ANAYASA I - Ünite 6: 1924 Anayasası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: 1924 Anayasası

Anayasanın Hazırlanma Süreci

II. TBMM’nin, kuruluşu ile birlikte yeni anayasa ihtiyacını karşılamak üzere çalışmalara başlandı ve 20 Nisan 1924’te yeni Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girdi. Cumhuriyetin ilk anayasası olan bu belgenin resmî adı, 1924 Teşkilât-ı Esâsiye Kanunudur.

1924 Anayasası, 1923 Genel Seçimleri ile kurulan II. TBMM tarafından hazırlanmıştır.1923 seçimlerinin tek parti yönetiminin hâkim olduğu bir ortamda yapılması, bu seçim sürecini demokrasinin olmazsa olmaz şartları arasında yer alan çoğulculuk ve yarışmacılık boyutundan yoksun kılmıştır. 1924 Anayasası’nı hazırlayan II. TBMM seçimle belirlendiği hâlde, bu seçim sürecinin çoğulculuk, yarışmacılık, genel oy ve demokratik temsil ilkelerine dayanmaması, anayasanın yapımı sürecinin demokratik olmadığı sonucunu yaratmaktadır.

CHP, 1923 Seçimleri öncesinde içindeki muhalif unsurları tasfiye ettiğinden, seçim yarışına katılan adaylar, siyasî eğilimleri yönünden büyük ölçüde türdeş niteliktedir. Bundan başka 1923 Seçimleri, iki dereceli bir yöntemle yapıldığından, seçmen iradesi ancak seçicilerin belirlenmesinde etkili olmuştur. TBMM’nin üye kompozisyonunu belirleyen ise seçicilerin iradesidir. Buna ek olarak 1923 Seçimleri, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmaması yönünden de demokratik bir özellik taşımamaktadır.

Her ne kadar seçimle belirlenmiş olsa da II. TBMM, bu seçim süreci

  • Çoğulculuk,
  • Yarışmacılık,
  • Genel oy,
  • Demokratik temsil ilkelerine

dayanmadığından yapım sürecinin demokratik olmadığı söylenebilecektir.

Hükümet Sisteminin Niteliği: Yasama-Yürütme İlişkileri

1924 anayasası, meclis hükümetiyle parlamenter hükümet arasında karma bir model benimsemiştir.

1923 değişikliği, Cumhuriyetin ilânına bağlı olarak bir cumhurbaşkanlığı makamı yaratmış; cumhurbaşkanına, meclis üyeleri arasından başbakanı atama yetkisi sunmuştur. Bu değişikliğe göre başbakan, meclis üyeleri arasından bakanlar kurulunu oluşturmakta; bakanlar kurulu listesini TBMM’nin onay iradesini almak üzere cumhurbaşkanına sunmaktadır. TBMM’nin bakanlar kurulu listesini onaylaması ile birlikte hükûmet hukuken varlık kazanmaktadır. Bu model, hükûmetin kuruluş süreci yönünden meclis hükûmeti sisteminden ayrılan, parlamenter sisteme yaklaşan kendine özgü bir yapıyı ifade etmektedir.

1924 Anayasası’nın 44. maddesi ise hükûmetin kuruluş süreci yönünden parlamenter sistemlerde mevcut olan bir modeli benimsemiştir.

Anayasa’nın 46. maddesi, parlamenter sistemlerde olduğu gibi, bakanlar kurulunun kolektif ve bireysel sorumluluğu kuralına yer vermiştir.

39. maddesinde tıpkı parlamenter sistemlerde olduğu gibi cumhurbaşkanının tüm işlemlerinin başbakan ve ilgili bakanın karşı imzasına tâbi olduğu kuralına yer vermektedir.

Yargı Fonksiyonunun Temel Esasları

1924 Anayasası 8. maddesiyle, yargının bağımsızlığı kuralına yer vermektedir. Anayasada “Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır.” Mahkemelerin kanunla kurulacağı, hâkimlerin bağımsızlığı, hâkimlerin kanunlarda öngörülen usûller dışında azledilemeyecekleri, hâkimlerin özlük haklarının ve görevlerinin kanunlarla düzenleneceği, hâkimlerin kanunlarda gösterilenler dışında herhangi bir görev üstlenemeyecekleri, yargılamaların aleniyeti, herkesin mahkemeler önünde hak arama hürriyetine sahip olduğu, nihayet mahkemelerin görevleriyle ilgili davalara bakmayı reddedemeyecekleri hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucunun anayasanın kendisine sunduğu takdir yetkisini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını dikkate alarak düzenlemesi ise garanti edilmemiştir. Ayrıca kanunların anayasaya aykırı olamayacağı hükme bağlanmış olmasına karşın, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek bir anayasa yargısı sisteminin mevcut olmamasından dolayı bağımsız bir yargı gücünün varlığından söz etmek mümkün değildir.

