ANTROPOLOJİ - Ünite 8: Akrabalık ve Toplumsal Cinsiyet Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Akrabalık ve Toplumsal Cinsiyet
Ünite 8: Akrabalık ve Toplumsal Cinsiyet
Evlilik ve Aile
İnsana yakın türler de dahil olmak üzere hayvanların büyük bir bölümünde rastlantısal cinsellik ve üreme davranışı egemendir. Ancak insan toplumları, kadınla erkek arasındaki ilişkileri rastlantısal cinsellik ve besin değiminin ötesinde bir kurallar, normlar ve değerler sistemine bağlamıştır. Toplumlarda bu ilişkileri düzenleyen kuruma evlilik adı verilir. Evlilik, başta soyun devamını sağlamak ve diğer temel cinsel ve iktisadî ihtiyaçları gidermek için erkek ile kadın arasında toplumun onayladığı bir birlik olarak tanımlanabilir.
Evlilik ve Uyarlanma: Evliliğin kurumsallaşmasına dayanak teşkil eden asıl etken, insan yavrusunun uzun süreli bağımlılığıdır. İnsan yavrusu, doğduğu andan itibaren üç-dört yıl boyunca tam gün bakıma ihtiyaç duyar ve altı yaşına gelene (çocukluktan çıkana) dek annenin ona göz kulak olması gerekir. Bu durum özellikle küçük-ölçekli avcı-toplayıcı ve tarımcı topluluklarda yavrunun bakımını üstlenen kadını geçim etkinliklerinden uzak tuttuğu için, o da geçim için başkalarına bağımlı durumdadır. Çocuğun ve bakıcısının geçimini güvence altına almanın en yaygın, kültürel olarak tanınmış ve güvenli yolu evliliktir. Evliliğin ikinci önemli işlevi cinsel rekabet sorununu gidermesidir. Diğer türlerin aksine insan erkeğinin ve dişisinin cinsel faaliyete sürekli açık olması, topluluk içinde yıkıcı ve topluluğu çözücü bir rekabete yol açabilir. Dolayısıyla evlilik yoluyla, kimin kimle cinsel ilişki kurma izninin olduğu tanınmış olduğundan, bu rekabetin önüne geçilir ve sürekli talep edilebilen cinsel ilişkilere bir istikrar kazandırılmış olur. Evliliğin üçüncü işlevi iktisadîdir. Evlilik yoluyla kurulan birlik, cinsel iş bölümünü ve cinslerin birbirinin emeğinin ürününden yararlanmasını düzenler. Böylelikle evlilik yoluyla iktisadî bir birim olan hane ortaya çıkmış olur. Sonuçta evlilikte vücut bulan bu bağımlılık ilişkisi bir tür uyarlanma zorunluluğudur. Toplum karmaşıklaştıkça ve modernleştikçe bir uyarlanma stratejisi olarak evliliğin rolü azalmakta ve evlilik gittikçe kişisel bir tercihin konusu haline gelmektedir. Küçük-ölçekli toplumlarda, eş arayanlar ve eşi ölmüş dullar dışında, o kültürün yetişkin saydığı bireylerin tümünün evli olması olağandır. Çünkü bu tür toplumlarda evlilik aynı zamanda bir toplumsal statü sağlar. Buna karşılık modern kentli toplumlarda toplumsal rolü kazandıran şey, evlilik kurumu değil kişilerin uzmanlaşma ve tabakalaşma yoluyla toplumda işgal ettikleri mevkilerdir. Burada evliliğin küçük ölçekli toplumlarda karşılık geldiği temel işlevlerden bazılarını yitirdiği görülmektedir.
Evlilik Yoluyla Oluşan Toplumsal Ağlar ve Mübadele İlişkileri: Kadınla erkeğin evlilik bağı, bu iki bireyin ötesinde daha geniş bir akrabalık ve arkadaşlık çevresi yaratır. Bu yeni toplumsal ağlar yoluyla çift, yeni iktisadî olanaklara, yeni dayanışma ilişkilerine ve siyasal bağlantılara açılabilir. Tüm toplumlarda evlilik yoluyla oluşturulan bağlar farklı amaçlara yarayabilmektedir. Bu yolla iş bulmak, yeni statüler edinmek, yeni barınma olanakları sağlamak ya da borç para bulmak kolaylaşabilir. Evlilik aynı zamanda bir müdabele ilişkisinin de kurulmasını sağlar. Evlenen taraflar evlilik yoluyla karşılıklı hak ve ayrıcalıklar yaratan bir kaynak ve kişi mübadelesine girerler. Çeyiz, drahoma, nişanlılık armağanları, başlık parası bu mübadele ilişkisinin iktisadî araçlarıdır.
