ANADOLU ARKEOLOJİSİ - Ünite 7: Anadolu’da Helenistik Dönem Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Anadolu’da Helenistik Dönem
Giriş
Anadolu içerisinde ve yakın çevresinde kurulan Hellenistik Krallıklar, Anadolu’nun birçok yerinde şehirler inşa etmişler ve daha önce kurulmuş olan kentlerin gelişmesini sağlamışlardır. Pergamon Krallığı ve diğer krallıklar güzel sanatların ve bilimin koruyucusu olmuşlardır. Aynı zamanda Anadolu’da çok önemli sanatsal ve fikir eserlerinin yaratılma sürecinde katkıda bulunmuşlardır. Hellenistik Dönem’le beraber Anadolu’daki Phryg ve Lykia dili gibi yerel diller yazıtlardan kaybolmaya başlamıştır. Yaygınlaşan eğitim kurumları ile beraber, Grekçe yaygın olarak öğretim ve konuşma dili olmuştur. Anadolu’nun zengin şehirleri ve doğal kaynakları, Hellenistik Dönem boyunca Krallıklar arasında kanlı çekişmelere neden olmuştur.
Diadokhoslar Yönetiminde Anadolu
Makedonia Kralı III. Aleksandros’un (Büyük İskender) MÖ 323 yılında Babylonia’daki (Babil) ölümü üzerine Aleksandros’un generalleri (Diadokhoslar) toplanarak General Perdikkas’ı, Aleksandros’un oğlu büyüyene kadar krallığa naip ve ordunun başkomutanı seçtiler. Diğer generaller ise, Makedonia İmparatorluğu’nun topraklarını yönetmek üzere çeşitli bölgelere vali olarak gönderildiler.
İskender’in krallığı komutanlar arasındaki yeni bir düzenleme ile yeniden bölüşülmüş, Seleukos Babylonia’yı ve doğusunu, Ptolemaios Mısır’ı, Antigonos ve oğlu Demetrios Anadolu’yu, Lysimakhos Trakya’yı ve Kassandros Makedonia’yı yönetmeye başlamışlardır. Makedonia İmparatorluğu şeklen dağılmamıştı, ama Diadokhoslar aralarında yönettikleri bölgeleri genişletmek için savaşmaya başladılar ve kendilerini MÖ 306 sonrasında yönettikleri yerlerde kral ilan etmeye başladılar.
Bu savaşların en önemlilerinden biri MÖ 301’de yapılan İpsos (Çay yakınları, Afyonkarahisar) Savaşı’dır. Savaşta Antigonos öldürüldü, oğlu Demetrios ise kaçtı. Savaş sonunda Lysimakhos, Trakya ile Batı Anadolu’yu, I. Seleukos, Toroslardan Hindistan’a kadar olan Makedonia İmparatorluğunun doğusunu, I. Ptolemaios ise Filistin, Kıbrıs ve Güney Suriye’yi aldı.
MÖ 281’de Seleukos Kralı I. Seleukos, bu sefer Kral Lysimakhos ile Magnesia ad Sipylum’un (Manisa) kuzeyinde Korupedion’da savaştı. Kral Lysimakhos’un bu savaşta yenilmesi ve ölümüyle, Diadokhoslar devri biterek Hellenistik Krallıkların devri başladı. Diadokhoslar Dönemi’nde Anadolu’nun III. Aleksandros tarafından ele geçirilmemiş bölgelerinde hâlâ yerel yöneticiler veya Persler hâkimdi. Hellenistik Dönemin en ünlü sanat eserlerinden biri olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki İskender Lahtine Abdalonymos gömülmüştür. Lahitin bir yüzünde Makedonlar ve Perslerin bir savaşı tasvir edilmiştir. Sahnenin en sonunda arslan postu şeklinde miğferi ile Aleksandros yer almaktadır ve lahite bu nedenle onun adı verilmiştir.
