BAKIM ELEMANI YETİŞTİRME VE GELİŞTİRME I - Ünite 6: Bakım Gerektiren Bireylerin Sosyal İhtiyaçları Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Bakım Gerektiren Bireylerin Sosyal İhtiyaçları
Ünite 6: Bakım Gerektiren Bireylerin Sosyal İhtiyaçları
Giriş
Yaşlılık, fiziksel ve psikolojik bakımdan birtakım değişimlerin yaşandığı bir dönem olarak tanımlanabileceği gibi bu değişimlere karsı toplumun geliştirdiği tutum ve değerleri de aurası içine alan bir dönem olarak değerlendirilmesi gereken bir olgudur. Toplumda kimin yaslı olduğu, yaslı insanların toplumdaki rolü ve önemi, yaslı insanlarla çevresi arasındaki iletişim gibi hususlar yaşlılığı açıklamada önemlidir. Yaslıların yasadığı sosyokültürel sorunların basında; aile yapısındaki değişimler, yalnızlık, barınma sorunları, rol kaybı ve ulaşım gibi faktörler gelmektedir. Değişen hayat şartları, toplum yapısının yanı sıra aile yapısını da değiştirmektedir. Şehirlerde, aile yaşamında yaslılara yer verilmemektedir. Bu durum, kendilerini yalnız ve ise yaramaz hisseden yaslıların psikolojik yönden yıpranmasına neden olarak, kalan ömürlerini zorlaştırmaktadır. Emekli olduktan sonra, üretkenliklerinin azalması ve yaşanan maddi sorunlar, sosyal sıkıntıları yaratırken yaslının kısıtlanmış olması ve evde bakım zorunlulukları da kendini yük olarak görmesine ve bunun sonucu olarak da mutsuzluğa ve depresyona girmesine sebep olmaktadır. Fiziksel direnç ve maddi gelirin azalması, yaslıların toplumsal yasama daha az katılmalarına neden olurken sosyal yaşamlarını da sınırlandırmaktadır. Toplumu oluşturan bireylerin; sevgi, saygı ve hoşgörü içinde bulunarak, yaslıların bu dönemlerinde hayattan kopmamalarını sağlamaları gerekmektedir.
Bakım hizmetlerinden yararlanan bir başka grup da engelli bireylerdir. Engelli bireylerin yaşantısı oldukça özellikli bir yaşantıdır ve toplumsal süreçlerle sıkı sıkıya ilintilidir.
Engellilik de toplumsal alanda etiketlenmeyle karsı karsıya olan gruplardan biridir. Etiketlenmeyle ilgili pek çok sosyal psikolojik olumsuzluk ifade edilmektedir. Toplum tarafından engelli bireyin algılanması ve değerlendirilmesinde empatiyi gerçekleştirememe durumunda; acıma duygusu ve daha sonra ise uzaklaşma söz konusudur. Aslında toplumun acıma duygusu geliştirmesi yerine, engelli bireyi olduğu gibi kabul etme yoluna gitmesi gerekmektedir. Engellilik yaşantısı, bireyin özel yaşamında ve toplum yaşamında farklılık yaratarak belirleyici olur.
Sosyal Sağlık, Yaşlılık ve Toplum
Sosyal sağlık,sosyal boyuttaki iyilik durumu, insanın sosyal boyutlu sorunlarının yaşanmaması ve sosyal çalışma müdahaleleriyle çözülmesi durumu olarak tanımlanmaktadır. İnsanın, yaslının sosyal ilişkiler temelinde kendisini sağlıklı, başarılı, doyumlu, hazlı hissetmesi durumudur.
Bireylerin bir sakatlığı ya da kronik bir hastalığı yoksa ve birey çağdaş sağlık anlayışı çerçevesi içinde bir yasam sürmüşse bu, o kişinin yaşlılıkta da en iyi düzeyde işlev görerek uzun ve sağlıklı bir yaşlılık geçireceği anlamına gelir. Yaslı nüfusun yasam süresinin uzun olması, yaslının bilgelik, olgunluk ve iç görü farkını kullanarak kuşaklar arası çatışmanın azalmasını ya da ortadan kalkmasını sağlayabilmektedir.
