BANKALARIN YÖNETİMİ VE DENETİMİ - Ünite 4: Bankacılık Krizleri Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 4: Bankacılık Krizleri
Finansal Kriz ve Bileşenleri
Örgütsel açıdan ele alındığında kriz, örgütün amaçlarını ve varlığını tehdit eden, riski önlemek amacıyla alınan tedbirleri yetersiz kılan, hızlı tepki vermeyi gerektiren, beklenmedik ve hızlı gelişmelerin söz konusu olduğu, planlama ve karar mekanizmalarını olumsuz etkileyen gerilimli bir durum olarak tanımlanır. Bu tanımdan hareket edersek, finansal sistemler açısından kriz, sistemde faaliyet gösteren tüm örgütleri tehdit eden, sektörel ya da genel ekonomik sebeplerden dolayı ortaya çıkan, sistemin çökmesine ve reel ekonomide olumsuz sonuçlara, kredi dağıtımının ve ödemelerin yapılamaz hâle gelmesine sebep olabilen bir durumdur. Finansal sistemde kaynak ve verilerin doğru yatırımlarda kullanılabilmesi için borç alan ve verenlerin yatırım olanakları ve projeleri hakkında doğru bilgilere sahip olması gerekmektedir. Bazen de doğru bilgilere ulaşamama durumu veya ulaşabilmek için yüksek maliyete katlanma zorunluluğu ortaya çıkabilmektedir. Bu zorunluluktan doğan bilgiyle ilgili sorun “asimetrik bilgi” olarak adlandırılmaktadır. Asimetrik bilgi sebebiyle finansal sistemde iki temel sorun ortaya çıkmaktadır: ahlaki risk (moral hazard) ve tersine seçim (adverse selection).
Ahlaki riski açıklayacak olursak; finansal işlem gerçekleştikten sonra oluşur ve borç alan kişinin, getirisi ve riski yüksek projelere yatırım yapması sonucu bankanın zarara uğraması olasılığını ifade eder. Bir diğer sorun olan tersine seçim ise, finansal işlem gerçekleşmeden önce ortaya çıkar. Finansal kriz, ahlaki riskin ve tersine seçim sorununun artmasından dolayı finansal piyasaların, fonları verimli yatırım fırsatlarına sahip kesimlere kanalize edememesi sonucunda bozulmasıdır. Asimetrik bilgi sorununun artmasına ve dolayısıyla krize yol açan sebepler şöyle sıralanabilir:
- Reel kesim bilançolarının bozulması,
- Finansal kurumların bilançolarının bozulması,
- Faiz oranlarında artışlar,
- Belirsizlikte artışlar.
Ayrıca asimetrik bilgi bazen, bankaların yüksek faizle borçlanmaya razı olan kişilere borç vermemesine neden olabilmektedir. Faizlerin artması durumunda, ihtiyatlı kişiler borç almanın akıllıca olmadığını düşünürken, riskli yatırım projelerine sahip olan borçlular ise yüksek faizle borç almaya istekli olurlar. Reel sektörde faaliyet gösteren firmaların bilançolarının durumu, finansal piyasadaki asimetrik bilgi sorununun ciddiyet kazanmasına yol açan faktörlerden bir diğeridir. Eğer borç alan reel kesim firmalarının bilançolarında büyük çaplı bir bozulma varsa, bu durum finansal piyasalardaki ahlaki risk ve tersine seçim sorunlarını daha da artırır ve dolayısıyla finansal istikrarı bozar.
Dış borç krizini açıklayacak olursak, borçlunun faiz ve anapara ödemelerini zamanında yapamaması olarak tanımlanabilmektedir. Dış borç krizi, kamu kesiminin ve özel kesimin dış borçlarını ödeyememesi durumunda ortaya çıkarmaktadır. Para krizi ise, ulusal paranın yabancı paralar karşısında aniden değer kaybetmesi ya da yabancı para cinsinden tutulan Merkez Bankası rezervlerinin büyük ölçüde azalması olarak tanımlanır.
