AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ - Ünite 1: Türkiye-Avrupa Birliği (Ortaklık) İlişkileri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Türkiye-Avrupa Birliği (Ortaklık) İlişkileri

Türkiye-Avrupa Birliği (Ortaklık) İlişkilerinin Ortaya Çıkışı

Türkiye, OECD, Avrupa Konseyi, NATO gibi önemli bazı uluslararası oluşumların içinde yer almıştır. Türkiye, 31 Temmuz1959’de bu hareketin en önemli örgütlenmesi olan Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET, bugünkü adıyla Avrupa Birliği’ne) başvurmuştur.

Bu başvurunun altında nedenler nelerdir:

  • Batılılaşma ve çağdaşlaşma çabalarını sürdürme,
  • Soğuk Savaş döneminde siyasi ve ekonomik izolasyondan ve Sovyetler Birliği’nin baskısından kurtulma,
  • Batı Bloğundaki yerini ekonomik entegrasyonla destekleme,
  • ABD karşısında denge arayışı,
  • Avrupa Ekonomik Topluluğunun yardımlarından yararlanma ve Avrupa Ekonomik Topluluğu üye devletlerindeki mevcut pazar payını koruma,
  • Avrupa’da Yunanistan’ın aleyhteki girişimlerine engel olma.

EFTA (European FreeTrade Association): Avusturya, Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, İsviçre, Norveç ve Portekiz tarafından 4 Ocak 1960’da Stokholm’de imzalanan antlaşma ile kurulan Avrupa Serbest Ticaret Birliğidir.

Avrupa (Ekonomik) Topluluğunu Kuran Antlaşma: Avrupa (Ekonomik) Topluluğunun kurucu Roma’da imzalanıp 1 Ocak 1958’de yürürlüğe girmiştir. Lizbon Antlaşması’yla adı “Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma olarak değiştirilmiştir. Ortaklık: Topluluk (Birlik)ile devletler veya uluslararası örgütler arasında özel amaçlar güden ve karşılıklı hak ve yükümlülükler, ortak tutum ve özel usuller içeren bir akdi ilişkidir. Protokol: Devletler veya uluslararası örgütler toplantı, oturum, görüşme sonunda imzalanan akdi belgedir. Bildiri: Resmî bir makam, kurum resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifestodur. Anlaşma, 12 Eylül 1963’te Ankara’da imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması ardından 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.

Ortaklık: Topluluk (Birlik)ile devletler veya uluslararası örgütler arasında özel amaçlar güden ve karşılıklı hak ve yükümlülükler, ortak tutum ve özel usuller içeren bir akdi ilişkidir.

Protokol : Devletler veya uluslararası örgütler toplantı, oturum, görüşme sonunda imzalanan akdi belgedir.

Bildiri : Resmî bir makam, kurum resmî olmayan bir örgüt, topluluk tarafından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, deklarasyon, manifestodur.

Anlaşma, 12 Eylül 1963’te Ankara’da imzalanmış ve tarafların iç hukuklarında onaylanması ve GATT izninin alınması ardından 1 Aralık 1964’te yürürlüğe girmiştir.

1963 Tarihli Ankara Anlaşması

Anlaşmanın ana metninde; ortaklık ilişkisinin amacı, gümrük birliği, tarım, malların kişilerin, sermayenin ve hizmetlerin serbest dolaşımı, ulaştırma, rekabet, mevzuat ile ekonomik ve ticari politikaların uyumlaştırılması, ortaklık kurumları, Türkiye’nin tam üyelik imkânları, ortaklık ilişkisinde çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümü gibi konulara ilişkin hükümler öngörülmüştür.

Anlaşma’nın ekonomik amacı, Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşam koşullarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile göz önünde bulundurarak, taraflar arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir (m. 2 I). Bu amacın gerçekleştirilmesi için bir “gümrük birliği” nin gittikçe gelişen şekilde kurulması öngörülmüştür (m. 2 II).

Gümrük Birliği: Taraflar arasındaki ticarette mevcut gümrük vergileri, eş etkili vergiler ve miktar kısıtlamalarıyla her türlü eş etkili tedbirin kaldırıldığı ve ayrıca birlik dışında kalan üçüncü ülkelere yönelik olarak da ortak gümrük tarifesinin uygulandığı bir ekonomik entegrasyon modelidir.