Anayasanın Üstünlüğü ve Katılığı

Anayasa’nın 103. maddesi, anayasanın üstünlüğü ilkesine yer vermektedir. Bu hüküm karşısında kanun koyma gücüne sahip olan TBMM, bu fonksiyonu yerine getirirken anayasanın üstünlüğü kuralını dikkate almakla yükümlüdür. Böylece anayasa, normlar hiyerarşisi içinde temel norm niteliğine sahip kılınmıştır. Ancak bu kuralı uygulayacak özel yetkili bir anayasa mahkemesi yaratmamıştır. Bu nedenle uygulamada beklenen sonucu yaratamamıştır.

Anayasanın 102. maddesi ise anayasanın katığını anlatmaktadır. Buna göre “Değişiklik teklifinin Meclis tam üyesinin en az üçte biri tarafından imzalanması şarttır. Değişiklikler ancak tam sayının üçte iki oy çokluğuyla kabul edilebilir. Bu kanunun, devlet şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki birinci maddesinde değişiklik ve başkalama yapılması hiçbir türlü teklif dahi edilemez.” Anayasa hükümlerinin değiştirilmesinde teklif ve oylamadan bahsederken teklif ve oylama aşamaları için özel çoğunluklar öngörmesi ve 1. maddeyi hariç tutması sebebiyle katı anayasa tanımına uygunluk göstermektedir.

Temel Haklar ve Hürriyetler

Anayasada “Türklerin kamu hakları” başlığı altında hak ve hürriyetler düzenlenmiştir. Anayasa, Türklüğü, vatandaşlık kavramına özdeş olarak görmektedir. Bu nedenle, “Türklerin kamu hakları” ifadesi, vatandaşların kamu hakları anlamına gelmektedir.

Anayasanın 68. maddesi ile “Her Türk hür doğar, hür yaşar. Hürriyet başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Tabiî haklardan olan hürriyetin herkes için sınırı, başkalarının hürriyeti sınırıdır. Bu sınırı ancak kanun çizer.” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde ile 18. yüzyılın tabiî hukuk öğretisinin benimsediği hak anlayışına paralel bir düzenleme yapıldığı görülmektedir.

Anayasada 18. yüzyılın anayasacılık hareketleriyle kabul edilen klasik hakların hemen hemen tümüne yer vermiştir. Bazıları şunlardır:

  • “kişi dokunulmazlığı, vicdan, düşünme, söz, yayım, yolculuk, bağıt, çalışma, mülk edinme, malını ve hakkını kullanma, toplanma, dernek kurma, ortaklık kurma hakları” (m. 70),
  • “can, mal, ırz ve konut dokunulmazlığı” (m. 71),
  • “yakalanmama ve tutuklanmama hürriyeti” (m. 72),
  • “işkence, eziyet, zoralım ve angarya yasağı” (m. 73),
  • “mülkiyet hakkı” (m. 74),
  • “din hürriyeti” (m. 75),
  • “konut dokunulmazlığı” (m. 76),
  • “basın hürriyeti” (m. 77),
  • “seyahat hürriyeti” (m. 78),
  • “sözleşme, çalışma, ortaklık ve dernek kurma hürriyeti” (m. 79),
  • “öğretim hürriyeti” (m. 80),
  • “haberleşme hürriyeti” (m. 81),
  • “tabiî hâkim ilkesi” (m. 83),
  • “vergi ödeme yükümlülüğü” (m. 84),
  • “verginin kanuniliği ilkesi” (m. 85),
  • “savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde hak ve özgürlüklerin ne şekilde sınırlanacağı” (m. 86),
  • “ilköğretim mecburiyeti” (m. 87),
  • “vatandaşlık hakkı” (m. 88).