Bankacılık Krizleri
Finansal sistem içerisinde bankaların, sermayelerinin tamamını veya büyük bir kısmını kaybetmeleri sonucu yükümlülüklerini yerine getirememeleri durumunda, kamu otoritesinin bankalara el koyması ve müdahale etmesiyle banka krizleri ortaya çıkmaktadır. Bankacılık krizi, mali güvenin kaybolması dolayısıyla tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi durumu olarak da tanımlanır. Araştırmalara göre bankacılık krizleri gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere nazaran daha şiddetli yaşanmaktadır. Bazı araştırmacılar, bankacılık krizi ve para krizini ikiz krizler olarak görmektedir çünkü benzer sebeplere dayandıkları için birbirlerini tetikleyebilirler. Ayrıca, yapılan araştırmalar, ikiz kriz olması, yani bankacılık krizi ve döviz krizinin aynı anda yaşanması hâlinde, üretimdeki azalışın daha da arttığını ortaya koymaktadır
Tahsil edilemeyen kredileri azaltmak isteyen bankalar kredi imkânlarını kısıtlayarak kendilerini korumaya çalışırlar. Bu korumacı tutum nedeniyle, ödeme sıkıntısı çeken fakat alacağı kredi ile varlığını sürdürebilecek durumdaki işletmeler doğrudan, makroekonomik dengeler ise dolaylı olarak olumsuz etkilenir. Yabancı para cinsinden krediler de, ülke riskinin artmasından dolayı daha pahalı hâle gelir.
Bankacılık Krizlerinin Nedenleri
Yaşanan krizler ülkeden ülkeye farklılaşmaktadır ve bunları çoğu zaman tek bir nedene dayandırmak mümkün değildir. Bankacılık krizlerinin en çok gözlenen nedenleri arasında ise banka sermayelerinin yok olması, geri dönmeyen kredi oranlarının yükselmesi, denetim yetersizliği, döviz krizi ve faizlerdeki artış yer almaktadır.
Her bir banka krizinin kendine özgü nedenleri vardır ve bunlar sektörel ve ekonomik nedenler olabilmektedir. Bankacılık krizlerinin nedenleri makroekonomik ve mikro ekonomik nedenler başlığı altında toplanabilir.
Mikroekonomik Nedenler
Denetim ve Düzenlemede Yetersizlik : Finansal sektörde denetim yetersizliği, erken uyarı mekanizmalarının eksikliği ve sistemin şeffaf olmaması, finansal krizin oluşmasına ve yayılmasına yol açan önemli sebeplerdendir. Çünkü yasal yapıda eksikliklerin olduğu ve hesap verilebilirliğin olmadığı bir sistemde, bankalar sorunlarını gizleyebilir ve dolayısıyla mevduat sahipleri yeterli ve doğru bilgiye ulaşamayabilirler.
Kötü Yönetim : Bir bankanın krizi, teknik olarak yanlış yönetilmesinden kaynaklanabilmektedir. Verilen kredi, banka sermayesine nispeten yüksek miktarda ise; banka, faaliyetlerini iyi bilmediği ya da yeterli donanıma sahip olmadığı coğrafi bölge veya iş alanlarına doğru genişletmişse; verimsiz bir kredilendirme politikasına sahipse teknik olarak yanlış yönetilmektedir. Bir başka kötü yönetim biçimi ise banka yönetiminin sorunlarına çözüm ararken, zaman kazanmak ve kontrolü kaybetmemek amacıyla finansal tablolar üzerinde makyaj yaparak zararları gizlemesidir. Banka parasını kendi şirketlerine aktarmak ve şirketlerini başkasına devrederek dolandırıcılık yapmak ise banka sahiplerinin başvurabileceği en kötü bankacılık yönetim sistemidir.
