AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ - Ünite 2: Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği: İçerik ve Uygulama Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Türkiye-Avrupa Birliği Gümrük Birliği: İçerik ve Uygulama
Uluslararası Ekonomik Bütünleşme Kuramı Çerçevesinde Gümrük Birliği
Bela Balassa Uluslararası Ekonomik bütünleşmeyi, “bir süreç olarak, farklı ulusal devletlere ait ekonomik birimler arasındaki ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik önlemler alınması; bir durum olarak ise ulusal ekonomiler arasında ayrımcılığın olmaması” şeklinde tanımlamaktadır.
Temelde uluslararası ekonomik bütünleşmenin beş kuramsal aşaması bulunmaktadır. İlk ve en sığ bütünleşme aşaması “Serbest Ticaret Bölgesi”dir. Serbest ticaret bölgesinde ülkeler kendi aralarında mal ticaretine yönelik tarifeleri, miktar kısıtlamalarını ve diğer gümrük engellerini kaldırmaktadırlar. Serbest ticaret bölgesine üye olan her ülke, üçüncü ülkelerden gelen mallara karşı kendi özel tarifesini uygulayabilir. Gümrük birliğinde bu özelliklere ek olarak, üçüncü ülkelerden gelen ithal mallara karşı üyelerin ortak gümrük tarifesi uygulaması söz konusudur. Demek ki, “Gümrük Birliği” (GB), üye ülkeler tarafından karşılıklı ticaretleri üzerindeki gümrük tarifeleri, kotalar gibi her türlü engel veya kısıtlamaların kaldırıldığı ve üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesinin (OGT) uygulandığı bir bütünleşme biçimidir. Dolayısıyla bu bütünleşme biçiminde devlet açısından gümrüklerin tek başına belirleyemediği için bir yetki kaybı söz konusudur. Gümrük Birliğinden sonraki aşama ise “Ortak Pazar”dır. Ortak pazarda, gümrük birliğinin unsurlarının yanı sıra üretim faktörlerinin (sermaye, girişimci, emek) serbest dolaşımı da söz konusudur. Dördüncü aşama “Ekonomik Birlik”tir. Ekonomik birlikte, ortak pazarın tüm özelliklerinin mevcut olmasının yanı sıra, üyeler arasında diğer politika alanlarında uyumlaştırmaya gidilmesi söz konusudur. Eğer ekonomik birlik aşamasında parasal birlik de kurulursa, o zaman ortak para politikası otomatik olarak, ortak parayı ve ulus üstü bir merkez bankasını da beraberinde getirmektedir. Uluslar arası ekonomik bütünleşmenin son aşaması olan “Tam Ekonomik Bütünleşme”de para politikasının yanı sıra mali ve sosyal politikalar da bütünleştirilmektedir.
Gümrük Birliğinin kurulması, üye ülkelerdeki göreli fiyat yapısını değiştirir ve bu değişimin etkisi üretim, tüketim ve ticaret akımları üzerinde görülür. GB’ye üye ülkeler arasında herhangi bir ayrımcılığın ortaya çıkmasını önlemek amacıyla ortak ticaret politikası ile ortak rekabet kurallarının da geliştirilmesi gerekmektedir
Gümrük Birliğinin Ekonomik Etkileri
Gümrük Birliği (GB), üye ülkeler arasındaki ticari engellerin kaldırılması, dünya ticaretinin serbestleşmesi ve küreselleşme yolunda atılan önemli bir adımdır
Viner ticaret saptırıcı etkileri tanımlayarak, gümrük birliğinin serbestleştirici yönünün yanı sıra, korumacı bir yapı da teşkil edebileceğini göstermiştir. Ancak Viner modelinin sınırları vardır. Model iki mallıdır, tüketimde sabit katsayılar ve sabit üretim maliyetleri varsayımlarına dayalıdır ve dolayısıyla aslında gerçekten uzak bir durumu ele almaktadır Viner modeli üretime odaklanmakta ve tüketimi göz ardı etmektedir. Bu etkileri James Meade ve Richard G. Lipsey ele almışlardır. Lipsey’e göre gümrük birliği üye ülkelerdeki fiyat farkları aracılığıyla tüketim desenlerinde birtakım değişikliklere de neden olacaktır. Zira gümrük birliğinin kurulmasıyla gerçekleşecek fiyat azalışları talep artışlarını beraberinde getirecektir. Lipsey ve Lancaster’ın ‘ikinci en iyi kuramı’nı (the theory of second best) ortaya koyduğu ortak çalışmasına göre dünya refahı açısından birinci en iyi politika tam rekabet ortamı ve tamamıyla serbest ticarettir ancak bunların sağlanamadığı durumda, ikinci en iyi politika üyelerin arasında ticaretin serbestleştirildiği ve üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesi uygulanan gümrük birlikleridir.
Gümrük Birliğinin Kısa Dönemli Etkileri: Statik Etkiler
Statik etkiler, kısa vadede gerçekleşen etkiler olup, ticaret hadleri ve kaynak dağılımı etkilerinden oluşmaktadır. Kaynak dağılımı etkisi ise üretim ve tüketim etkisi olarak ikiye ayrılır. Üretim etkisi de ticaret yaratıcı etki ve ticaret saptırıcı etki olarak iki şekilde görülür. Kısa dönemli etkiler altında kamu gelirleri etkisi ve işlem maliyetleri etkisi de incelenir.
