AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI - Ünite 2: ABD Dış Politikasının Toplumsal Boyutu Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: ABD Dış Politikasının Toplumsal Boyutu

Toplumsal Boyutun Önemi

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) dış politikası, dünya toplumundan ve kendi toplumundan gelen etkilerle şekillenir. Dış politikanın toplumsal boyutunun önemine vurgu yapan uzmanlar, özellikle liberal ve sosyal inşacı teorisyenler, dış politikanın oluşumunda dıştan çok iç toplumun oynadığı role önem ve öncelik verir. Liberaller, realistlerden farklı olarak uluslararası ilişkilerde temel dinamiğin iç/ulusal etkenler olduğunu savunur.

Başka ülkelere göre daha ileri düzeyde çoğulcu olan ABD’de siyaset, kendi toplumsal dinamiklerinden bağımsız olarak anlaşılamaz. ABD dış politikasının yapımında genel olarak iki unsur etkilidir. Birincisi, ABD dış politikasının yapımını resmen ve doğrudan ifa ve icra eden devleti yöneten iktidardaki siyasetçiler, dış politika karar alıcıları, bürokratlar ve uygulayıcılardır.

Amerikan toplumunun ABD dış politikasında oynadığı rolün ikinci boyutu, ABD demokratik devlet mekanizmasının sağladığı imkânlar ve yollarıdır ki, bunların kabaca en genel ve tipik örnekleri; yerel veya genel seçimler, lobicilik faaliyetleri, medya kanalları, toplumsal hareketler ve toplantılar ve diğer ilgili siyasal yöntemlerdir. Böylece Amerikan toplumu, ABD dış politika sürecine görüşlerini, tutumunu, tercihini doğrudan ve dolaylı araçları kullanarak katılmış olur.

ABD Toplumunun Dış Politika Potansiyeli

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde halkın dış politika ile ilgili tercihlerinin ne olduğu bazen önemli ve etkili olurken, genelde yetersiz, etkisiz ve zayıf kalmaktadır. Zira dış politika kararları, uzman resmi karar alıcılar tarafından alınmakta ve uygulanmaktadır. Bu süreçte toplum görmezden gelinebilmekte veya dışlanabilmektedir. Bu durum ABD dış politika süreci ve toplumsal etkisi ile ilgili olarak da geçerlidir. Demokrasilerin “temsili demokrasi’’ özelliği nedeniyle, toplumunun dış politika sürecine katılımı ve etkisi ancak dolaylı ve gayri resmi yollardan gerçekleşir. Tüm demokratik toplumlarda olduğu gibi, ABD toplumsal grupların genelde siyasete ve özellikle dış politikaya ilgisi, katkısı, katılımı değişkendir; aynı oranda, her zaman ve eşit etkide değildir.

Amerikan toplumunun dış politika yapımına katılımı ve etkisi iki uçta veya bu iki uç arasında bir noktada gerçekleşir: Bir uçta (olumsuz) Amerikan toplumunun çoğunun veya genelinin ABD dış politikasına ilgisinin bile olmaması hali, diğer uçta (olumlu) ters orantılı olarak çok etkili katılım göstermesidir. Amerikan toplumunun dış politika konusundaki tipik tavrının olumsuz uca daha yakın olduğu, yani normal şartlarda dış politikaya katılımının ve etkisinin ya hiç ya da yok denecek kadar zayıf kaldığı söylenebilir.

ABD vatandaşları daha çok kendi özel hayatı, yerel birimleri ve ülke siyaseti ile ilgilenmeyi tercih ederken dünyanın başka ülkelerinde neler olup bittiği hakkında ancak kendilerini ilgilendirdiği kadar, belli amaçlarla ve zamanlarda merak duyarlar. Hele kendi yaşama şartları zaten olağan ve sorunsuz bir şekilde devam ediyorsa dış politikayla ilgilenmeye ihtiyaç duymaz.