İç ve Dışevlilik Biçimleri: İçevlilik (endogami) kişinin kendi grubu içinden, dışevlilik (egzogami) ise dışarı-dan evlenmesidir. İçevlilik, grup içinden evlilik olduğu için grubu dışarıya kapalı tutar ve mülk, servet, kaynak ve soy dağılımını önler. Paralel ve çapraz kuzen evlilikleri birer içevlilik türüdür. İçevlilik grubun kimliğini korumanın sıkı bir yoludur. Böylelikle diğer gruplarla kurulan bizlik-ötekilik ilişkisi de süreklilik ve kararlılık kazanır. Dışevlilik ise içevliliğin getirdiği tecrit durumunu ortadan kaldıran, grupları evlilik yoluyla birbirine bağlayan, başka bir deyişle onları akraba yapan evlilik biçimidir. Toplumlar karmaşıklaştıkça ve genişledikçe akrabalık çevriminin ötesine geçen evlilik eğilimleri artar, ancak öte yandan dışevlilikler yoluyla kimliklerini yitireceklerini düşünen etnik ve dinsel gruplar, kimi zaman da cemaatler grup içinden evlenmeyi teşvik etmeyi sürdürürler.
Tekli ve Çoklu Evlilik Biçimleri**:* Kültürler kişilerin kimlerle evlenip evlenmeyeceğini belirlediği gibi, kişinin kaç eşle evlenebileceğini de saptarlar. Belirli bir zaman diliminde tek bir erkeğin ancak tek bir kadınla (ya da tersi) evlenmesine izin veren sisteme tekeşlilik (monogami) adı verilir. Bu sistemde ikinci bir eşle evlenmek ancak eşin ölümü veya boşanma halinde mümkündür. Aksine ne hukuk ne de toplumun normları izin verir. Endüstri çağına girmiş olan Kuzey Amerika ve Batı Avrupa toplumlarında tekeşlilik egemendir. Tek eşlilik sadece belirli bir çağın ürünü sayılamaz. Bazı kültürler ve dinler de sadece tekeşliliğe cevaz vermektedir. Örneğin Hıristiyanlık ve Musevilikte tek eşlilik dışında bir seçenek yoktur. Hatta katı bir Hıristiyan mezhebi olan Katoliklik boşanmayı dahi yasaklamıştır. Boşanmanın hukuken ve kültürel olarak mümkün olduğu toplumlarda kişinin boşanıp yeniden evlenmesi biçiminde tezahür eden evlilik biçimine dizi tekeşlilik adı verilmektedir. Kadının veya erkeğin aynı zaman dilimi içerisinde birden çok eşle evlenmesi durumuna ise çokeşlilik (poligami) denilmektedir. Çokkarılılık (polijini) ve çokkocalılık (poliandri) olmak üzere çokeşliliğin iki türü vardır. Çokkarılılık (polijini) aynı anda birden fazla kadınla evli olma durumudur. Pek çok toplum bu tarz evliliğe izin verir. Ancak bu sistemin yarattığı sorunlar vardır. Sorunların başında kadın kıskançlığı gelir. Aynı evde birden çok kadınla eş hayatı yaşamaya çalışan erkek bu kıskançlık ve çatışma ortamının bakısı altında kalacak, kadınlar arasında da bir tahakküm ilişkisi başlayacaktır. İkinci sorun nüfusla ilgilidir. Buna bağlı olarak çokkarılılığın yaygın olduğu toplumlarda bütün erkeklerin çok eşle evlenebilmesi söz konusu değildir. Çünkü hiçbir toplumun nüfus yapısı buna uygun değildir. Bu konuda kısıt olmayan topluluklarda nüfusun dengesinin bozulduğu görülür. Çokkarılılık, giderek yaygınlığını kaybetmekte, modernleşmenin ve küreselleşmenin etkisi altında bir uyarlanma stratejisi olarak etkisiz kalmaktadır. Aksine bu süreçler karşısında dezavantajlı durumlar yaratmaktadır. Parasal ekonomilerde ve tüketim toplumunda bu türden bir evliliği sürdürmenin iktisadî olanağı yoktur. Dolayısıyla çokkarılılığı sürdürebilenler giderek daha varlıklı kişiler olmaktadır. Buna karşılık çokkocalılık* çok ender görülen bir durumdur. Genellikle Hint altkıtasında yer alan Hindistan, Nepal, Tibet ve Sri Lanka gibi ülkelerde yaşayan topluluklarda görülür.
