BAKIM ELEMANI YETİŞTİRME VE GELİŞTİRME III - Ünite 2: Yaşlılıkta Nörolojik ve Psikiyatrik Hastalıklar Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Yaşlılıkta Nörolojik ve Psikiyatrik Hastalıklar
Sinir Sistemi ve Yaşlılık Süreci
Sinir Sisteminin Özellikleri ve Yaşlılık Sürecinde Oluşan Değişiklikler: Organizmanın yönetim ve kontrol merkezi beyin, omurilik ve çevresel sinirlerden oluşan sinir sistemidir. Sinir sistemi yürüme, denge, konuşma, anlama, hissetme, algılama, akıl yürütme, öğrenme, anımsama gibi tüm istemli ve bilişsel işlevlerin yanı sıra, iç organların ve salgı bezlerinin istem dışı çalışmalarını da düzenlemektedir. Sinir sistemi hemen hemen tüm canlılık işlemlerinin yöneticisidir. Sinir sisteminin işleyişindeki en temel özellik iletişimdir. İletişim ağı bedenden beyne ve beyinden bedene doğru çalışmaktadır. İç ve dış çevreden gelen duysal sinyaller periferik sinirler tarafından merkez birimlere, yani omurilik ve beyine iletilir. Çevreden gelen sinyallerin içerdiği bilgiler merkezde değerlendirilerek işlenir. Bu değerlendirmeye uygun olarak oluşturulan işlev yürütücü sinyaller de çevreye gönderilir.
Beynin damarsal, hücresel ve işlevsel bütünlüğünü bozan her durumda, başta hareket ve bellek olmak üzere, konuşma, düşünme ve algı gibi birçok işlev olumsuz yönde etkilenir. Yaşlılıkta sinir sistemi dışındaki hemen tüm diğer sistemlerde var olan, kaybedilen hücrelerin yenilenmesini sağlayan çoğalma yeteneği, sinir sistemini oluşturan nöronlarda bazı özel beyin alanları dışında yoktur. Bu nedenle de hücre ölümüne bağlı kayıplar yerine konulamaz. Kayıpları nedeniyle de atrofi diye adlandırılan hacimce ve ağırlıkça azalma gözlenir. Yaşlanma sürecinde sinir siteminde oluşan değişiklikler doğrudan hastalık oluşumuna yol açıcı nitelikte değildir. Ancak hastalık oluşturma potansiyeline sahip etkenlerle bir araya gelmesi durumunda yaşlılık değişiklikleri bir risk faktörü olarak önem kazanmaktadır.
Yaşlılıkta Nörolojik ve Psikiyatrik Hastalıkların Önemi: Yaşlılık; İnsanın fiziksel, ruhsal ve bilişsel özelliklerindeki değişikliklerin çok yönlü olarak ele alınmasını gerektiren bir süreçtir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin tümünde nüfus yaşlanmakta ve yaşlı nüfusun toplam nüfusa oranı düzenli olarak artış göstermektedir. WHO: İngilizce World Health Organization teriminin kısaltılmış şekli olan WHO, Birleşmiş Milletlere bağlı olarak, dünya toplum sağlığıyla ilgili uluslararası çalışmalar yapan Dünya Sağlık Örgütünün adıdır.
Beyin dokusunda biriken zararlı maddeler yaşlanma sürecinde sinir sistemi hastalıklarına zemin oluşturmaktadır. Bu zararlı maddeler hücre içi ve dışında birikir. Biriken maddeler normal dışı yapısal ve işlevsel değişikliklere yol açarak nöronların ve bağlantılarının kaybına neden olan bir süreç başlatmaktadır. Buna nerodejenerasyon adı verilir. Yaygın ve özel bir nörodejenerasyon süreci oluştuğunda Alzheimer ve Parkinson gibi ilerleyici kronik hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Kronik hastalık: Uzun süredir devam eden ya da edeceği öngörülen, kimi zaman yaşam boyu süren ve köklü tedavi olanakları kısıtlı olan hastalık anlamına gelir.
Nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların yaşlılık döneminde sık görülmesine ve önemli sorunlara yol açmasına neden olan diğer bir etken de komorbidite faktörüdür. Komorbidite aynı kişide birincil hastalığa ilaveten farklı bir ya da daha fazla hastalığın bulunması durumu olarak tanımlanmaktadır.