Sermaye Yetersizliği : Bilançolarının pasif kısmı büyük ölçüde mevduatlardan meydana geldiği için bankaların kaynağını ağırlıklı olarak mevduat sahiplerinin tasarrufları oluşturur. Bu durumda bankaların sahip oldukları sermaye miktarı riskli faaliyetler sonucunda oluşabilecek zararları karşılayacak ölçüde olmalıdır. Çünkü faaliyetler neticesinde oluşan zararın sermayeyi aşması durumunda banka teknik olarak iflas etmiş sayılmaktadır. Bu konu hakkında uluslararası platformda Basel kriterleri oluşturulmuş ve bankaların risk üstlenme katsayıları için belirli sınırlar önerilmiştir: banka sermayesinin risk ağırlıklı aktiflere oranına %8 alt sınır getirilmiştir ve kredi verecek olan bankanın sermayesinin en fazla 12,5 katı kadar risk alması gerektiği söylenmiştir. Böylece yeni kredi tahsis etmek durumunda olan banka, eğer risk katsayısını tamamlamışsa sermaye artırımına gitmek zorunda kalacaktır.
Bankalara Devlet Müdahalesi : Devlet, kamu bankalarını, kâr amacı gütmekten çok, zor durumdaki sanayi alanlarını sübvanse etmeye; özel bankaları ise, kamu kâğıdı almaya, munzam karşılıklarını artırmaya, belli sektör veya kişilere kredi açmaya zorlayarak yönlendirebilmektedirler. Devletin bankalara müdahalesi, belli sektörleri geliştirmeye yönelik olmakla birlikte, sermayenin verimsiz bir şekilde dağıtılmasına, para politikasının etkinliğinin azalmasına ve mali disiplinin bozulmasına sebep olabilmektedir. Bu durum, sektörde haksız rekabetin doğmasına sebep olup, bankaların etkin çalışmalarını engellemektedir.
Mevduat Sigortasının Yüksek Olması : Mevduat sigortası uygulaması devletin bankalara müdahale yöntemlerinden birisidir; amacı bankaların sistemlerini korumak ve onları güvenilir kılmaktır. Mevduata sigorta uygulamasının olmaması bankalara karşı güvensizliğe sebep olmaktadır.
Makroekonomik Nedenler
Faiz Oranlarındaki Değişim : Oranlardaki herhangi bir değişiklik, varlık ve yükümlülüklerin şimdiki değerlerinin değişmesine neden olurken, vade uyumsuzluğu ne kadar büyük ise bankanın faiz riski ile karşı karşıya kalması da o kadar kolay olmaktadır. Faiz riski, banka sermayesi ve belirli fonların kaybedilmesi veya küçülmesine neden olacağından bankaların kırılganlık düzeyini artırmaktadır.
Döviz Kurlarındaki Değişim : Kurdaki rejimler bankların aktif ve pasiflerini değiştirebilmekte ve Merkez Bankalarının zor durumdaki bankalara nihai borç verme durumunu etkileyebilmektedir. Sabit olan kur rejimleri bankacılık sektörünün dışsal şoklara karşı kırılganlığını artırıcı etki yaparak, ödemeler dengesinde açık verilmesine, para arzının azalmasına ve yerel faizlerin yükselmesine neden olabilmektedir.
Arz ve Talepteki Değişim : Bankalara güvenin azalması sebebiyle ya da diğer sebeplerle tasarruf sahiplerinin paralarını bankalarda değerlendirmek istememeleri sonucu nakit girişinin azalması, bankaların kullandırdıkları kredilerde azalmaya sebep olmakta ve bu durum ekonominin bütününü etkileyebilmektedir. Sektöre olan güvenin sarsılması ve makroekonomik istikrarsızlıklar dolayısıyla tasarruf sahiplerinin mevduatlarını çekmek istemeleri bankaları zor duruma düşürebilmektedir. Bankalar iyi bir nakit yönetimi politikasıyla kârlılıklarını engellemeyecek ve talepleri karşılayabilecek ölçüde likit olmalıdırlar. Normal şartlar altında likidite dengesini sağlamak mümkündür fakat belirsizlik ortamlarında mevduat çekme talebi yüksek olabileceğinden dengeyi sağlamak zorlaşabilmektedir.