Amerikalılar (örneğin birçok ülkede olduğu gibi) güncel siyasi konulara, siyasi partilere ve devlet işlerine yoğun bir ilgi ve zaman ayırmak yerine bireysel hayatını geliştirmeye ve yaşamaya odaklanır. Eğer siyasetle ilgilenecekse, kendi yaşamını doğrudan etkilediği için öncelikle yerel veya federal konulara ve sorunlara yoğunlaşır. Buna karşın, diğer eyaletleri ve genel olarak ülkeyi ilgilendiren iç ve dış politikalar, kendi yerel konularıyla ilgisi olmadığı durumlarda zaman harcamazlar. Bunun en önemli ve somut göstergelerinin başında seçimlere katılım oranları verilebilir. Amerikalılar için kendileri dışındaki uluslararası ilişkiler dünyanın tamamı değil, ancak tarihsel ve kültürel nedenlerle kendilerine yakın hissettikleri bölgeler olabilir ki, bunların başında Avrupa gelir.

Amerikan toplumunun ABD dış politikasına ilgisizliğinin nedenlerinin başında tarihsel, jeopolitik, sosyo-kültürel nedenler gelmektedir. İkincisi, Amerikalıların kendisine ve ötekisine yani dünyaya dair algısıyla ilgilidir. Bir yandan Amerikan İstisnacılığı’nın doğurduğu özgüven ve egosantrik duygu ve algılama diğer yandan ABD’nin iki yüz yıllık dünya politikasındaki etkileyici ve belirleyici rolü, Amerikan toplumunun dış politikaya ilgisini azaltır. Federal bir devlet olması, dış politika işlevinin Washington DC’ye emanet edilmesi ve her şeyin kontrol altında olduğu düşüncesi, toplumu dış politikadan uzak tutar. Bunda Başkanlık Sistemi ve Başkanın gücü de önemli bir rol oynar. Diğer yandan, ABD’nin kuruluşundan itibaren güçlenmesinde dış politika stratejilerinin ve uygulamalarının çok büyük rolü olmuştur. Halkın bu kadar başarılı bir politikadan endişe duymasına veya müdahale etmesine normal şartlarda gerek yoktur. Amerikan toplumu, devletin ve genel anlamda dış politika kurumlarının kendi çıkarlarını en iyi şekilde koruduğunu düşünür.

Buna karşın, Amerikan toplumunun dış politika süreçlerinin tamamen dışında kaldığını söylemek de doğru değildir. Amerikalılar, kendi hayatlarına ve yerel siyasetlerine tahrip edici sonuçlar doğurduğunda veya ABD’nin büyük krizlerle ve ya başarısızlıklarla karşılaşması halinde, dış politika oluşum sürecine daha çok katılarak etkilemeye çalışırlar.

Her demokratik ülkede olduğu gibi, Amerikan toplumunun dış politikaya katılımı ve etkisi de devlet sisteminin işleyiş kuralları gereği kaçınılmaz olarak mevcuttur. ABD toplumunun yürütmeyi (Başkan), yasamayı (Kongre) ve dolaylı olarak da yargıyı (Yüksek Mahkeme) seçimle belirliyor olması, aynı zamanda ABD dış politikasının ana stratejisinin ve/veya belli konularda ne yönde olmasını istediğini gösterir.

Amerikan toplumunun dış politikaya katkı vermesinin en önemli nedenlerinden biri de ABD dış politikasındaki sorunların ve/veya başarısızlıkların Amerikan halkını önünde sonunda bir şekilde etkiler haline gelmesidir. Bu etkilerin başında somut maddi yansımaların olmasıdır. Bu konuda, son yıllarda ABD’nin Ortadoğu müdahalelerinde Amerikan askerlerinin öldürülmesi sonucu oluşan “tabut sendromu” ya da savaş harcamalarının doğurduğu mali yükler veya ekonomik sorunlar örnek olarak verilebilir.

