BAHÇE TARIMI I - Ünite 10: Organik Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliği Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 10: Organik Bahçe Bitkileri Yetiştiriciliği
Organik Tarım Nedir?
Organik tarım, gübre, tarım ve veteriner ilaçları, büyüme maddeleri, enerji veya su gibi girdilerin yoğun kullanıldığı konvansiyonel veya endüstriyel tarımın çevreye ve gıda güvencesi ve güvenliğine olumsuz etkilerini azaltan ve kırsal nüfusun sosyo-ekonomik koşullarını iyileştiren bir sistem olarak kabul edilmektedir. Yanlış uygulamalar sonucu tarım alanlarında bozulan ekolojik dengeyi, yerel olarak bulunabilecek kaynakları kullanarak yeniden sağlamaya çalışır. Planlamada çiftliğin bitkisel ve hayvansal üretiminin birlikte ele alınması, olabildiğince kendine yeterli döngülere dayalı bir sistem kurulması hedeflenir.
Organik (veya eş anlamlısı olarak kabul edilen Biyolojik ya da Ekolojik) tarım ülkelere göre farklı tanım ve özellikler içerebilmektedir.
Ülkemizde 18 Ağustos 2010 tarih ve 27676 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ‘Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’ organik tarım faaliyetlerini tanımlamaktadır.
Avrupa Birliği’nde 2009 yılında uygulanmaya başlanan organik tarıma ilişkin yönetmelik (EC Regulation (EC) No 834/2007) organik tarımı “en iyi sonuç veren çevresel uygulamaları, biyoçeşitliliğin ve doğal kaynakların korunmasını, yüksek hayvan refahı standartlarının uygulanmasını birlikte hedefleyen ve doğal maddeler ve süreçler kullanılarak üretilen ürünleri tercih eden tüketicilere istedikleri şekilde gıda ürünü sunan bir çiftlik yönetim sistemidir” şeklinde tanımlamaktadır.
Organik tarım her aşamada kontrol ve sertifikasyon kuruluşları tarafından denetlenir ve ilgili yönetmeliğe uygun bulunursa sertifikalandırılır ve pazara sunulur.
Temel İlkeleri: Organik tarımla ilgilenen kişi ve kurumlarca tartışılarak 2005 yılında IFOAM’ın (International Federation of Organic Agriculture Movements) Avustralya’da düzenlenen genel kurulunda görüşülmüş ve 4 temel ilke üzerinde anlaşmaya varılmıştır.
Bunlar; Sağlık, Ekoloji, Eşitlik ve Özen İlkeleri’ dir
Organik Tarımın Dünya’daki ve Türkiye’deki Gelişmesi
Dünyada nüfus artış hızının 1960’lı yıllarda en yüksek düzeye çıkması ile gıda ihtiyacı hızla artmış ve paralelinde tarımda düşük maliyetli yüksek verim elde etmeye yönelik politikalar ve uygulamalar yaygınlaşmaya başlamıştır. 1980’li yıllarda, tarımda giderek yaygınlaşan yoğun girdi kullanımına dayalı uygulamaların insan, hayvan ve çevre sağlığını olumsuz etkilediği bilimsel çalışmalarla ortaya çıkmaya başlamıştır. Tarımsal üretim, gıda dışı ürünlerle de çevreyi kirletici etki yapmıştır.
Organik tarım uygulamaları, bazı öncü çiftçilerin tarımsal işlemlerin çevre üzerindeki gözlemleri sonucu yaygınlaşmaya başlamıştır. 1972 yılında İngiltere, Fransa,İsveç, Güney Afrika ve ABD’de organik tarım alanında faaliyet gösteren beş kuruluş, International Federation of Organic Agriculture Movements (IFOAM) isimli sivil toplum kuruluşunu kurmuşlardır. Başlangıçta organik çiftliklerde veya yakın çevreye veya bulundukları köylerde satışa sunulan ürünler, 1980’li yıllarda Almanya başta olmak üzere birçok ülkede pazar oluşturmaya başlamıştır. Pazarın Avrupa’daki gelişmesi ile 1991 yılında Avrupa Birliği küresel pazarı etkileyebilecek bitkisel üretime ilişkin yasal düzenlemeleri yürürlüğe sokmuştur.
