nüfusunun oranının artmasına neden olmuştur. Bugün küreselleşme bağlamında yaşlı nüfusun sosyal güvenlik ile ilgili sorunları arasında sağlık, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve yoksullaşma önemli bir yer tutmaktadır.

Yaşlanma Teorileri

Yaşlanmaya ilişkin farklı teorik çerçeveler vardır. Bireyin ve onunla bağlantılı toplumun yaşlanmasından söz edildiğinde toplumsal bağlam önem taşır ve teoriler sosyolojik perspektif ağırlıklıdır. Yaşlanma sosyolojisi açısından yapısal-işlevselci teoriler, çatışmacı teoriler ve sembolik etkileşim teorileri adı altında farklı yaklaşımlardan söz edilmektedir.

Yapısal İşlevci Teoriler ve Yaşlanma: Yaşlanmayla ilgili çözülme ve aktivite teorisi, devamlılık teorisi, rol teorisi ve modernleşme teorisi gibi teoriler yapısal işlevselci öncüllerinden türetilmişlerdir. Yapısal işlevselcilik toplumun yapısını ele alan makro ölçekli bir teoridir, toplumun bir düzen içinde nasıl oluşup geliştiğini inceler. toplumun bir sistem olarak bütün olduğunu ve bu sistemi oluşturan alt sistemlerin/parçaların bulunduğunu kabul ederler. Toplumun alt sistemleri/parçaları birbiriyle karşılıklı işlevsel bağımlılık içerisindedir, birey ve toplum arasındaki dengeyi korumaya çalışır. Toplumun alt sistemleri; aile, eğitim, siyaset, ekonomi ve dindir. Bu nedenle tüm alt sistemlerin birbiri ile uyumlu olması istenir. İşlevselciliğe getirilen eleştiriler, denge ve statükonun korunması noktalarında yoğunlaşır. Eleştirilere rağmen bu yaklaşım Yaşlanma Sosyolojisi ve Sosyal Gerontoloji için önemlidir, çünkü yaşlılığa kişisel ve toplumsal uyumu, toplumsal rollerdeki değişikliği açıklamada faydalıdır.

Çözülme Teorisi: Çözülme teorisi yaşamdan geri çekilme anlamına da gelmektedir. Yaşlanma çalışmalarında makro ve mikro teorileri birleştirir. Yaşlanmayı net bir şekilde ilk kez ele alan sosyal teoridir. Bu teoriye göre, sağlığı bozuk ya da yoksulluk gibi diğer bağımsız etmenlerden bağımsız olarak yaşlanma, birey ve onun toplumsal bağlamla olan bağının tedricen fakat kaçınılmaz olarak çözülmesini içerir.

Bir yaşlanma teorisi olarak bu teorin ampirik gelişimi üç temel öğeye işaret etmektedir: İlki, çözülme yaşam boyu devam eden bir süreçtir, pek çok birey için birden bire gelişmez süreç içerisinde gelişir. İkincisi, çözülmenin kaçınılmaz olduğuna dair içkin bir ifade vardır, çünkü çözülmenin doğası ve zamanlaması bireyler arasında, tarihsel ya da kültürel olarak ölüm ve biyolojik gerilemeyi kaçınılmaz kılar. Üçüncüsü, çözülme hem toplum hem de birey için uyarlanabilir olarak kabul edilir. Azalan toplumsal çözülme yararlı görülür.

Aktivite Teorisi: Çözülme teorisinin tam karşıtı aktivite teorisidir. Havighurst tarafından gerçekleştirilen bu perspektif, orta yaştaki davranışların olabildiğince sürdürülmesini içerir. Burada orta yaş ‘başarının’ nirvanasıdır ve her zaman onu geri kazanmaya çalışırız. Aktivite teorisi ölçme, araştırma ve tasarlama sorunları açısından sıkıntılıdır

Aktif olma ve tatmin arasındaki bağlantı ölçülebilse de, faaliyetin tatmine yol açıp açmadığını saptamak zordur. Bu teorinin sosyal politikaya yansımaları çözülme teorisinden daha olumludur, en azından yaşlı insanların topluma tam üyeler olarak uyumundan bahseder.

