ANAYASA II - Ünite 2: Kuvvetler Ayrılığı İlkesi ve Devlet Fonksiyonlarının Tasnifi Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Kuvvetler Ayrılığı İlkesi ve Devlet Fonksiyonlarının Tasnifi
Giriş
Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılması anlamına gelen kuvvetler ayrılığı (erkler ayrılığı) düşüncesi, İngiliz düşünür John Locke tarafından savunulsa da bu kavram Fransız düşünür Montesquieu’nün ismiyle özdeşleşmiştir. Montesquieu, yasama, yürütme ve yargı erklerinden oluşan devletin bu kuvvetlerinin birbirlerinden ayrılması gerektiğini savunmaktadır. Ünlü düşünüre göre, yasama ve yürütme kuvvetlerinin birbirinden ayrılmaması, özgürlüklerin ortadan kalkma tehlikesini ortaya çıkaracaktır ve bunun için de özellikle yargının yasama ve yürütme kuvvetlerinden ayrılması gerekir. Aksi durumda, birey özgürlükleri yok olacaktır. Yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin aynı kişiye veya aynı kurula ait olduğu bir sistem, baskı rejimini yaratırken; bu üç kuvvetin birbirinden ayrılması bireyler için özgürlükler bakımından güvence oluşturacaktır. Öyle ki, bu tür bir sistemde, yasama, yürütme ve yargı organlarının her biri devlet iktidarının sınırlı bir parçasına hükmedebilecektir.
Devlet işlevlerinin hukuki yönden sınıflandırılmasında öne çıkan maddi ölçüte göre; işlemin içeriğinin ne olduğu esas alınmaktadır. Böylece, kamu hukuku işlemleri, “kural işlemler”, “sübjektif işlemler” ve “yargısal işlemler” olmak üzere üçe ayrılır. Kural işlemler, genel, soyut, objektif, kişilik dışı işlemler iken; sübjektif işlemler, kural işlemleri bireysel durumlara uygulayan işlemlerdir. Yargısal işlemler ise özel ve kamu hukukundan kaynaklanan tüm uyuşmazlıkları çözüme bağlayan işlemlerdir.
Hukuki sınıflandırmanın bir diğer boyutunu meydana getiren şekli ölçüte göre ise işlemi yapan devlet organının hangi organ olduğu esas alınmaktadır. Buna göre; bir işlem yasama organı tarafından yapılmışsa, o işlemin içeriği ne olursa olsun, bu tür bir işlemi kanun olarak tanımlamak gerekir. Benzer şekilde, yürütme ve idareyle yargı organının yaptığı işlemler de içerikleri ne olursa olsun, bu işlemleri yapan organların hangisi olduğu dikkate alınarak tanımlanabilir.
Cumhuriyet Anayasalarında Fonksiyonlar Ayrılığı
1924 Anayasası ve Fonksiyonlar Ayrılığı
Kuvvetler birliği ve görevler ayrılığı sistemine dayanan 1924 Anayasası’nın, 5. maddesine göre; yasama yetkisi ve yürütme erki TBMM’de belirmekte ve toplanmaktadır. Anayasanın 6. maddesinde TBMM’nin yasama yetkisini kullanacağı ve bunun yanında 7/I. maddesinde de yürütme yetkisinin TBMM tarafından seçilen Cumhurbaşkanı ve onun tayin edeceği Bakanlar Kurulu eliyle kullanılacağı düzenlenmiştir. TBMM, bu düzenlemeler dairesinde yasama yetkisini doğrudan doğruya; yürütme yetkisini ise ancak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu eliyle ve dolaylı olarak kullanacaktır. Nihayet Anayasa, yargı hakkının, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılacağın öngörerek yargıyı, yasama ve yürütmeden bağımsız bir organ olarak düzenlemiştir.
1961 Anayasası ve Fonksiyonlar Ayrılığı
1961 Anayasasının yasama, yürütme ve yargıyı düzenleyen hükümleri incelendiğinde, Anayasanın tereddüde yer bırakmayacak biçimde kuvvetler ayrılığı esasını benimsediğini görülmektedir. Anayasanın “Yasama Yetkisi” başlıklı 5. maddesi, bu yetkinin TBMM’ne ait olduğunu ve devredilemeyeceğini düzenlerken; 64. maddesi de kanun koyma, değiştirme ve kaldırma yetkisini TBMM’ne sunmaktadır.