Yaşlılığa yüklenen anlamlar bazı teorilerle açıklanabilmektedir: Etkinlik Teorisine göre, yaşlının etkinlik durumunu önceki yasam biçimi, sosyo-ekonomik durumu ve sağlık düzeyi belirlemektedir. Yaslı bireyin yasamdaki etkinliğinin giderek azaldığı kabul edilmekle birlikte, toplumun yaslı bireyden elini çekmesi ile toplumsal etkileşim azalmaktadır. Yaşlılık döneminde yaşanan emeklilik ya da dulluk sonucunda bazı roller kaybolur. Rol Bırakma Teorisine göre, kaybolan bu roller bireyin ailesine, mesleğini/isini ve topluma aidiyetini olumsuz olarak etkiler. Yaslıdan beklenenler de yaşlıları “rolsüzlük” rollerine, toplumsal yönden kaybolan statülerine uyum sağlamaya güdülemez.
İlişki Kesme Teorisine göre, yaşlılık toplumdan yavaş yavaş geri çekilme süreci olarak görülmektedir. Fiziksel etkinlikleri azalırken toplumsal olarak da bir uzaklaşma yasar ve kendi iç dünyalarına çekilirler. Bu durum ayrıca, rollerin kaybı ya da azalması ile ilgili olup bireyi toplumsal açıdan yararlı kılan olanaklarını da giderek azaltır. Toplumsal Değişim Teorisine göre, gelişen toplumlardaki yaslıların “yapabildikleri” ile teknolojik gelişim hızı ve olanakları denk olamamaktadır.
Bu değişim hızına yetişemeyen ya da beklentileri karşılayamayan yaslı birey de zaman zaman modası geçmiş bulunmaktadır.
Yaşlı Bireylerin Sosyal Etkinliği
Bireylerin her zaman bir başkasının sohbetine, iletişimine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç yaşlılık döneminde giderek daha da çok artmaktadır. Arkadaş grubu oluşturmanın ve ilişkileri kalıcı bir biçimde sağlamanın yolu da bireylerin birbirini anlama ve uzlaşma kültürüne sahip olmalarından geçmektedir. Yaşlılıkta aile ilişkilerinden daha çok arkadaş grupları önem kazanmaktadır. Çünkü ileri yaslarda aile üyeleri ile her zaman birlikte bulunulmayabilir. Bu durumda daha çok arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri önem kazanır. Aile, akrabalık, arkadaş ve komşuluk ilişkileri samimi ve yüz yüze olduğu için bireylerin birbirine karsı hoşgörü düzeyi yükselebileceği gibi düşebilmektedir.
Genellikle 65 + üzeri yas kategorisini oluşturan bireyler, toplumdan olumlu ya da olumsuz anlamda farklı mesajlar aldıklarından bir kısmı sosyal etkinlikler içinde kendilerine yer edinirken bir kısmı da toplumdan uzaklaşma duygusu içine girebilir. Özellikle emekliye ayrılmak bu bakımdan sorun oluşturabilir. Çünkü emeklilik, artık önceki islerini yapamaması anlamını taşır. Bazı bireylerin 65 yasına gelmeden daha önce emekli olması belki bu duygunun yasamasını engelleyebilir. Hatta kendisine yeni hobi alanları yaratarak emekliliğe hazırlık yapabilir.
Yaşlılıkta Sosyal İhtiyaçlar
Yaşlının Aile İçindeki Rolü
Aile içinde anne-babalar çocukları ile yoğun tartışma içinde olabilir ancak bugün yaslıların aile yanında kalmayı tercih etmelerinin basında aile ortamının vermiş olduğu “güven” gelmektedir.