Ticaret Yaratıcı Etki: GB öncesi gümrük vergilerinin yüksekliği nedeniyle ülkenin kendisinin ürettiği bir malı, GB’nin kurulması sonrasında kendisinden daha etkin (düşük maliyetle) üreten GB üyesi ülkeden ithal etmesidir.
Ticaret Saptırıcı Etki: GB öncesinde ithalat malın en ucuz üreticisinden yapılırken Birlik sonrası üçüncü ülke mallarına karşı konan ortak tarife sonucu bu ülkelerin mallarının pahalı hâle gelmesi, ticaretin Birlik içine kaymasına neden olur. En verimli ve ucuz üreticinin Birlik içinde yer alması durumunda ticaret saptırıcı etki olmaz ve refah düşüşü yaşanmaz.
Ticaret saptırıcı etki, pahalı üretim yapan sektörlere kaynak aktarımına neden olur ve refahı azaltır. Ticareti Birlik dışından Birlik içine kaydırdığı için Birlik dışında kalan ülkelerle yapılan ticaret hacminde daralma olur.
Tüketim Etkisi: GB sonucu Birlik içinde pahalıya üreten üye ülkeden ve Ortak Gümrük Tarifesi sonucu ürünleri pahalı hâle gelen Birlik dışı ülkelerden yapılan ithalat ve buna bağlı üretim ve tüketim azalırken, Birlik içinde ucuza üreten ülkenin vatandaşlarının satın alma güçleri artacağından Birlik içi tüketim ve ithalat artacaktır.
Diğer Statik Etkiler: GB nedeniyle meydana gelecek değişmelerin yol açtığı diğer önemli kısa dönemli etki ise ticaret hadleri üzerinde görülür. Ayrıca, kamu gelirleri ve işlem maliyetleri ile ilgili etki de ekonomik açıdan diğerleri kadar önemli değişim yaratmasa da incelenir.
Ticaret Hadlerine Etkisi: Ticaret hadleri ihracat fiyatları ile ithalat fiyatlarının birbirine oranıdır. Ticaret hadleri, Birliğe üye ülkeler arasındaki iş bölümünün doğuracağı refah artışından her ülkenin alacağı payı belirler. GB sonucu Birlik içinde ucuza üreten üye ülkenin üretim ve geliri artarken pahalıya üreten ülkenin üretim ve geliri de azalmaktadır.
Kamu Gelirleri Etkisi: Birliğe üye ülkeler arasında tarifelerin sıfırlanması üye ülkelerin gümrük vergisi kaybını doğurur. Ayrıca üçüncü ülkelere karşı uygulanan ortak tarife de Birliğe üye olunmadan önceki tarifeden genelde küçük olur, bu durumda da vergi kaybı ortaya çıkar.
İşlem Maliyetleri Etkisi: Gümrüklerin birleşmesinden sonra tarife ve kotaların uygulanmaması nedeniyle bürokratik engeller, gümrüklerde çalışan personel sayısı ve gümrükleme giderleri azalacaktır.
Gümrük Birliğinin Orta ve Uzun Dönemli Etkileri: Dinamik Etkiler
GB’nin dinamik etkileri orta veya uzun dönemli olup verimlilik ile büyüme üzerinde görülür. Bu etkiler, ekonomik yapıda, orta ve uzun dönemde, üretim kapasitesinde, teknolojik yapıda ortaya çıkan değişimler nedeniyle görülür. Dinamik etkileri kısaca, rekabet etkisi, ölçek ekonomileri etkisi, dışsal ekonomi etkisi, teknolojik ilerleme etkisi, yatırımları özendirme ve sermaye etkisi olarak tanımlayabiliriz.
Teknolojik İlerleme Etkisi: GB ile birlikte tarifelerin kaldırılması üye ülkeler için geniş bir pazar yaratır, yerli üreticileri Birlik içi rekabete açmış olur, geniş bir piyasa büyük işletmelerin kurulmasına yol açar.
Ölçek Ekonomileri Etkisi: Firma sayısı arttıkça ortaya çıkan rekabet, daha etkin üretim yöntemleri kullanılmasına yol açarak maliyetlerde düşüşlerle birlikte üretimi artırır, ürün kalitesinde iyileşme sağlar ve refah ve gelir düzeyinde olumlu etki yaratır.
Dışsal Ekonomiler Etkisi: Bir üreticinin kendi faaliyetlerinin dışında herhangi bir maliyete katlanmadan başka ekonomik faaliyetler sonucu birtakım yararlar sağlamasına dışsal ekonomiler adı verilmektedir.
Yatırımları Özendirici Etki: Ölçek ekonomilerinden yararlanılması, belirsizliklerin azalması ve yoğunlaşan rekabet, verimliliği artıracak ve yatırımları özendirici etki yaratacaktır.
Gümrük Birliğinin En Başarılı Örneği Avrupa Birliği
Uluslararası ekonomik bütünleşmeler açısından gümrük birlikleri, serbest ticaret bölgeleri kadar olmasa da en sık görülen bütünleşme türlerinden biridir. 1789 yılında ABD’de 13 eyaletin gümrük tarifelerini kaldırması, Avusturya’nın 1775 yılında kendi içindeki ticaretten alınan vergileri sıfırlaması,1834’te Zollverein adı verilen Alman Gümrük Birliği, bu ülkelerin bütünleşmeleri yolunda önemli bir rol oynamıştır.