Dış politika yapımı sürecine resmen müdahil olmayan halk, neden dış politika yapıcıları tarafından dikkate alınır? Öncelikle adaylar, ama özellikle başkan adayları seçim propagandasında sadece iç politika konularına değil nispeten daha az da olsa dış politika konularına da yer vermekte, görüşlerini açıklamaktadır. Halk bu açıklamaları dikkate alarak oy kullanmakta ve seçilen başkan görüşlerini hayata geçirmektedir. Diğer yandan, ABD sistemindeki aktif siyasi partilerin, lobilerin, sivil toplum kuruluşlarının belirgin dış politika tercihleri halkın görüşlerini etkilediği için, halk bu kuruluşların tercihlerine göre hareket edebilmektedir.

Yasal olarak neredeyse hiçbir şekilde yargılanması mümkün olmayan başkan, bir daha seçilebilmek için sadece Amerikan halkıyla muhataptır. Demokratik güçler/erkler ayrılığı sisteminin sıkı bir biçimde uygulanması nedeniyle Amerikan siyasi kurumları birbirlerinin yetki alanına müdahale edememektedir. Başkan Kongre’ye müdahale edemediği gibi, Kongre de başkanın yetki alanına girmez. Amerikan başkanı yürütmenin gücü nedeniyle halk ile sürekli baş başadır. Benzer bir durum, dış politikada belirgin rolleri olan Kongre için daha az oranda geçerlidir.

Her ne kadar halk dış politika sürecine sınırlı düzeyde katılıyor olsa da dış politikadaki başarının derecesi, halkın dış politikayı onaylaması ile de ölçülmektedir. Hatta Amerikan dış politikasında başarı ya da başarısızlık, genelde halkın ilgili politikaya verdiği ya da vermediği destek ile belirlenmektedir. Örneğin Vietnam’da askeri olarak başarılı olamayan ABD yönetimleri, halkının Vietnam politikasına verdiği desteğin düşmesi sonucu Vietnam’dan çekilmiştir.

Yürütme, yasama ve seçmenler arasındaki bu ilişki, Amerikan geleneğinde seçmenlerin “müşteri” olarak tanımlanmasına kadar giden bir durum ortaya çıkarmıştır. Zira Amerikan siyasetçileri ve başkan adayları, seçmeni memnun edebilmek ve oylarını alabilmek için, sanki bir müşteri çekme yöntemi izlemektedir. Seçim propagandası döneminde broşürler, reklamlar, reklam panoları kullanarak seçmeni ikna etmeye çalışmakta, daha sonra da iç ve dış politikaları aracılığıyla “müşterilerini” memnun etmeye çalışmaktadırlar.

Amerikan toplumunun dış politika potansiyeli ile ilgili üçüncü nokta, Amerikan toplumu dış politika sürecine katılmak istese de istemese de, yani istemlerinden bağımsız olarak, kurumlar tarafından dış politika yapımına dâhil olamayacağı anlayışıdır. Elitist dış politika olarak da isimlendirilebilecek olan bu anlayışa göre, Amerikan dış politikasını şekillendiren aktörler, dış politika ile ilgili kararların alınmasında Amerikan halkını resmen ve bilfiil dâhil etmek istemezler. Elitist dış politika, “yüksek politika” olarak bilinen güvenlik, egemenlik, istihbarat, dış politika, savaş gibi Realist teoriye yakın olan konularda geçerli olmaktadır.

ABD Toplumunun Yapısı ve Dış Politika Aktörleri

ABD, dünyanın en çoğulcu, renkli, dinamik ve katılımcı toplumsal yapıya sahip ülkelerinden biri ve hatta en başındadır. Amerikan toplumunda irili ufaklı binlerce sivil toplum kuruluşları (STK) ve oluşumları vardır. Bu kuruluşlar ve oluşumlar kendi ilgi ve çıkar konularına uygun işlemler yanında yoğun bir şekilde siyasal faaliyetler yapmaktır. Bunlardan bazıları somut olarak ve doğası gereği sadece dış politik konularına yoğunlaşırken bazılar sadece iç politika konularına bazıları da her ikisine de yoğunlaşırlar.