Yaşlılıkta, hastalıklarla ilgili haberci belirtilerin zamanında fark edilmesi, önlem ve korunma açısından çok önemlidir. Yaşlılıkta en sık görülen nörolojik hastalıklar; Alzheimer, Parkinson ve ALS hastalıklarıdır. Bir diğer sorun denge sistemine bağlı olarak oluşan düşmelerdir. Psikiyatrik hastalıklar ise; depresyon gibi duygu durum bozuklukları, psikotik bozukluklar ve anksiyete bozukluklarıdır. Ayrıca uyku bozuklukları da yaşlıları oldukça fazla etkilemektedir.
İnme
İnme ve Risk Faktörleri : Beyni besleyen damarların tıkanması ya da kanaması sonucunda ani gelişen bölgesel ya da yaygın nörolojik bozukluklar ve çoğu zaman tek taraflı felcin eşlik ettiği klinik durumdur. Tıkayıcı ve kanayıcı olmak üzere iki tiptir. Acil tıbbi bir durumdur. Belirtileri, aniden ortaya çıkan birkaç dakikadan uzun süren görme, işitme, konuşma, anlama ve bilinç kaybı, yüz, kol ve bacaklarda ani gelişen ve tek taraflı kuvvet ya da duyu kaybı, hareket koordinasyonu ve denge bozukluğu, çift görme, görme kaybı ve şiddetli baş ağrısıdır. İnme sonrası engellilik durumu ortaya çıkma olasılığı vardır.
Yaş, inme için değiştirilemeyen risk faktörleri arasında en başta gelendir. Yaş ilerledikçe inme riski artmakta, 55 yaşından sonraki her on yılda bu risk 2 katına çıkmaktadır. Yaşlılıkta inmeye zemin hazırlayan temel değişiklik beyin damarlarındaki daralma ve kan akımındaki azalmadır. Erkeklerde daha sık görülmektedir. Ailede varsa görülme olasılığı yüksektir. Tedavi edilebilen risk faktörleri yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol içeren beslenme tarzı, sigara, kilo fazlalığı, fiziksel aktivite yetersizliği ve menopoz sonrası hormon kullanımıdır.
İnme Nedeniyle Oluşan Bozukluklar: İnmeye bağlı bozukluklar; felç, dil ve konuşma bozuklukları, algı, düşünme ve bellek sorunları, duygu durum bozuklukları, ağrı ve diğer duyu bozuklukları olarak sıralanabilir. Felç inme sonrası en sık görülen bozukluktur. Genellikle etkilenen beyin yarımküresinin karşı tarafındaki beden yarısında yüz, kol, bacak ve gövdede değişik derecelerde ortaya çıkan tek taraflı kuvvet kaybı şeklindedir.
İnmeli hastaların en az dörtte birinde konuşmayı, anlamayı, yazmayı veya okumayı etkileyen dil bozuklukları görülür. Beynin sol hemisferi dil işlemleri için daha baskın olduğundan, sol hemisferi hasarlayan inmelerde sağ taraf felci ile birlikte sıklıkla afazi de gelişir. Afazi, beynin dilden sorumlu alanların hasarlanmasından kaynaklanan bir dil bozukluğudur.
İnme; algı, bellek, öğrenme ve farkındalık mekanizmalarını bozabilir. İnme, yaşlılıktan dolayı zaten belli ölçülerde etkilenmiş olan ağrı, dokunma, ısı ve pozisyon algısı gibi duyuları daha da bozabilir.
İnmede Bakım İlkeleri: İnme geçiren bir yaşlıya bakım hizmeti sunarken yaşlının durumuna uyum sağlamasına ve bağımsızlığını tekrar kazanmasına destek olmalıdır. Yaşlıların ruhsal durum değişiklikleri önemsenmeli, iletişim çabaları desteklenmeli, beslenmelerine özen gösterilmeli, bağırsak ve idrar yolu bakımları yapılmalı, ev egzersizleri düzenli yaptırılmalıdır.