Hellenistik Krallıklar Yönetimi’nde Anadolu
Ptolemaios Krallığı: III. Aleksandros’un generallerinden I. Ptolemaios (MÖ 321-285) tarafından Mısır’da kurulmuştur. Ptolemaioslar Ege Denizi’ndeki ticaret merkezlerine ulaşabilmek için kullanacakları limanlar arayışındaydılar ve kereste, demir, bakır gibi Anadolu’nun doğal kaynaklarına ihtiyaçları vardı. Bu nedenle Anadolu’da toprak egemenliği arayışına girmeleri özellikle Seleukos Krallığı ile sık sık kendilerini karşı karşıya getirdi. Ptolemaioslar Anadolu’da var olan kentleri geliştirmişlerdir. Ephesos, Patara gibi bazı kentlere Kral II. Ptolemaios tarafından karısı onuruna Arsinoe adı verilmişti; ancak bu isimler Ptolemaiosların egemenliğinin son bulması ile terk edildi.
Ptolemaioslar Mısır’daki gibi, Anadolu’da da bir Kral kültü kurmayı arzulamışlardı. Mısır’da yerli halkın Grek kökenlilerle kaynaşmasını amaçlayan yeni bir kült olan Serapis kültünü kurmuşlardır ve bu kültü İsis kültüyle birleştirmişlerdir. Bu kültün ilk heykeli Sinope (Sinop) şehrinden satın alınarak Aleksandria’ya taşınmıştır.
Synkretik farklı kültlerin/tanrıların özelliklerinin birleşmesi anlamına gelirken; Mysterler ise gizemli tapınım anlamındadır. Ptolemaiosların Anadolu’da toprak talepleri tekrar son Ptolemaios Kraliçesi, VII. Kleopatra (MÖ 51-30) zamanında gündeme gelmiştir.
Seleukos Krallığı : Diadokhoslar Dönemi’nde Perdikkas’ın ordusunda bir general olan I. Seleukos MÖ 312 yılında Babylonia’da krallığını kurar. Doğu’da Hintlilerle antlaşmalar yaparak, onlardan aldığı savaş filleri ile III. Aleksandros’un buradaki topraklarının tamamını ele geçirerek krallığını genişletir. Batıda ise MÖ 301’de İpsos Savaşında Kral Antigonos Monoptalmos’a karşı galip gelen Kral Lysimakhos ve Seleukos, ele geçirdikleri toprakları paylaştılar.
Kral I. Seleukos (MÖ 312-281) babasının anısına, Orontes (Asi) Irmağı üzerinde yeni başkenti Antiokheia’yı (Antakya) kurar ve başkent yapar.
Kral I. Seleukos’un ardılları, Kral I. Antiokhos (MÖ 281- 261), Kral II. Antiokhos (MÖ261-246) ve Kral II. Seleukos (MÖ 246-225)’dır. MÖ 245’de Baktria ve MÖ 238’de Parthia Seleukos Krallığı’ndan koparak bağımsız krallıklar hâline geldiler.
Seleukosların tekrar politik ve askeri olarak toparlanması Kral III. Antiokhos (MÖ 222-187) zamanında gerçekleşir. III. Antiokhos doğuda da bir dizi savaşla, Seleukoslardan isyanla kopan toprakların pek çoğunu geri almayı başarır. Kral, Batı Anadolu’daki serbest şehir devletlerini de kendisine tabi kılarak MÖ 196’da Trakya’yı da ele geçirdi.
MÖ 188’de Apameia’da (Dinar) yapılan barış antlaşması ile Seleukoslar Toros Dağlarının kuzeyindeki bütün topraklarını Romalıların müttefiklerine bırakmak ve Roma’ya çok yüksek bir miktar savaş tazminatı ödemek zorunda kaldılar.
Seleukoslar Anadolu’da pek çok yeni kent kurmuşlar ve bazı eski kentlerin adlarını değiştirmişlerdir. Antakya ve Silifke hâlâ Seleukoslar Dönemlerindeki isimlerini kısmen değişmiş olarak korumaktadırlar. Anadolu’da pek çok kentte ele geçen ve Seleukos Krallarına şehirlerin şükran duygularını anlatan yazıtlar, Seleukos’ların bu şehirleri maddi anlamda cömert bağışlarla desteklediğini ve özellikle yapı inşaat programlarını finanse ettiklerini göstermektedir.