Devamlılık ya da Süreklilik Teorisi: Atchley, tarafından geliştirilen bu teoriye göre birey, yaşlanma sürecinde yaşamı boyunca sahip olduğu istikrarı devam ettirmek ister. Teori, bireyin alıştığı yaşam tarzını mümkün olduğunca uzun süre korumaya çalışacağı önermesiyle başlar ve uyumun, bireyin değişen statüsünü algılama şekline göre farklı ve çeşitli yönlerde meydana geleceğini savunur. Birey merkezlidir ve ‘yaşlılık’ dönemi ile yaşamın önceki safhaları arasındaki bağlantılara vurgu yapar. Bu çerçevede mikro ölçekli bir teori olarak kabul edilebilir.

Toplumsal Rol Teorisi: Toplumsal rol teorisi belirli kural, düzenleme ve rollerin var olduğu ön kabulünden hareket eder ve yaşlandıkça bireylerin rollerinin sayısında bir değişme yaşanır. Burada roller Parsonsçı anlamda ele alınır ve rol beklentileri ve uyuma odaklanılır. Rol, belirli bir toplumsal statüde bulunan bireyin -buradaki örnekte yaşlı kişidir- sergilemesi gereken davranış örüntüleridir. Tek bir birey birden fazla role sahip olabilir ve roller üç açıdan farklılaşır; birincisi çeşitli niteliktedirler; ikincisi karşılığında alınan ödüller farklıdır; üçüncüsü, toplumun değerlerine göre değişirler. Rol teorisi yaşlı bireylerin rol kayıpları karşısında yeni roller edinebileceği ve yaşama aktif olarak katılabileceği mesajını vermesi bakımından önem taşır.

Modernleşme Teorisi: Modernleşme teorisinin başlıca tezi, toplumlar kırsaldan kentsele dönüştükçe yaşlı insanların konumu gerilemekte ve kötüleşmektedir. Kentleşme ve sanayileşme, toplumun en küçük birimleri olarak geniş aile yerine çekirdek aileleri koyar ve yaşlı insanları hem toplumdan hem de aileden izole eden bir durum yaratır. ‹lk olarak bu teoride içkin olan şey, sanayi öncesi toplumların bütünleşmiş olduğu ve yaşlılara olumlu davranışın sergilendiği kabulüdür. (ii) ‹kincisi, toplumlarda yaşlıların konumunun öncesi ve sonrası halinin olduğunu ve toplumların düz ve çizgisel dönüşümler geçirdiğini varsayar. (iii) Üçüncüsü, geniş ailenin varlığının yaşlılara statü ve bakım sağlayacağının garantisi olmadığını ortaya koyan ampirik araştırmaların varlığıdır.

Modernleşme teorisinde en önemli nokta aile yapısının çekirdek aile tipine dönüşmesi ve aile kompozisyonunun değişmesidir. Bu nedenle yaşlılar için huzurevi ve bakım evleri açılma girişimi modernleşme ile gelişen bir düşünce olmuştur. Ancak modernleşme yaşlının evinden uzaklaşmasını ve yalnızlaşmasını getirmiştir.

Çatışma Teorisi ve Yaşlanma: Neo-Marksist ve neoWeberyen sosyolojik bakış açılarından yaşlanma için türetilen çatışma teorisi, uyumsuzluk ve çatışmaya vurgu yapar. Makro ölçekli bir teoridir. Toplum belirli grup ve sınıflar halinde tabakalaşmıştır ve toplum bu farklı gruplarn arasındaki çatışma sonucu meydana gelmiştir. Neo-Marksistler, çatışmayı ekonomik eşitsizliklere dayandırır. Neo-Weberyenler ise daha geniş bir bakış açısıyla sadece ekonomik değil, toplumsal statü ve siyasal grupları ele alır. Çatışma teorisi başlığı altına yapısal bağımlılık ve politik iktisat teorisi ile yaş tabakalaşması teorisi ele alınmaktadır

Yapısal Bağımlılık Teorisi ve Politik İktisat Yaklaşımı: Politik iktisat kuramı toplumdaki güç ilişkileri ve eşitsizlikleri biçimlendiren ve yeniden üreten ekonomik ve siyasal yapılara odaklanır. Bu alanda çalı şanlar dört temel alandan beslenir; çatışma teorisi, eleştirel teori, feminizm ve kültürel teori. Yapısal bağımlılık ve politik ekonomi, yaşlıların bağımlı toplumsal konumları ve karşılaştıkları sorunlar toplumsal olarak yapılandırılır ve yaşlanma ve sağlık kavramlarından türer.