Alman gümrük birliğinin fikir babası Alman iktisatçı Friedrich List’tir. Alman gümrük birliği, Prusya’nın siyasi ve ekonomik emelleri üzerine kurulmuştur. Zollverein, Otto Von Bismarck’ın Alman siyasi birliğini sağlamasıyla sona ermiştir. Bir diğer tarihi örnek ise 1847’de Eflak ve Moldavya arasında kurulan gümrük birliğidir. Eflak-Moldavya gümrük birliği de, Zollverein model alınarak oluşturulmuştur.
Belçika, Hollanda, Lüksemburg 1932 yılında Benelüks olarak bilinen bölgesel bütünleşmeyi oluşturmuşlar.
Avrupa Bütünleşmesi ve Gümrük Birliği
İlk olarak 1951 Paris Sözleşmesiyle Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İtalya ve Lüksemburg arasında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kurulmuştur. 25 Mart 1957 tarihinde imzalanan Roma Antlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve atom enerjisinin barışçıl amaçlarla kullanımını öngören Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) kurulmuştur. 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması üye ülkeler arasında tek pazarı hedeflemiş ve ilk adım olarak gümrük birliğini öngörmüştür.
Roma Antlaşması üç aşama belirleyerek, gümrük birliğini gerçekleştirecek bir yol haritası ortaya koymuştur. Birinci aşamada, antlaşma yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra, 18 ay sonra ve dört yıl sonra olmak üzere üç tarife indirimi öngörülmüştür. İkinci aşamada ise yine benzer şekilde üç kademeli tarife indirimi söz konusudur. Kalan tarifelerin de, üçüncü aşamada indirilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak indirimlerin ve diğer çabaların başarıyla ilerlemesi üzerine, sürecin uzamasına gerek olmadığı anlaşılmış ve 1 Temmuz 1968’de Gümrük Birliği yürürlüğe girmiştir.
Dünyadan Gümrük Birliği Örnekleri
Küresel sistemde çeşitli gümrük birliği girişimleri birkaç örnek; Andean Topluluğu 1988, Doğu Afrika Topluluğu 2005, Beyaz Rusya, Kazakistan ve Rusya Gümrük Birliği
2010, AB-Andora 1991, AB-San Marino 2002, AB-Türkiye 1996, Güney Afrika Gümrük Birliği 1910, İsviçre-Lihtenştayn 1924. Karayipler Birliği (CARICOM)1973, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (GCC) 2003 ve daha birçok başarılı veya başarısız deneyim vardır.
Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Çerçevesinde Gümrük Birliği
1959 yılında AET’ye katılmak için başvuran Türkiye, tam üyeliği öngören Ortaklık Anlaşmasını 12 Eylül 1963 yılında Ankara’da imzalanmıştır.
Antlaşma hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem olmak üzere üç dönemi öngörmüştür. 5 yıl olarak öngörülen hazırlık döneminde taraflar arasındaki ekonomik farklılıkların azaltılması amaçlanmıştır. Geçiş Dönemi’nin tamamlanmasını izleyen dönem “Son Dönem”dir. Ankara Anlaşması, son dönem ile ilgili bir süre saptamamış, bunu madde 28 ile taraflara bırakmıştır.
Katma Protokol’ün 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe girmesiyle toplam 22 yıl sürecek olan “Geçiş Dönemi”, diğer bir ifadeyle Gümrük Birliği süreci başlamıştır. AB Geçiş Dönemi’nin hukuken yürürlüğe girmesinden önce, 1971 yılından itibaren, tek taraflı olarak, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını sıfırlamıştır.
Miktar Kısıtlamalarının Kaldırılması
Katma Protokol’ün yürürlüğe girdiği tarihte, 1967 yılında Topluluktan yaptığı ithalatın ancak %35’i için geçerli olacak ve konsolide liberasyon oranı 1976, 1981, 1986 ve 1991 yılında sırasıyla %40, 45, 60 ve 80’e yükseltilecek, 1995 yılında da Topluluk çıkışlı ithalata %100 liberasyon uygulanacaktı. Topluluk ise Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesinden önce ipek böceği kozası ve ham ipek dışında Türk sanayi ürünlerine uyguladığı bütün kotaları kaldırmıştır.
Türkiye, Katma Protokolün 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe girmesiyle Topluluk ithalatında uyguladığı gümrük vergilerini indirmeye başlamıştır. İkinci indirim, 1 Ocak 1976’da gerçekleşmiş ve böylece tarife indirimleri 12 yıllık listede toplam %20’e, 22 yıllık listede ise %10’a ulaşmıştır. Konsolide liberasyon oranı da %40 olmuştur.
Türkiye Yükümlülüklerini Neden Yerine Getiremedi?