Pergamon Krallığı: MÖ 301’de İpsos Savaşı’nda galip gelen Kral Lysimakhos, oldukça korunaklı Pergamon (Bergama) kentine, ele geçirdiği ve III. Aleksandros’un Pers İmparatorluğunu yenmesi sırasında biriken ganimetin bir kısmını koyarak koruması için Philetairos’u (MÖ 281- 263) buraya bir garnizonla yerleştirdi. I. Eumenes (MÖ 263-241) MÖ 261 yılında Sardis’te, Seleukosları yenerek bağımsızlığını tam anlamıyla kazandı. Kral I. Attalos (MÖ 241-197) döneminde Pergamon Krallığı hem Galatları hem de Seleukosları yenerek egemenliğini Batı Anadolu’da yaymaya başladı.
Kral II. Eumenes (MÖ 197-159) Roma tarafında yer almayı sürdürdü ve onun yönetimi altında Pergamon büyük bir sanat ve kültür merkezi hâline geldi. MÖ 188’deki Apameia (Dinar) Barış Antlaşması ile Pergamon Batı Anadolu’da geniş toprakları ele geçirdi. Pergamon’daki Zeus Altarı onun zamanında inşa edilmeye başlanmıştır.
Kral II. Attalos, Pamphylia Bölgesi’nde kendi adını taşıyan yeni bir kent olan Attaleia’yı ( Antalya ) kurdu.
Pergamon’un son Kralı III. Attalos (MÖ 138-133) ölürken Krallığını Roma’ya bıraktı. MÖ 129’da Romalılar bölgeyi tam anlamıyla teslim alarak, eski Pergamon topraklarında Anadolu’daki ilk eyaleti olan Provincia Asia’yı kurdular
Pergamon Kralları bilim ve sanatın en önemli hamileri olmuşlardır. Pergamon’da kurulan kütüphane, Aleksandria (İskenderiye) Kütüphanesi’nden sonra dünyanın en büyük ikinci kütüphanesiydi. Burada deri üzerine yazılan kitaplar “ pergamentum ” ( parşömen ) adıyla anılıyordu. Pergamon’da Hellenistik Dönem’de kurulan ve Roma Dönemi’nde önemi iyice artan Asklepion kült alanı ve tıp merkezinde yapılan araştırmalar modern tıp biliminin doğmasına neden olmuştur.
Pergamon kralları güzel sanatlara da destek vermişlerdi. Bugün Zeus Altarı’nın barok frizi ve Roma dönemi heykel kopyalarından tanıdığımız Pergamon heykel okulu, Hellenistik sanatın MÖ 230-130 yılları arasında en önemli eserlerini verdi. Pergamon Heyketraşlık okulu özellikle Kral portrelerindeki tanrısal bakış ve frizlerde veya serbest heykellerde acının başarılı tasvir edilmesi (pathetic üslup) ile tanınmaktadır. Pathetik üslup , heykeltraşlıkta yüz mimikleri ile iç duyguların tasvir edilmesidir.
Galatlar: Orta Avrupa’da yaşayan ve Galler veya Keltler olarak tanınan halk toplulukları Anadolu’da Galatlar olarak adlandırılmaktadırlar. İç Anadolu’ya yerleşen Galat kabilelerinden;
- Tektosaglar Ankyra’ya (Ankara),
- Tolistoboglar Pessinus’a (Ballıhisar-Eskişehir) ve
- Trokmeler Tavium’a (Büyüknefes Köy, Yozgat) ve çevresine yerleştiler.
MÖ 230 yılında Pergamon Krallığı’na saldıran Galatlar, Kral I. Attalos tarafından yenildiler. Galatia kabileleri Kral Deiotaros (MÖ 64-40) zamanında birleşerek Galatia Krallığı’nı kurmuşlardır. Son Kralı Amyntas’ın (MÖ 36- 25) ölmesi üzerine Galatia Roma İmparatorluğu’na ilhak edilerek başkenti Ankyra (Ankara) olacak şekilde Galatia eyaleti yapıldı.