Yaklaşımın güçlükleri de vardır. Kavramsal olarak makro ölçekli bir teorik çerçevedir, sosyal sistem ve problemlerinin çözümüyle ilgilenir. Yapısal bağımlılığın anahtar kavramı deterministiktir, bireylerin sınıflama ve kontrol mekanizmalarını başarma güçlerine değinmede başarısızdır. İşgücü ve emeklilik konularıyla ilgilenirken cinsiyet meselelerini ele almada yetersiz kalır.

Victor’ın belirttiğine göre, Estes, çok seviyeli, karmaşık analitik bir çerçeve oluşturarak bu teoriyi geliştirmiştir. Bileşenleri finansal/ sanayi sonrası kapitalizm ve küreselleşme, devlet, cinsiyet sistemi, vatandaş/ kamu, ve yaşlanmayı içeren medikal sanayi kompleksi olarak beş kategoride toplamıştır.

Yaş Tabakalaşması Teorisi: Bu teori de yaşlı bireyin değil, grupların adaptasyonunu ele alır. Riley’in belirttiğine göre, rol değişkenini be lirlemede kronolojik yaşı kullanır. Bu teoriye üç temel konu hâkimdir; ilki, yaşın anlamı ve yaş gruplarının toplumsal bağlamdaki yerleri; ikincisi, bu yaş tanımlarından dolayı bireylerin yaşam boyu geçirdikleri dönüşümler ve üçüncüsü, bireyler arasındaki rollerin dağıtımını düzenleyen mekanizmalardır. Yaş tabakalaşması teorisi işlevselci bir teori olmaktan çok gruplardaki eşitsizlikleri temel aldığı için çatışmacı teori içinde değerlendirilir.

Yaş tabakalaşması sistemi yaş farklılıkları ve eşitsizlik yaratır. Her yaş grubu, baskın sosyal değerlere göre, kendi kendini değerlendirir ve diğerleri tarafından değerlendirilir. Bu değerlendirme, yaş kategorileri arasında güç ve prestijin dağılımında eşitsizliklerin oluşmasına neden olur. Değerlerin bilgelik ve deneyimde odaklandığı toplumlarda yaşlılık saygı gören bir dönemdir. Victor’ın aktardığına göre, Riley ve Riley, yapısal geri kalma/gecikme terimini geliştirdi; buna göre, bireylerin yaşamları yaşla bağlantılı roller bağlamında, toplumsal norm ve kurumlardan daha hızlı değişir.

Bu yaklaşımın faydası, topluluk üyeliğini tanımlamada ‘fiili’ yaş yerine kronolojik yaşı kullanmasıdır; yaşın ‘anlamı’ tarihsel ya da kültüreldir. Makro ölçekli bir yaklaşımdır ve farklı gruplara yönelirken bireysel davranışı açıklamada sınırlı kalır. Yaklaşım deterministik olarak kabul edilebilir. Ayrıca bireye toplumsal aktör olarak çok az eylem özgürlüğü tanır, politik süreçleri göz ardı eden statik bir teoridir.

Yorumsamacı Teori ve Yaşlanma: Makro ölçekli teorilerin aksine, mikro ölçekli teoriler bireyi merkeze alır. Bu perspektife göre, toplumsal hayat, toplumsal eylem ve toplumsal süreçler, dışsal faktörlerce değil, tabandan tavana doğru gelişir ve pek çok bireyin eylemlerinin birleşiminden türer. Özellikle “hayat hikâyesi” yolu ile yaşlıların geçirmiş oldukları deneyimler ve yaşam koşullarının neler olduğunun ortaya konması önem taşır. Bu her bir yaşlının dünyasını anlamak ve öğrenmek anlamına gelir.

Sembolik İletişim: Mead tarafından geliştirilen sembolik etkileşim, diğerleriyle kurulan iletişimin, kültürel norm ve değerlerin aktarımı ve kabulünün aracı olduğunu belirtir. Toplumsal etkileşim sürecinde birey bir aktör olarak aynı zamanda tepki verendir. Bireyler, diğerleriyle girdikleri etkileşim sürecinde sosyal dünyayı ve gerçekliği inşa ederler. Yaşlanma alanında sembolik etkileşimci perspektif, birey ve etrafındaki sosyal ortam arasındaki karşılıklı ilişkiyi ele alır. Yaşlılar da diğer aktörler gibi kendi sosyal gerçekliklerini inşa ederler.

Mikro ölçekli bir yaşlanma perspektifidir, bireysel seviyede, yaşlanmanın doğası ve etkisini anlamak gerektiğini vurgular. Bu teori yaşlı bireyler olarak, kendilerini, başkalarını ve genel olarak yaşamlarını algılama ve anlamlandırma temelinde yorumlar. İlişkilere dayalı sosyal psikolojik bir teoridir.