2011 yılı verilerine göre dünya üzerinde 162 ülkede veri toplanarak sertifikalı organik üretim yapılmaktadır. Toplam pazar değeri ise 62,8 milyar dolar olarak bildirilmektedir.
Organik tarımda lider üretici ülkeler İtalya, ABD, İngiltere ve Almanya’dır.
Önemli organik üretim alanları yanında Avrupa Birliği (AB), Türkiye organik ürünleri satışı bakımından en önemli pazardır. Ülkemizde organik tarımın başlangıcı dünya pazarında lider olduğumuz kuru ve kurutulmuş ürünlere Avrupa’dan gelen organik talebi ile olmuştur. Türkiye, 1984-1985 sezonunda kuru üzüm ve kuru incir ihracatı ile başladığı organik tarımda halen daha ihracatçı konumdadır. 2012 yılı verilerine göre ülkemizde 702 909 hektar alanda organik tarım yapılmaktadır. Üretici sayısı ise 54 635 olup 523 627 ha da organik üretim uygulanırken 179 282 ha da ise doğadan sertifikalı toplama yapılmaktadır (www.tarim.gov.tr).
Ülkemizde organik üretim hemen hemen tüm illerde yapılmaktadır. Ancak İzmir, Samsun, Çanakkale, Aydın, Manisa, Erzurum, Urfa gibi bazı illerin ya talep edilen ürünle bağlantılı olarak ya da yerel önderlerin etkisi ile daha fazla geliştiği görülmektedir.
Türkiye’de dışsatıma yönelik kuru veya işlenmiş ürünlerin toplam organik üretim içindeki payı halen çok yüksektir. Pamuk, fındık, kuru üzüm, kuru incir ve kuru kayısı yıllara göre değişen yerlerde ancak her zaman üst sıralarda yer almaktadır. Benzer şekilde baklagiller, buğday, meyve suyu olarak değerlendirilen elma, salça ve kurutularak işlenen domates, tıbbi ve aromatik bitkiler önemli paya sahiptir. Açık pazarlarla birlikte genişlemeye başlayan iç pazar talebine bağlı olarak taze meyve-sebzeler ve kozmetikler başta olmak üzere ürün deseninde değişimlerin ortaya çıkması beklenmektedir.
Organik Tarımda Geçerli Yasal Düzenlemeler ve Garanti Sistemleri
Organik tarım, uluslararası ve ulusal düzeyde geçerli kanun, yönetmelik veya standartlardan oluşan yasal düzenlemelere uygun olarak yapılır. Ülkemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, organik tarım-gıda ürünleri ile organik girdi üretimi, doğadan toplama ve işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi ve pazarlanması aşamalarında 1994 yılında yürürlüğe giren yönetmelikle başlayıp 2004 yılında çıkarılan organik tarım kanunu ile onaylanan yetkili otorite konumundadır.
Pazara sunulan organik sertifikalı ürünler, sadece ürünün değil tüm sürecin organik tarım kurallarına uygun olduğunu belirtir.
Uluslararası Organik Tarım Standartları
Birleşmiş Milletler (FAO ve WHO) Tarafından Hazırlanan Organik Bitkisel ve Hayvansal Ürünlere İlişkin Codex Alimentarius
1999 yılında hazırlanmıştır ve belirli aralıklarla revize edilmektedir. Zorunlu değildir ancak ülkeler arasında sorun yaşandığında Dünya Ticaret Örgütü tarafından referans olarak alınır.
IFOAM Temel Standartları:
Standartların hazırlanmasındaki ilk ve temel aşamayı oluşturur. İsteğe bağlıdır.