Bithynia Krallığı: Bithynia Krallığı bugünkü Kocaeli yarımadası ve çevresinde kurulmuştu
Kral I. Nikomedes (MÖ 279-255) kendi adını verdiği yeni bir kent olan Nikomedia’yı (İzmit) kurarak başkent yaptı. I. Prusias (MÖ 230-182) zamanında Bithynia en parlak dönemini yaşadı. Son Bithynia Kralı IV. Nikomedes (MÖ 94-74) döneminde ülkedeki iç savaşa, Pontus Kralı IV. Mithridates de ordu göndererek karıştı, daha sonra da Bithynia’yı işgal etti. IV. Nikomedes ölümünde ülkeyi Roma halkına bağışladı ve MÖ 74’den itibaren burası bir Roma eyaleti hâline geldi.
Bithynia Kralları da diğer Hellenistik krallar gibi bilim ve güzel sanatların koruyucusu olmuşlardır. Bithynialı matematikçi Theodosius (MÖ yaklaşık 160-100), kürenin geometrisi üzerine çalışmalar yapmış ve güneş saatlerini keşfetmiştir. Nikaia’lı (İznik) astronom ve matematikçi Hipparkhos (MÖ yaklaşık 190-120) ise trigonometriyi keşfeden kişidir. Hipparkhos aynı zamanda ayın hareketlerini incelemiş ve dünya yörüngesindeki eğimi keşfetmiştir. Sanatçılar arasında da Bithynialı heykeltıraş Doidalses (MÖ yaklaşık 200 civarı) sayılabilir. Doidalses Roma Dönemi’nden kopyaları günümüze ulaşmış “çömelen Aphrodite” yontusunun heykeltıraşıdır.
Pontos Krallığı: Doğu Karadeniz bölgesinde kurulan bir devletti. Pontus Krallığını kuran I. Mithridates (MÖ 302- 265), Kral Antigonos Monophtalmos’un emrinde çalışan bir Pers soylusuydu. Kral I. Pharnakes zamanında (MÖ 185-169) batıya doğru genişlemekte olan Krallığın başkenti Paphlagonia’daki Sinope (Sinop) kenti oldu. Pontus Krallığın toprakları Batı Karadeniz’de Bithynia sınırına kadar yayıldı. Kral VI. Mithridates (MÖ 120-63) Pontus Krallığı’nın en ünlü yöneticisidir. Kral VI. Mithridates MÖ 63 yılında intahar etti ve cenazesi Sinope’de (Sinop) toprağa verildi. Pompeius Anadolu’da yeni ele geçirilen toprakların düzenlenmesi sırasında Bithynia ile Pontus Krallığı’nın batısını birleştirerek Bithynia - Pontus eyaleti adıyla Roma’ya bağladı.
Kolkhis’de (Kırım) VI. Mithridates’in oğlu Pharnakes babasının ölümünden sonra kendisini kral ilan etti. MÖ 48 yılında Pontus’u Romalılardan kurtarmak için buraya gelerek Roma birliklerini yendi. O sırada yakınlarda bulunan Julius Caesar, hızlı bir manevra ile Karadeniz’e ulaştı ve Zela’da (Zile) Pharnakes’in ordusunu yendi ve kralı Kırım’a çekilmeye zorladı. Roma senatosuna yazdığı mektupta Caesar, hızlı kazandığı bu savaşı tarif etmek için “ Veni , Vidi , Vici ” ( geldim, gördüm, yendim ) demiştir
Pontus Krallığı, doğuda Roma’nın gücüne karşı çıkan son devlet oldu. Onların yenilgisiyle Anadolu’nun büyük bir kısmı Roma Cumhuriyetinin kontrolüne girmiş oldu.