Yaşlı insanda sosyal rolün ve kendisine olan güvenin kaybolması, faydasızlık, çaresizlik, başkalarına muhtaç olma ve ölüm korkusu gibi ruhsal problemlere de yol açmaktadır. Yaslı annenin (anneanne- babaanne) torun bakması, onların denetimini sağlaması bir ise yarama duygusu yasamasına neden olur.
Bu tür davranışlar aile ve akrabalık ilişkilerinin pekişmesini sağlar ve yaslının yasamla olan bağını arttırarak sosyal anlamda yaslı bireyin yasam kalitesini yükseltir. Çekirdek aileyle birlikte ailenin bireyin etkinlikleri üzerindeki etkisi azalmış olsa bile sevginin rolü derinleşmiştir. Ortalama yasam süresinin ve yasam beklentisinin artması, ailenin yas kompozisyonunda da önemli değişimlere neden olmuştur. Çocuklar, artık ailenin küçük bir bölümüdür; genel olarak yaslıların, özel olarak gençlere bağımlı yaslıların sayısı artmaktadır. Birçok ebeveynin kendi çocuklarıyla birlikte yaslanmasıdır. Emekli olan ve kendi çocuklarını evlendiren ebeveyn, simdi de kendi ana-babalarına bakmak durumundadır. Yaslandıkça, doğal olarak akrabaların sayısı da artmaktadır.
Yaşlılıkta Yoksulluğun Birey Üzerindeki Etkileri
Yaşlılıkta; gelirde azalma, işsizlikte artma görülmektedir. Özellikle yoksul kesimde yasayan yaslılarda kronik işsizlik bulunmaktadır. Bir iste çalışma güvencesi elde eden yaslılar ise çoğunlukla düşük ücretle çalıştırılmaktadır. Sanayileşmiş toplumlarda yaslıya is verme ve ücret belirlemede yas ayırt edici bir etmen olarak rol oynamaktadır.
Emeklilik
Yaşlılık, bireyin emekliliğini de yasadığı bir dönemdir. Birey emekliliğe hazırlanmamış ise kendini boşlukta hissedebilir, bireysel üretkenliğin ve statünün kaybı, kişilerarası ilişkilerde sınırlanmalara ve maddi sorunlara yol açabilir. Maddi ya da fiziksel olarak bağımlı olması yaslı bireyin ise yaramazlık, değersizlik yasamasına ve öz güveninin sarsılmasına neden olur. Tüm insanların emekliliğe uyum yapabilmeleri için yasam boyu hazırlanmaları gerekir. Yasama anlam katma konusunda başarılı olamamış bireylerin bunu yaşlılıkta gerçekleştirmesi de oldukça güçtür. Yaratıcı ve yapıcı güçlerini sürdüren, bozulan sağlığına karsın üretkenlik düzeyini yüksek tutabilen yaslılar yaşamlarını anlamlı, mutlu, doyumlu ve çevresiyle iyi ilişkiler içinde sürdürebilir. Olumlu olumsuz, acı-tatlı yönleri ile yaşamın bütünlüğünü kabul eden yaslı birey benlik bütünlüğüne erişmiş demektir. Böylece pişmanlık ve özlem yaşanmaz.
Sosyal Yalnızlık
Aktif çalışma yaşamının sona ermesi anlamına gelen emeklilik süreci bireyin sosyal yasamdan uzaklaşması sorununu da beraberinde getirmektedir. Günümüzde emeklilik, eslerden birinin ölümü, çocukların evden ayrılması, sağlık sorunları gibi nedenlerle çoğu yaşlı yalnızlık ve sosyal izolasyon sorunuyla karsı karsıya kalmaktadır. Yalnızlığın sosyal ve duygusal izolasyon olmak üzere iki ayrı boyutu söz konusudur.