Demanslar ve Alzheimer Hastalığı
Demans zihinsel yetilerde günlük yaşamı bozacak düzeydeki azalmayı, bozulmayı tanımlayan genel bir terimdir. Unutkanlığın ön planda yer aldığı bir klinik tablo olan demans, beyin hücrelerinin ilerleyici kaybına bağlı bir hastalık şeklinde ya da başka bir hastalık nedeniyle gelişen bir durum olarak görülebilmektedir. Yaşlılık döneminde en çok önemli olan ve sık görülen Alzheimer hastalığıdır. Tam adı Aloyius-Alois-Alzheimer olan, 1907’de ilk kez tanımladığı ve “presenile dementia” adını verdiği hastalığı yayımlayan Alman hekimdir. Tanımladığı hastalık, daha sonra kendisinin adı ile Alzheimer hastalığı (kısaca ‘Alzheimer’ şeklinde de ifade edilebilir) olarak tanınmıştır. Alzheimer hastalığı; tam olarak bilinmeyen mekanizmalarla beyinde biriken plak ve yumakçıkların yol açtığı, ilerleyici hücre kaybı ile seyreden demans türüdür. Alzheimer hastalığında beyindeki hücre kaybı süreci çok daha erken başlamakta ve hızla ilerlemektedir. Belirtileri yeni bilgileri öğrenme ve anımsama güçlüğü, görsel-uzaysal algıda bozulma ile anlamada ve ifade edici dil kullanımında sorunlar ortaya çıkar ve hasta kendini değerlendirme ve sorunlarına çözüm arama girişiminde bulunmaz. Erken, orta ve ileri olmak üzere üç evresi vardır. Evreler ilerledikçe hafif başlayan belirti ve bozuklukların şiddeti de artar. Son evrede tam bir bağımlılık hâli ortaya çıkar. Yön, zaman duygusunda bozulma ve zihin karışıklığı, soyut düşünme, kavrama ve yargıda bulunma yetersizliği, dil ve iletişim sorunları, kişilik ve davranış değişiklikleri, uyku değişiklikleri görülür.
Alzheimer Hastalığında Bakım İlkeleri : Alzheimer, bakımı oldukça zor olan bir hastalıktır. Hasta için en uygun yaşam ortamı güvenli, ilgili ve sevecen bir aile ortamıdır. Hastanın yaşam ortamı düzenlenmeli, kişisel görevlere katılımı sağlanmalı, hasta uyarıcı işaretlerle ve davranışlarla desteklenmeli, hasta ile gereksiz tartışmalardan kaçınmalı ve kişiye uygun uğraşlar planlanmalıdır.
Parkinson Hastalığı
Parkinson hastalığı hareket sistemine bağlı bozukluklarla seyreden ilerleyen kronik bir hastalıktır. Yaşlılıkta ortaya çıkma olasılığı çok yüksektir ve yaş ilerledikçe artar. Bu süreçte, beyindeki birçok sistemde nöronlar arası kimyasal mesaj iletiminde rol alan dopamin adlı bir molekül giderek azalır. Dopamin eksikliğine bağlı olarak titreme, kas sertliği ve yavaşlama görülür. Dopamin eksikliğine bağlı bu bozukluklar, eksik olanın dışarıdan verilerek yerine konulması esasına dayanan ve beyine dopamin desteği sağlayan ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır. Hastalık, iyi tedavi koşullarında bile genellikle ilerlemesini sürdürür. Zaman içinde birçok hastada, tedavisi daha güç olan k omplikasyonlar gelişebilir. Komplikasyon: Tıptaki anlamına göre komplikasyon, hastalıkların seyrinde, sağlık durumunda ve bir tedavinin ya da girişimin uygulanma sürecinde beklenmeyen yeni olumsuzlukların gelişmesi demektir.
Genellikle başlangıç belirtilerinden olan el titremesi, tipik olarak dinlenme durumunda daha belirgindir ve hareket ettikçe azalır. Düğme ilikleme, ayakkabı bağlama, çatal bıçak kullanma, yazı yazma gibi daha ince motor koordinasyon gerektiren beceriler giderek bozulur. Hastada donuk bir yüz ifadesi oluşur, kaslarda katılaşma oluşur, bedensel duruş bozukluğu ortaya çıkar, aceleci ve küçük adımlarla yürüme gelişir, depresyon ortaya çıkar, tansiyon bozukluğu, sindirim ve boşaltım kanallarında düzensizlikler, cinsel fonksiyon bozukluğu, yutma bozukluğu ve solunum fonksiyonlarında bozulmalar gelişir.