Kappadokia Krallığı: Kappadokia Kralı olan Ariaramnes (MÖ 280-230) zamanında, Seleukoslar Kappadokia Krallığı’nın bağımsızlığını tanıdılar. Buna karşılık, Kappadokia, MÖ 190 yılındaki Magnesia Savaşı’na kadar Seleukosların müttefiği olmuştur. Daha sonra ise kraliyetler arası evlilik bağları ile Pergamon Krallığı’nın müttefiki olmuş ve Roma Cumhuriyeti ile yakınlaşmışlardır. Hellenizmin Kappadokia’da çok da başarılı olmadığı düşünülmektedir. Burada Yunan modelli şehirlerin oluşumu, Anadolu’nun diğer yerlerine göre oldukça yavaş kalmış, halk köy tipi yerleşimlerde yaşamıştır. Şehirleşen en önemli yerleşim ilk ismi Mazaka olan ve Kappadokia Kralları zamanında Eusebeia, sonra ise Roma Dönemi’nde Caesarea adını alan ve bugün de buna yakın bir ad kullanan Argaios ( Erciyes) Dağı yakınındaki Kayseri’dir. Diğer bir kent olarak da Tyana ( Kemerhisar ) sayılabilir. Diğer Hellenistik Krallıklardan daha uzun bir süre yaşamış, ancak MS 17 yılında Roma İmparatorluğu’na bağlanarak eyalet hâline getirilmiştir.
Armenia Krallığı: Pers İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, Armenialıların büyük bir kısmı Seleukosların yönetimi altına girmiş, ancak bir kısmı da dağınık kabileler hâlinde bağımsız yaşamışlardır. Ancak Seleukosların MÖ 190 yılında Magnesia Savaşı’yla Romalılara yenilip büyük güç kaybetmeleri ile Armenia tam bağımsızlığını kazandı. MÖ 69 yılında Roma generali Lucullus tarafından yenilerek ele geçirdikleri toprakların büyük bir kısmını yitirdiler. Bu tarihten sonra Armenia artık Roma egemenliğine girmiş, kralları Romalılar tarafından tayin edilen ve Parthia ile Roma arasında tampon görevi gören bir bağdaşık devlete dönüşmüştür.
Kommagene Krallığı: Seleukos Krallığı’nın zayıflamasıyla, MÖ 162 yılında, bugünkü Adıyaman, Maraş ve Antep illeri civarının valisi olan Ptolemaios ayaklanarak Kommagene Krallığını kurmuştur. Kommagene Kralı I. Antiokhos’un (MÖ 69-34) kendisi için inşa ettirdiği Nemrut Dağı üzerindeki tümülüsü ve etrafındaki kutsal alan ( Hierothesion ) özellikle heykeltıraşlık eserleriyle Türkiye’nin ünlü bir arkeolojik alanıdır.
Parthia Krallığı: Seleukos Krallığı’nın egemenliğindeki kuzey batı İran’da, MÖ 247’de başlayan isyanlar ve MÖ 238’de Arsakes Hanedanı tarafından Parthia Krallığı’nın kurulmasıyla sonuçlanmıştır. MS 224 yılında, yeni bir hanedan tarafından kurulan Sasani Krallığına dönüşene dek bu krallık varlığını sürdürmüştür. Doğu Anadolu’da yapılan kazılarda zaman zaman Parthia eserlerine rastlanılmaktadır.
Hellenistik Dönem Heykeltraşlığı
Hellenistik heykeltıraşlığın önemli bir heykel tipi kral portreleridir. Hellenistik dönemde ünlü filozofların, hatiplerin ve şairlerin de sıkça heykelleri dikilmiştir.
Ephesos’da bulunan ve bugün Viyana’da olan bir Hellenistik orjinalden kopya olan Bronz atlet heykeli ve Kyme (Aliağa) kazılarında ele geçip İzmir Arkeoloji Müzesi’ndeki koşmakta olan atlet ve İstanbul’da bulunan bir Hellenistik orjinalin kopyası olan terini kurulamak için örtü ile sarılmış “Tralles Oğlanı” Anadolu’daki Hellenistik atlet heykellerinin en önde gelenleridir.
Hellenistik Dönem’de tapınaklara ve şehirlere geç Klasik Dönem’in stillerini izleyen tanrı heykelleri dikilmiştir. Apollon ve Artemisin kült heykelleri buna örnek olarak sayılabilir. MÖ 2. yüzyıla ait Pergamon’da bulunmuş Zeus heykeli bu dönemde yapılmış bir orijinal eserdir.