Sosyal izolasyon, bireyin toplumda kabul edilen bir yerinin olmaması, duygusal izolasyon ise bireyin yaşamında sevgi objesinin bulunmaması biçiminde kavramlaştırılabilir. Sosyal izolasyon boyutu, bireyin toplumda tanınan sosyal rol eksikliği, duygusal izolasyon boyutu ise sosyal ve duygusal ilişki eksikliğini içerir. Genellikle huzurevi yasamın geriye dönüsü olmayan son istasyonu olarak görülür ve bu değişmez niteliği nedeniyle de reddedilir. Bir huzurevine kendi isteği ile gitmek veya oraya evlatları tarafından yerleştirilmek, kimsesiz olup da zorlayıcı nedenlerle buraya düşme anlamını taşır.
Alışılan çevreden ve yıllarını geçirdiği aile ortamından ayrılmak; acı, tatlı birçok anıyla bağlandığı evinden uzaklaşmak, yeni bir çevreye uyum sağlamak ve tanımadığı insanlarla birlikte yasamaya çalışmak, yaslı açısından kabul edilmesi zor bir durumdur. Bu nedenle huzurevinde yasamak biyolojik ve psikolojik sağlığı ve sosyal işlevselliği etkileyen stresli bir yasam olayı olarak değerlendirilir.
Ekonomik Sorunlar
Yaslı bireyin değişen yasam koşullarına uyum sağlama yeteneği ile organizmanın iç ve dış etkenler arasında denge sağlama potansiyelinin azalması sonucunda, sosyal çözülme sürecine girmesi yaşlılık döneminin en önemli sorunudur. Bireyin sosyal çözülme sürecine girmesinde; fiziksel yaslanmanın yanı sıra eslerden birinin ölümü, emekli olma, çocukların evden ayrılması, farklılaşan sosyal ilişkiler ve statü kaybı, yetersizlik duygusu ve ölüm korkusu gibi psiko-sosyal etkenler de rol oynamaktadır. Bununla birlikte yaşlılık döneminde sosyal çözülme sürecinin artmasına ya da azalmasına etki eden en önemli faktör bireyin sosyoekonomik düzeyidir.
Psiko-Sosyal Sorunlar
Sosyal rollerin kaybı, emeklilik, dul kalmak, çocukların evden ayrılması, giderek artan yalnızlık duygusu ve maddi zorluklar da yaslının yasam kalitesini düşürerek, birtakım ruhsal sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu gibi durumlarda ortaya çıkan sorunlar için vakit kaybetmeden psikiyatrik yardım alınması oldukça önemlidir. Yaşlılıkta yaşanan ruhsal sorunların basında depresyon, intihar girişimi ve demans gelmektedir.
Yaslıların sosyal hizmetler kapsamına giren, sosyal rahatsızlık yaratan, eksikliklerinin ya da varlıklarının bir ölçüyü asması durumunda sosyal hastalık aşamasına gelen gereksinimleri, sorunları ve sıkıntılarını içeren baslıklar aşağıdaki gibi gruplandırılmıştır:
Ekonomik sorunlar: Yaslı bireyin çalışma yasında olmadığı ya da çalışamadığı için yaşanan parasızlık sorunu, gelirinin olmaması ve gereksinimlerini giderecek maddi güce sahip olamama durumudur.
Sosyal sorunlar: Aile ile ilgili sorunlar, komsularla ilgili sorunlar, diğer yakın çevresi ile ilgili sorunlar bu gruba giren örnekler arasındadır.
Psikolojik sorunlar: Bunalım, iç daralması, kaygı olarak yaslı bireylerde beliren sorunlardır.
Kültürel sorunlar: İçinde bulunduğu ortamın kültürü ile kendisinin sahip olduğu kültür arasında uyumsuzluk yaşanması durumunda ortaya çıkmaktadır.
Yaşlılıkta rutin toplumsal hizmetlere ulaşmakta güçlük yaşanması: Kiralık ev bulma sıkıntısı, kiralarının yatırılmasında, emekli aylıklarının alınmasında, değerlendirilmesinde, sosyal sigortalardaki islerinin izlenmesinde yaşanan sıkıntılar bu güçlüklere örnek olarak verilebilir.