Tam Üyeliğe Götüren Ortaklık Anlaşması: Böyle bir anlaşma Avrupa Birliği uygulamasında Türkiye ve Yunanistan dışında hiçbir ülkeyle imzalanmamıştır.

Anlaşma’da, ortaklığın birbirini izleyen hazırlık, geçiş ve son dönem olmak üzere toplam üç dönemden geçerek gelişeceği öngörülmüştür.

Ortaklığın ilk evresini oluşturan hazırlık dönemi, Türk ekonomisinin taraflar arasında kurulacak olan gümrük birliğine hazırlanacağı dönemdir. Bu dönem, Anlaşma’nın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibarıyla başlamıştır. Dönemin süresi 5 yıl olarak öngörülmüş ve Türkiye’nin talebi hâlinde Geçici Protokolde belirlenen usullere göre bu sürenin 10 yıla kadar uzatılması da mümkün kılınmıştır. Türkiye, bu dönemde hiçbir yükümlülük altına girmemiştir. Aksine kendisine bazı ekonomik yardım ve imtiyazlar verilmiştir.

Ortaklığın ikinci dönemi geçiş dönemidir. Hazırlık döneminden geçiş dönemine intikal otomatik olmayıp geçiş döneminin koşullarının ayrı bir protokol ile düzenlenmesi gerekmektedir (m. 4). Ortaklığın geçiş dönemi, belirli istisnalar dışında 12 yıl sürecek ve âkit tarafların karşılıklı ve dengeli yükümlülükleri esasına dayanacaktır.

Ortaklığın son dönemi ise gümrük birliğine dayanacak ve âkit tarafların ekonomik ve sosyal politikaları arasındaki koordinasyonun güçlendirilmesini sağlayacaktır.

Anlaşma, “karma sözleşme” olarak Topluluk üye devletlerinin katılımı altında akdedilmiştir. Ancak, ortaklık ilişkisinde Türkiye’nin asıl muhatabı Topluluk üyesi devletler değil Topluluğun (Birliğin) kendisidir.

Anlaşma, içerik olarak AET-Yunanistan Ortaklık Anlaşması örnek alınarak hazırlanmıştır. Ancak Anlaşma’da, Topluluk üye devletleri arasında oluşan aykırılıkları ve bazı üye devletlerin Türkiye’ye soğuk bakmaları yüzün-den somut hükümlere yer verilememiştir. Anlaşma, mahiyeti itibarıyla bir “çerçeve anlaşma” niteliği taşımaktadır.

Bu çerçevede Anlaşma’nın temelini gümrük birliği oluşturmaktadır (m. 10).

Bunun dışında tarım (m. 11), işçilerin serbest dolaşımı (m. 12), yerleşme serbestisi(m. 13), hizmetlerin serbest dolaşımı (m. 14), ulaştırma (m. 15), rekabet ve vergi (m.16), mevzuat ve ekonomi politikalarının uyumlaştırılması (m. 16-17) sermaye ve ödemelerin serbest dolaşımı (m. 18-20) konularına ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

9 Temmuz 1961’de AET ile Yunanistan arasında imzalanan ortaklık Anlaşmasıdır. Anlaşma, Yunanistan’ın 1981 yılında Avrupa Topluluklarına katılmasıyla sona ermiştir.

Bununla birlikte âkit tarafların ortaklık rejimin uygulamasında iki temel yükümlülükleri söz konusudur. Birincisi, 7. maddede belirtilen “sözleşmeye sadakat” yükümlüğü, diğeri ise 9. maddede öngörülen “ayrımcılık yasağı”dır.

Sözleşmeye Sadakat Yükümlüğü: Devletlerin imzaladıkları uluslararası anlaşmaya uymak zorunda olduklarını ifade eden ve söze bağlılık ilkesinden çıkan bir yükümlüktür.

Ayrımcılık Yasağı: Aynı durumdaki bireylere farklı, farklı durumdaki bireylere aynı muamele yapma yasağıdır.