Uluslararası Pazarda Geçerli Ulusal Standartlar
- Avrupa Birliği (AB)
- Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Organik Programı (National Organic Program: (NOP))
- Japonya Tarım Standartları (JAS)
Türkiye’de Geçerli Olan Organik Tarımla İlgili Yasal Düzenlemeler
İlk yönetmelik 24 Aralık 1994 tarihinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır. Daha sonra 29 Haziran 1995 da yönetmelik değişikliği, 11 Temmuz 2002 de Yönetmeliğin yeniden düzenlenmesi yapılmıştır. Temmuz 2003 tarihinde GTHB (eski ismi ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı) Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü (TÜGEM) altında Alternatif Tarımsal Üretim Teknikleri Dairesi kurularak organik tarımla ilgili görevleri üstlenmiştir. Yönetmeliklerin kanuni dayanağını oluşturmak üzere 3 Aralık 2004, Organik Tarım Kanunu’nun çıkarılmış daha sonrasında çıkarılan 10 Haziran 2005 tarihli yönetmelik yerine 18 Ağustos 2010 tarihli ve 27676 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan ‘ Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’ yürürlüğe girmiştir. Organik tarıma ilişkin yasal sorumlu halen GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğünde bulunmaktadır.
Organik Tarımda Kontrol ve Sertifikasyon
Her aşamasının geçerli standartlara göre kontrol edilmesi ve sürecin tümüyle kontrole esas olan kurallara uygun olduğunun saptanarak ürünün organik olarak sertifikalandırılması gereklidir. Bu işlemler yetkilendirilmiş kuruluşlar tarafından yapılabilmektedir. Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşlarına (KSK) yetki o ülkenin yetkili otoritesi tarafından verilir. Örneğin, ülkemizde organik tarımla ilgili tüm sürecin yönetimi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına (GTHB) verilmiştir. Bakanlık ise kontrol-sertifikasyon yetkisini, yetkilendirilmiş KSK’lara devretmiştir. Kontrol yetkisi verilen kuruluşlar ve kontrolörler yetkilerini başka bir kurum ve/veya kuruluşa veya kişiye GTHB’dan izinsiz devredemez. KSK içinde kontrol ve sertifikasyon görevleri aynı kişi tarafından üstlenilemez. Sertifiker yetkisi de GTHB tarafından verilmektedir. KSK’ların bağımsız kuruluşlar olması, denetim yaptıkları kişi ve kuruluşlarla herhangi bir çıkar ilişkisinin bulunmaması gerekir.
Bakanlık tarafından yetki aldıktan sonra 2 yıl içinde TÜRKAK veya organik kurallara göre akreditasyon yetkisi olan yabancı bir akreditasyon kurumu tarafından akredite olmalıdır. Akreditasyon için KSK’nın Türkiye veya AB’de faaliyet göstermek istiyorsa geçerli akreditasyon için ayrı ayrı her 2 yönetmeliğe göre akredite olması gerekir. Eğer üretim yapılan ülkede herhangi bir yasal düzenleme yoksa o zaman alıcının talep edeceği resmi veya özel bir standarda göre kontrol ve sertifikasyon yapılır.
Organik tarıma başlamak isteyen üretici veya firma öncelikle GTHB tarafından yetkilendirilmiş (Bakınız: www.tarim.gov.tr) kuruluşa başvurmalıdır. Burada önemli olan ilk kriter, KSK’nın üreticinin ürünü satmak istediği ülke için yetkisinin bulunmasıdır.
Organik Tarıma Geçiş, Risk Değerlendirmesi ve Planlama
Organik tarıma geçiş için ilk olarak yetkili bir KSK’na başvuru yaptıktan sonra KSK temsilcisi gelip üretim (veya depo, işleme vb.) alanını ziyaret ederek risk değerlendirmesi yapar. Örneğin çevresel kirlilik veya konvansiyonel ürünle bulaşma risklerinin olduğunu belirlerse organik tarıma izin vermeyebilir veya bazı önlemlerin alınmasını zorunlu kılar. Eğer koşulların uygun olduğuna karar verilirse, kontrol-sertifikasyon ücretini de içeren bir öneri hazırlar, tarafların kabul etmesi durumunda sözleşme imzalanır. Sözleşme ile birlikte KSK, müteşebbis hakkındaki gerekli bilgi ve belgeleri hazırlayarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili birimine sunar. Böylece üretici için geçiş süreci başlamış olur.