Geçiş dönemi takvimi, iki petrol krizi ve 1970’li yılların ortalarında gerçekleşen küresel durgunluk sebebiyle alt üst olmuştu. İlk hayal kırıklığı, Petrol Krizinden hemen sonra Avrupa’da artan işsizlik oranlarının Türkiye’den yapılan işçi alımını etkilemesi ile yaşanmıştır. Ayrıca, Topluluğun diğer gelişmekte olan ülkelere verdiği ticari imtiyazların genişletilmesi Türkiye’ye verilmiş olan imtiyazları aşındırmıştır. Türkiye’nin tekstil ürünleri ihracatına konulan kotalar da ilişkileri gerginleştiren bir başka faktördür.
Petrol krizleri sonrası ödemeler dengesi sorunu ile boğuşan Türkiye ekonomisini canlandırmak için bir yardım paketi istemiştir. Birlikten olumlu bir yanıt alamaması üzerine Katma Protokol’ün 60. maddesine dayanarak 25 Aralık 1976’da tek yanlı bir kararla tüm yükümlülüklerini dondurmuştur. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin ardından ilişkiler 22 Ocak 1982 tarihinde Birlik tarafından da resmen askıya alınmıştır.
İlişkilerin normalleşmesi 1984 yerel seçimleri sonrası gerçekleşmiş ve Ortaklık Konseyi ilk kez 1986 yılında toplanabilmiştir. 1 Aralık 1986’da Topluluk, Türkiye’nin Katma Protokol hükümlerinden doğan iş gücünün serbest dolaşım hakkının yürürlüğe girmesini durdurmuştur. Ayrıca, Ortaklık Konseyi Kararının hükümlerine rağmen, 1982 yılında AB ve Türk ihracatçıları arasında tekstil sektörünü kapsayan gönüllü kısıtlama anlaşması imzalanmıştır. Türk hükümeti yalnızca anlaşmanın denetlenmesi konusunda işbirliğini taahhüt etmiştir. Benzer bir anlaşma 1986 yılında AB ile Türk giyim ihracatçıları arasında da imzalanmıştır. 1980’lerde Türkiye’nin dışa açılma politikasına yönelmesiyle birlikte AB’ye üyelik önem kazanmış ve Türkiye 14 Nisan 1987 tarihinde, Ankara Anlaşması’nda öngörülen dönemlerin tamamlanmasını beklemeden, Roma Antlaşması madde 237, AKÇT Antlaşması’nın 98. ve EURATOM Antlaşması’nın 205. Maddelerine dayanarak üyelik başvurusunda bulunmuştur.
AB, bu başvuru ile ilgili görüşünü 18 Aralık 1989’da açıklamış, hem kendi iç Pazar bütünleşmesini tamam lamadan Topluluğun yeni bir üyeyi kabul edemeyeceğini belirtmiştir.
Ortaklık Konseyinin 6 Mart 1995 tarihinde yapılan 36. toplantısında alınan “Gümrük Birliği Kararı” Gümrük Birliğinin son döneminin uygulamaya konulmasına ilişkin koşulları belirlemektedir. Avrupa Parlamentosu da 23 Kasım 1995’te 1/95 Sayılı AT-Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı’nı onaylayarak GB’nin yolunu açmıştır.
Gümrük Birliğinin Kapsamı
Türkiye-AB Gümrük Birliği, sanayi ürünlerini ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsamaktadır. İşlenmiş tarım ürünlerinde gümrük vergileri tespit edilirken, tarım payı ile sanayi payı ayrılmakta ve sadece sanayi payı vergi muafiyetine tabi tutulmaktadır. Türkiye üçüncü ülkelere karşı ise AB’nin sanayi payını uygularken tarım payını ise kendi mevcut koruması ve temel ürünün dünya fiyatı ile iç piyasa fiyatı arasındaki farkı esas alarak hesaplama yapacaktır.
Tarım ürünlerinin serbest dolaşımı için Türkiye’nin Topluluğun Ortak Tarım Politikasına uyumu 22 yıllık sürenin ötesinde ek bir süreç içinde sağlanması öngörülmüştür. Tarım sektörünün yanı sıra GB, Türkiye’nin AB içinde rekabetçi konuma geldiği hizmetler sektörünü de kapsamamaktadır.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’na dahil olan ürünler ise 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe girmiş olan bir serbest ticaret anlaşması yoluyla işlem görmektedir.
Ticaret Politikasına ve Ortak Gümrük Tarifesine Uyum
GB ile Türkiye ile AB arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili tedbirler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) uygulamaya başlamıştır. Bu durumun tek istisnası, 1996 yılında başlayan ve 2000 yılı sonuna kadar süren beş yıllık geçiş döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamuller ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürüne Ortak Gümrük Tarifesi (OGT) hadlerinden daha yüksek gümrük vergileri tatbik edilmesi olmuştur. 2001 yılından itibaren bu konudaki geçiş süreci de sona ermiştir.
Ortak Ticaret Politikasına ilişkin düzenlemelerin yanı sıra dampingli veya sübvansiyonlu ithalata karşı koruma, tekstil ithalatına ilişkin otonom düzenlemeler, dâhilde ve hariçte işleme rejimleri de AB ile uyumlu hâle getirilmiştir. Ayrıca, her iki tarafın pazarları arasında bütünleş menin sağlanabilmesi için diğer alanlarda da uyumlaştır maya gidilmiştir. Bunlar Ticarette Teknik Engellerin Kaldırılması, Rekabet hukuku düzenlemeleri, Fikri ve Sınai Mülkiyetin Korunması Düzenlemeleri, kamu alımları, devlet yardımları ve ticari nitelikli devlet tekelleri gibi alanlardır. Sonuç olarak, AB ile olan GB, tipik bir gümrük birliğinin ötesine geçmiştir. Bu şekliyle “Gümrük Birliği Artı” kavramı olarak adlandırılmaktadır.