Anlaşma’nın 6. maddesinde ortaklık rejiminin uygulanması ve giderek gelişmesini sağlamak üzere âkit tarafların bir araya gelebileceği bir Ortaklık Konseyinin kurulması öngörülmüştür. Anlaşma’da anlaşmazlıkların çözümü için bir usul belirlenmekle birlikte, herhangi bir yargı organı öngörülmemiştir. Ayrıca Avrupa Parlamentosu ve Ekonomik ve Sosyal Komite ile TBMM ve diğer ilgili Türk makamları arasında işbirliğinin sağlanması amacıyla gerekli tedbirlerin alınacağı hükme bağlanmıştır.

Ortaklık Rejiminin Uygulanması

Hazırlık Dönemi (1964-1973)

Topluluk üye devletleri, ortaklığın hazırlık döneminde Türkiye’den ülkelerine yapılacak tütün, üzüm, kuru incir, fındık, turunçgiller, şarap, dokuma ve su ürünleri ithalatı için belli kotalarda gümrük indirimi uygulamışlardır. Bunun yanında, Mali Protokol uyarınca Türkiye’ye hazırlık dönemi (1964-1969) için 175 milyon ECU tutarında Topluluk kredisi verilmiştir.

ECU (European Currency Unit): Avrupa Para Birimi anlamına gelir. Kaydi paradır. 1998 yılı sonuna kadar kullanılan ECU, Euronun 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla yürürlükten kalkmıştır.

Katma Protokol ve Geçiş Dönemi (1973-1996)

Katma Protokol; 23 Kasım 1970’de Brüksel’de imzalanmış ve GATT izninin alınması süreçlerinin ardından 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir.

Katma Protokol, Ankara Anlaşması’nda yer alan hükümlerin Türkiye’nin ekonomik durumuna uygun bir biçimde yürürlüğe konulmasını sağlayan ve 64 maddeden oluşan bir “uygulama anlaşması”dır.

Katma Protokolün geçiş dönemine ilişkin temel ilkeleri şunlardır:

  • Taraflar arasındaki ilişkilerin karşılıklı ve dengeli olma esasına dayanması,
  • Taraflar arasında bir gümrük birliğinin aşamalı şekilde kurulması,
  • Tarafların ekonomi politikalarının yakınlaştırılması ve ortak faaliyetlerin geliştirilmesi.

Topluluk tarafı, Geçici Anlaşma ile 1971 yılı itibarıyla bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği tüm sanayi mallarına uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak kaldırmıştır.

Türkiye ise Topluluk çıkışlı mallara uygulanan gümrük ve eş etkili vergilerini 12 ve 22 yıllık süreler içinde aşamalı şekilde kaldırmayı ve aynı dönem içinde Topluluğun ortak gümrük tarifesi ve tarım politikasına uyum sağlamayı taahhüt etmiştir.

Katma Protokolde ayrıca ithalat miktar kısıtlamaları ve eş etkili tüm önlemler ilke olarak her iki taraf için de yasaklanmıştır (m. 22).

Katma Protokolde, Topluluk ile Türkiye arasında Gümrük Birliğini aşan bir ekonomik bütünleşme öngörülmüştür. Bu nedenle tarım ürünleri, işçilerin serbest dolaşımı, yerleşme hakkı, hizmetlerin serbest dolaşımı, ulaştırma, rekabet, devlet yardımları, ekonomik politikaların ve mevzuatın yakınlaştırılması konularında da hükümler konulmuştur. Fakat bu hükümler Gümrük Birliği hükümleri gibi “doğrudan etki”ye sahip değildir.

Doğrudan Etki: Bireylerin, ek uygulama işlemlerinin yapılmasına ihtiyaç göstermeyen, yeterince açık ve koşulsuz olan hukuk kurallarını mahkemelerde veya idari kurumlarda diğer bir gerçek veya tüzel kişiye ya da devlete karşı ileri sürebilme ifade eden kavramdır.