Parkinson Hastalığında Bakım İlkeleri: Parkinson hastalığında klinik değişkenlerin ve dalgalanmaların ortaya çıkacağının bilincinde olunması, hasta için yemek ve beslenmenin kolaylaştırılması, uygun giysi seçilmesi, hareket etmesi için uygun düzenlemelerin ortamda yapılması, hasta için güvenlik önlemlerinin alınması ve verilen egzersizlerin düzenli yapılmasının sağlanması gerekmektedir.
Amiyotrofik Lateral Skleroz (Als)
Motor Nöron Hastalığı ve ALS: İstemli hareketleri sağlayan sistemde görev yapan nöronlara motor nöron adı verilir. Motor nöronları etkileyen hastalıklara genel olarak “Motor Nöron Hastalığı” adı verilir. Motor nöron hastalıklarından bazıları yalnızca birinci ya da ikinci motor nöronları, bazıları da her iki motor nöron grubunu birden etkiler. ALS her iki motor nöron sistemini de etkileyerek hareket etme, yutma, konuşma ve nefes alma kaslarını kontrol eden motor nöronların ilerleyici kaybına yol açan bir hastalıktır.
Als Hastalığının Özellikleri: Yaş başlangıcı 65 olarak bilinmektedir. Bu hastalıkta kaslar kendilerini harekete geçiren nöronlardan uyarı gelmediği için yeterince çalışamaz ve hücreler, kullanılmamaya bağlı olarak kayba uğrar ve giderek kas hacmi azalır. Bu duruma atrofi adı verilir. Kas güçsüzlüğü ellerde, kollarda, bacaklarda ya da ağız dil ve yutak bölgesinde başlayabilir. Yutma ve solunum güçlüğü, kas krampları ve spazmlar, yorgunluk hissi, ses ve konuşma bozuklukları, yutkunma yetersizliği nedeniyle tükürük ve salya artışı, hareketsizliğin yol açtığı toplardamar sorunlarına bağlı el ayak şişmeleri, idrar tutmada zorluk, kabızlık, uyku bozuklukları ve kaygı ALS’de sık görülen sorunlardır. Öldürücü bir hastalıktır. Ancak ALS’nin göz kasları dışındaki tüm kasları etkilemesine rağmen zekâ, bellek, algı gibi bilişsel sistemleri ve işitme, görme, dokunma gibi duyuları bozmadığı görülmektedir.
Als’ de Bakım İlkeleri : Yutma güçlüğü başlayan hastalarda, yeterli ve dengeli bir beslenme sürdürülmelidir. Beslenme düzeni yeterli sıvı alımını, hastanın kilosunu korumayı ve protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitaminden oluşan temel besin ögelerini içermelidir. ALS bakımında aspirasyon belirtileri olursa önlemleri bilmek gerekir. Ani başlayan zayıf bir öksürük sonrası nefes alamama, konuşamama ve morarma aspirasyonun belirtisidir.
Aspirasyon: Yiyecek, içecek, tükrük salgısı ya da mide içeriği gibi materyallerin solunum yollarına kaçması anlamına gelir. Aspire edilen materyal, solunum yollarını tıkayabileceği gibi, akciğerlerde aspirasyon pnömonisi denilen ciddi enfeksiyonlara da neden olabilir. Solunum yolunun yabancı cisimce tamamen tıkanması durumunda, Heimlich manevrasının uygulanması hayat kurtarıcıdır. Solunum güçlüğü, başlangıçta daha çok yatar pozisyonda sıkıntılıdır. Yatağın baş kısmı yükseltilmeli, hasta fiziksel yorgunluklardan kaçınmalı, sık ve kısa dinlenmeler, derin nefes alma egzersizleri ve hava yolunu temizlemeye yönelik öksürme çalışmaları yapmalıdır. Evde de kullanılabilen çeşitli cihazlar, bir maske yardımı ile hastanın daha yeterli bir solunum yapmasına yardım sağlayabilmektedir.