Yerleşme ve Evlilik: Evlilik biçimleri, eşlerin yerleştiği yere göre de farklılık gösterir. Modern toplumlarda en yaygın biçimde görülen durum evlenen çiftin yeni bir ev açmasıdır. Buna yeniyerli (neolokal) evlenme adı verilir. Modern toplum evlilik yoluyla yerleşmeyi kişilerin tercihine bırakmış olsa da, pek çok toplumda eşlerin yerleşecek yeri seçmeleri kendi tercihlerine bağlı değildir. Erkek-egemen (ataerkil) toplumlarda kadının kocanın ailesinin yanına yerleşmesi olağandır. Buna babayerli (patrilokal) yerleşme adı verilir.
Eş Seçme Biçimleri: Eş seçme seçeneklerinin kültür tarafından belirli mecralarla sınırlandığı evliliklere tercihli evlilik denilir. Aileler, gruplar ve aşiretler içinde ve arasında bağlayıcı nitelik taşıyan ve evlenecek çiftlere ilişkin tercihlerin, izinlerin ve yasakların belirli kurallar doğrultusunda önceden belirlendiği bu evlilik ilişkisinde aile reisleri yahut akrabalık sistemi içindeki en saygın kişi veya aşiret reisi gibi otoriteler, karar verici konumdadırlar.
Bir başka tercihli evlilik türü, evlenecek iki erkeğin birbirlerinin kız kardeşleriyle evlenmesi biçiminde işleyen berdel veya berderdir. Buna dizi kardeşler evliliği de denir.
Yeniden Evlenme Örüntüleri: Modern toplumlarda eşin ölümü ya da boşanma durumda, kişinin yeniden evlenmesi büyük ölçüde kendi tercihlerine bağlıdır. Ancak küçük ölçekli toplumlarda özellikle dullar için bu seçim kurumsallaşmıştır. Bu kurumlardan biri levirattır. Levirat uygulamasında erkek eş öldüğünde, karısı kocasının erkek kardeşlerinden biriyle evlenir, böylelikle ilk evlilikten olan çocuklar için baba soyunu sürdürmek mümkün olacaktır. Bir başkası sororat uygulamasıdır. Sororatta leviratın tersi, yani karısı ölen erkeğin, onun kız kardeşlerinden biriyle (baldızla) evlenmesi söz konusudur.
Evlilikte İktisadi Mübadele Biçimleri: Evlilik aynı zamanda iktisadî bir birliktir ve evlenen kişilerin evlenme karşılığında kendi grubuna veya içine girdiği gruba kazandırdığı iktisadî bir değer vardır. Bu değerin mübadele edildiği çeşitli uygulamalar vardır. Bunların başında başlık uygulaması gelir. Bir erkek bir kadınla evlenme hakkını elde etmek için kadının ailesine karşı belli sorumluluklar yüklenir. Bu yükümlülük, hizmet karşılığı olabildiği gibi mal veya para ödeme biçiminde de gerçekleşir. Türkiye’de daha çok para ödeme biçiminde uygulanan başlık, Afrika’daki Nuer toplumunda sığır vermek suretiyle yerine getirilir. Başlık ve benzeri kurumlar, pek çok toplumda kız veren ailenin iş gücü kaybının telafisine yönelik bir uygulama olarak tanımlanmaktadır. Bu sadece bir iş gücü kaybı değil, aynı zamanda babayanlısoy sisteminde kızın erkek tarafı lehine kaybedilmesidir. Bir başka uygulama çeyiz veya drahoma biçiminde tecelli eder. Çeyiz, kadının aile grubundaki miras payını önceden almasıdır. Bizde çeyiz kızın evlendiği eve getirdiği ağırlıktır.
Evlilik Prosedürü ve Tören: Kültürlere göre değişiklik göstermekle birlikte evliliğe kültürce tanımlanmış ve toplumca tanınmış bir törenler dizisi eşlik eder. İlk aşama evlilik için aile veya grupların birbirine söz alıp söz vermesidir. Pek çok toplumda evlenme öncesinde yapılan nişanlılık süreci de bir tür söz alıp-söz verme mekanizmasıdır. Düğün esnasında ise pek çok aşamayı kapsayan büyük bir törensellik egemendir. Kimi toplumlarda düğünler birkaç gün, hatta haftalarca sürebilir. Şef, kabile reisi, grubun yaşlıları gibi geleneksel bir otoritenin yönettiği ve evliliğe onay verdiği düğün törenleri olduğu gibi, bir din adamının yönettiği ve evliliğe onay verdiği düğün törenleri de çoğunluktadır. Ancak modernleşmeyle birlikte laik düğün ortaya çıkmıştır. Burada evliliği yöneten ve onay veren otorite artık doğrudan doğruya devlettir.