Organik tarım açısından olası tehlike ve tehditler, örneğin su kaynaklarının veya toprak kirliliği, önceki üretimlerden kalan hastalık etmenleri veya zararlılar, komşu parseldeki ilaçlamalardan gelebilecek bulaşmalar mutlaka değerlendirilmelidir. Bunların ne kadar sıklıkla ortaya çıkacağı veya sorunun boyutu irdelenerek risk değerlendirmesi yapılır ve çözümlenebilecekler veya üretim sürecinde özel önlem alınması gerekenler tanımlanır.
Toprak Verimliliğinin Korunması
Toprağın sürdürülebilirliği ve bitkisel üretim süresince verimliliğinin korunması ya da iyileştirilmesine yönelik önerilen bazı uygulamalar aşağıda verilmiştir.
- Baklagilleri de içeren çok yıllık ekim nöbeti uygulaması,
- Toprak işleme sayısının azaltılması, toprağın alt ve üst tabakalarının devrilmeden yırtılarak işlenmesi,
- Toprağın sıkışmasına izin verilmeden bitki kök gelişmesine uygun ortam hazırlığı yapılmasına özen gösterilmesi,
- Toprak analiz sonuçlarına ve ilgili yasal düzenlemelere bağlı olarak birim alana uygun miktarda çiftlik gübresi ve/veya kompost uygulanması,
- Baklagil bitkilerini içeren yeşil gübreleme uygulaması ile toprağın azot ve organik madde içeriğinin yükseltilmesi ve toprağın fiziksel yapısını iyileştirilmesi,
- Üretimdeki bitki artıklarının veya doğal floranın eğer hastalık veya zararlı riski yoksa parçalanarak doğrudan toprağa karıştırılması,
- Meyve ağaçları gibi türlerde ara ziraatı, örtü bitkisi yetiştiriciliği ve malç uygulamaları, doğal floranın toprağa gömülmesi veya kesilerek malç olarak bırakılması
Hastalık, Zararlı ve Yabancı Ot Yönetimi
Bitkisel üretimde hastalık ve zararlıların yönetiminde kültürel önlemlerin bilinçli olarak alınması ilk adımdır. Dayanıklı tür ve çeşit seçimi ile uygun ekim ve dikim sıklığı, toprak işleme, budama, bitki besleme programı veya yabancı ot yönetimi ile sağlıklı bitki yetiştirmek hedeflenmelidir.
Genetik yapısı değiştirilmiş (GDO) çeşitlerin kullanımı organik tarımda yasaktır. Genellikle küçük parsellerde yapılan organik bahçe bitkileri yetiştiriciliğinde hastalık ve zararlıların yönetimi açısından en uygun ekim ve dikim sıklığının veya zamanının ayarlanması, bitkiler arasındaki rekabetin azaltılmasını ve hastalık ve zararlıların aşırı zarar yapmasını önleyerek kaliteli ürün elde edilmesini sağlar. Yine organik tarımın temel zorunlulukları arasında yer alan uygun ekim nöbeti planlaması da hastalık ve zararlıların etkisini ve yoğunluğunu azaltmaktadır.
Organik Tarımda Ekim Nöbeti (Rotasyon)
Tarım arazisinde sürekli olarak aynı kültür bitkisi üst üste yetiştirilirse o türe özgü hastalık ve zararlılarda aşırı derecede artış gözlenir, aynı besin maddeleri aynı toprak derinliğinden sömürülür ve toprak yorgunluğu oluşur. Tarımsal ilaçlarının yoğun ve bilinçsiz kullanılması durumunda doğal yapı ve denge bozulur, doğadaki yararlı organizmalar azalır veya tümüyle yok olur (Frick and Johnson, 2002). Konvansiyonel tarımda çoğu zaman pazarlama endişesi ile ihmal edilebilen ekim nöbeti uygulaması, organik tarımda hem toprak verimliliğinin korunması hem de hastalık, zararlı ve yabancı ot yönetimi açısından uygulama zorunluluğu taşımaktadır.
İlgili yönetmelikte, bitkisel ürünlerin yetiştirilmesinde; toprak verimliliğinin arttırılması ve devam ettirilmesi için, ekim nöbeti uygulamalarına özen gösterilmesi önerilmektedir. Ayrıca ekim nöbetinde yeşil gübrelemeye yer verilmesi, derin köklü bitkilere ve çapa bitkilerine yer verilmesi, hastalık, zararlı ve yabancı otların kontrolü amacıyla da uygun ekim nöbeti programı hazırlanması gerektiği belirtilmektedir.