Yürütme görevinin ise 6. madde çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmış ve 107. madde ile Bakanlar Kuruluna kanunların uygulanmasını sağlamak ve emrettiği işleri göstermek amacıyla tüzük çıkarma yetkisi tanınmaktadır. Yine, 113. maddeye göre; bakanlıklara ve kamu tüzel kişilerine kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik yapma yetkisi tanınmıştır.
Nihayet, yargı yetkisinin de 7. maddeyle Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce yerine getirileceği hükme bağlanmış ve “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 132. Madde çerçevesinde yargının, yasama ve yürütmeden tamamen bağımsız bir güç olması sağlanmıştır.
1982 Anayasası ve Fonksiyonlar Ayrılığı
1982 Anayasası da tıpkı 1961 Anayasası gibi yasama, yürütme ve yargıyı düzenleyen hükümleri itibarıyla kuvvetler ayrılığına dayanan bir sistem yaratmıştır. Anayasanın yasama yetkisini düzenleyen 7. maddesine göre; bu yetki TBMM’ye aittir ve devredilemeyecektir. Bunu tamamlayacak içerikte 87. madde ise TBMM’ye kanun koyma, değiştirme ve kaldırma yetkilerini sunmaktadır.
Yürütmenin görev olmasının yanı sıra aynı zamanda bir yetki olarak da niteleyen 8. maddede bu yetki ve görevin Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirileceğini düzenlemektedir. Anayasa, 115. madde ile Bakanlar Kuruluna kanunun uygulanmasını sağlamak veya emrettiği işleri göstermek üzere tüzük çıkarma yetkisi tanırken; 124. Maddeyle de Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişilerine kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla” yönetmelik çıkarma yetkisi tanımaktadır. 1971 değişikliği sonrasında 1961 Anayasasında da öngörülen yetkinin bir devamı olarak Anayasa’nın 91. maddesiyle Bakanlar Kuruluna, TBMM’nin verdiği yetkiye dayanarak KHK çıkarma olanağı da sunulmuştur.
Nihayet, yargı yetkisinin düzenlendiği 9. Madde hükmüne göre de bu yetkinin kullanımı, Türk milleti adına bağımsız mahkemeler tarafından yerine getirilecektir. Yargı organının işleyişine yönelik olarak 138. maddede, mahkemelere ve hâkimlere yasama ve yürütme 2 organlarıyla idari makamlar karşısında gerçek bir bağımsızlık sunmaktadır. 1961 Anayasasının 132. maddesinin tekrarı niteliğindeki bu hükme göre: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
21 Ocak 2017 Tarihi 6771 Sayılı Anayasa Değişikliği Kanunu ve Fonksiyonlar Ayrılığı
Bu anayasa değişikliği kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye yürütme merkezli bir başkanlık sistemine geçmiştir. Bunun doğal sonucu olarak da Cumhurbaşkanlığı makamı özelinde çok güçlü yetkilerle ve imkânlarla donatılan bir yürütme organı oluşturulmuştur. Bunu sağlamak üzere 6771 sayılı Kanunla yürütmeye (Cumhurbaşkanına) tanınan ve doğrudan doğruya anayasadan kaynaklanan aslî yetkilerin kapsamı genişletilmiştir.
Bu yetki genişlemesinin en etkili hukuki aracı konumundaki Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, idarenin kanunîliği ilkesine dayanmayan, tam aksine, doğrudan doğruya anayasadan kaynaklanan bir yetki olarak dikkat çekicidir. Bu kararnamelerle, üst kademe kamu yöneticilerinin atanması, görevlerine son verilmesi ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esaslarının düzenlenmesi; bakanlıkların kurulması, kaldırılması, bunların görevleri ve yetkileriyle teşkilat yapısı, merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması ve Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük işlerinin düzenlenmesi örnek gösterilebilir.
Nihayet Anayasa’nın 119. maddesinin yeni metniyle Cumhurbaşkanına olağanüstü hallerde, olağanüstü halin gerektirdiği tedbirleri almak üzere bu dönemlere özgü kararname çıkarma yetkisi tanımıştır. Olağanüstü hal Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de yürütmenin aslî yetkileri arasındadır ve Cumhurbaşkanının bu kararnamelere ilişkin yetkisi, doğruya anayasadan kaynaklanmaktadır.