Etiketleme Teorisi: Etiketleme teorisi, diğer grupların, bireylere ve/ veya grupları, damgalanma/stigma ya da sapkın davranışı pekiştirmek için negatif yönde etiketleyerek onlara sosyal statü atfettiklerini öne sürer. Olumlu etiketlemenin yaşlının yaşam kalitesini artıracağı ve sosyal ilişkilerini geliştireceği açıktır. Olumsuz etiketlemenin en belirgin örneği ise yaş ayrımcılığıdır.

Sosyal Alışveris Teorisi: Sosyal davranışta alışveriş nosyonu, Mauss’un antropolojik çalışmalarına kadar geri gider, ona göre etkileşim, maddi ve maddi olmayan ürün ve hizmetin alışverişinden oluşur. Bu teorik duruşun dört anahtar varsayımı; bireyler faydayı maksimuma, zararı minimuma getiren etkileşimleri seçerler, bireyler geleceği öngörmek için geçmiş deneyimleri kullanırlar, etkileşim, eğer kârlı ise sürdürülür, güç, sosyal etkileşimdeki dengesizlikten ortaya çıkması şeklindedir.

Feminizm ve Yaşlanma

Gerontoloji kadınların önemli katkılarda bulunduğu disiplinler arası bir alandır. Gerontolojide feminist bakış ve yaş bilincini kullanma henüz çok yenidir. Reinharz’a göre  Feminizm ile gerontoloji arasındaki kavramsal bağlantıları beş kategoride ele alınır:

  • Grubun biyoloji ya da sosyal koşullar ile tanımlanma ölçüsüne ilişkin mücadele
  • 2. Eşitsizliğin olduğunu göstermek ve politika değişiklikleri yapılması yönünde baskı kurulması için istatistiğin sratejik biçimde kullanılması
  • 3. Grubun bir bütün olarak mı yoksa en fazla eşitsizlik yaşayan alt grupların mı ele alınmasına ilişkin mücadele
  • 4. Grubun güçlü yönlerini ya da adil olmayan şekilde davranmalarını gösteren stratejinin seçimine ilişkin verilen mücadele
  • 5. Güçlü ya da güçsüz gruplar arasında ortaya çıkan boşluğu önlemeye yönelik mücadele

Gerontoloji ve feminizmin hedefleri ortaktır: eşitsizlikler hakkında sosyal bilincin geliştirilmesi, yetkin şekilde yaşam deneyimlerini gösteren kuram ve yöntemlerin kullanılması, yaşlıların ya da kadınların olumsuz etkilenmesine neden olan koşullarda değişim yapılmasını desteklemektir.

Feminist kuram ve uygulamada önemli olan güçlendirme kavramı Gerontoloji içinde geçerlidir. Güçlendirme odaklı uygulamaların temelini oluşturan ilkeler şunlardır: eşitlikçi danışman-çalışan ilişkileri, güçlü yönlere odaklanan değerlendirme, eğitim ve beceri geliştirme, bilinç oluşturma, kendi kendine yardım, kollektif ve sosyal eylemin kullanımı yolu ile güçlendirmenin desteklenmesi ilkeleridir. Hangi feminist kuram olursa olsun, yaşlılığa ilişkin feminist bakış açısına göre yaşlılık eşitsizlik bağlamında ele alınmalıdır. Yaşlıları savunanların bazıları, feministlerin yaşlılara karşı duyarsız olduğunu ileri sürerler. Feministler yaşı dikkate almadan kadınları bir grup olarak ele aldıkları için eleştirilmektedirler. Bu eleştiri bir ölçüde haklılık taşımaktadır. Çünkü feministlerde hepimiz gibi yaşlanmaktan korkan bir toplumda sosyalleşmektedir.

Başarılı Yaşlanma Modeli

Yaşlılık ile ilgili geliştirilen birçok başarılı yaşlanma modeli bulunmaktadır. Bu modellerin ortak noktası sağlık, sosyal, fiziki durum ve yaşlı bireyin iyilik hali etrafında toplanmaktadır. Bu bağlamda başarılı yaşlanmayı “bireyin kendini yaşlılığa hazırlama sürecinde sosyal çevresini ve ilişkilerini canlı tutmak, sağlık sorunlarını en aza indirmek için koruyucu önlemler almak, bellek ve fiziksel işlevlerini geliştirici çabalar içinde olmak ve yaşama pozitif bakmasını becerebilmek” biçiminde tanımlamak mümkündür.