Yaşlılıkta Denge Bozuklukları ve Düşmeler
Düşme, kişinin bulunduğu düzeyden daha alçaktaki bir düzeye, istem dışı, kontrolsüz ve beklenmedik bir biçimde yer değiştirmesidir. Yaşlılarda düşme orta ve büyük hasarlara yol açmaktadır. Düşme duruş ve denge işlevlerinin çeşitli nedenlerle bozulması sonucunda gerçekleşir.
Duruş ve Denge: Duruş, iskelet sistemi ve kasların, diğer bedensel yapıların korunmasını ve düzgün çalışmasını sağlayacak şekilde pozisyon almasıdır. Duruşun değişen koşullara uyumunu sağlama ve sürdürme işlevine denge denir. Denge için görme, iç kulak denge sistemi, derin duyu sistemi, çevresel ve merkezi sinir sistemi birimlerinin koordinasyon içinde çalışması ve sağlıklı olması gerekir.
Yaşlılıkta Dengeyi Etkileyen ve Düşmeye Neden Olan Faktörler: Görsel veri girişinde bozukluk olması, iç kulaktaki vestibüler denge hücrelerinde kayıplar, işitme hücrelerinde azalmalar, kas ve kemik yoğunluğundaki azalmalar, eklem dejenerasyonları nedeniyle hareketlerde sınırlılık, yürüme, eğilme, doğrulma dönme gibi hareketler sırasında beden ağırlık merkezinde oluşan değişimlere uygun duruş sağlamada yetersizlikler sonucu kişi düşmeye meyilli hale gelir. Ani terleme, solukluk, göz kararması ve baş dönmesi şeklinde belirtiler veren ortostatik hipotansiyon, yaşlılıkta görülen ani denge bozukluklarının, senkop adı verilen kısa süreli bayılmaların ve yaralayıcı düşmelerin önemli bir nedenidir. Dolaşımı bozan kalp yetmezliği, kalp ritm bozuklukları, damar hastalıkları, sıvı kaybına yol açan ishal, yanık, kanama gibi durumlar ve yaşam ortamının aşırı sıcak, sıvı alımının az, öğün miktarlarının fazla olması gibi faktörler de yaşlılarda düşmelere yol açar. Yaşlılıkta düşme sonucu oluşan en yaygın yaralanmalar, kalça, uyluk kemiği, kol ve omurga olmak üzere kemik kırıklarıdır. Kafa travmasına bağlı beyin hasarları ve yumuşak doku zedelenmeleri daha ağırdır.
Düşmeleri Azaltmaya Yönelik Önlemler: Başta sigara ve alkol kullanmamak, güvenli yerlerde egzersizler ve yürüyüşler yapmak, ani hareketlerden kaçınmak, hastayı ürkütücü, korkutucu davranışlardan uzak durmak, hastayı aşırı sınırlamamak, iç kulak, işitme ve görme ile ilgili tedaviler varsa yaptırmak, gerekirse kulaklık kullanmak düşmelerden hastayı koruyacaktır. Evde geçişlerin olduğu yerlerde gerekli önlemler alınmalıdır. Yaşlının çarpmaması için, kaymaması için yeterli düzenleme yapılmalı, terlik ya da ayakkabı uygun giymeli, tuvalet ve banyo başta olmak üzere gereksinim duyulan yerlere tutamaklar yapılmalı ve iyi bir aydınlatmanın yapılması düşmelere karşı oldukça koruyucu olan önlemlerdendir.
Duygudurum Bozuklukları
Duygulanım ve Duygudurum: Duygulanım duyguların kısa süreli dışa vurumudur. Duygudurum ise, dışarıdan gözlenebilen ve kişinin kendisinin de fark edebildiği yaygın ve daha uzun süreli duygulanım içinde bulunma halidir. Yaşlanma sürecinde üretkenliğin, fiziksel yeteneklerin, becerilerin, sosyal statülerin bozulması, arkadaş ya da eş kaybı, emeklilik, yalnızlık, ekonomik ve sosyal zorluklar gibi etkenler, duygudurum bozukluğuna yatkınlık oluşturmaktadır. Duygudurum bozuklukları; bir ucunda çökkünlük, diğer ucunda ben- merkezci ve kontrolsüz bir neşe hâlinin yer aldığı bir yelpaze gibidir.