Topluluğun Tercihli Rejimlerinin Türkiye Tarafından Üstlenilmesi
Bu kapsamda, Türkiye’nin, Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıl içinde Topluluğun otonom ya da tercihli gümrük rejimine ilişkin anlaşmalarına, üçüncü ülkelerle karşılıklı yarar temelinde yapacağı müzakereler sonucunda aşamalı olarak uyum sağlaması öngörülmüştür. Topluluğa üçüncü ülkelerden tercihli rejimle giren ürünlerin Türkiye’ye ithalatında, bu mallarla ilgili önemli bir trafik sapması gözlenmişse ve Türkiye’de ödenecek vergi Toplulukta uygulanan vergiden en az yüzde 5 puan daha fazlaysa, Topluluk telafi edici vergi uygulayacaktır.
Otonom rejimler şunlardır: Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi, İşgal Altındaki Topraklar menşeli mallara ilişkin rejim, Ceuta ve Melilla menşeli mallara ilişkin rejim, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Slovenya Cumhuriyetleri ve Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti menşeli mallara ilişkin rejim.
Tercihli anlaşmalar ise şunlardır: Bulgaristan, Macaristan, Polonya, Romanya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti ile akdedilen Avrupa Anlaşmaları, Faroe Adaları ile akdedilen Serbest Ticaret Anlaşması, Kıbrıs ve Malta ile akdedilen Ortaklık Anlaşmaları, Estonya, Letonya ve Litvanya ile akdedilen Serbest Ticaret Anlaşmaları, İsrail ile akdedilen Anlaşma, Cezayir, Fas ve Tunus ile akdedilen Anlaşmalar, Mısır, Ürdün, Lübnan ve Suriye ile akdedilen Anlaşmalar, İsviçre ve Lihtenştayn ile akdedilen Serbest Ticaret Anlaşması ve Avrupa Ekonomik Alanı Anlaşması. Dünya Bankası (2014:25) raporuna göre AB 48 ülke ile STA yapmış, Türkiye ise bu ülkelerden sadece 19’u ile STA imzalamış, bunlardan Suriye ve Gürcistan AB’nin imzaladığı ülkeler değildir.
Türkiye-AB Gümrük Birliğinin Organları
GB’nin oluşumu ile birlikte Türkiye ve Topluluk arasında, GB’ye ilişkin yeni bir kurumsal işbirliği geliştirilmesi için Gümrük İşbirliği Komitesi ve Gümrük Birliği Ortak Komitelerini kurmuştur.
Gümrük İşbirliği Komitesi
İlk toplantısını 28.10.1979 tarihinde gerçekleştiren ve 12.11.1982 tarihinde yaptığı 9’uncu toplantısından sonra 10 yıl süre ile toplanamayan Komite, 3 Aralık 1992 tarihinde gerçekleştirdiği 10’uncu toplantısından itibaren düzenli işlemiş ve gümrük birliğinin tamamlanması sürecinde gümrüklerle ilgili teknik hususları ele alarak Ortaklık Konseyine önemli ölçüde yardım sağlamıştır.
Gümrük Birliği Ortak Komitesi
Ortaklık Konseyi, gümrük birliğinin işleyişiyle doğrudan ilgili alanlarda, Türk mevzuatının Topluluk mevzuatıyla sürekli uyumu ilkesini getirmiş ve bu ilkeyi hayata geçirmek için de “Gümrük Birliği Ortak Komitesi” adı altında yeni bir organ tesis etmiştir.
Ortaklık Konseyi Başkanlığı, altışar aylık süreler için Türkiye ile Topluluk temsilcilerinden biri tarafından, sıra ile yürütülür. Karma Parlamento Komisyonu, Ortaklığın “demokratik” denetim organıdır. Ortaklık Konseyince hazırlanan yıllık faaliyet raporlarını inceler ve ortaklığa ilişkin konularda tavsiyelerde bulunur.
Gümrük Birliği Öncesi ve Sonrası Mali İşbirliği
GB’nin yol açacağı yeni rekabet ortamına Türk sanayi sektörünün uyum sağlaması, Topluluk Türkiye’ye 5 yıllık süre içinde 2 milyar 246 milyon Euro mali yardım sağlamayı üstlenmiştir. Görüleceği gibi GB öncesi ve sonrası AB tarafından verilen taahhütlerin uygulama oranı çok düşük kalmıştır. (kitabın 38. Sayfasındaki şekil 2.1 gösterildiği gibi)
Gümrük Birliği: AB Karşıtları İçin Bir Günah Keçisi mi?
GB zamanlaması Türk ekonomisi açısından çok doğru bir dönem olmamıştır. 5 Nisan 1994 ekonomik krizini takiben yaşanan devalüasyonlar, 1997 Asya ve 1998 Rusya krizleri, Mart 1998 sonrası Türkiye ekonomisinde yaşanan ciddi durgunluk, 1999 deprem felaketi, 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik ve mali krizlerinden kaynaklanan tüm sorunlar, ekonomiyi olumsuz etkilemiştir.