Enflasyon : Enflasyondan kaynaklı nakit bulundurmanın maliyeti yükseldiğinden, bankalar yasal karşılıkların dışında nakitte kalmamaya uğraşmaktadırlar. Bu da bankaların likidite sıkışıklığına düşmelerine sebep olabilmektedir. Hızlı enflasyon dönemlerinde bankacılık sektörünü etkileyen önemli bir diğer sorun ise problemli kredilerin artması oluşturmaktadır.
Dış Ticaret Hadlerindeki Değişim : İhracata dayalı olan ülkelerde, dış ticaret hadlerinin bozulması nedeniyle vergi gelirleri ve yerli talep azalmaktadır. Tüm sektörlerin kârlılığı bu durumdan olumsuz etkilendiği için şahıs ve firmalar bankalara olan yükümlülüklerini yerine getiremeyebilirler. Dolayısıyla ticaret hadlerinin durumu bankacılık problemlerini tahmin etmede kullanılan göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir.
Ekonomik Büyüme : Banka kredileri büyümeye artırıcı etki yapmakta ekonomideki büyüme de banka kredilerinde artış sağlamaktadır. Küçülme dönemlerinde ise banka kredilerinde azalış olmaktadır. Fakat özellikle kriz dönemlerinde kredilerin, büyümedeki gerilemeye nazaran daha fazla azaldığı gözlemlenebilmektedir.
Finansal Serbestleşme (Finansal Liberalizasyon) : Bankacılık sistemi serbestleştikçe daha hassas ve duyarlı bir yapıya sahip olmaktadır. Kısa zamanda çok sayıda küçük bankanın sektöre girmesi, rekabetin artmasına, banka kârlarının azalmasına, bankaların daha fazla risk almalarına ve krize daha duyarlı hâle gelmelerine yol açmaktadır.
Bankacılık Krizlerinin Etkileri
Oluşan krizlerin mevduat sahipleri, hissedarlar ve ekonomideki diğer aktörler üzerinde çeşitli etkileri vardır. Banka hissedarları, sahip oldukları varlıklar değer kaybettiği veya tamamen değersiz hâle geldiği için; mevduat sahipleri ise, tasarruflarının tamamını ya da bir kısmını kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldıkları için krizden olumsuz etkilenmektedirler. Bankacılıkta oluşan krizler şu başlıklar altında sınıflandırılabilmektedir:
Mevduat Sahiplerinin Bankalara Hücumu : Mevduata sigorta limitlerinin düşük olması veya sigorta uygulamasının olmaması dolayısıyla mevduatlarının güvencede olduğundan endişe duyan mudiler, mevduatlarını çekme isteklerinin bankalar tarafından karşılanmayacağını düşünerek aynı anda bir ve birden çok bankaya para çekmek üzere başvururlar. Bu hücumun birden fazla bankada ortaya çıkması bir nevi domino etkisi yaratacağından sektörde sistemik riskin oluşumuna ve panik hâline sebep olabilmektedir.
Bankaların Varlıklarını Zararına Satması : Ortaya çıkan bu talebi kısa sürede karşılamakta zorluk çeken bankalarda likidite yetersizliği sorunu yaşanabilmektedir; bu sorunu aşmak ve mevduat çekme talebini kısa sürede karşılamak zorunda oldukları için, varlıklarını düşük fiyatla ya da zararına elden çıkarmak durumunda kalabilmektedirler.
Mevduat Kaçışı : Mevduat sahipleri, panikle bankalardan çektikleri paraları güvendikleri başka bir bankaya yatırmak, devlet tahvili ve hazine bonosu gibi daha güvenli menkul kıymetler satın almak ya da paralarını nakit olarak elde tutmak gibi çeşitli alternatiflere yönelebilirler. Söz konusu alternatifler, bankacılık sistemi ve ekonominin geneli üzerinde önemli etkilere sahiptir.
