AMERİKAN DIŞ POLİTİKASI - Ünite 6: ABD’nin Orta Doğu Politikası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: ABD’nin Orta Doğu Politikası

ABD’nin Orta Doğu Politikasının Hedefleri ve Stratejileri

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Orta Doğu’da birbiriyle örtüşen, çatışan veya tutarsız olan çok yönlü ekonomik, siyasi ve stratejik çıkarlara sahiptir. Ayrıca her türlü Amerikan çıkarlarının karışımı, zaman içerisinde, yönetimlerin ve bireysel aktörlerin yaklaşımları çerçevesinde değişmiştir. Amerika’nın başlıca hedefleri aşağıda sıralanmıştır:

  • Sovyet yayılmacılığını sınırlandırmak
  • Orta Doğu petrollerinin dost ülkelerde olmasını sağlamak
  • İsrail’in güvenliğinin sağlanması
  • Enerji güvenliğinin sağlanması
  • Arap ülkeler arasındaki ilişkilerin zayıflatılması

Amerika, 1948-1960 arasındaki yıllarda bölgedeki Arap ülkeleriyle yakın ilişkiler kurmaktaydı ve onları müttefik olarak görmekteydi. 1967 yılına kadar Arap milliyetçiliğine desteklerde bulundu ve 1967 Arap-İsrail savaşından sonra bölgede olarak Hem İsrail hem de Arap devletleriyle ilişkiler sıkı tutuldu.

ABD, 1956 yılındaki Süveyş Krizi’nden itibaren izlediği politikalarla Avrupalıların Orta Doğu’daki etkisini azalttı ve bölgeyi kendisinin belirleyici olduğu bir alan hâline dönüştürdü. Bölge Avrupa Birliği üyelerinin güvenlikleri ve ekonomileri bakımından hayati önem taşıyan bir bölge olmasına rağmen Amerikalılar bölgeye yönelik politikalarında bu ülkelerden fikir ve destek alma yoluna gitmediler. Sovyetler ile Amerika arasında silah satma yarışı ve Arap ülkelerinin kaynaklarını siyasi ve kültürel alanlara yatırmaması bölgeye büyük zararlar vermiştir.

Amerika’nın Orta Doğu politikasında İsrail’in güvenliğine çok büyük önem vermektedir ve bu neden dolayı Filistin sorunun çözümünde inisiyatif almayarak ve duyarsız kalarak sorunun devam etmesinde etkili olmuştur.

Bölgedeki Arap milliyetçiliğini baskı altında tutmak konusunda hiçbir zorluk yaşamayan ABD yönetimi 1979 yılından itibaren radikal İslamcı aktörleri etkisizleştirmeyi bir politika haline getirdi. Bu politikalar İran’ın ılımlaşmasını engellemiştir. Ayrıca bölgede Hamas ve Hizbullah’ın etkinliğinin artmasına neden olmuştur.

ABD’nin Orta Doğu Politikasını Etkileyen Faktörler

ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik politikası üç karar verme düzeyini içermektedir :

  • Küresel
  • Bölgesel
  • Bölge içi

ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik genel politikasının ve bölge içi sorunlara yönelik özel politikalarının belirlenmesinde önemli olan faktörlerin bazıları şunlardır:

  • Başkanın düşünceleri
  • Tavsiye veren kimseler
  • Petrol şirketleri
  • Lobiler
  • Kongre
  • Misyonerler

Amerikan Yahudileri ve onların kurdukları örgütler, bölge içi bir sorun olan Arap-İsrail çatışmasında doğrudan çıkara sahiptirler. Onların politikacılara ve yöneticilere verdiği destek, daha çok Yahudi varlığını sürdürme kaygısıyla ilgili olan dinî ve kültürel kökenlere sahiptir. İsrail yanlısı gruplar Amerikan çıkarlarını gerektiğinde İsrail çıkarları ile paralel bir hale getirmektedirler.