ABD toplumunun dış politika tutumu ile ilgili temel nokta, toplumun heterojen olmasıdır. ABD’nin çoğulcu, çok etnikli, çok dinli bir toplum olduğu ve çok farklı gelire, eğitime, işe, statüye sahip insanlardan oluştuğu dikkate alındığında, dış politika konusunda farklı eğilimlerin olması anlaşılabilir bir durumdur. Hemen her ülkede olduğu gibi, Amerikan toplumundaki her kesim veya vatandaş toplumsal veya siyasal olaylara ve gelişmelere dönük aynı tutum içinde değildir; bilakis çok değişik ilgi ve eğilimler vardır. Bu açıdan bakıldığında, ABD kamuoyunu, kabaca ilgili/duyarlı ve ilgisiz/duyarsız şeklinde iki gruba ayırmak mümkündür. İlgili/duyarlı kamuoyu; dış politikayı çok yakından takip eder, aktif olarak katılır, politika yapıcılarını ve dış politikanın oluşumunu etkilemeye çalışır. Buna karşın, ilgisiz/duyarsız kamuoyu , dış politikayla pek ilgilenmez, konuları yeterince bilmez, oldukça pasiftir, siyasi faaliyetlere genelde katılmaz ve dolayısıyla dış politika gelişmelerine etkisi ve tepkisi yoktur ya da çok zayıftır. Bu ikisi arasında yer alan üçüncü grup ya da sınıflandırma, yani ne çok ilgili ne de tamamen ilgisiz ama gerektiğinde duyarlı olan orta düzeyde ilgili/duyarlı kamuoyudur .

Amerikan toplumunun ABD dış politikası üzerindeki etkisi daha çok toplumsal kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ve kolektif işbirlikleri yoluyla gerçekleşmektedir. ABD’nin çoğulcu toplumsal ve siyasal özelliği gereği binlerce sivil toplum kuruluşu ve hareketi bulunsa bile, bunlardan ancak bazıları öne çıkıp etkili olabilmektedir. Bunlardan bazıları ile bilgilere aşağıda yer verilecektir.

Kamuoyu

Kamuoyu; bir konuyla ilgili halkın genel düşüncesi, halkoyu, amme efkârı, efkârıumumiye” ya da “toplumsal yaşamın olay ve olguları konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve kavramların toplamı şeklinde tanımlanabilir.

Genelde tartışmalı olan kamuoyu kavramı, ancak somut veriler yardımıyla açıklığa kavuşturulabilir. Bu belirsizlik ve tartışma, ancak kamuoyunun objektif ve kesin olarak belirlenmesi ile giderilebilir ki, seçimler ve referandumlar bunun en önemli araçlarındandır. Bu iki yol normalde soyut olan kamuoyunu somut hale getirebilir.

Amerikan toplumunun dış politikaya ilgisinin bir ucunda hiç ilgi duymamak ve diğer ucunda ise gerektiği durumlarda yüksek ilgi duymak şeklinde olduğu daha önce belirtilmişti. Bunlardan hangisinin geçerli olduğu büyük ölçüde dış politikanın Amerikan çıkarlarıyla ne kadar örtüştüğüne bağlıdır. Her ülkede olduğu gibi, Amerikan dış politikasının halkın çıkar, istek ve beklentileri dikkate alınarak belirlendiğini söylemek mümkündür.

Amerikan çıkar tanımları sabit veya değişmez değildir. Örneğin Amerikan kamuoyunun İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından uluslararası politika tercihi Birleşmiş Milletler’e destek olarak belirmiş, ancak kısa bir süre sonra bu örgütün ilkelerine rağmen oldukça müdahaleci bir tutuma dönüşmüştür. Amerikan halkı; bazen genişlemeci, bazen izolasyonist, bazen iyimser, bazen de kötümser olmuştur. Örneğin Vietnam Savaşı’nın ardından Amerikan halkı, başka ülkelerin ve bölgelerin işlerine müdahale fikrine artık karşı çıkar hale gelmiştir.