Organik tarımda ekim nöbeti planlaması yapılırken;
- Toprağın farklı derinliklerindeki besin maddelerinden yararlanmak için, derinköklü bitkiler (kuşkonmaz,domates, havuç, enginar, yonca, şeker pancarı, üçgül, kolza, pamuk) ile yüzeysel köklü bitkiler (pırasa, lahana, karnabahar, ıspanak, kereviz, semizotu, tere, marul ve salata grubu, soğan, sarımsak, hububat,) arka arkaya yetiştirilmeli,
- Üretim aşamasında su tüketimi fazla olan bitkiler (lahanagiller, patlıcangiller, kabakgiller, yonca, çeltik, mısır, şeker pancarı) ile daha az su tüketen bitkiler (patates, soğan, sarımsak, bezelye, bamya, hububat) arka arkaya yetiştirilmeli,
- Üretimde azot tüketimi fazla olan bitkiler (patates, domates, şeker pancarı, pamuk, mısır) ile azot bağlama özelliğindeki bitkiler (baklagiller) arka arkaya yetiştirilmeli,
- Üretimde yavaş gelişen bitkiler (domates, pırasa, soğan, sarımsak, pamuk) ile hızlı gelişen bitkiler (mısır, soya fasulyesi, sorgum, ıspanak, marul ve salata grubu, fiğ, yemlik kolza, turp, taze fasulye) arka arkaya yetiştirilmeli,
- Toprağa bırakılan bitki artığı bakımından kalıntısı fazla olan bitkiler (yem bitkileri, tahıllar, baklagiller, kereviz, pırasa) ile kalıntısı az olan bitkiler (marul ve salatalar, ıspanak, pazı, patates, biber, şeker pancarı) arka arkaya yetiştirilmelidir (Duman ve Algan, 2012).
Çok Yıllık Meyve-Bağ Türlerinde Organik Tarım
Organik meyve yetiştiriciliğinde ortaya çıkabilecek sorunların çözümü için öncelikle yapılması gerekenler aşağıda kısaca özetlenmiştir:
- Planlama aşamasında tüm ekolojik faktörler (toprak derinliği, pH, sert tabaka, kimyasal kirlilik, su nitelik ve niceliği, sıcaklık, nem vb. koşullar) ayrıntılı ve mümkünse çiftlik ölçeğindeki verilerle incelenmeli tür, çeşit veya anaç seçiminde dikkate alınmalıdır,
- Tür, çeşit ve anaç seçiminde arazinin tarihçesi de önem taşır. Bahçe kurma aşaması öncesinde toprakta belirli bir hastalık veya zararlı sorunu varsa yeni dikimlerde dayanıklılık ön plana alınmalıdır,
- Çiftlik çevresinde ve/veya içinde faydalılar için doğal habitat oluşturulmalı, çiçeklenen şeritler oluşturularak döllenme konusunda yardımcı olunmalıdır,
- Birlikte yer alacak meyve türlerinin Akdeniz meyve sineği, ekşilik böcekleri gibi çok türde zarar yapan zararlılara hassasiyetlerine dikkat edilmelidir,
- Toprak verimliliği açısından yapılacak incelemelere ve uzman önerilerine bağlı olarak izin verilen çiftlik gübresi ve preparatlarla taban gübrelemesi yapılmalıdır,
- Toprak verimliliğinin sağlanmasında minimum toprak işleme, ara ziraatı, örtü bitkisi, malçlama gibi tekniklerden yararlanılmalıdır. Ancak örtü bitkisi, malç veya ara ziraatında yer alacak türlerin belirlenmesinde hastalık ve zararlılara konukçuluk etmemesi ve su ve bitki besin maddeleri açısından rekabet etmemesine büyük önem verilmelidir.
Doğadan Toplama
Organik tarımda doğadan yapılan toplama, organik özelliklere sahip ormanlar, doğal veya tarımsal alanlarda doğal olarak yetişen yenilebilir bitki ve kısımlarının toplanması şeklinde yapılır.