Kamu Maliyesi Açısından Ek Maliyet : Bankacılık krizlerinin en önemli etkilerinden biri, krizin kamu maliyesine olan maliyetleridir. Vergi ödeyenlerden banka ortaklarına ve mevduat sahiplerine bir servet transferi olarak da yorumlanan bu maliyet mevduat sahiplerine garanti altında yapılan ödemeleri, bankacılık sistemini yeniden yapılandırma harcamalarını, batık ya da donuk kredilerin satın alınması amacıyla yapılan harcamaları, hükümet ve Merkez Bankası tarafından tahvil ihracını ve bankalara verilen sermaye desteğini kapsamaktadır.
Üretim Kaybı : Bankacılıkta oluşan krizler, üretim ve milli geliri, para kanalı ve kredi mekanizması aracılığıyla etkilemektedir. Zayıflayan bir bankacılık sisteminde, hem bazı bankalar piyasadan çekildiği için hem de mevcut bankalar sermaye baskısı altında kaldığı için kredi arzı azalmaktadır.
Bankacılık Krizlerinin Çözümü İçin Başvurulan Yöntemler
Sistemik bankacılık krizlerinin çözümü için sisteme sorumlu otoriteler müdahale eder ve sektöre yapılan müdahaleler sayesinde kredi sistemine duyulan güveni tazelemek, genel finansal ve ekonomik istikrarı tesis etmek mümkün hâle gelir. Bankacılık sektörüne yapılan müdahaleden kasıt, sistemin eksiklerinin belirlenmesi ve yeniden yapılandırılarak güçlendirilmesi için bir takım yöntemlerin uygulamaya koyulmasıdır. Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasında kullanılan mali, operasyonel ve yapısal yöntemler aşağıda açıklanmıştır.
Mali Yöntemler
Likidite Desteği : Kriz halinde bankalar borç bulmakta zorlanmaktadırlar. Böyle durumlarda Merkez Bankası, likidite yetersizliği ve ödeme gücü olan bankalara likidite desteği sağlar. Fakat krizin sisteme yayılması, likidite sıkışıklığı yaşayan bankaların ödeme gücünün olup olmadığını tespit etmeyi zorlaşmaktadır.
Devletin Sağladığı Mevduat Sigortası : Mevduatın sigortalanmasını açıklayacak olursak, bankacılık sistemine olan güveni tazelemek amacıyla bankaların, mevduatları geri ödeyeceklerini devletin kısmen ya da tamamen garanti altına almasıdır. Verilen garantilerin bankacılık sektörüne güven kazandırmakta yeterli olup olmayacağı, devletin krizin çözümü için atacağı adımlarda istikrarlı olmasına bağlıdır.
Devletin Mali Desteği : Devlet, bankaların yeniden yapılandırılması sürecinde bankalardan hisseler alarak bunların sermaye yapılarını iyileştirebilir. Bankanın hisse senetlerinin çoğunu satın aldığı takdirde devlet, banka yönetimini değiştirebilir ve sorunlu kredi portföyünü iyileştirebilir. Devlet, zayıf bankalara fon aktarımı yaparak, bunların likidite durumlarını iyileştirebilir.
Özel Sermaye Desteği : Durumu bozuk olan bankalara sermaye desteği, devletten önce banka sahipleri ya da hissedarları tarafından sağlanmalıdır. Fakat bu desteği ertelemesi, bankanın mali durumunun daha çok bozulmasına ve zararın boyutlarının büyümesine sebep olabileceğinden, bazı ülkelerde bankanın sermaye artırımı yapması yasal olarak zorunlu hâle getirilmiştir.
Operasyonel Yöntemler
Banka Yönetiminin Değiştirilmesi : Banka, yöneticilerinin başarısız ve yetersiz olması durumunda ya da mevcut olan yönetime güvenin ortadan kaybolması halinde yöneticilerini değiştirebilmektedir.
Daha Etkin Personel Kadrosunun Oluşturulması : Yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında uzman, etkin ve verimli bir kadronun oluşturulması gerekir. Bu bağlamda çalışanlara yönelik olarak oluşturulacak eğitim programları ve verimsizliği önleyecek istihdam politikaları aracılığı ile banka personelinin etkinliği artırılabilir.