Öte yandan Katma Protokol, ortaklık hükümlerinin uygulanması ve geliştirilmesi konusunda iki sınır koymuştur. Birincisi, Türkiye’nin Protokolün kapsamına giren alanlarda üye devletlerin Roma Antlaşması uyarınca birbirlerine tanıdıklarından daha elverişli olan işlemlerden yararlanamayacak olmasıdır (m. 59). İkincisi ise tarafların ciddi ekonomik zorluklar ile karşılaşmaları durumunda koruma önlemlerine başvurabilecek olmasıdır (m. 60). Bu bağlamda Katma Protokol, Türkiye’nin lehine başka koruma hükümlerine de yer vermiştir.

Mali Protokoller; Geçiş döneminde Türkiye’ye mali yardımların yapılması için iki mali protokol imzalanmıştır. Bu protokollerden ilki olan İkinci Mali Protokol, 23 Kasım 1970 tarihinde Katma Protokol ile birlikte imzalanmış ve 1 Ocak 1973’te yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Protokol, 1971-1977 dönemini kapsamıştır. Bu Mali Protokol çerçevesinde 195 milyon ECU Topluluk bütçesinden, 25 milyon ECU Avrupa Yatırım Bankası (AYB) öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 220 milyon ECU tutarında kredinin Türkiye’ye verilmesi öngörülmüş Bundan başka, İkinci Mali Protokolün yürürlük süresi içinde Topluluğa yeni katılan üç devletin (İngiltere, İrlanda ve Danimarka) de mali yardıma katılmasını sağlamak amacıyla ortaklığın bu yeni üyelere de genişletilmesini sağlayan Tamamlayıcı Protokole konulan bir hükümle, Türkiye’ye 47 milyon ECU tutarında bir ek kredinin verilmesi kabul edilmiştir.

Üçüncü Mali Protokol, 12 Mayıs 1977’de imzalanmış ve 1 Mayıs yürürlüğe girmiştir. Bu Protokolün 31 Ekim 1981’e kadar uygulanması öngörülmüş ancak daha sonra süre uzatılmıştır. Bu Protokol çerçevesinde Türkiye’ye 220 milyon ECU’lük kısmı Topluluk bütçesinden, 90 milyon ECU’lük kısmı ise AYB öz kaynaklarından olmak üzere, toplam 310 milyon ECU tutarında bir kredi verilmiştir.

Ortaklık Konseyi Kararı uyarınca Topluluk, 1980 yılında özel bir iş birliği fonu kurmuş ve Türkiye’nin sağlık, çevre, turizm ve eğitim gibi alanlar da yapacağı çalışmalarda teçhizat ve yabancı uzman veya eğitimci ihtiyacını karşılamak üzere 75 milyon ECU’luk hibe yardımı yapmıştır.

Geçiş Döneminin Uygulanması; Türkiye, her ne kadar Katma Protokol’de öngörülen takvim çerçevesinde gümrük vergisi indirimlerini 1973 ve 1976 dönemlerinde yerine getirmiş olsa da 1970’li yıllarda ortaya çıkan ekonomik krizler, iç ve dış siyasi karışıklıklar nedeniyle Katma Protokolden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekte oldukça zorlanmıştır. Kıbrıs’a askerî müdahale sonrası Topluluk üye devletleriyle siyasi ilişkilerin gerginleşmesi üzerine Türkiye, Ocak 1978’de yapılması gereken gümrük vergisi indirimlerini Katma Protokolün 60. maddesinde öngörülen imkânı kullanarak ertelemiştir.

12 Eylül 1980 askerî yönetimi döneminde nitelik değiştirerek gittikçe siyasi boyut kazanmaya başlamıştır. Yunanistan’ın 1980’de Topluluğa tam üye olması siyasi sorunları daha da artırmıştır. Topluluk, Türkiye ile siyasi ilişkilerini dondurarak mali iş birliğini askıya almıştır.

1983 yılında Türkiye’de sivil idarenin yeniden kurulması ve 1984 yılından itibaren ithalatı engelleyici politikaların hızla terk edilerek dışa açılma sürecinin başlatılması ve liberal ekonomi politikaları izlenmesi ortaklığa yeniden işlerlik kazandırmış. Ortaklık Konseyi, 16 Eylül 1986’da yeniden toplanabilse de Yunanistan vetosu sebebiyle Topluluğun ortak tutum oluşturamaması sonucu bu toplantıda herhangi bir karar alamamıştır.