Aile ve Hane**:* Ebeveyn (anne-baba) ve çocuklardan oluşan en küçük akraba-temelli toplumsal birime aile denilir. Bu tanımla ortaya çıkan çekirdek aileye benzer sorumlulukları paylaşan ve aynı hanede oturan ya da oturmayan akraba olan ve olmayan başkaları da eklenebilmektedir. Bu genişlemenin kast ettiği aile biçimine ise geniş aile adı verilir. Bu toplumsal birimin en önemli işlevi üremenin temini ve türün devamıdır. Ancak, aile aynı zamanda bir dayanışma ve ekonomi birimidir. Ayrıca aile, iktisadî ve demografik bir birimdir. Bu haliyle aile hane adını alır. Sanayileşmiş Batı ülkeleri dışındaki dünyaya bakıldığında çekirdek ailenin bir istisna olduğu görülür. Çokeşli evlilikler ya da tek hatlı akraba gruplarında bu tip aile görülmez. Egemen olan geniş aile modelidir. Geniş aileler, en azından iki farklı kuşağa mensup iki ya da daha fazla ailenin birarada yaşadığı modellerdir. Babayerli geniş aile, bir erkek, karısı, oğulları ve gelinleriyle torunlardan oluşmaktadır. Dayıyerli geniş aile ise bir erkek, onun kızkardeşinin oğulları, eşleri ve çocuklarından oluşur. Bir de aynı kuşaktan iki akraba erkeğin (en yaygın biçimiyle kardeşlerin) eş ve çocuklarıyla aynı haneyi paylaştığı birleşik aile grupları* vardır.
Akrabalık ve Soy
Akrabalık, soy ve evlilik yoluyla kültürel olarak kabul edilmiş toplumsal ilişkiler sistemidir. İnsanın toplumsal bir varlık olarak yaşamaya başlamasından beri akrabalık ilişkileri evrensel bir önem taşır. Akrabalık insan toplulukları için iki temel işlevi yerine getirir. Birincisi, statü ve mülkiyetin bir kuşaktan diğerine aktarılması, yani mirasın düzenlenmesidir. Bu düzenlemenin biçimleri toplumdan topluma, kültürden kültüre değişir. Mirasın aktarılmasında temel kural, mirasın büyük oranda akrabalık sistemi içinde ve akrabalık sistemi tarafından el değiştirmesidir. Akrabalığın ikinci temel işlevi, toplumsal grupları oluşturması, insanlar arasında dayanışmanın sağlanması ve grubun sürekliliğinin sağlamasıdır. Bu süreklilik akrabalık sistemi içinde ortaya çıkan otorite mercileri yoluyla sağlanır. Bu otorite, soyun izlenme ilkesine göre sistem içindeki en büyük erkeğin ya da en büyük kadının elinde olabilir.
Ebeveyn, Kardeş ve Yeğenler**: B**ütün akrabalık sistemlerinde ebeveynlerle çocuklar ve kardeşler arasındaki ilişki olmak üzere iki temel ilişki vardır. Bunlar en yakın biyolojik ilişkiler olmakla birlikte, biyoloji bu ilişkilerin yalnızca temelini oluşturur; tanımlamalar ise kültüreldir. Modern Batı toplumlarında kardeşlik genellikle aynı anne-babadan olmak gibi bir kandaşlık ilişkisine dayanmakla birlikte, boşanma sonucunda yeni haneye katılan ya da evlat edinmeyle ortaya çıkan kardeşlikler söz konusu olabilir.
Yeğenlik (yani kardeş çocukları kategorisi) ve kuzenlik de (yani amca, hala, teyze, dayı çocukları kategorisi) temel akrabalık sistemi unsurlarıdır.
Akrabalık Temelli Gruplar ve Soy: Akrabalık grupları, yardımlaşma, saldırma ya da savunma, törensel birlikler oluşturma, siyasal bir grup, lobi grubu ya da idareci bir klik olma türünden işlevler ve amaçlar yüklenebilir, bu amaç ve işlevler etrafında örgütlenebilir. Bunların yanısıra akrabalık temelli bir grubu, ekonomik bir birim olarak da görebiliriz. Küçük ölçekli toplumlarda akrabalık toplulukları genellikle ortak mülk sahibi birimlerdir. Bu ortak mülk toprak, hayvan, törensel araç ve gereçler ya da kolektif mülkiyetin başka bir konusu olabilir. Toplum karmaşıklaştıkça ortak mülkiyet ilişkileri de gevşer ve ortak mülkiyet alanı aile birimine kadar daralır, sonra orada da gevşer ve modern pozitif hukuktaki bireysel mülkiyet biçimine dönüşür. Akrabalık temelli gruplar büyük ölçüde soy esasına göre örgütlenir.
