BAKIMA GEREKSİNİMİ OLAN ENGELLİ BİREYLER-I - Ünite 6: Süreğen Hastalığı Olan Bireyler Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Süreğen Hastalığı Olan Bireyler

Giriş

Günümüzde görülme sıklığı giderek artan süreğen hastalıkların temel nedenlerinin başında tütün kullanımı, egzersiz ya da fiziksel aktivite eksikliği ve yetersiz ya da dengesiz beslenme gelmektedir.

Bir kişi doğuştan süreğen bir hastalıktan etkilenebileceği gibi, sonrasında da süreğen bir hastalıktan etkilenebilmektedir. Her bir süreğen hastalığın, kişi üzerindeki etkileri farklılaşmaktadır. Hastalıktan etkilenen kişilerin bakımlarını üstlenen kişilerin ise bakımını üstlendiği kişinin hastalığının özellikleri ile ilgili bilgi sahibi olması ve acil durumlarda ne yapılacağını bilmesi gerekmektedir.

Süreğen Hastalıklar

Hastalıklar;

  • Akut ve
  • Süreğen hastalıklar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Akut hastalıklar, hızlı başlayan ya da kısa süreli devam eden, tedavisi mümkün olan hastalıklar iken; süreğen hastalıklar; hayat boyu devam eden, tam bir tedavisi olmayan, ancak kontrol altına alınabilen hastalıklar olarak tanımlanmaktadır.

Süreğen Hastalığın Tanımı

Süreğen hastalıklar, uzun süredir devam eden, yavaş ilerleyen, kişinin günlük yaşamını etkileyen ve genellikle tam bir tedavisi mümkün olmayan, kalıcı hasara neden olabilen hastalıklar olarak tanımlanmaktadır.

Süreğen hastalıklar literatürde “kronik hastalıklar” ya da “uzun sureli hastalıklar” olarak da ifade edilmektedir. Süreğen bir hastalığın çocuk üzerindeki olumsuz etkileri düşünülerek ebeveynlere birtakım önerilerde bulunulabilir (S:124, Tablo 6.1).

Süreğen Hastalıkların Sınıflandırılması

Süreğen Hastalıklara ilişkin pek çok sınıflama bulunmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından;

  • Bulaşıcı ve
  • Bulaşıcı olmayan süreğen hastalıklar olarak iki farklı grupta ele alınmaktadır.

Ülkemizde ise T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından süreğen hastalıklar daha farklı bir sınıflama içerisinde ele alınmaktadır. Bu sınıflama aşağıda verilmiştir:

  • Süreğen metabolik hastalıklar;
    • Diyabet,
    • Guatr hastalığı,
    • Fenilketonüri.
  • Süreğen kas iskelet sistemi hastalıkları;
    • Inflamtuar artritler,
    • Juvenil romatoid artrit (JRA),
    • Romatoid artrit,
    • Ankilozan spondilit,
    • Miyopatiler,
    • Müsküler distrofiler,
    • Osteoporoz.
  • Süreğen nörolojik hastalıklar;
    • Çocuklarda görülen süreğen nörolojik hastalıklar,
    • Yetişkinlerde görülen süreğen nörolojik hastalıklar.
  • Süreğen kan hastalıkları;
    • Alyuvar kaybının arttığı durumlar,
    • Eksikliklere bağlı kansızlıklar,
    • Akyuvarlarla ilgili hastalıklar,
    • Kan pulcukları ile ilgili hastalıklar,
    • Kanamalı hastalıklar.
  • Süreğen kalp hastalıkları;
    • Çocuklarda görülen kalp hastalıkları,
    • Yetişkinlerde görülen kalp hastalıkları.
  • Hipertansiyon;
  • Süreğen onkolojik hastalıklar (kanserler);
    • Kan kanserleri,
    • Lenfoma,
    • Akciğer kanseri,
    • Bağırsak kanseri,
    • Prostat kanseri,
    • Meme kanseri.
  • Süreğen solunum hastalıkları;
    • Kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH),
    • Kistik fibrozis,
    • Astım.
  • Diğer süreğen hastalıklar;
    • Bulaşıcı sarılık,
    • AIDS ve HIV.