Türkiye, Ankara Anlaşması’nda öngörülen tedrici bütünleşme sürecinin tamamlanmasını beklemeden 14 Nisan 1987 tarihinde üyelik başvurusu yapmıştır

Komisyon, Türkiye’nin tam üyelik başvurusuna ilişkin olarak 18 Aralık 1989’da açıklamış olduğu görüşünde, öncelikli olarak kendi iç bütünleşmesini tamamlamadan Toplulukların yeni bir üyeyi daha kabul edemeyeceği; Türkiye’nin, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda gelişmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Görüş: Bağlayıcı olmayan Topluluk (Birlik) tasarruflarıdır. Görüşler, daha çok siyasi ve etik değer taşımakta olup Konsey, Konsey-Parlamento ve Komisyon tarafından verilebilmektedir.

Son Dönem (1996-)

6 Mart 1995’de Brüksel’de gerçekleştirilen 36. dönem Ortaklık Konseyi toplantısında, ortaklığın (Gümrük Birliğinin) son döneminin 1 Ocak 1996 tarihinden geçerli olmak üzere uygulamaya konulması kararlaştırılmış.

Gümrük Birliğinin son dönemini uygulamaya koyan 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının (OKK) dışında şu düzenlemeler kabul edilmiştir:

  • Taraflar arasındaki ilişkilerin Ankara Anlaşması’nın öngörmediği alanlarda da güçlendirilmesini amaçlayan bir Tavsiye Kararı,
  • Türkiye’nin üçüncü ülkelere karşı 1 Ocak 2001’e kadar ortak gümrük tarifesinin üzerinde vergi uygulayacağı hassas ürünleri belirleyen 2/95 sayılı Karar,
  • Türk ekonomisinin Gümrük Birliğine bağlı olarak geçireceği değişiklikler esnasında ihtiyaç duyacağı mali yardım ve iş birliğinin çerçevesini belirleyen Topluluk Deklarasyonu.

1/95 sayılı OKK, 66 madde, bazı maddelere ilişkin ortak ya da tek taraflı 17 bildiri ve 10 ekten oluşmaktadır. Karar, Gümrük Birliğinin tamamlanması ve işleyişine ilişkin olarak başlıca şu konularda hükümler içermektedir:

  • Malların serbest dolaşımı (taraflar arasında gümrük vergisi ve miktar kısıtlamalarının kaldırılması ve Topluluğun ortak gümrük tarifesine uyum),
  • Topluluğun teknik mevzuatına uyum,
  • Topluluğun ortak ticaret politikasına uyum,
  • Topluluğun tercihli gümrük rejimlerinin üstlenilmesi,
  • Topluluğun ortak tarım politikasına uyum ve tarım ürünleri ticaretinde uygulanacak tercihli rejim,
  • Topluluk Gümrük Koduna uyum ve karşılıklı idari iş birliği,
  • Mevzuat yakınlaştırılması (fikrî, sınai ve ticari mülkiyetin korunması; Gümrük Birliğinin rekabet kuralları; ticari korunma araçları; kamu alımları; vergilendirme),
  • Kurumsal hükümler (Gümrük Birliği Ortak Komitesi; danışma ve karar usulleri; uyuşmazlıkların çözümü; korunma tedbirleri).

Gümrük Birliği sadece sanayi mallarının ve işlenmiş tarım ürünlerinin ticaretini kapsamaktadır. İşlenmemiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımı, Ankara Anlaşması’nın temel amaçlarından biri olmakla beraber Türkiye’nin Topluluğun (Birliğin) ortak tarım politikasına uyum sağlayamamış olması nedeniyle Gümrük Birliğinin kapsamı dışında tutulmuştur. Kömür ve çelik ürünleri ise 1 Ağustos 1996 tarihinde yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması kapsamında işlem görmektedir.

Tercihli Ticaret Rejimi: Anlaşmaya taraf ülkelerin tek yanlı veya karşılıklı olarak belirli mallar üzerindeki gümrük tarifelerinde indirimde bulunmalarına dayanan en dar kapsamlı iktisadi bütünleşme aşamalarından biri çerçevesinde uygulanan rejimdir.