12-13 Aralık 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi’nde, Aralık 2004’te yapılacak Zirve’de Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığına karar verilmesi hâlinde, üyelik müzakerelerinin gecikmek sizin başlatılması kararlaştırılmıştır.
Gümrük Birliğinin Türkiye Ekonomisine Etkileri
Andora, Monaco, San Marino gibi çok ufak ülkelerin yanı sıra Türkiye, Birlik üyesi olmadan Avrupa Birliği ile GB’ne girmiş tek büyük ülkedir. GB uyumu için gerekli fonların verilmemesine rağmen, Türkiye bu sınavı başarıyla vermiştir.
Türkiye, AB’nin 2016 yılında dünyadan yaptığı ithalat hacmi bakımından yedinci, ihracat hacmi bakımından ise beşinci en büyük ticaret ortağı konumundadır. Ayrıca 2002 sonrası uygulanan maliye politikaları ve yapısal reformların da bu dönüşümü hızlandırmasıyla Türkiye Avro’ya geçiş koşulu olan Maastricht kriterlerini bile karşılamıştır.
Gümrük Birliğinin Statik Etkileri: Dış Ticaret Üzerindeki Etki
Ankara Antlaşması öncesi 1963 yılında Türkiye’nin Toplulukla olan ticareti toplam ihracatının % 38’ini ve toplam ithalatının % 28,5’ini oluşturmaktadır. 1995 yılında ise AB’nin ithalat içindeki payı % 47,2 iken ihracat içindeki payı % 51,2 olmuştur. Ticaret hacmi 1963 yılında 336 milyon $ iken 1995 yılında 28 milyar $’a yükselmiştir. Bu rakamlar, Türkiye’nin GB öncesinde de en önemli dış ticaret ortağının AB olduğunu göstermektedir. AB’nin Türkiye’nin toplam dış ticaret hacmindeki ortalama %45 olan payının GB sonrası 1996-2000 döneminde ortalama %51 düzeyine yükseldiği, fakat daha sonra bir miktar azaldığı görülmektedir. Ticaret hacmi büyürken, Topluluk ile olan dış ticaret açığı da yükselmiştir. GB ilk yıllarında AB’den ithalatın, AB’ye ihracata oranla daha hızlı artış göstermesinin nedeni, Topluluğun ülkemiz menşeini taşıyan sanayi ürünlerine uyguladığı vergileri 1971’de kaldırmış olmasına karşın, Türkiye’nin Topluluk mallarına yönelik vergilerini, ancak GB ile sıfırlamasıdır. Dış ticaret açığı süreç içinde azalmış ve AB ile ticarette 1995 de ihracatın ithalatı % 66 olan karşılama oranı 2003 yılında % 77, 2010 yılında % 72, 2016 yılında da %88 oranında olmuştur. Türkiye ve AB arasında Gümrük Birliği kurulmasından sonraki dönemde ticaretin yapısının incelenmesi aşamasında dikkatle irdelenmesi gereken iki önemli kırılma noktası, AB’ye yeni üye ülkelerin katılımının gerçekleştiği 2004 ve 2007 yılları olmuştur. 2004 yılında Polonya, Malta, Çek Cumhuriyeti, Slovenya, Slovakya, Macaristan, Litvanya, Estonya, Letonya ve Güney Kıbrıs, 2007 yılında ise Romanya ve Bulgaristan AB’ye tam üyelik hakkı kazanmıştır.
1995’den 2016’ya gelindiğinde Türkiye’nin toplam ihracatında AB’nin payı %51.2’den %48’e, Türkiye’nin toplam ithalatında AB’nin payı %47.2’den %39’a, Türkiye’nin toplam ticaretinde AB’nin payı %48.7’den %42.8’e gerilemiştir. GB kapsamında üstlenilen tek taraflı yükümlülüklerin üçüncü ülke pazarlarına girme konusunda Türkiye önünde birçok durumda engel oluşturmasına rağmen, AB yerine düşük maliyetli üçüncü ülkelerden yapılan ithalatın giderek artması, GB’nin ticaret saptırıcı etkisinin azaltılmasında önemli bir etken olmuştur. (kitabın 40. sayfasındaki şekil 2.2’de gösterildiği gibi) (kitabın 41. sayfasındaki şekil 2.3’de gösterildiği gibi)
1995-2016 döneminde Türkiye’nin AB ithalatındaki payı %1.7’den %3.9’a; ihracattaki payı ise %2.36’dan %4.5’a çıkmıştır. Tarımın ve hizmetler sektörünün GB dışında tutulmuş olması Türkiye açısından AB pazarında önemli bir kayba neden olmaktadır. (kitabın 41. Sayfasındaki şekil 2.4’de gösterildiği gibi) (kitabın 42. Sayfasındaki şekil 2.5’de gösterildiği gibi)
Dış ticaretin ana mal gruplarına göre dağılımına baktığımızda Türkiye’nin ithalatında tüketim mallarının oranı 1996 öncesi dönemdeki ortalaması olan % 8’den, GB sonrası % 12 ile % 18 arasına çıktığı görülür. GB’nin ilk yıllarında tüketim malları ithalatının artmış olması doğaldır. Çünkü AB’den ithal edilen tüketim mallarında gümrükler, 1996 yılında GB’nin tamamlanması ile kaldırılmıştır.