Yaşlılıkta Depresyon ve Diğer Duygudurum Bozuklukları: Depresyon; olumsuz bir duygulanım içinde uzun süreli bir çökkünlük halidir. Depresyonun belirtileri, ilgi kaybı, uyku düzeninde değişiklikler, iştahsızlık, alınganlık, odaklanma güçlüğü, değersizlik duygusu, suçluluk duyma, intihara eğilim gösterme durumu gibi durumları içeren bir çökkünlük halidir. Yaşlılıkta en sık görülen duygudurum bozukluğudur. Yaşlıların yaşam kalitesini bozar ve düşürür. Distimi depresyonun daha küçük ama daha uzun süreli halidir. Belirtileri, depresyon belirtileri dışında diğer psikiyatrik bozuklukların bulunmaması ve yıllarca sürebilmesidir. Mani; düşünce, konuşma ve hareketlerin hızlandığı, aşırı neşeli, coşkulu, pervasız, düşüncesiz, bencil ve umursamaz davranışların yoğunlaştığı bir duygudurum bozukluğudur. Bipolar bozukluk, depresyon ve mani arasında gidip gelen dalgalanmalı seyri olan psikiyatrik bir hastalıktır. Mani hastalar aşırı hareketli, canlı renkler giyinen, çok konuşan, bazen öfkeli, taşkın ve kontrolsüz davranan, bu hareketleriyle çevresindekileri zor durumda bırakan kişidir. Hastalar sanrılar ve hayaller görebilir, uykuları ileri derecede bozulabilir.
Psikotik Bozukluklar
Psikoz ve Yaşlılıkta Psikotik Bozukluklar: Psikoz; bilişsel ve davranışsal bozukluklara neden olan ve kendini özellikle sanrılar ve halusinasyonlar ile gösteren bir gerçeklik duygusundan ayrılma hâlidir. Psikozlar şizofren gibi temel psikiyatrik bir hastalığın belirtisi şeklinde primer bir bozukluk görülebilse de, yaşlılıkta daha çok nörolojik ya da sistemik bir hastalığın yol açtığı sekonder bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Şizofreni daha çok yaşlılık öncesi dönemde, sıklıkla 25-35 yaş aralığında ortaya çıkan bir psikotik bozukluktur. Özellikle 70 yaşından sonra sanrı, işitsel ve görsel varsanı, gerçekliğe uymayan düşünce ve davranışlar gibi pozitif belirtilerin azaldığı, tabloya yalnızca donukluk, düşünce yoksunluğu, tepkisizlik ve toplumdan geri çekilme gibi negatif belirtilerin öne çıktığı görülmektedir.
Yaşlı popülasyonda görülen psikotik bozuklukların çoğunluğu sekonder tiptedir. Psikotik bozukluğa yol açan durumların başında Alzheimer hastalığı ve diğer demanslar gelmekte, bunu depresif bozukluklar, ilaç kullanımı, delirium, bipolar duygudurum bozukluğu, sanrısal bozukluk ve şizofrenik bozukluklar izlemektedir. Psikotik bozukluğu olan yaşlıya bakım veren ve birlikte yaşayanlar, stres oluşturan durumlar karşısında güçlü, sabırlı, hoşgörülü ve sevecen olmak zorundadır. Hemen tüm psikotik bozukluklarda tedavilerin düzenli olarak sürdürülmesi, güvenli bir ortam sağlanarak yaşlının olası tehlikelere karşı özenle gözetilmesi ve davranış değişiklikleri açısından dikkatlice gözlenmesi, uyulması gereken temel bakım ilkeleridir.
Anksiyete Bozuklukları
Anksiyete, aslında tüm canlılarda normal sınırlar içinde yaşanabilen bir kaygı, korku, gerilim ya da sıkıntı halidir. Anksiyete belirtilerinin denetimden çıkarak işlevselliği aksattığı durumlar anksiyete bozukluğu olarak bilinmektedir. Süreki kaygı durumu, nedeni açıklanamayan panik, korku ve dehşet durumu, alınganlık, tedirginlik, üşüme, ateş basması, baş ağrısı, karın ağrısı, gerginlik, konsatrasyon güçlüğü, titreme, istemsiz yumruk sıkma, hızlı soluk alıp verme gibi belirtileri vardır. Anksiyete bozuklukları; Yaygın Anksiyete Bozukluğu(gerçek bir neden olmaksızın ya da var olan nedenle uyumlu olmayan düzeyde hissedilen şiddetli ve sürekli bir kaygı durumudur). Panik Bozukluk, belirtilerinin şiddetli ve anı olarak ortaya çıkıp, dakikalar ya da saatler içinde yatışan ataklar şeklinde yinelendiği bir anksiyete bozukluğudur. Fobik Bozukluklar, bir durum ya da bir nesne ile her karşılaşmada ortaya çıkan yoğun kaygı duygusudur. Obsesif-Kompulsif Bozukluk, içten gelen bir zorlantı ile gerekmediği hâlde defalarca el yıkama gibi tekrarlanan davranışlar gösterilmesidir. Yaşlılarda ender görülen bozukluklarındandır.