Amerikan karar vericilerinin özellikle uluslararası krizlerde kamuoyunun tercihlerine pek fazla önem vermedikleri bilinmektedir. Özellikle ABD’nin dâhil olduğu uluslararası krizlerin doğası gereği Amerikan ulusal güvenliğini doğrudan etkileme ihtimali nedeniyle, kamuoyunun karar alıcılara desteği genelde yüksektir. Bu nedenle onların görüşlerini almaya gerek bile duymazlar; hatta bunu yapacakları fırsat ve zamanları da yoktur.

Amerikan halkının veya kamuoyunun dış politika yapım sürecindeki doğrudan etkisinin ve rolünün gerçekten son derece sınırlı olmasının nedenlerinden biri, anayasal düzenlemeler ve siyasal şartlardır. Anayasal ve siyasal gücü nedeniyle başkanın dış politika alanında gerek Kongre gerekse de halka göre belirgin bir üstünlüğü bulunmaktadır. Amerikan halkının neredeyse en üst temsilcisi işlevine sahip olan Başkan, bu yönüyle dış ilişkilerdeki en önemli aktördür.

Amerikan başkanları gerektiği durumlarda Amerikan kamuoyunun görüşlerini dikkate alma gereği duyduğunda bunu genelde gazete ve kitlesel medya araçları kanalıyla yapar. Kamuoyunun eğilimlerini belirlemede en önemli ikinci kaynak, toplum temsilcilerinin sesi olan Amerikan Kongresi’dir. Kongre’nin Dış İlişkiler Komitelerinin gündemleri ve görüşmeleri, senatörlerin ve temsilcilerin görüşleri de başkanların dikkat ettiği ve önem verdiği kamuoyu unsurlarıdır. Ayrıca, halkın Beyaz Saray ve diğer yürütmeyle ilgili kurumlarla telefon, e-posta, mektup, telgraf, faks veya diğer sosyal medya araçlarıyla yaptığı iletişimler de başkana kamuoyunun görüşleri hakkında bilgi verir.

Kamuoyunun dış politikayla ilgisini gösteren önemli bir nokta, bir dış politikanın belirlenmesi ve uygulanması sonrasında Amerikan halkının gösterdiği tepkilerin düzeyi ya da şiddetidir. Bu tepkilerin eleştiri mi yoksa destek mi olduğu, dış politikanın meşruiyetini ve benimsenmiş olup olmadığını gösterir. Tepkinin az ya da çokluğu yönetim tarafından destek veya karşıtlık şeklinde anlaşılabilir.

Medya

Kamuoyunun oluşumu, ifadesi ve etkinliği bakımından en önemli araçların başında medya gelir. Medyanın işlevi, sadece haber, iletişim ve ifade özgürlüğü gibi temel ihtiyaçları karşılamak değildir, aynı zamanda bu işlevi üzerinden toplum, siyaset ve yönetim üzerinde etkiler oluşturmaktır. Bu konumu ve rolü o kadar önemlidir ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olduğu iddia edilir. Resmi olarak dış politikada belli başlı kurumlar yetkili ise de, gayr-ı resmi olarak etkin olan medya kurumlarının ve gruplarının varlığı da inkâr edilemez.

ABD medyası, sadece halkı bilgilendirmez aynı zamanda ülkenin politikalarının oluşum sürecine katılır. ABD medyasının habercilik, yorum, gündem oluşturmak, yönetimin/başkanın lehinde veya aleyhinde olmak şeklindeki işlevleri nedeniyle ABD dış politikası üzerinde en etkili grupların başında geldiği söylenebilir. Çoğu Amerikalı, ABD dış politikası ile ilgili girişimleri ve gelişmeleri medya kanalı ile öğrenmektedir.

Amerikan medyasının haber ve yorum kaynakları teorik olarak tüm dünya olmakla birlikte, öncelikle Amerikan toplumunun çıkarlarını ilgilendiren ve ilgisini çeken ülke içindeki gelişmelerdir. Bu amaçla tüm ülkeye yayılmış bir medya ağı bulunmaktadır. Bunların başında öncelikli olarak Amerikan siyasetinin başkenti olan Washington DC ve ekonomik/mali/kültür başkenti olan New York gelir. Bu şehirler, tüm medya kanallarının aktif ve yoğun çalıştığı haber kaynaklarıdır çünkü siyasiler, diplomatlar, elçilikler, bürokratlar gibi devlet yönetiminin aktörleri yanında sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, akademisyenler, gazeteciler, elitler bu şehirlerde yoğundur.