İsrail lobileri Amerikan başkanlık seçimlerinde çok önemli bir etkiye sahiptirler. Bu yüzden başkanlar seçim döneminde destek alabilmek için lobilerin etkisi altında kalarak hareket etmektedirler. Amerikan halkı Yahudi halkının bir devlet kurma fikrine hep sempati ile bakmış ve desteklemiştir. ABD’de bazı din adamları da Yahudilerin devlet kurması savunmaktadır.

Arap ülkeleri de sahip oldukları petrol kaynakları sayesinde Amerika’da para ile lobicilik faaliyetleri yapmaktadırlar ve bazı Amerikalı diplomatlar ile iyi anlaşabilmektedirler. Genel olarak Amerika’nın Orta Doğu politikasının belirlenmesinde İsrail büyük rol oynamaktadır.

ABD’nin Orta Doğu’ya İlgisinin Tarihsel Arka Planı

19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başlarında Amerika doğu halklarına Hristiyanlığı ve uygarlığı götürmeyi amaçlamıştır. Bu faaliyetleri misyoner okulları açarak desteklemiştir.

19. yüzyılın sonralarına doğru ABD’ye yerleşen Yahudiler Amerikan politikalarının oluşmasında etkin olmuşlarıdır. 1917 yılında İngilizlerin yayınlamış olduğu Balfour deklarasyonuna ABD başkanı Wilson onay vermiştir. 1930’lu yıllarda başkan Roosevelt Araplardan para karşılığında toprak alınabileceği fikrini sıcak bakıyordu.

ABD 2. Dünya Savaşından sonra petrolün önemini daha iyi anlamış ve bölgedeki Suudi Arabistan ile iyi ilişkiler kurup petrol akışının devam etmesi konusuna çok önem vermiştir.

ABD’nin Arap-İsrail Çatışmasına Yönelik Tutumu Ve İsrail’le İlişkileri

2. Dünya savaşı sonrasında Amerikan Başkanı Truman Yahudilerin Filistin’e göç etmesini desteklediğini ilan etti ve Yahudi devletinin kurulmasını destekledi. 1947 yılında Birleşmiş Milletler İsrail devletinin kurulmasını kabul etmiştir. Başkan Truman İsrail devletinin ABD’ye faydalı olacağını düşünmüştür.

Amerikan yönetimi Orta Doğu bölgesinde milliyetçi devletlerin olmasına sıcak bakıyordu ve böylece Sovyetlerin yayılması politikasının Arap devletleri tarafından engelleneceğini düşünüyordu. 1950’li yıllarda ABD Arap devletleri iyi ilişkiler kurarak özelikle Mısır ile anlaşma yollarını aramaya başlamıştı. Fakat İsrail lobisini bu durumu değiştirmeyi başarmıştır.

Süveyş kanalının kontrolünü elinden kaybeden İngiliz ve Fransızlar Mısır ‘a askeri operasyon yapmışlardı. ABD ise bu duruma sıcak bakmayıp bu ülkelere karşı petrol ambargosu uygulamaya başladı ve bu operasyon sona erdi. İsrail yönetimi de ABD’nin isteği ile Mısır’da işgal ettiği topraklardan geri çekildi.

Sovyetler Arap-İsrail savaşı sırasında Mısır ve Suriye’ye çok sayıda uçak satmıştı ve Amerikan yönetimi bu durumdan dolayı İsrail’e çok sayıda uçak satmayı kabul etmiş ve 50 tane bombardıman uçağı satmıştır.

1960’lı yıllarda İsrail artık ABD’nin müttefiki haline gelmişti ve hiç bir ABD başkanı İsrail’in yok edilmesine izin veremezdi. Başkan Nixon İsrail’i bölgede çok önemli bir devlet olarak görüyordu ve diğer ABD başkanlarına nazaran daha fazla İsrail’e yardımda bulunuyordu. 1973 Arap-İsrail Savaşında İsrail hiç olmadığı kadar büyük bir tehdit altındaydı, dışarıdan yardım almadan ayakta kalması mümkün değildi. Bu yardımı uçak, tank ve füze olarak yapabilecek tek ülkenin ABD olduğu açıktı. Bu savaştan ABD ile İsrail daha da yakınlaşarak çıkmışlarıdır.