Güçlü Yabancı Bankaların Sisteme Girmelerine İzin Verilmesi : Yabancı bankaların ulusal bankacılık sektörüne girişine imkân tanınması ya da girişinin kolaylaştırılması, sektördeki rekabeti ve verimliliği artırıcı etki yapacağı için operasyonel yapılandırmada önem taşır.
Yapısal Yöntemler
Tasfiye : Mali yapısı bozuk ve faaliyetlerini devam ettiremeyecek durumda olan bankaların kapatılması sürecine tasfiye denir. Kapatılması planlanan bankalar, bankacılık sistemini etkileyebilecek boyuta ulaşmışsa, bunların tasfiyesi ödemeler sisteminin kilitlenmesine, kamu güveninin sarsılmasına ve finansal piyasaların olumsuz etkilenmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle tasfiyenin zamanlaması oldukça önemlidir. Ödeme güçlüğü içindeki bir banka kapatılırken, aynı durumdaki bir başka bankanın kapatılmaması ayrımcılık suçlamalarına yol açabilir. Bu durumda kapatma kararı alınırken, bankanın mali durumunun zayıf oluşu ve tekrar eden sorunları göz önünde bulundurulmalıdır.
Birleşme, Satın Alma ve Küçülme : Bazı dönemlerde devlet zoruyla ya da politik sebeplerle bankalar birleşebilmektedir. Bunun amacı genellikle sorunlu bankanın mali açıdan güçlü olan bir başka bankayla birleşerek kapanmasını önlemek ve sektöre istikrar kazandırmaktır. Bankalar, kriz ortamında daha az ürünle faaliyetlerine devam ederek küçülme stratejisi de uygulayabilirler. Bazı durumlarda ise bankanın ödeme güçlüğü çeken bölümü/bölümleri kapatılarak ya da satılarak küçülme stratejisi uygulanabilir.
Sorunlu (Kötü) Aktiflerin Yönetimi : Sorunlu hâle gelen aktiflerin yönetilmesinde bankalar,
- Banka içinde aktiflerin iyileştirilmesinden sorumlu ayrı bir birim ya da bankanın iştiraki niteliğinde yeni bir aktif yönetim şirketi kurmak ya da
- Bankanın sorunlu aktiflerini mevduat sigorta fonu gibi bir devlet kurumuna aktarmak ya da bunların alınması, yönetilmesi ve satılması için ayrı bir kamu kuruluşu olarak aktif yönetim şirketi kurmak gibi yöntemlere başvurabilmektedir.
Kamulaştırma : Bankanın mali durumunun diğer yöntemlerle kurtarılamayacak derecede kötü olması ve bu durumun bankacılık sisteminin tamamı açısından tehdit niteliğinde olması hâlinde, bankaya bir kamu kuruluşu tarafından el koyulmaktadır.
Özelleştirme : Ödeme güçlüğü içinde olan ve faaliyetlerini etkin bir şekilde yürütemeyen kamu bankalarının, sistemdeki diğer bankaları da tehlikeye sokmaması için başvurulan yollardan biridir. Özelleştirilecek olan bankayı alacak kişilerin mali ve operasyonel yeterliliğe sahip olması gerekir. Özelleştirmeye gidilmeden önce özelleştirilecek olan bankanın mali ve operasyonel olarak yeniden yapılandırılması gerekebilir.
Kurumsal Yeniden Yapılandırma : Bankacılık krizlerinden bankalar gibi finansal faaliyet gösteren kamu kurumları ve sanayi, ticaret ve hizmet sektöründe faaliyet yürüten firmalar da zarar görürler. Birbirini tamamlayıcı oldukları için etkileşim içerisinde olan finansal ve reel kesim işletmelerinin yeniden yapılandırılması oldukça önemlidir. Bankacılık krizi sonrasında faiz oranlarında ve kurlardaki artış, borç yükünün ve batık kredilerin artmasına yol açmaktadır, böyle durumlarda reel kesimde faaliyet gösteren işletmelerin kredi borçlarını ödeyebilmeleri için kamu otoritesi tarafından yeniden yapılandırmaya tabi tutulmaları gerekebilmektedir. Bankacılık krizlerinde, ödeme güçlüğü çeken fakat varlığını sürdürebilecek olan işletmelere ve onların borçlarına yönelik çeşitli yeniden yapılandırma uygulamaları mevcuttur.