Sivil Toplum

Amerikan dış politikasını etkileyen önemli toplumsal kaynaklardan bir tanesi de sivil toplum hareketleridir. Özünde ABD sosyal yaşamını ilgilendirmekle beraber dünyaya yansıması ve etkisi olan toplumsal hareketler arasında şunlar yer alır: Köleliğe ve ırkçılığa karşı mücadele, insan haklarının korunması, kadın hareketleri (feminizm), barış hareketleri, Wall Street’i İşgal Et gibi sosyal girişimler. Her biri sivil toplumun yaşama standartlarının gelişmesini amaçlayan bu sosyal hareketler, ABD dış politikasına da yansımıştır. ABD yönetimleri bu sosyal sorunların diğer ülkelerde ve uluslararası örgütlerde ele alınması için çaba sarf etmişlerdir. Her sorun ve ülkede olmasa bile ABD dış politikasının gündeminde yer almıştır. Amerikan tarihinde farklı problemlere tepki olarak doğan toplumsal hareketler belli ölçüde de olsa dış politikada karar verme süreçlerini etkilemiştir.

Amerikan tarihine damgasını vuran toplumsal sorunların başında kölelik ve bu sorunla mücadele gelmektedir. Kölelik sorunu Amerikan tarihinde o kadar önemlidir ki, bu sorun üzerine yaşanan anlaşmazlık ve ayrışmalar iç savaşa kadar tırmanmıştır. ABD, 1808 yılında İngiltere’yi takip ederek Afrika ve diğer sömürge ülkelerden köle ticaretini resmen yasaklamış olmasına rağmen, kölelik uygulamaları devam etmiştir. Zira bu yasak sadece yurt dışından köle ticaretini içermiş ama içerideki ticareti etkilememiştir.

Amerikan tarihine damgasını vuran toplumsal sorunların başında kölelik ve bu sorunla mücadele gelmektedir. Kölelik sorunu Amerikan tarihinde o kadar önemlidir ki, bu sorun üzerine yaşanan anlaşmazlık ve ayrışmalar iç savaşa kadar tırmanmıştır.

Köleliğe karşı gelişen toplumsal tepkiler uluslararası alana yansımıştır. Bu bağlamda öne çıkan gelişmelerden biri, bu dönemde ABD’deki on binlerce siyahi kölenin kuzeye yani Kanada’ya kaçmalarıdır.

Amerika’nın kölelikle mücadelesi, yirminci yüzyılda ABD dış politikasına ve uluslararası ilişkilere de yaygınlaşmıştır. Köleliğe karşı mücadele BM içinde sivil toplum örgütlenmelerini motive ederek genişlemiştir. Ulusal Zenci Kongresi, 1946’da BM’ye başvurarak bu yöndeki ilk adımı atmıştır. Köleliğe karşı mücadele 20.yüzyılın ikinci yarısında (Soğuk Savaş döneminde) büyük ölçüde başarı kazanırken, bu kez farklı bir yönde yani ırkçılık ve renk ayırımcılığı şeklinde devam etmiştir.

Amerikan sivil toplum hareketlerinin sonuçlarından biri de ABD yönetiminin Amerikan toplumu ve gelişmeleri hakkında dünyayı bilgilendirmek amacıyla 1953 yılında kurduğu ve 1999 yılında resmen son verdiği Birleşik Devletler Bilgi Kurumu (USIA)’dur. ABD yönetimleri ırk ayırımcılığına karşı mücadele bağlamında yaptığı önemli işlerden bir diğeri, Amerikan devleti organlarında ve özellikle Dışişleri Bakanlığı’nda zenci vatandaşları istihdam etmesidir.