Savaş sonrasında Arap ülkeleri ABD’ye karşı petrol ambargo ilan etmişlerdi . Bu durum ABD’yi etkiledi ama İsrail’e karşı olan tutumunda bir değişikliğe yol açmadı. Başkan Carter döneminde ABD yönetimi Kudüs ve çevresinde barışı hedefleyen bir Orta Doğu politikası izlemeye başladı ve Mısır ile İsrail arasında barışın sağlamasında ara buluculuk çalışmalarına hız verdi. İki ülkenin Camp David’de bir anlaşma imzalamasından sonra ABD yönetimi her iki ülkeye de yaptığı yardımları arttırmaya başladı.

Amerikalı yetkililer İran devriminden sonra İsrail’i bölgedeki güvenilebilecek tek ülke olarak görüyorlardı. A İsrail’in savaşa hazır bir ordusu vardı. ABD yönetiminde İsrail’in yapılabilecek operasyonlarda kullanılabileceği düşüncesi ağırlık kazanmaya başlamıştı. ABD yönetimi İsrail’e askeri alt yapısını kullanma imkanını sağlamıştı. İsrail yönetimin tehdit olarak gördüğü Filistin Halk Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Lübnan’daki üslerinin etkisiz hale getirilmesinde ABD yönetimi katkı vermeye karar vermişti. ABD’nin bu kararının ılımlı Araplar üstende kötü etki bırakmaması için Filistinlilere batı yakısında yeni yerleşim kumaları istedi fakat İsrail kendisi için yeni yerleşim alanları açmaya devam etti. İsrail uluslar arası arabulucular ile birlikte toprak sorunun çözümü için önerilen her planı reddetti.

ABD yönetimi İsrail’in daha uzlaşmacı politikalar üretmesi için baskılar yapmaya başladı ve İsrail’in FKÖ ile temas etmesini ve bazı kentlerde yerel seçimler yapmasını istedi. Buna karşın İsrail Rusya’dan gelen Yahudilere yeni yerleşim birimleri kurarak ABD isteklerini göz ardı etti.

Başkan Bush dönemimde ABD yönetimi İsrail’in Büyük İsrail projesinden vazgeçmesi istedi ve BM genel kurulanda İsrail’in kınanması için yapılan oylamada iki kere olumlu oy kullandı. ABD yönetimi bu dönemde İsrail-Arap savaşının çözümlenmesine çok önem veriyordu.

Başkan Clinton döneminde FKÖ ile İsrail arasında bir ilkeler anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre İsrail işgal ettiği bazı toprakları Filistin’e geri verecek ve bu bölgede seçimler yapılacaktı. Bu ilke anlaşmasının uygulanması çok yavaş ilerliyordu ve İsrail’de Netanyahu’nun başbakan seçilmesi ile birlikte İsrail askerlerin geri çekilmesi gerçekleştirmiyordu ve İsrail yeni yerleşim birimleri açmaya devam ediyordu. Bu durum karşısında başkan Clinton tekrar taraflar üzerinde baskı kurarak aralarında anlaşmayı yeniletti.

George W. Bush döneminde de ABD yönetimi İsrail yanlısı olan tutumunu devam ettirdi. Amerika İsrail’e askeri ve ekonomik yardımlarda bulundu. İsrail’in nükleer çalışmaları konusunda da sessiz tavır takındılar.

ABD’nin Araplarla İlişkileri

ABD’nin en büyük korkusu Sovyetlerin petrol bölgelerini ele geçirmesi durumuydu. İran’da bulunan Sovyetlerin 1946 yılında bölgeden ayrılmaları için baskı uygulaması olumlu sonuç vermişti ve Amerikan yönetimi Sovyetlerin bu gibi girişimlerde bulunmaması amacıyla hep hazır bulunması gerektiğine karar vermişti.

İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’a daha fazla yardım edemeyeceğini ABD’ ye bildirdiği zaman Sovyetlerin bu ülkeler üzerinden Akdeniz’e inmemesi için Başkan Truman kongreden yetki istedi. Bu yetki iki ülkeye yapılacak her türlü saldırı için yardım edebilme imkanını içermekteydi.

Bölgedeki Arap ülkelerinde bazı geleneksel liderler ABD ile yakın ilişkiler kurmayı planlıyordu. Diğer ülkeler ise bağlantısız kalmayı istiyorlardı. Bölgede kurulan bazı ittifaklar da Arap ülkelerini karşı karşıya getirmiştir. Türkiye, Irak, İran ve İngiltere Bağdat Paktı ile bir araya gelmişlerdi. Buna karşı Mısır ve diğer Arap ülkeleri paktın karşısında bir pozisyon belirlemişlerdi. ABD yönetimi bu durumda Mısır ve Suudi Arabistan ile olan ilişkilerini bozmamak ve İsrail kızdırmamak amacıyla pakta üye olmamıştı ama her fırsatta paktı desteklediğini belirtmişti.

ABD yönetimi Arap yanlısı politikalar izlemek istemişti ve Mısır’a yardım yapıp kendisinden silah almasını sağlayacaktı fakat bu yardımın kendi aleyhlerinde kullanılacağı ihtimaline karşın yardım yapılmadı. Bunun üzerine Mısır Çek silahları almak istedi ve ABD yönetimi bunun bir silahlanma yarışına önlemek için Mısır ve İsrail arasında bir barış anlaşması imzalanmasını istedi ama başarılı olamadı. Mısır’ın Çin’i tanıması ABD’nin Mısır’a yapmış olduğu baraj projesini bitirmesi ile sonuçlandı.

Irak’ta yapılan darbe sonucunda Irak Bağdat Paktından çekilme kararı almıştı. Bu karar ABD’nin Orta Doğu politikasının ifası anlamına geliyordu. Bu durumdan dolayı ABD İran, Türkiye ve Pakistan’a güvence veren anlaşmalar imzalamıştır.

Amerika petrol üreten devletler ile ılımlı ilişkiler sürdürmeye devam ederken, 1967 yılında meydana gelen savaşta İsrail’in çok büyük oranda toprak elde etmesine sessiz kalması Arap devletlerinin tepkisine çekmesine neden olmuştur.

Amerikan yönetimi Türkiye’nin Kıbrıs’a yönelik yapmış olduğu askeri müdahale sonucunda ambargo uygulamaya başladı. ABD yönetimi Arap devletlerini İsrail ile barış anlaşması imzalamaya ikna edemeyince onlarla olan ilişkilerini gözden geçirmeye karar verdi. Arap ülkelerinin tavırları ve İran İslam devrimini aynı döneme denk gelince ABD yönetimi Türkiye ile olan ilişkileri iyileştirmeye karar verdi.

Irak yönetimin Kuveyt’i işgal etmesi Amerikan istihbarat servisini tahmin edememişti. Irak’ın bundan sonraki politikasının Suudi Arabistan petrollerini ele geçirmesi olduğu konusunda Amerikan yönetimine istihbarat bilgileri ulaştırıldı. Böyle bir durum petrol kaynaklarının güvenliğini tehlikeye düşüreceği için ABD yönetimi Irak’a karşı bir hareket yaptı. Irak’ın askeri gücünün büyük bir bölümü yok etti ve Irak askerlerinin bir kısmının kuzeye doğru kaçmalarına izin verdi.

Amerikan yönetimi İran’a karşı askeri olarak Irak’ın ayakta durabilmesini tercih etti. ABD, Irak’ın kuzeyini güvenli bölge ilan etti. Amerikan yönetimi Türkiye topraklarını kullanarak Irak içerisinde istedikleri alanları bombaladı. Bu durumdan dolayı Irak’ın kuzeyinde devlet varlığının olmaması Türkiye’nin güveliğini tehlikeye sokuyordu.