Rowe ve Kahn, tarafından geliştirilen Model I’e göre başarılı yaşlanmanın sağlık, sosyal ve fizyolojik olmak üzere üç boyutu bulunmaktadır. Başarılı yaşlanmaya doğru gidebilmek için geliştirilen bu modelin temel noktaları şunlardır:

  • Yaşlanmadan önceki süreçte mümkün olduğu kadar sağlıkla ilgili koruyucum önlemler almak
  • Bilişsel ve fiziksel işlevlerin kalitesini yükseltmek için bedeni ve beyni aktif tutacak etkinliklerde bulunmak
  • Sosyal ilişkileri canlı tutacak biçimde yaşama bağlanmak adına aktif katılımı sağlamak
  • Bu üç değişken arasındaki uyumu gerçekleştirmeye, dönüştürmeye çalışmak

Yaşlılıkta Sosyal Destek ve Akrabalık

Aile üyelerinin ekonomik, duygusal ve araçsal olarak birbirlerine yardımcı olmaları “sosyal destek” terimiyle ifadelendirilmektedir.

Sosyal Destekte Karşılıklılık: Geç yaşta alınan sosyal destek’ araştırmalarında hâkim olan paradigma bakıcı modelidir. İleri yaştaki karşılıklılık durumunu daha iyi anlayabilmek için sosyal desteğin maddi ve bağlamsal yönleri göz önünde bulundurulmalıdır.

Sosyal Destekte Cinsiyet Farklılıkları: Cinsiyet, yaşlı ailelerde sosyal desteği inceleyen gerontologlar açısından büyük bir ilgi alanı olmaya devam edecektir ve yaşlanan ebeveynleri ile genç çocuklarına bakmakla sorumlu olan kadınlara yönelik ilgi oldukça fazladır.

Daha Geniş Sosyal Destek Ağı: Araştırmacılar ilgilerini ebeveyn-çocuk ikilisinden aile ağına doğru genişletir ve ortaya iki tür sosyal destek modeli çıkar. Birincisi, telafi edici hiyerarşik destek modelidir ve bu modele göre yaşlı insanlar destek kaynağını seçmek için bir tercih hiyerarşisi kullanırlar ve gerekli olan ihtiyaca göre hiyerarşinin en üstündeki kaynak kişiden en altındakine doğru bir başvuru sıralaması izlerler. İkincisi ise eyleme özgü modeldir.

Türkiye’de Yaşlanma ve Sosyal Güvenlik

Türkiye’de aile yapısı çekirdek özelliğine sahip olsa da aile ilişkileri geleneksel formlarını korumaktadır. Geleneksel formlar, aile bireyleri arasındaki bağın sık dokulu olmasını getirmekte ve yaşlıların yaşadıkları mekânları belirleme tercihlerinde etkili olmaktadır.

Sosyal Güvenlik ve Sosyal Politikalar: Türkiye’de sosyal güvenlik sisteminin standartları, 1948 yılında BM tarafından temel insan hakkı olarak ilan edilen ve genel hatları Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı ile belirlenmiştir. Türkiye’de 1990’lı yıllardan başlamak üzere sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesine gidilmiştir. Bu konuda İLO’nun reform önerileri dikkate alınmıştır. Sonuç olarak Türkiye’de yaşlılara ilişkin sosyal güvenlik uygulamaları sağlık desteği, emeklilik aylığı ve sosyal yardımlar olmak üzere üç alanda kendini göstermektedir.

Yaşlı Bakımı Hizmetleri: Türkiye’de bugün Özel Huzurevi hizmeti veren kuruluşlar üç kategoride değerlendirilir. Bunlar: Dernek ve Vakıflara ait huzurevleri, Azınlıklara ait huzurevleri ve Gerçek kişilere ait huzurevleridir. Türkiye’de TUİK’in verilerine göre %7,1 oranında yaşlı bulunduğu ve bu oranın giderek artacağı projeksiyonları yapıldığı dikkate alınır ise yaşlılara hizmet sunan kuruluşların hem sayısının hem de hizmet kalitesinin arttırılmasında yarar görülmektedir. Bu nedenle Türkiye’de daha sağlıklı sosyal politikalar oluşturmak ve Türkiye’nin yaşlı profilini ortaya çıkartmak için araştırmaların desteklenerek artışının sağlanması gerekmektedir.