ABD toplumunda ayırımcılığa uğrayan sadece köleler, zenciler, Afrikalılar gibi etnik ve renk farklılığı olan insanlar değil, aynı zamanda tüm dünyada olduğu gibi kadınlar da dezavantaj ve ayırımcılığa tabi olmuştur. Bu durum, feminizm olarak da adlandırılan kadın hareketlerini ve düşüncesini doğurmuştur.

Amerikan dış politikasında savaş-barış-güvenlik konularında etkili olan veya olmaya çalışan toplumsal gruplardan biri de sivil barış grupları ve örgütleridir. Farklı siyasi konular ve sorunlar etrafında oluşan sivil gruplar, koalisyonlar şeklinde bir araya gelerek yönetim üzerinde baskı uygulamışlardır. Savaş karşıtı eylemler, gösteriler, protestolar ve diğer baskı faaliyetleri yürütmüşlerdir

Baskı ve Çıkar Grupları

Baskı ve çıkar gruplarının, siyasi partiler ve sivil toplum hareketleriyle çok büyük benzerlikleri bulunur. Özü itibarıyla bu grupların ve sivil toplum hareketlerinin, devlet organları ile organik bir ilişki ya da bağı yoktur. Sivil toplum alanına ait olup belli amaçları ve hedefleri gerçekleştirmeye çalışır ve çok farklı alanlarda faaliyetler gerçekleştirirler.

ABD hükümet ve toplumunun demokratik yapısı gereği, baskı ve çıkar grupları hem bir ihtiyaçtır hem de rolleri oldukça büyüktür. Demokrasinin yarışmacı karakteri ve seçimlerin belli aralıklara yapılması nedeniyle, sivil toplum grupları amaçlarını gerçekleştirmek için hemen her gün faaliyet yapmak ve hükümet organlarından ve yetkililerinden destek almak isterler.

Baskı ve çıkar gruplarının örgütlenme ve üyelik profili, siyasi partilerden, şirketlerden ve özel nitelikli gruplardan farklı bir özellik arz eder. Bu gruplar, belli bir konuda amaç ve hedeflerini gerçekleştirmeye çalıştıkları için, kendilerine en uygun bölgede, şehirde veya noktada örgütlenerek ve yine ilgili kamuoyunun desteğini alarak faaliyetler gerçekleştirirler.

Bu tür grupların amaçlarının ve çıkarlarının ekonomik değil daha çok sosyal, siyasal ve sağlık konularının olduğu görülmektedir. Diğer yandan, dini duyarlılığı ve amacı olan örgütler de kendilerini ilgilendiren eylem ve tercihleri üzerinde belirli bir etkiye sahip olmak için başkentte faaliyet gösterirler.

Baskı veya çıkar grupları, birkaç şekilde siyasi karar vericilerin davranışlarını etkilemektedirler. Kendi üyelerinin görüşlerinin siyasi figürlere ulaşmasını temin ederek grubun hangi noktada durduğu mesajını vermek bunlardan bir tanesidir. Daha önemlisi, Kongre komitelerine ulaştırılmak üzere belli konularda detaylı rapor veya analiz hazırlayabilmektedirler. Çoğu baskı grubunun Washington’da sürekli ofisleri bulunmaktadır. Burada temel amaç karar vericileri ile sürekli ve yakın temas kurabilmektir. Bazı gruplar ise bu amaçlarına ulaşabilmek için profesyonel lobicilik hizmetlerinden faydalanmaktadır.

Son olarak, belki de tüm Amerikan toplumunun çok çeşitli aktörler aracılığıyla yaptığı, literatürde ve günlük siyasette veya yaşamda çok popüler olan lobicilik olgusu ve faaliyetlerini zikretmek gerekir. ABD toplumunda etkili olan etnik, dini, yerel, ideolojik ve diğer kimlik grupları, ABD yönetiminde ve kongresinde yürüttükleri lobicilik faaliyetleri aracılığıyla iç ve dış politikada etkili olmaktadır. Bunlar arasında en çok öne çıkanlar; Yahudi lobisi, Yunan lobisi, Ermeni lobisi, İskoç lobisi, Arap lobisi gösterilebilir. Son yıllarda Türk lobisinin oluştuğu da söylenebilir.