Yaygınlık

TÜİK tarafından 2016 yılında güncellenen Ölüm Nedeni İstatistikleri’ne göre Türkiye’de ölüme neden olan dolaşım sistemi hastalıklarının ölüm vakalarının %39.8’ini, solunum sistemi hastalıklarının %11.9’unu ve iyi huylu ve kötü huylu tümörlerin ise %19.7’sini oluşturduğu ve listede ilk üç sırada yer aldığı görülmektedir. Süreğen hastalıkların ilk üç sırada yer alması, süreğen hastalıklar ile ilgili önleyici planlar yapılması gerektiğini göstermekte ve bireylerin süreğen hastalığı tetikleyen risk faktörleri ve nedenleri ile ilgili daha fazla bilinçlenmeleri gerektiğini göstermektedir.

Risk Faktörleri

Süreğen hastalıklara ilişkin risk faktörleri şunlardır:

  • Tütün kullanımı,
  • Alkol kullanımı,
  • Yetersiz beslenme ve yetersiz fiziksel aktivite,
  • Obezite,
  • Hipertansiyon,
  • Tuz kullanımı,
  • Psikolojik ve çevresel etkenler.

Sık Görülen Süreğen Hastalıklar

Sıklıkla karşılaşılan süreğen hastalıklara bakıldığında Kanser, Astım, Epilepsi, Hemofili, Diyabet, Hipertansiyon ve bulaşıcılığı bulunan AIDS hastalıkları ön plana çıkmaktadır. Aşağıda bu hastalıklara ve hastalık ile ilgili tedavi yöntemlerine ilişkin bilgiler ayrıntılı şekilde açıklanmıştır:

Kanser

Kanser, vücutta kontrol edilemeyen anormal şekilde hücre yapımı ve çoğalması sonucu gelişen bir hastalıktır. Vücudun herhangi bir yerinde hücrelerin kontrolsüz bir şekilde çoğalması sonucu o bölgede oluşan şişliğe tümör adı verilmektedir. Tümör canlılarda bulunan normal olmayan doku kütlesi şeklinde açıklanmaktadır. Tümör;

  • İyi huylu tümör ve
  • Kötü huylu tümör olmak üzere iki şekilde görülebilir.

İyi huylu tümörler oluştukları bölgede kalırlar ve diğer bölgelere yayılmazlar. Kansere neden olanlar kötü huylu tümörlerdir ve oluştukları bölgede büyüyerek yakınlarındaki dokulara ya da uzakta bulunan organlara yayılabilirler. Kanserin oluştuğu yerden vücudun başka bölgelerine yayılmasına “metastaz” denir.

Kanserin tedavisinde farklı tedavi yöntemleri tek başına ya da birlikte kullanılabilmektedir. Bu yöntemler şöyledir:

  • Kemoterapi : Kanser hücrelerini yok etmek veya bu hücrelerin büyümesini kontrol altına almak için antikanser ilaçlar kullanılarak yapılan tedavidir.
  • Radyoterapi : Hastalığın tedavisinde genellikle Xışınlarının, kullanılması anlamına gelmektedir.
  • Cerrahi : Kanserli dokunun vücuttan çıkartılmasıdır.

Epilepsi

Halk arasında “sara” adı ile bilinen bu hastalık, toplumda en sık görülen nörolojik hastalıklardan birisidir. Bu hastalığın en önemli özelliği olan nöbetler;

  • Kısmi ve
  • Genel olmak üzere iki temel gruba ayrılmaktadır.

Kısmi nöbetler, beyindeki elektriksel boşalmanın beynin bir kısmının etkilediği nöbetlerdir. Genel nöbetler ise tüm vücudu etkileyen ve bilincin kapanmasına neden olan nöbetlerdir.

Yaygın olarak görülen epilepsi nöbetleri;

  • Tonik-klonik nöbet (büyük nöbet),
  • Nöbetsiz tip (küçük nöbet) ve
  • Karışık kısmi nöbet (psikomotor nöbet) olarak adlandırılan nöbetlerdir.