Doğal alanlardan ürün toplayacak müteşebbis, ürün toplamadan önce, bu alanların mülkiyetinin veya kullanma hakkının ait olduğu makamdan izin alarak bir kontrol veya sertifikasyon kuruluşuna başvurarak, alanın ürün toplamaya uygun olup olmadığını tespit ettirir. Uygunluğu durumunda sözleşme imzalar. Orman alanlarından toplanan ürünler için geçiş sürecini, alanın özelliğine göre, kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu belirler ve organik tarımda geçerli yasal düzenlemelere göre alanı ve yapılan uygulamaları kontrol ederek uygun olması durumunda ürünü sertifikalandırır.
Organik Ürünlerin Pazara Hazırlanması, İşlenmesi ve Etiketlenmesi
Organik ürünlerin pazara hazırlanması, işlenmesi ve etiketlenmesine ilişkin kurallar ilgili yönetmeliklerde yer almaktadır. Kültürel işlemler ve hijyen organik üretimin temelidir. Depocu veya işletmeci, organik olmayan ürünleri işlemesi veya depolaması halinde, tüm işlem tamamlanıncaya kadar faaliyetlerini ayrı yerde veya ayrı zamanda gerçekleştirir. İzin verilmeyen maddeler veya ürünlerle bulaşma riskinden kaçınmak için koruyucu önlemler alır.
Organikgıdalar kimyasal işlemler yerine tercihen biyolojik, mekanik ve fiziksel metotlar kullanarak işlenir. Organik ürünlerin işlenmesinde; gıdaların işlenmesinde kullanılan mikroorganizma ve enzim preparatları, doğal aromalı maddeler ve preparatları, içme suyu ve tuz, et ve yumurta damgalarının renkleri, yasal izin verilen mineraller, vitaminler ve aminoasitler kullanılabilir. Organik ürünlerin işlenmesinde izin verilen katkı maddelerinin dahi en düşük düzeyde kullanılmasına çalışılmalıdır.
Organik ürünlerde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve gamma ışınları gibi iyonize radyasyon uygulamalarının kullanılması yasaktır.
Ülkemizde 18 Kasım 2010 tarihinde uygulamaya geçen Yönetmeliğe göre organik ürün etiketi ve logosu, organik kurallara uygun üretilmiş tarım ürünleri ile içeriğinin %95’den fazlası organik olan işlenmiş ürünlerde kullanılır. İç pazara sunulan organik ürünlerde logo dili Türkçe olmalıdır. Organik ürünlerdeki, organik tarım logosu insan ve çevre sağlığını koruyan üretim tekniklerinin kullanıldığının göstergesidir. GTHB, “% 100 Doğal, Hormonsuz, Hakiki, Köy ürünü, Saf, gibi tanımlanan ürünlerin organik ürün olmadığını vurgulamaktadır. Organik ürünlerin etiketi ve logosu, reklam ve tanıtımı; sahte, yanıltıcı olamaz ve tüketiciyi yanıltacak yazı, resim, şekil ve benzerlerini içeremez” (www.tarim.gov.tr). İthal edilen ürünlerde Türk Organik Ürün Logosu kullanılamaz. AB yönetmeliğine göre, geçiş süreci ürünlerde ve içeriğinin % 95’inden azı organik olan işlenmiş ürünlerde logo kullanılamaz. Ulusal ve özel logolar, AB logosuna ek olarak kullanılabilir.
Organik ürünlerde kalite tanımlanırken; tüm sürecin kontrol edilmesi, geçiş sürecinin bulunması, sentetik ilaç ve gübrenin kullanılmamasına bağlı kimyasal kalıntıların bulunmaması veya çok düşük düzeyde kalması gibi birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır.
Sertifika dışında organik ürünlerin görünümü ile konvansiyonel ürünlerden ayrılma şansı yoktur. Kuru kayısı veya kuru domates gibi bazı ürünlerdeki organik ürünlerde kükürtleme işlemine izin verilmediğinden renklerinin koyuluğu ile organik ürünler kükürtlenmişlerden ayırt edilebilirler ancak natürel kurutulmuş konvansiyonel ürünlerle renk farkları bulunmamaktadır.