Giyimli ve yoğun drapeli tanrıça ve kraliçe heykelleri de gene Hellenistik Dönem’de bolca üretilmiştir. Euthkydes tarafından MÖ 300’lerde yapılan bronz Antiokheia Tykhe’si, MÖ 3. yüzyıldan bronz drapeli Demeter Heykeli bu dönemin günümüze ulaşan nadir, orijinal başyapıtlarından bir tanesidir.
Hellenistik dönemde Anadolu’da kahramanlar ve Galat’ları tasvir eden heykel grupları da yapılmıştır. Dionysos ve Satyr’lerde Hellenistik Dönem’de sıkça tasvir edilmiştir. Nikomedia’da bulunan MÖ 3. yüzyıla ait bronz Satyr heykeli bu türün nadir orijinal örneklerinden bir tanesidir. Roma kopyalarından tanıdığımız Kentauros heykelleri de Hellenistik orjinallere dayanır.
Bunların dışında yaşlı erkek ve kadınlar, köleler, ucubeler de Hellenistik heykeltıraşlıkta sıkça tasvir edilmiştir. Priene’den bulunan ve ayağından diken çıkartan pişmiş topraktan zenci çocuk heykeli buna örnektir.
Hellenistik Dönem’de altar binalarında bulunan kabartmalar üzerinde krallıkların zaferleri mitolojik kontekslerde yorumlanmıştır.
Hellenistik Çağdan günümüze ulaşan ve sanatsal özellikleri bölgelere göre farklılıklar gösteren kabartmalı adak ve mezar stellerinin pek çok güzel örneği Türkiye’deki müzelerde sergilenmektedir. Hiç kuşkusuz geç Hellenistik Dönem’in Türkiye’de en tanınan anıtsal heykel grubu, Nemrud dağındaki tanrı heykelleridir.
Hellenistik Dönem Mimarisi
Şehircilik, Klasik Çağ’da başlayan kurallarla Hellenistik Çağ’da düzenli şehirciliğe dönüşmüştür. Özellikle Hippodamosun plan şeması Hellenistik Dönem’de kurulan şehirlerde sıkça kullanılmıştır.
Hellenistik Çağ tapınakları: Hellenistik Dönem’de hiç kuşkusuz en dikkat çekici yapıları Dipteral planlı Batı Anadolu tapınaklarıdır. Ephesos Artemis Tapınağı, dipteral planlı olup Hellenistik Çağ izleri yapının döneme ait mimari elemanların kullanılmasında ve çağ içerisinde moda olan motiflerde görülebilir.
Didyma’daki Apollon Tapınağı’nın son evresi MÖ 330’larda başlamış ancak yapı Roma Çağı’nda bile tamamlanamayarak yarım kalmıştır. Yapı Klasik Çağ planını izlemesine karşılık mevcut mimari elemanları ve süslemeleri Hellenistik Çağa aittir.
Dipteral tapınaklardaki yapının uzun süren tamamlanma süreci ve bazen bitirilememesi ve büyük masrafları daha ekonomik ama görüntüsel olarak Dipteral tapınakların anıtsallığını taşıyan yeni bir plan tipi olan PseudoDipteral’in geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Sardes’teki Artemis Tapınağı Dipteral tapınakların bu yeni plan tipine geçişin güzel bir örneğidir.
Gerçek anlamda Pseudo-Dipteral tapınak tipi büyük ihtimalle mimar Hermogenes tarafından geliştirilmişti. Pseudo-Dipteral plan tipi Hellenistik Çağ’da Anadolu’da en çok kullanılacak tapınak plan tipidir. Diğer Hellenistik Pseudo-Dipteral tapınak örnekleri arasında Lagina’daki (Turgutlu-Muğla) Hekate Tapınağı, Teos’daki (Sığacıkİzmir) Dionysos Tapınağı sayılabilir
Tapınak mimarisinde Hellenistik Çağ’da sevilen ve yaygın olarak kullanılan bir diğer plan tipi Peripteros’tur. Zeus Tapınağı Peripteral plan tipinin yanı sıra Anadolu’da Korinth düzeninin dış cephede kullanıldığı ilk yapıdır. Tapınaklar yüksek podyumlar üzerine inşa edilerek uzaktan da algılanabilmeleri amaçlanmıştır. Pergamon’daki Dionysos Tapınağı bu tiptedir. Limyra kentinde Ptolemaios krallarına tapınılması için bir Ptolemaion yapısı inşa edilmiştir.