Anayasanın hak ve hürriyetlere ilişkin düzenlemeleri, sadece hak ve hürriyetlerin isminden söz etmekte; bunların alanını tayin yetkisini kanun koyucuya sunmaktadır. Bu anlayış uygulamada anayasal güvencesi olmayan bir hürriyetler düzeninin doğmasına yol açmıştır.

Anayasanın Demokrasi Anlayışı

Anayasanın benimsediği demokrasi anlayışı, çoğulcu değil; çoğunlukçu demokrasi anlayışıdır. Kökleri J. J. Rousseau’nun düşüncelerine uzanan çoğunlukçu demokrasi anlayışı, genel iradenin her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yöneleceği varsayımına dayanmaktadır. Genel irade ise uygulamada, çoğunluğun iradesi olarak tezahür etmektedir. Bu nedenle, çoğunluğun iradesi de tıpkı genel irade gibi, her zaman için kamunun menfaatine ve iyiliğine yönelecektir. Bu bakış açısının doğal sonucu olarak genel iradenin tezahürü olan çoğunluk iradesini sınırlamaya ihtiyaç olmayacaktır. Bu anlayışa dayanan bir sistemde ise azınlıkta kalan grupların zamanla çoğunluğa dönüşmeleri; böylece, siyasal iktidarın seçimler gibi demokratik yöntemlerle el değiştirmesi yok denecek kadar zayıf bir ihtimaldir. Bu nedenle, çoğunlukçu demokrasi anlayışına dayanan bir sistem, zamanla çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşme eğilimi sergileyebilecektir.

1924 Anayasası’nın çoğunluk iradesine sınırsız yetkiler sunduğu, bu irade karşısında azınlıktaki grupların menfaatlerini korumasız bıraktığı görülmektedir. Anayasanın 3. maddesi, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu düzenlemesine yer vermekte; 4. maddesi ise “Türk milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi temsil eder ve millet adına egemenlik hakkını yalnız o kullanır” hükmünü içermektedir. Böylece TBMM, egemenliği temsil eden yegâne organ olarak vasıflandırılmaktadır. Bu ise uygulamada, meclise hâkim olan çoğunluğun millet adına egemenlik yetkisini sınırsız olarak kullanmaya yetkili kılındığı anlamına gelmektedir. Bununla beraber hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelerde, hürriyetlerin sadece isminden söz edilmesi, bunların alanını tayin yetkisinin kanun koyucuya sunulması, parlamentoya hâkim olan çoğunluğu üstün bir güce dönüştürmüştür. Diğer taraftan, 103. maddeyle düzenlenen anayasanın üstünlüğü kuralını güvenceli kılacak bir anayasa yargısının olmaması, genel yetkili mahkemelerin de kendilerini anayasaya uygunluk denetimi yapmakla yetkili görmemeleri, meclise hâkim olan siyasî çoğunluğun gücünü daha da pekiştirmiştir. Bu ise anayasanın üstünlüğüne değil; yasamaya hâkim olan çoğunluğun üstünlüğüne dayanan bir sistemi ifade etmektedir.

1924 Anayasası’nın dayandığı demokrasi anlayışının cumhuriyetin modernleşme ve laikleşme yönündeki devrimci politikalarının kabulünü ve uygulanmasını kolaylaştırdığı söylenebilir. Ne var ki bu demokrasi anlayışı, 1946’da çok partili siyasî hayata geçişi takiben, iktidar ve muhalefet ilişkilerinin dengelenmesini sağlayacak araçlardan yoksun olması nedeniyle 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesinin şartlarını da hazırlamıştır.

Anayasanın Lâiklik Anlayışı

1924 Anayasası’nın ilk metni, lâik devlet ve lâik hukuk ideali ile çelişen hükümlere yer vermekteydi. Anayasanın devletin resmî dinini İslâm dini olarak beyan eden 2. maddesi ve TBMM’nin görevlerini düzenleyen 26. maddesinde şeriat kanunlarının uygulanması hükmü bu çelişkili duruma yol açmıştır.

1928’de yapılan değişiklikle belirtilen bu hükümlerin tümü yürürlükten kaldırıldı. 1937’de yapılan değişiklikle ise lâiklik ilkesi, Cumhuriyet’in temel niteliklerinden biri olarak kabul edildi. Böylece çelişkiler giderilmiş oldu.