Serbest Ticaret Anlaşması: Taraflar arasında ticareti kısıtlayan veya engelleyen gümrük vergileri ve tarife dışı engellerin kaldırılarak bir ticaret alanı oluşturulmasını sağlayan, ancak üçüncü ülkelere ortak bir tarife uygulama yükümlülüğünü içermeyen bir anlaşmadır.

1/95 sayılı OKK ile Türkiye’nin Avrupa Topluluğu/Birliği iç pazarında Gümrük Birliği temelinde işleyen malların serbest dolaşımına sadece “pasif ” bir şekilde katılımını sağlanmıştır.

Gümrük Birliğinin kurulma sürecinin tamamlanması ile beraber, Türkiye ile Topluluk arasında sanayi ürünleri ticaretinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları ve eş etkili önlemler kaldırılmış, Türkiye üçüncü ülkelere karşı Topluluğun ortak gümrük tarifesini (OGT) uygulamaya başlamıştır. Bu durumun tek istisnası, 1996 yılında başlayan ve 2000 yılı sonuna kadar süren beş yıllık geçiş döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamul ürünler ve mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karşı OGT hadlerinden daha yüksek gümrük vergilerinin uygulanması olmuştur. Ancak 2001 yılından itibaren bu konudaki geçiş süreci de sona ermiş. Sanayi ürünleri itibarıyla üçüncü ülkeler için Gümrük Birliği öncesinde % 16 seviyesinde olan ortalama koruma oranı 2011 yılı ithalat rejimi kapsamında % 4,2 seviyesine gerilemiştir. Bu çerçevede, Gümrük Birliğinin düzgün işleyişini sağlamak ve ortak ticaret politikasını uygulamak üzere, ithalat ve ihracata ilişkin kurallar, kotaların yönetimi, dampingli veya sübvansiyonlu ithalata karşı koruma, tekstil ithalatına ilişkin otonom düzenlemeler, dâhilde ve hariçte işleme rejimleri Topluluk mevzuatıyla uyumlu hâle getirilmiştir.

Sübvansiyon (Destekleme) , devletin kişi ya da kurumlara mal, para veya hizmet biçiminde yaptığı karşılıksız yardımları ifade eder.

Dahilde İşleme Rejimi: İhracata yönelik önemli mevzuatlardan biri olup, ihraç ürünleri üretmek için gerekli olan ve dışarıdan ithal edilen, bu yüzden de ithali gümrük vergisine tabi ara mallara ya da girdilere gümrük muafiyeti getiren bir ihracatı teşvik sistemidir.

Hariçte İşleme Rejimi: Serbest dolaşımdaki eşyanın hariçte işleme faaliyetlerine tabi tutulmak üzere Türkiye Gümrük Bölgesinden geçici olarak ihracı ve bu faaliyetler sonucunda elde edilen ürünlerin ithal vergilerinden tam ve kısmi muafiyet suretiyle yeniden serbest dolaşıma girişine ilişkin hükümlerin uygulandığı rejimdir.

Birliğin tercihli ve otonom rejimlerine uyum devam etmektedir. Bu itibarla Türkiye, şimdiye kadar 16’sı

yürürlükte olmak üzere toplam 28 serbest ticaret anlaşması imzalamıştır. Ayrıca, Birliğin gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere uyguladığı otonom tarife tavizlerini içeren Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum, Gümrük Birliği kapsamındaki ürünler itibarıyla 1 Ocak 2008 tarihinde tamamlanmıştır.

Ticarette teknik engellerin kaldırılması, test ve belgelendirme alanında alt yapı düzenlemelerinin geliştirilmesi amacıyla Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) 1999’da kurularak faaliyete geçirilmiştir. Bu alanda Topluluk direktiflerine uyumun hukuki dayanağını teşkil eden “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun”, kısa adıyla “Çerçeve Kanun”, 11 Temmuz 2001 tarih ve 24459 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak11 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Birliği son yıllarda akdettiği yeni nesil STA’lar kapsamında tarım, hizmetler, yatırımlar ve kamu alımları gibi alanlarda üçüncü ülkelerle, Türkiye ile olan ortaklık ilişkisinden daha kapsamlı tercihli düzenlemeler gerçekleştirmektedir.