Tholos yapıları yuvarlak planlı tapınak planlarıdır. Antiokheia ad Orontes ( Antakya ) Tykhe Tapınağı bu türün Anadolu’daki en ünlü örneğidir.
Hellenistik Çağ’da sunak yapıları da anıtsal ölçülere ulaşmıştır. Helllenistik Dönem’in en ünlü sunağı Pergamon’da bulunan ve muhtemelen Kral II. Eumenes (MÖ 197-159) tarafından inşa ettirilmiş olan Pergamon Sunağı’dır .
Tiyatro : Bu yapıların Anadolu’daki en erken örnekleri Hellenistik Dönem’e aittir. Anadolu’da çok az tiyatro Roma Dönemi’nde değiştirilmeden Hellenistik hâliyle kalmıştır. Bunların hepsi at nalına benzer bir plana sahiptir.
Stadionlar : Hellenistik Çağ’da dinsel şenliklerde sportif karşılaşmaların yapılması için inşa edilen bir yapı tipidir. Priene Stadion’u Hellenistik Dönem’dendir.
Stoalar: Stoa binaları , antik şehirlerde halkın güneş ve yağmurdan korunması için agora ve tapınak alanlarının etrafına inşa edilmişlerdir.
Agoralar : Hellenistik Dönem’de şehirlerin merkezleri agoralar olmuştur. Agoralar sadece ticaret amaçlı değil, halkın toplanabileceği, içlerine anıtlar yerleştirilebilecek ve etrafında yönetimsel binaların olduğu kamusal alanlara dönüşmüştür. Hellenistik agoraların etrafı stoalar ile kaplıdır. Stoaların içlerinde dükkanlar yer alır.
Bouleuterion ve Prytaneionlar : Erken örneklerinden birini Priene’de gördüğümüz Bouleuterion yapıları ilk başta kare planlı ve içerisine oturma sıralarının, dik kenarlar oluşturacak şekilde, “U” şeklinde yerleştirildiği yapılardır. Genellikle bu yapıların yanına yaşlılar heyeti de diyebileceğimiz, şehrin önde gelenlerinden oluşan bir kurul için Prytaneion’lar eklenmiştir. Bu yapıların belirgin bir plan tipi yoktur.
Gymnasionlar : Bu yapılar antik şehirlerin okullarıdır. Buralarda yer alan sınıflarda okuma yazma öğretilirdi. Ancak asıl şehrin gençlerini askerliğe hazırlayan bedensel gelişimlerini de sağlayan jimnastik ve silah kullanma bu okullarda öğretilmekteydi. Beden eğitimi Palaestra adı verilen açık alanlarda yapılmaktaydı. Roma Dönemi’nde Gymnasion’lar hamam yapıları ile birleştirilmiştir.
Mezarlar: Hellenistik Dönem’de Mausolleion’u model alan başka anıtsal mezar yapıları da yapılmıştır. Şehirlerin içlerine de, şehirlerin efsanevi kurucuları veya şehirlere büyük hizmetlerde bulunmuş olan kişilerin anıtsal mezarları dikilmiştir. Bunlara hereon adı verilmektedir.
Deniz fenerleri: Antik dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır’daki Aleksandria’daki (İskenderiye) deniz feneri , Knidos’lu mimar Sostratos tarafından MÖ 3. yüzyılda inşa edilmiştir.
Surlar ve diğer savunma yapıları: Hellenistik Dönem surları üzerlerine mancınık ve mızrak atan mekanizmaların yerleştirildiği yüksek kuleler içerir. Şehir dışındaki arazilerine de kaleler ve gözetleme kuleleri yapılarak şehir territoryalarının ve yolların güvenliği sağlanmıştır