İhracatın ana mal gruplarına göre dağılımına baktığımızda Türkiye’nin yatırım malları ihracatının arttığı, ara malları ihracatında bir miktar artış olduğu ve tüketim malları ihracatında kademeli bir düşüş yaşandığı gözlenmiştir.
1995’de Türkiye’nin AB’ye ihracatında sermaye mallarının payı %2.9 iken, 2016’da %11.7 olmuştur. Ara mallarının 1995’deki payı %31.8’den 2016’da % 41.8’ye yükselirken, tüketim mallarının payı aynı dönemde %65.3’den %45.8’e gerilemiştir.
Ortak Ticaret Politikası ile Uyumun Yarattığı Etkiler: Türkiye GB ile Avrupa Birliği’nin Ortak Gümrük Tarifesini ve Ticaret Politikasını da benimsemekle yükümlüdür. Bu uygulama, üçüncü ülkelerden yapılan ithalata yönelik uygulanan tarifelerin azaltılmasını gerektirmiştir. Türkiye’nin, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere AB’nin uyguladığı otonom tarife tavizlerini içeren Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne (GTS) uyumu da GB kapsamındaki ürünler itibarıyla 1 Ocak 2008 tarihinde tamamlanmıştır.
1 Ocak 1996 tarihi itibarıyla Türkiye tekstil ve hazır giyim ürünlerinde AB’nin uyguladığı miktar kısıtlamaları ve gözetim önlemlerine benzer önlemler almaya başlamış, önlemlerin çoğu AB ile paralel olarak 2005 yılında kaldırılmıştır. Son on yılda, AB, küresel piyasalardaki payını kaybetmemek adına geliştirdiği yeni ticaret stratejisinde birçok ülke ile ikili serbest ticaret anlaşması yapmakta veya bu ülkelere ticari tercihler sağlamaktadır. Ortak gümrük tarifesi uygulaması, Türkiye’yi de kendi pazarını AB’nin tercihli erişim izni verdiği bu ülkelere açmak zorunda bırakmaktadır. AB’nin ticari politikalarında yapılan Türkiye AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı anlaşmalarda söz sahibi değildir. Buna rağmen, Türkiye-AB Gümrük Birliği kapıları üçüncü ülkelere açarken üçüncü ülkeler tarafından verilen imtiyazlar yalnızca AB ülkeleri kaynaklı ihracatı kapsamaktadır. Türkiye tam üye olmadığı için bu imtiyazlardan yararlanamamaktadır. Bunun yanı sıra Türkiye, uyum sağlaması gereken bu anlaşmalar nedeniyle üçüncü ülke ürünleri ithalatından elde ettiği gümrük gelirlerini de kaybetmektedir.
Doğrudan Yabancı Yatırım Etkisi: GB’yi takip eden süreç içinde yabancı sermayeyi olumlu etkileyecek bazı değişiklikler olmuştur. 2001 yılında yürürlüğe koyulan Uluslararası Tahkim Yasası ve 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ile Türkiye’de yabancı sermaye için daha güvenli bir ortam yaratılmıştır. GB üyeliğinin ardından AB’nin Türkiye’deki yabancı yatırımlardaki payının 2000 yılına kadar yaklaşık ortalama % 60-65 civarında seyrettiği, fakat 1999 Helsinki’de adaylık statüsünün verilmesi ve mevzuat uyumunun da etkisiyle 2000 sonrası bu payın arttığı görülmektedir. (kitabın 44. Sayfasındaki şekil 2.6’de gösterildiği gibi)
Kamu Gelirleri Etkisi: Gümrük Birliği sonrasında Türkiye, AB’nin ortak dış gümrük tarifelerini temel alarak uyguladığı vergiler ortalama %4,8 seviyesine kadar düşerken, bu kalemdeki vergi gelirlerinin de azalmasına neden olmuştur. Süreç içinde, vergi tabanının genişlemesi sonucunda vergi gelirlerindeki artış ithalata uygulanan gümrük vergilerindeki azalmayı karşılamış, hatta bunun ötesine geçmiştir. Toplu Konut Fonu kesintisinin iptali ve gümrük vergilerinin kaldırılması nedeniyle azalan kamu geliri Dünya Bankası’nın tahminine göre, GSYİH’nin % 1,4 ‘üne eşit olmasına rağmen, GB’nin yarattığı GSMH artışı % 1 ile 1,5 arasındadır.
İşlem Maliyetine Etkisi: Gümrük Birliğinin işlem maliyetlerini azaltıcı etkisi vardır. Türkiye’de bu durum görülmüşse de rakamsal bir hesaplamaya rastlanmamıştır.
Gümrük Birliğinin Dinamik Etkileri: Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etki
GB’nin yürürlüğe girdiği 1996 yılında GSMH artış hızı % 7,1 gerçekleşmiştir. Ancak bu hızlı büyüme performansı ilerleyen yıllarda devam ettirilememiş, 1998’de % 3,9’a gerilemiş; 1999 yılında deprem, 2001 yılında da kriz nedeniyle önemli ölçüde küçülme yaşanmıştır. 2002 sonrasında ise ekonominin istikrarına yönelik reform programı nedeniyle büyüme rakamı pozitif seyretmiştir.