Öte yandan, Türkiye’nin Avrupa Birliği ve ABD arasında müzakere edilen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) sonucu ortaya çıkacak ekonomik blok içinde yer alma hedefi gümrük birliğinin güncellenmesi sürecine aciliyet katmıştır.

Gümrük birliğinin güncellenmesine ilişkin Avrupa Komisyonu ile 27 Nisan 2015 tarihinde Brüksel’de mutabakat zaptı imzalanmıştır.

Ortaklık rejiminin düzgün şekilde işletilmemesinin önemli bir nedeni, anlaşmanın yorum ve uygulanmasında taraflar arasında ortaya çıkacak uyuşmazlıkları çözecek kurumsal bir yapılanmanın yokluğudur.

Avrupa Birliği yargısı (özellikle de Adalet Divanı), bu boşluğu bir ölçüde doldurmuştur. Adalet Divanı, ortaklığın bir organı olmamakla birlikte, aralıksız olarak ortaklık kuralları ile sorunları ele almış ve önemli kararlara imza atmıştır.

Önkarar: Üye devletlerin ulusal mahkemelerinin, Birlik hukukunu ilgilendiren bir davayı sonuçlandırabilmeleri için Adalet Divanından talep ettikleri tespit niteliğindeki karardır.

Türk girişimcilerin başlıca engeller şunlardır:

  • Avrupa Birliği’nin mali, teknik ve güvenlik standartlarından kaynaklanan engeller,
  • Türk menşeli malların Avrupa Birliği’nin iç pazarına taşınmasına getirilen engeller (kotalar, araç sürücülerine giriş vizesi verilmemesi gibi)
  • Küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerine veya görevlilerine fuar, ihale, iş görüşmesi, yer kiralama vs. amaçlı olarak Avrupa’ya gidişlerine getirilen vize engelleri

Ankara Anlaşması’nın Nihai Amacı Olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyeliği

Hukuki Çerçeve

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliği Ankara Anlaşması’nın 28. Maddesinde hükme bağlanmıştır. Maddenin metni aynen şöyledir:

“Anlaşmanın işleyişi, Topluluğu Kuran Antlaşma’dan doğan yükümlerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye’nin Topluluğa katılması olanağını incelerler.”

Ortaklığın son dönemine girilmiş olduğundan artık Türkiye’nin tam üyeliği meselesinin ele alınması noktasında iki soru ortaya çıkmaktadır. Birinci soru 28. maddede öngörülen üyelik perspektifinin bağlayıcı olup olmadığıdır. İkinci soru ise Avrupa (Ekonomik) Topluluğu üyeliğine ilişkin olarak çizilen perspektifin Avrupa Birliği üyeliği için de geçerli olup olamayacağıdır.

Avrupa (Ekonomik) Topluluğu üyeliğine ilişkin olarak çizilen perspektif Avrupa Birliği üyeliği için de geçerli olmalıdır. Çünkü 2007 tarihli Lizbon Antlaşması uyarınca Avrupa Birliği, Avrupa Topluluğunun yerine geçmiş ve böylece Ankara Anlaşması’nın tarafı olmuştur.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Tam Üyelik Süreci

Gümrük Birliğinin kurulması sürecinin 1996 yılında tamamlanmasıyla Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecinin hızlanacağı yönünde beklentiler oluşmuş. Ancak bu beklenti ve tezlerin çok da doğru olmadığı 16 Temmuz 1997’de yayımlanan “Gündem 2000” Raporu’ndan anlaşılmıştır. 12 - 13 Aralık 1997 tarihlerinde gerçekleşen Lüksemburg Zirvesi’nde ise Türkiye, tam üyeliğe ehil olduğu teyit edilmiş olsa da aday ülkeler arasında zikredilmemiştir.

Bu dönemde Avrupa Birliği’nde Türkiye’ye yönelik bir tutum değişikliğinin nedenleri nelerdir:

  • 1999 yılında Kosova’ya gerçekleştirilen uluslararası müdahale ve Kafkaslardaki enerji kaynaklarının güvenliği çerçevesinde Türkiye’nin stratejik konumu
  • Türkiye’nin askerî bir güç olarak vazgeçilemezliği
  • ABD’nin girişimleri
  • Bazı üye devletlerde iktidar değişiklikleri
  • Yunanistan’da dönemin Simitis Hükûmeti’nin Türkiye’ye karşı ılımlı bir tutum izlemesi.