Kuşak sorunları: Yasıyla ilgili bakış ve anlayışının gençlerin anlayış ve bakış açılarıyla örtüşememesinin yarattığı sorunlardır.
Yalnızlık sorunu: Çocukları tarafından onun istediği sıklıkta aranmaması, ziyaret etmemesi ve yaslı bireyde bunun yarattığı sorundur.
İletişimsizlik sorunu: Yaslı bireylerin çevresiyle iletişim kurmada çekingenlik yasaması, yaşanan güçlük, cesaretsizlik gibi nedenlerle yaşanılan sorunlardır.
Sevgisizlik sorunu: Eski sevdiklerinin ya ölmüş olmaları ya da çeşitli nedenlerle çevresinden uzaklaşmaları dolayısıyla yaşanan sevgi boşluğu olarak açıklanmaktadır.
10.Sağlık sorunları: Yaslı bireyin varsa kronik hastalıkları, çeşitli ağrılar, doktora gidememe gibi sorunlardır.
11.Umutsuzluk sorunu: Derdini tam anlamıyla anlatamama, ağrılarının geçmeyeceğinin, gözlerinin artık daha iyi görmeyeceğinin, kulaklarının daha iyi duymayacağının bilincinde olması ve bunun yarattığı sorunlardır.
- Cinsel sorunlar: Zaman zaman cinsel arzu duyması ve ancak bunu karşılayacak ortam ve olanağa sahip olamamasının yarattığı sorunlardır.
13.Ev islerini yapmada kendine yetememe: Eski performansında olamadığı için işleri yaparken yeterli olmaması ya da aynı isleri yapmaktan bıkkınlık yasaması durumudur.
- Can sıkıntısı ve zaman geçirememe sorunu: Gözleri görmediğinden istese de kitap okuyamaması, tek basına gezmeye cesaret edememesi kendisi için program üretememesinden kaynaklanan sorunlardır.
Engelli Bireylerin Sosyal İhtiyaçları
Toplumda Engelli Olmak
Engelli olmak ile ilgili sorunlar hem engelliliğin işlevsel sınırlılıklarından hem de toplumdaki bireylerin sosyal tutumlarından kaynaklanmaktadır. Toplumdaki olumsuz tutumlar, engelli bireyin yasama katılımını büyük oranda etkilemektedir. Son yıllarda söz konusu bu tutumlar daha olumlu hâle gelmekle birlikte engelli bireyler hâlâ okul, çalışma hayatı, evlilik, bos zaman etkinlikleri vb. gibi durumlarda ön yargılara ve olumsuz tutumlara maruz kalmaktadır. Engelli bireyler çok nadiren toplumdaki rollerine ilişkin karar verme sürecine katılım sansını yakalamaktadırlar.
Engellilerin Toplumla Bütünleşmelerinin Önündeki Engeller
Engellilerin topluma kazandırılmalarının önündeki en ciddi sorunlardan birisi, içinden geldikleri sosyoekonomik kesimin bir bütün olarak yasadığı yoksulluk sorunudur. Yoksul kesimden gelen engelliler, yoksulluğu üreten başka sebeplerle de bir arada yasadıkları için, onlarda yoksulluk âdeta bir kısır döngüye dönüşmektedir. Bu durum, engellilerin topluma katılımlarının önündeki en ciddi engeldir. Engellilerin koruyucu aile uygulaması içinde bakılması, kendi kendilerine yeterli olabilmesi için meslek edindirilmeleri ve ise yerleştirilmeleri önemle vurgulanmaktadır.