Tonik-klonik nöbet (büyük nöbet): Epilepsi nöbetleri içinde en dikkat çeken, en belirgin ve en ağır nöbet tipi genel tonik-klonik nöbettir. Bu nöbet türü görülen bir hastada, kişinin nöbetin geleceğini hiç hissetmeyebileceği ya da “aura” denilen bir ön dönem yaşayabileceği bilinmektedir. Kişi aura döneminde olağan dışı bir tat, his, hayal, ses, koku ya da hareket algılamaktadır. Nöbetler genellikle gündüz açığa çıkmaktadır.

Tonik-klonik nöbet geçiren bir kişiye yardım ederken dikkat edilmesi gerekenler Sayfa 128’deki Tablo 6.2’de açıklanmıştır

Nöbetsiz tip (küçük nöbet): Nöbetsiz tip epilepsi, genellikle çocuklarda görülmekte ve zamanla kaybolmaktadır. Çocuk bu nöbet sırasında birkaç saniyeliğine (en fazla yarım dakika) yere düşmeden bilincini kaybetmektedir. Nöbet sırasında çocuğun dalgın bakışları, boş şekilde bir yere baktığı, soluk bir ten rengi görüldüğü, o sırada yaptığı işleri bıraktığı, gözlerini kırptığı, elinde bir şey varsa elindekini düşürdüğü ve çevresinde olanları algılayamadığı görülmektedir. Nöbet sonrasında çocuk bir şey olmamış gibi konuşmasına ve oyununa dönmektedir.

Karışık kısmi nöbet (psikomotor nöbet): Bu tip nöbet elde, ayakta ya da yüzde istemsiz hareketler yani seğirmeler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Nöbet sırasında çocuk ağzını şapırdatmakta, dudaklarını yalama, etrafta amaçsızca dolaşma, bağırma, baş sallama ve giysilerini çıkarma gibi uygun olmayan ve amaçsız hareketler yapmaktadır. Karışık kısmi nöbetler 2-5 dakika sürmekte, çocuğun bilinci yerinde gözükmemektedir, ancak bazı çocuklar nöbet periyodu içinde kendilerine sorulan sorulara cevap verebilmektedir.

Epilepsi nöbetlerinde acil yardım gerektiren durumlar ise şu şekildedir:

  • Nefes almada sorun yaşanması,
  • Kalp masajı gerektiren durum, kalbin durması.
  • Şuur açılmaksızın nöbetlerin peş peşe olması.
  • 10 Dakikadan uzun süren şuur bulanıklığı.
  • Daha önce epilepsi olmayan bir kişinin ilk kez nöbet geçirmesi.

Diyabet

Süreğen metabolizma hastalıklarından biri olan diyabet, kandaki glukoz (şeker) düzeyini dengeleyen insülin hormonunun; eksikliği ve/veya yeterince salgılanmasına rağmen vücutta kullanılamaması sonucu oluşan süreğen bir metabolizma bozukluğu ya da hastalığıdır.

Çok su içme, çok idrara çıkma, gece sık idrara çıkma, çok yemek yeme, ağırlık artışı veya zayıflama, bulanık görme, halsizlik ve yorgunluk diyabetin belirtileri olarak gösterilmektedir. Dört tip diyabet vardır:

  • Tip 1 Diyabet: Vücut çok az insülin yapar veya hiç insülin yapmaz.
  • Tip 2 Diyabet: Vücut insülin yapar fakat yeterli kullanılmaz.
  • Gebelik diyabeti: Gebelikte ortaya çıkan diyabet şeklidir. Genellikle doğumdan sonra düzelmektedir.
  • Pre-Diyabet (Gizli şeker) : Pre-diyabet, diyabet tanısı henüz konmamış ama kan şekerinin yükselmeye başladığını gösteren Diyabet türüdür.

Diyabetli bireyler için sağlıklı yaşamanın dört temel kuralı bulunmaktadır:

  • Sağlıklı beslenme,
  • Yeterli ve düzenli fiziksel aktivite,
  • Tıbbi bakım ve kendi kendine kontrol,
  • Dengeli ve düzenli sosyal yaşam

Hemofili

Kanamaların diğer kişilere göre daha uzun sürdüğü, bazı insanlarda eklem içi ve kas içi kendiliğinden gelişen kanamaların görüldüğü kanama bozukluğu ile ilgili bir hastalıktır. Kanama bozukluğu, kan pıhtılaşmasının tam olarak gerçekleşmemesine verilen genel bir durumdur.

Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon)

Dünya çapında bir sağlık problem olan hipertansiyon hastalarının yaşam şekillerinde yapmaları gereken değişiklikler şöyledir:

  • Tuz kısıtlaması,
  • Obezitenin önlenmesi ve ideal kilonun sağlanması,
  • Meyve ve sebze tüketiminin arttırılması ve doymuş yağ alımının azaltılması,
  • Fiziksel aktivitenin arttırılması,
  • Sigara alışkanlığının bırakılması,
  • Alkol tüketiminin makul ölçülere indirilmesi.

Astım

Akciğer içi hava yollarının (bronşlar) kronik olarak iltihaplanması ile ilişkili bir hastalıktır. Hırıltılı solunum, öksürük, nefes darlığı ve atakları Astım’a ilişkin başlıca belirtilerdir. Astım nöbetleri sırasında akciğerlerden dışarı hava akışı azalmaktadır.

Astım atağını çoğu zaman;

  • Alerjenler (polen, bazı gıdalar, evcil hayvan, vb.),
  • Rahatsız edici maddeler (sigara, toz, duman, kirli hava, vb.),
  • Egzersiz ve duygusal stres gibi risk faktörleri başlatmaktadır (S:132, Tablo 6.3)

Orak Hücreli Anemi

Orak hücreli anemi kalıtsal bir kan hastalığıdır. Bu hastalıkta kansızlık ve tekrarlayan ağrı atakları görülmektedir. Hastalık, alyuvarlar içinde oksijeni akciğerden vücudun diğer bölümlerine taşıyan hemoglobinin yapısal bozukluğu ile ilişkilidir.

Orak Hücreli Anemi hastalığı için başvurulan tedavi yöntemleri; sıvı tedavisi, ağrı kesiciler, enfeksiyonlara karşı uygun antibiyotik tedavisi, basit kan transfüzyonu, kan değişimi gibi tedavi yöntemleridir.

Kan transfüzyonu, kan veya bir kan ürününün doğrudan bireyin dolaşım sistemine verilmesidir. Orak Hücreli Anemi hastalığında kan hücreleri orak şekline benzemektedir (S:133 Resim 6.2).

HIV/AIDS

HIV (Human Immunodeficiency Virus), İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü olarak adlandırılan virüs ile bulaşan bir viral enfeksiyondur. HIV, korunmasız cinsel temas, ortak paylaşılan enjektörler, damar içi madde kullanımında ortak iğne/enjektör kullanımı, gebelik ve doğum sırasında anneden bebeğe geçiş ve kan transfüzyonu gibi nedenlerle bulaşabilen bulaşıcı bir süreğen hastalıktır.

HIV enfeksiyonu, HIV’in kontrol altına alındığı ancak HIV’in tamamen vücuttan uzaklaştırılamadığı kronik bir enfeksiyondur. Tedavide kullanılan ilaçlar, HIV’in insan vücudunda kendini kopyalamasını durdurarak bağışıklık sisteminin zarar görmesini engellemekte ve bireylerin sağlıklı yaşamlarına devam etmelerini sağlamaktadır.

HIV, ter, tükürük, idrar, gözyaşı gibi vücut sıvılarıyla, hapşırık ya da öksürük ile, aynı tabak, çatal, bıçak, havlu kullanımıyla, aynı tuvalet ve duşun kullanımıyla, sivrisinek ve böcek ısırıklarıyla, tokalaşmak, sarılmak, öpüşmek, aynı ortamda bulunmak gibi sosyal davranışlarla bulaşmamaktadır. HIV dış ortamda hava ve güneşle temas ettiğinde çok kısa sürede bulaştırıcılığını yitirmektedir.

HIV içeren kan ya da vücut sıvısının sağlam deriye temas etmesi bulaşmaya neden olmamaktadır. Ancak her zaman vücut sıvıları ve açık yaralara müdahalelerde evrensel koruyucu önlemlerin (eldiven kullanımı, el yıkama, dezenfektan ile temizlik) alınması gerekmektedir.