1999’a gelindiğinde özellikle Türkiye’de meydana gelen 17 Ağustos Marmara depremi sonrası Yunanistan ile ilişkilerde oluşan yumuşama havasının sonucun da Türkiye, 10–11 1999’da Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne “aday ülke” olarak kabul edilmiştir.

Kopenhag Kriterleri: Haziran 1993 tarihli Kopenhag Zirvesi’nde kararlaştırılan ve aday ülkelerin Birliğe üye olabilmek için yerine getirmeleri gereken kriterlerdir. Bu

kriterler şunlardır: Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ile azınlık haklarını gözetecek ve koruyacak kurumların varlığı ve istikrarlı işleyişi; pazar ekonomisinin varlığı ve Birlik içi rekabet baskısına ve pazar güçlerine dayanabilme yeteneği; siyasi, ekonomik ve parasal birlik hedefleri de dahil olmak üzere, üyelik yükümlülüklerini yerine getirebilme gücü.

Avrupa Birliği Konseyi, 8 Mart 2001’de Türkiye’nin Kopenhag Kriterleri’ne uyum sağlaması için yapılması gerekenlerin somut olarak belirtildiği ve insan hakları alanında kısa ve orta vade hedeflerin sıralandığı bir Katılım Ortaklığı Belgesi’ni kabul etmiştir. Türkiye, 19 Mart 2001’de bu belgede yer alan önceliklerin hayata geçirilmesine yönelik program ve takvimi içeren bir ulusal program açıklamıştır..

Katılım Ortaklığı Belgesi: Avrupa Birliği’ne aday ülkeler için, AB Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB Konseyi tarafından kabul edilen, her bir aday ülkenin AB’ye katılım yönünde gelişme kaydetmesi öngörülen öncelikli alanların değerlendirildiği belgedir.

Ulusal Program: Avrupa Birliği’ne aday ülkeler tarafından hazırlanarak Birliğe sunulan ve Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan önceliklerin ne şekilde yerine getirileceğine ilişkin belgedir.

17 Aralık 2004’te Brüksel’de gerçekleştirilen Avrupa Birliği Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesi’nde, 1999 Helsinki Zirvesi ve 2002 Kopenhag Zirvesi’nde alınan kararlar teyit edilmiş ve Türkiye’nin reform sürecinde atmış olduğu kararlı adımların memnuniyetle karşılandığı belirtilerek, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin -Zirve sonuç metninin 23. maddesinde öngörülen çerçeve dâhilinde- 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır.

Bu Zirve’de, Komisyona iki temel belgeyi hazırlama göre-vi verilmiştir. Söz konusu belgelerden biri, müzakerelerin esaslarını belirleyen “Çerçeve Belge”dir. Diğeri ise 2001’de hazırlanan “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin revize edilmesi, yani ikinci bir “Katılım Ortaklığı Belgesi”nin hazırlanmasıdır. Bu iki belgenin hazırlanmasına ek olarak Komisyon, Türkiye’nin üye devletlerde ve AB’nin Türkiye’de karşılıklı olarak daha iyi tanıtılmasına yönelik olarak sivil toplum örgütleri aracılığıyla yürütülecek faaliyetleri içerecek olan “Sivil Toplum Diyaloğu” başlıklı bir çalışma hazırlamakla görevlendirilmiştir. Nihayet 3 Ekim 2005’te tam üyelik müzakereleri başlamıştır.

Zirve: Avrupa Birliği üyesi ülkelerin devlet ve hükûmet başkanlarının belirli aralıklarla bir araya geldiği toplantılardır. Üye devlet liderlerinin 1974 yılında Paris’te yapılan zirve toplantısında aldıkları karar uyarınca 1975 yılından itibaren Avrupa Konseyi adı altında düzenli olarak yapılan bu toplantılar, 1986 yılında imzalanan Avrupa Tek Senedi’nde yer alan bir hüküm ile hukuki temel kazanmıştır. Yılda en az iki kez toplanmasını öngörmektedir.