Tam üyelik müzakerelerinde en kolay geçileceği düşünülen GB faslı, maalesef, AB tarafından Türkiye’ye ilişkin olarak 11 Aralık 2006 tarihinde kabul edilen kararda yer verilen 8 fasıldan biridir. Bu karara göre, Kıbrıs’ta kayıtlı veya son kalkış noktası Kıbrıs olan gemilerin ve uçakların taşıdığı eşyanın serbest dolaşımına dair kısıtlamalara devam ettiği sürece Türkiye, bu Fasıla ilişkin müktesebatı tam olarak uygulayabilecek bir durumda olmayacaktır.
GB Anlaşması sürdürülebilir olması için AB’nin de Ankara Antlaşması’nın işçilerin serbest dolaşımı, yerleşme serbestisi ve hizmet edimi serbestisi gibi hükümlerine uymak konusunda Avrupa Adalet Divanı kararlarını dikkate alması gerekmektedir. Türkiye’nin rekabet gücünün bulunduğu tarım sektörü ve hizmetler sektörü de GB kapsamına alınmalıdır. Ayrıca, AB’nin Türkiye ve Türk firmalarına karşı uyguladığı anti-damping ve telafi edici vergi gibi korunma önlemleri de GB’nin ruhuna uymamaktadır. AB’nin Türkiye’nin ekonomik hassasiyetlerini göz önünde tutmadan üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret anlaşmaları da bugünkü uygulama biçimiyle Türkiye’nin lehine değildir. AB yetkilileri ile Türkiye’nin mevcut duruma uygun yeni bir yol haritası çizilmesi gereklidir.
Türkiye-AB Gümrük Birliği Yeni Nesil Serbest Ticaret Anlaşmalarından Olumsuz Etkileniyor
2000’li yılların başında küresel ekonomide meydana gelişen değişiklikler Gümrük Birliği yapısındaki sorunları açığa çıkarmıştır. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) çatısı altındaki Doha Kalkınma Gündemi müzakerelerinin yavaş ilerlemesi AB’nin ticaret ve yatırım gündemini ikili serbest ticaret anlaşmaları (STA) yoluyla gerçekleştirmesine neden olmuştur. AB de, 2006 yılında Küresel Avrupa (Global Europe) stratejisi ile daha rekabetçi ve Avrupalı ihracatçılar için Pazar açmaya odaklanan politikaya yönelince, bu politikanın en önemli aracı derin ve kapsamlı “Serbest Ticaret Anlaşmaları” (STA) olmuştur. Müzakereleri tamamlanan AB-Kanada Kapsamlı Ekonomi ve Ticaret Anlaşması (Comprehensive Economic and Trade Agreement–CETA) ve AB-Singapur Serbest Ticaret Anlaşması bu tipin örnekleridir.
İkili STA’lara dayanan yeni küresel ticari düzen, Türkiye-AB Gümrük Birliği’nin Türkiye açısından var olan dezavantajlarının etkisini artırmıştır. Bu dezavantajlardan en önemlilerinden biri AB’nin üçüncü ülkelerle imzaladığı STA’ların Türkiye açısından bağlayıcı olmasıdır, yani AB’nin anlaşma akdettiği söz konusu üçüncü ülkelerin malları Türkiye’ye gümrüksüz girebilmekte, fakat bu ülkeler Türkiye’ye aynı imtiyazı tanıyan anlaşma imzalamakta isteksiz davranabilmektedirler. Bu nedenle de Türk şirketler bu ülke pazarlarına gümrük vergisinden muaf bir şekilde girememektedir. Gümrük Birliğinin, AB ve Türkiye arasındaki ticarette menşe kuralları uygulama gereğini ortadan kaldırmış olması da bu sorunu arttırmaktadır.
AB, Türkiye’nin katılımı olmadan STA’lar imzalamasının yarattığı sorunları azaltmak amacıyla. STA’lara “Türkiye paragrafı”nı eklemektedir.
Gümrük Birliği’nin Modernizasyonu
Avrupa Komisyonu’nun talebi üzerine hazırlanan Dünya Bankası’nın 28 Mart 2014 tarihli raporu Gümrük Birliği’nin tarım ve hizmetleri kapsayacak şekilde genişletilmesinin her iki tarafa önemli faydalar sağlayacağına dikkat çekilmiştir.
Türkiye ve AB, bahsedilen bu sorunları aşmak için bir araya gelmiş ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ilişkin teknik müzakerelere başlamışlardır. 27 Nisan 2015’te sona eren bu çalışmaların sonucunda ortaya çıkan mutabakat zaptında taraflar; Türkiye’nin AB’nin akdettiği STA’lardan yararlanabilmesi için hukuki bir düzenleme geliştirme, ortak karar alma mekanizmasını geliştirmek ve özellikle Gümrük Birliği’nin işleyişini etkileyecek düzenlemeler öncesinde yapılacak danışmalarla iyileştirmeler yapmak, Türkiye’nin Gümrük Birliği’yle ilgili AB’nin komiteleri ve uzmanlaşmış ajanslarına katılımının sağlanması ve Gümrük Birliği’nin güncel ticaret konularını içerecek biçimde genişletilmesi gibi konular üzerinde çalışılmak üzere anlaşmaya varmışlardır.