Soy: Soy kavramı, kişiyi atalarına bağlayan, toplumsal ve kültürel olarak tanınmış bağları ifade eder. Kavram, ortak bir erkek ya da kadın ataya dayalı akraba grubu olarak tanımlanabilir. Soyun toplumdan topluma, kültürden kültüre tanımlanmasında değişiklikler görülür. Antropologlar soyun belirlenmesinde birkaç ilke saptamışlardır. Bu ilkeler toplumsal yaşamı biçimlendirmede önemli birer rol oynayan etkenlerdir. Soy ilişkileri, birçok toplumda kişinin toplum içinde üstlendiği rolleri, kamusal alandaki etkisini ve katılım biçimini belirler. Soyun toplumsal ilişkilerde rolü ve belirleyiciliği bazı kültürlerde çok güçlüdür. Özellikle atalara tapmaya dayanan dinsel yaşamları olan toplumlar, zenginlik ve siyasal iktidarın dağılmasında da soy ilişkilerine birincil bir rol tanırlar. Birçok küçük ölçekli toplumda toprak soy mensuplarının ortak mülkiyeti altındadır. Soy üyeleri, bu nedenle iktisadî temelde de ortaktırlar ve iş birliği yaparlar. Bu iş birliğini düzenleyen ve toplumdan topluma değişebilen çeşitli kültürel düzenlemeler vardır. Bu düzenlemeler içinde sıklıkla rastlanan dayanışma biçimleri göze çarpar. Maddî durumu daha iyi olanlar, diğerlerini destekler; yoksul, sakat ya da yaşlılara soy içinde bakılır.
Tek hatlı soy, en kısıtlayıcı olandır. Burada sadece erkeğin ya da sadece kadının soy çizgisi izlenir. Erkek soy çizgisine babayanlı, kadın soy çizgisine ise anayanlı soy adı verilir. Bazı kültürlerde soy her iki yandan da izlenir: bunlara çift hatlı soy denmektedir. Bu gibi durumlarda, her iki soy çizgisi farklı amaçlarla izlenir. Bazı toplumlarda ise her iki soy çizgisi de kabul edilmekte, hangisini seçeceği, kişinin isteğine bırakılmaktadır. Başka bazılarında ise kadınlar anayanlı soyu, erkekler ise babayanlı soyu izler; buna da paralel soy çizgisi denmektedir.
Cinsiyet ve Toplumsal Cinsiyet
Erkek ve kadın cinsiyetleri biyolojik bir oluşumdur. Ancak, biyolojik farkla ve üreme yeteneğiyle belirlenen cinsiyet, ona yüklenen toplumsal ve kültürel anlamlar ve beklentilerle, bu biyolojik temelin çok ötesine taşınır. 1970’lerden itibaren feminist antropologlar biyolojik cinsiyetle onu aşan toplumsal cinsiyet arasındaki ayrıma vurgu yapmaya başladılar. Böylelikle bizim cinsiyetlerde algıladığımız ve varsaydığımız özelliklerin biyolojiye indirgenemeyeceğini gösterdiler. Bu çerçevede cinsiyetin toplumsal anlamda nasıl kurulduğuna ilişkin geniş bir araştırma alanı ortaya çıktı. Buna toplumsal cinsiyet adı verildi.
Cinsellik ve Cinsellik Karşısındaki Kültürel Tutumlar**:** Cinsellik esas olarak biyolojik bir güdü olmakla birlikte, insanların denetlediği ve koşulladığı bir dürtüdür. Cinsel ilişkilerde belli ölçülerde kişisel tercihler rol oynamakla birlikte, toplumsal ve kültürel kaygılar ağırlık taşır. Özellikle bu güdünün yol açabileceği düzensizlikler, rekabet ve çatışmaları önlemek için bütün toplumlar cinsel ilişkileri kurallara bağlarlar. Bazı toplumlarda cinsellik, sadece üreme amacına dönük bir etkinlik biçiminde asgarî düzeye indirgenmiştir. Pek çok toplum ise cinselliği evlilik düzeyindeki serbestlikle sınırlamıştır. Burada bekâret kavramı önem kazanır ve bekâretin kanıtlanması evlilik töreninin bir parçası haline getirilir. Cinsel kısıtlamalara ilişkin pek çok kültürel tutum, kadınların karşı cinsle temasını kısıtlamaya yöneliktir.