Psikiyatrik Hastalıklarda Bakım İlkeleri
Hastaya karşı anlayışlı ve destek verici, hastanın güven ve motivasyon eksikliğini aşarak hastayla yeni bir iletişim geliştirmeli, kendini ifade edebilmesi için yeterli zaman ayırmalı, dinlemeye ve anlamaya çalışmalıdır. Depresyonun gelişmesini ya da var olan depresyonunun derinleşmesini önlemede, hastanın sosyal ilişkiler kurabileceği ortamların yaratılması ve sosyal aktivitelerin güçlendirilerek sürdürülmesi etkili olacaktır.
Uyku Bozuklukları
Normal Uyku: Kişinin dış uyaranlarla uyandırılabildiği, belli bir süreyi kapsayan, geçici ve döngüsel bilinçsizlik durumuna uyku adı verilir. Ortalama normal uyku süresi 7-8 saat kadardır.
Yaşlılıkta Uyku Değişiklikleri ve Uyku Bozuklukları: Yaşlılıkta uyku ritminde bozukluklar görülür. Uyku bozukluklarının bir bölümü altta yatan fiziksel, bilişsel ya da ruhsal hastalıklara sekonder olarak görülürken bir bölümü başka bir nedene bağlı olmaksızın primer uyku bozuklukları şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Uykusuzluk: Altmış yaş üstü popülasyonda yaklaşık %40- 50 oranında rastlanan uykusuzluk; uykuyu başlatmada ve sürdürmede zorluk, sabah çok erken uyanma, yeniden uyuyamama ya da kendini uyuyamayacağı yolunda şartlandırma şeklinde kendini göstermektedir. Kronik hastalıkların yol açtığı ağrı, solunum sıkıntısı, çarpıntı, hareketsizlik, yorgunluk ve ruhsal durum değişiklikleri uykusuzluğu tetikleyen faktörlerdendir. Kronik hastalık- uykusuzluk ilişkisinde aslında çift yönlü zarar verici bir süreç işlemektedir. Hastalıkların uyku bozukluğuna yol açmaları yanında, uyku bozuklukları da kronik hastalıkları olumsuz yönde etkilemektedir. Yaşlılık döneminde, altta yatan başka hastalığa bağlı olmaksızın görülen primer bozukluklar uykuyla ilişkili solunum bozuklukları ve uykuyla ilişkili hareket bozuklukları olarak gruplandırılmaktadır.
Uykuyla İlgili Solunum Bozuklukları: Bu bozuklukların önde gelen belirtileri horlama ve gündüz uyuklamalarıdır. Uykuda solunum durması, horlamanın eşlik ettiği obstruktif (tıkayıcı) tip dışında ‘santral uyku apnesi’ adı verilen horlamasız ve tıkanmasız tipte de olabilir.
Uykuyla İlişkili Hareket Bozuklukları: Uykuyla ilgili ve birbiriyle bağlantısı bulunan hareket bozuklukları, Huzursuz Bacak Sendromu ve Uykuda Periyodik Bacak Hareketleri Bozukluğudur.
Yaşlılıkta Uyku Bozuklukları İle Mücadele İlkeleri: Yatakta uyku dışında fazla zaman geçirmemeli. Eğer zorunluysa 30 dakikadan fazla uyunmamalı, düzenli egzersiz yapmalı ve sabah tercih edilmeli, akşamüstü ev dışında park gibi yerlerde zaman geçirmeli, sigara, alkol ve kafeinli içecekler kullanmamalı ve uyku ortamında rahatsız edici gürültü ve ışık olmamalıdır.