ABD’nin İran’la İlişkileri

İran’ın 1951 yılında petrollerini millileştirmek konusunda İngilizler ile mücadeleye başlamıştı. Amerika, Irak Başbakanı Musaddık’ın tavırları Sovyetlere karşı olumlu buluyordu. Amerika yönetimi Irak başbakanını devrilerek Şah’ın tekrar İran’a dönmesine yardımcı oldu. Şah’ın Amerika yönetimi olan yakın ilişkileri halkın tepkisine neden olmuştu. İran yönetimi bölgede İsrail ile birlikte ABD’nin en yakın müttefikiydi. İran çok sayıda askerini Amerika’da eğitim almaya göndermiştir. Halkta oluşan Şah karşıtı görüş onun devrilmesinde çok etkili olmuştur. Şah Amerika’ya gitti ve İran’da mollalar iktidara geldi. 1979 yılında bir grup İranlı genç Şah’ın geri gelme ihtimaline karşı Amerikan büyükelçiliğini bastı ve insanları rehin aldı. Bu duruma karşı ABD yönetimi İran’ın Amerikan bankalarında bulunan varlılarını dondurma kararı aldı. ABD yönetimi rehineleri kurtarmak için bir operasyon düzenledi ama operasyon başarısızlıkla sonuçlandı. ABD yönetimi rehineler karşılığında silah vermeyi kabul etti ve bu anlaşma basına sızdı. Amerika Irak’a İran hakkında gizli bilgileri vererek İran’a karşı hazır olmasını istemekteydi. İran Kuveyt’in petrol tankerlerine uzun bir süre saldırı yapınca Amerika gemilere Amerikan bayrağı takarak gemileri ABD güvenliği altına aldılar.

Körfez Savaşı sonrasında Amerika bölge ile ilişkilerini normalleştirme kararı aldı İran ile olan ilişkilerde bazı adımlar attı. İran’ın bir miktar petrol satmasına izin verildi ve bazı mali konuşlarda anlaşmalar sağlandı. Amerikan yönetimi İran’ın nükleer çalışmalarını önlemek için çaba göstermeye devam etmiştir.

11 Eylül 2001 Sonrası ABD’nin Orta Doğu Politikası

11 Eylül 2011’den daha sonra Amerikan yöneticileri Orta Doğu’da oluşan “radikal İslam Akımını” temel tehdit olarak algılamaya başladı. ABD’ye göre 11 Eylül ve benzeri saldırıları gerçekleştiren güçler Batı medeniyetini hedef alan güçlerdi. Amerikan yöneticileri kendilerinin İslam’a karşı olmadıklarını söylediler fakat Amerikan yönetiminin yapmış oldukları açıklamalar onlar için Müslümanların potansiyel terörist oldukları izlemini verdiler.

ABD’nin Afganistan ve Irak’a yapmış oldukları müdahale ile yeni stratejilerini uygulamaya başladı. Bu müdahalenin asıl amacı Orta Doğu’daki petrol kaynaklarını kontrol ederek bölgeye yeniden şekil vermekti. Amerikan yönetimi Irak’ta istediği sonuçları elde edemedi ve arkalarında bir enkaz bırakarak bu ülkeden çekildiler. Amerika yönetimi bölgede uygulamak istediği Büyük Orta Doğu projesi gerçekleşemeden ortadan kalktı.

Amerikan yönetiminin esas tehdit algılamalarından birisi de bölgede ki totaliter rejimlerin kitle imha silahına sahip olma çabalarıydı. Irak’a müdahale edilmesi sürecinde durum önemli rol oynadı.

Amerikan yönetimi İran’ın nükleer programlarına olumsuz baktı ve İran’a karşı askeri ve ekonomik her türlü seçeneğin masada olduğunu söylediler. Günümüzde hala Amerikan yönetimi nükleer güç olma konusunda İran’a karşı olan baskılarına devam etmektedirler.