Bankacılık Krizlerine Karşı Alınabilecek Önlemler
Bankacılık sistemini krizlerden uzak tutabilmek için izlenecek yollar, sistemin yer aldığı ülkenin genel ekonomik ve politik durumuna, karşılaşılan sorunun büyüklüğüne ve etki alanına bağlı olarak değişmektedir. Krizlere karşı sistemi güçlendirmek ve korumak için alınan önlemler şu başlıklar altında incelenebilmektedir:
Önleyici Denetim ve Düzenlemeler : Krize engel olabilmek için alınabilecek önlemler arasında, bankacılık düzenleme ve denetleme sisteminin oluşturulması yer alır. Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu olan kuruluşların yeterli yetkiye sahip ve bağımsız olması gerekmektedir. Türkiye’de bankacılık sektörünün düzenlenmesi ve denetlenmesindeki parçalı yapının ortadan kaldırılarak etkinliğin artırılması ve bağımsız bir karar alma mekanizmasının oluşturulması amacıyla, idari ve mali açıdan özerk nitelikteki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu kurulmuştur.
Erken Uyarı Sistemleri : Bu sistemler çok sayıda bankanın bulunduğu ülkelerde, sorunlu bankaların belirlenmesinde denetim kuruluşları tarafından kullanılır. Denetleyici kuruluşlar, bankaların risk durumundaki değişmeler doğrultusunda kendilerini ikaz edecek araçlar geliştirerek erken uyarı sistemleri kurarlar. Böylece mali tablo verileri kullanılarak elde edilen oranlar doğrultusunda hızla büyüyen, aşırı kredi riski alan, kısa vadeli fonlara aşırı başvuran, aşırı faiz riskine maruz kalan bankalar tespit edilebilmektedir.
Bankaların Derecelendirilmesi : Bankanın kredibilitesi ya da gelecekteki durumuyla ilgili bir yargıya varmayı sağladığından derecelendirme, tasarruf sahipleri ve borçlanacak kişi, kurum ve ülkeler açısından önemlidir. Derecelendirme işleminin, devletin ya da başka bir kurumun etkisi altında kalmaksızın, bağımsız bir kuruluş tarafından yapılması gerekir. Çünkü bankalara verilen dereceler, bankaların ya da ülkelerin borç ödeme gücünü ve pazar kaybetme olasılığını yansıtması açısından çok önemlidir.
Finansal Raporlama Standartlarına Uygunluk : Bankacılık sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumlu kuruluşlar, bankaların finansal raporlama standartlarına uygun muhasebe ve denetim mekanizması oluşturmaları için gerekli tedbirleri almalı, düzenlemeleri yapmalıdır. Aksi takdirde sistemin ve sektörün denetlenmesi zorlaşacaktır.
Merkez Bankasının Müdahalesi : Tasarruf sahiplerinin mevduatlarını geri çekmek için bankalara hücum etmesi olasılığına karşılık Merkez Bankası likidite sağlamak amacıyla müdahalede bulunur. Bu müdahale, reeskonta konu menkul kıymetlerin çeşitliliğini artırma ya da açık piyasa işlemleri aracılığıyla gerçekleştirilir.
Mevduat Sigortası : Bankalara hücumun, paniğin ve krizin engellenmesinde kullanılan yöntemlerden biridir. Mevduat sigortasının krizi önlemek için önemli bir araçtır ancak sektörün etkin işleyişini bozmak, haksız rekabete sebep olmak, sistemde ahlaki riski ve ters seçimi artırıcı etki yapmak, büyük bankaların devlet tarafından kurtarılmasına sebep olmak gibi bazı sakıncalı durumlara da olanak sağlayabilmektedir. Bu sakıncalar göz önünde bulundurularak, mevduata getirilecek sigortanın tam ya da kısmi olmasına ve zamanlamasına karar verilmesi gerekir.