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki bir diğer engel de eğitim konusunda karşılaştıkları sorunlardır. Dünyada eğitim sistemi nüfusun engelli olmayan kesimi için planlanıp uygulanmaktadır. Böylece daha en bastan eğitim sistemi, engellileri dışlayan bir anlayışa sahip olmakta daha sonra da engellileri eğitim sistemiyle bütünleştirecek çeşitli programlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Eğitim ve diğer konularda engellileri dışlayan süreç islerken diğer taraban onları toplumla bütünleştirme çabası, birbiriyle çelişen iki süreç olduğu için başarıya ulaşma sansı bulunmamaktadır. Çağdaş eğitim anlayışında, eğitimin odağında, engelli olsun olmasın, insan, insanın özellikleri ve gereksinimleri yer alması gerekmektedir.
Ulaşım, Fiziksel Çevre ve Konut
Toplumdaki engeller çevresel ve tutum engelleri olmak üzere başlıca iki kategoride değerlendirilmektedir. Temel çevresel engeller de mimari ve iletişim engelleri olarak karsımıza çıkmaktadır. Engelli bireylerin karşılaştığı diğer büyük engel ise bilgi eksikliğidir. Binalardaki mimari engeller arasında rampaların, korkulukların, Braille yazısının, yeterli boşluğun, kaymayı engelleyen zeminlerin, erişilebilir tuvaletlerin, sandalyelerin, anahtarların, lavaboların ve telefonların erişilebilir yükseklikte olmaması yer almaktadır. Bu tür yapısal düzenlemeler engelli bireylere yardımcı olmaktadır ve rutinlerini yardımsız ya da en az yardımla gerçekleştirebilmelerine olanak tanımaktadır. İletişim engelli bireyler için yeterince odaklanılmayan bir başka alandır. İletişim engelleri olan bireyler sosyalleşmede birçok zorlukla karsı karsıya kalmaktadır. İletişim dil ve konuşmaya bağlı olduğu düşünülse de gerçekte sessizlikte bile ortaya çıkan bir olgudur. Herkes, her gün, yasadığımız süre boyunca iletişim kurar.
Engellinin Özel Yaşamı
Toplumla bütünleşme yolundaki önemli ihtiyaçlardan biri de engellinin özel yaşamıyla ilgilidir. Engelli bireyin fiziksel yetersizlikleri yüzünden hareket becerileri sınırlanması özel yaşamına da bazı sınırlılıklar getirmektedir. Özellikle kurumlarda bakım altındaki engelli bireylerin özel yaşamları neredeyse yoktur. Engellilerin kendilerine ait bir ortamlarının (oda vb.) olmaması ve benzeri durumlar özel yasamı ortadan kaldırmaktadır. Engellilerin evlenip aile kurmaları, engelli olmayan bireylere göre daha güçtür. Bu da engellilerin topluma katılımları yolunda çok önemli bir engeldir.
İstihdam Sorunu
Engellilerin toplumla bütünleşmesinin önündeki diğer önemli engel ise istihdam sorunudur. Çalışmanın gerek bireysel gerekse toplumsal refahın sağlanmasındaki önemi tartışmasız benimsenmektedir. Çalışmayı teşvik etmenin hem bireysel hem de toplumsal açıdan sayısız yararı olduğu bilinmektedir. Öte yandan çağdaş anlayışın bir gereği olarak “çalışmak ve işsizlikten korunmak” bir insan hakkı olarak da değerlendirilmektedir.
Engelli bireylerde istihdamdan kaynaklanan sorunlar topluma entegrasyonda söz konusu bireylerin yasadığı sorunların temelinde yatmaktadır. Her bireyin yapabileceği bir işin olduğu varsayımından yola çıkacak olursak, engelli bireyin yetersizliği ne olursa olsun yeterli ve uygun bir eğitim aldıktan sonra istihdam edilip toplumda üretken bireyler hâline gelebilir.
Modern toplumlarda engellilik oranı kabaca %10 civarındadır. Yani toplumun her on bireyinden birisi engellidir. Türkiye’de ise bu oran %12 civarındadır. Tıbbi ve teknolojik gelişmelere rağmen engelliliğin tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmamaktadır.
Dolayısıyla özrün ya da kronik hastalığın engele dönüşmemesi için aile hayatında, toplum yapısında ve fiziksel çevrede özel düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.