BİLGİ TOPLUMU VE E-DEVLET - Ünite 6: Güvenlik ve e-Devlet Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Güvenlik ve e-Devlet

Giriş

Güvenlik politikalarının hem iç hem de dış güvenlik boyutunda bilgi ve iletişim teknolojilerinden uzun zamandır birçok açıdan yararlanılmaktadır. Güvenlik ve güvenlik politikaları gibi ana kavramlar güvenlik ve e-Devlet ilişkisinin tarihsel gelişimi, yasal ve kurumsal çerçevesi, güvenlik alanında sunulan e-Devlet hizmetlerindeki etkileşim kategorileri ve bu hizmetleri sunan aktörler önemlidir. Güvenlik alanında merkezî yönetim ve yerel yönetimler tarafından sunulan e-Devlet bilgi ve hizmetlerinden örnekler incelenerek yeni teknolojilerin güvenlik politikalarında kullanımında yer verilen güvenlik kamerası sistemleri, insansız hava araçları ve teknoloji-destekli sınır güvenlik duvarı sistemleri vardır. Sonrasında güvenlik ve e-Devlet ilişkisinde gözlenen yeni yönelimler analiz edilmeli gelecekte bu alanın nasıl bir şekil alacağı konusunda bazı öngörülerde bulunulmalıdır.

Güvenlik Kavramı ve Güvenlik Politikaları: Tanımlar ve Boyutlar

Güvenlik politikaları kavramı, devlet düzeyinde ele alındığında, devletin iç ve dış tehditlere karşı korunması ile bu tehditleri ortadan kaldırmak veya en alt düzeye indirmek amacıyla planlanan, uygulanan ve değerlendirilen hareket tarzları olarak tanımlanabilir. Bu politikalar, kendi içinde, önleyici, izleyici ve düzenleyici politikalar veya hizmetler şeklinde alt kategorilere ayrılabilir. Güvenlik politikaları e-Devlet faaliyetleri ile sürekli artan ve karşılıklı bir etkileşim hâlindedir. Teknolojik gelişmeler, güvenlik politikalarının planlanması ve uygulanmasında büyük kolaylıklar ve katkılar sağlasa da, aynı teknolojik gelişmeler kötü niyetli kişiler ile organize suç ve terör örgütlerinin elinde tehlikeli bir silaha da dönüşebilmektedir.

Teknolojik gelişmelerin iç ve dış güvenlik alanlarında kullanılması, yeni bir olgu değildir. Örneğin, Osmanlı İmparatorluğu’nda 15. ve 16. yüzyıllarda Batılı ülkeleri gezerek, gerek askerî gerekse sivil alandaki en son bilimsel ve teknolojik gelişmeleri öğrenerek Bab-ı Âli’ye rapor vermekten sorumlu bir bilim insanı ve kâşif grubu bulunmaktaydı. “Taife’i Efrenciyan” adı verilen bu grubun üyelerinin raporları yardımıyla, Avrupa ülkelerindeki en yeni bilimsel ve teknolojik gelişmeler Osmanlı İmparatorluğu’nun yürüttüğü askerî ve sivil faaliyetlere uyarlanıyordu. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin güvenlik faaliyetlerine yaygın biçimde uyarlanması ise 20. yüzyılın ortalarına doğru gerçekleşmiştir. ABD’de 1950’li yıllardan itibaren polis arabalarına yerleştirilen seyyar telefonlar yoluyla polislik faaliyetlerinin eşgüdümü ve etkinliği arttırılmaya çalışılmıştır. Türkiye’de ise bilgi ve iletişim teknolojilerinin güvenlik uygulamalarına daha fazla entegre edilmesi sürecinin temelleri 1980’lerde atılmaya başlanmışsa da uygulamalar sistematik olarak 2000’li yılların başında POLNET (Polis Bilgi(sayar) Ağı) projesi ile somutlaşmıştır. POLNET sisteminin kurulmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır.

İlk olarak, artan kentli nüfus, çeşitlenen suç oranları ve internet teknolojisinin yaygınlaşması gibi toplumsal ve teknolojik gelişmeler, güvenlik hizmetleri alanında elektronik sistemlerin kullanımını mümkün ve gerekli kılmıştır. İkinci olarak, vatandaşların nicelik ve nitelik açısından artan kamu hizmeti beklentileri ve buna paralel olarak e-Devlet hizmetlerinin de yaygınlaşması, güvenlik hizmetleri alanında da benzer bir elektronik bilgi ve hizmet talebi meydana çıkartmıştır. Üçüncü olarak, elektronik sistemlerin toplam işletim maliyetlerini düşüreceği ve insan hatası gibi birçok alanda iyileştirmeler sağlayacağı anlaşılmıştır. Dördüncü olarak, POLNET gibi sistemlerin güncel ve doğru veriler üreterek güvenlik uygulamalarındaki planlama ve karar verme süreçlerine sağlıklı girdiler üreteceği öngörülmüştür. Beşinci olarak, Türkiye’deki güvenlik teşkilatları arasında giderek artan bilgi ve belge paylaşımı gereksinim ve taleplerine yanıt verilmesi amaçlanmıştır. Altıncı ve son olarak, benzer bilgi ve belge paylaşımı gereksinim ve talepleri Türk Polis Teşkilatı ile EUROPOL ve INTERPOL gibi uluslararası güvenlik teşkilatları arasında geçerli hâle gelmiştir.

Güvenlik ve e-Devlet ilişkisiyle ilgili politika belgesi ve yasalarda güvenlik olgusunun bilgi güvenliği, siber güvenlik ve biyolojik güvenlik gibi boyutlarından sorumlu kuruluşlar tespit edilmiştir. Güvenlik politikaları alanındaki vizyon ile bu alandaki kurumsal görev ve sorumluluk dağılımını ortaya koyan üst düzey politika belgelerinden biri onuncu kalkınma planı olurken bir diğeri de Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlanan ve 2015 ile 2018 yılları arasındaki dönemi kapsayan, Ulusal Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı’dır. Bir başka üst düzey planlama belgesi de, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından hazırlatılarak 2016 yılında kamuoyuna sunulan, 2016-2019 dönemini kapsayan Ulusal E-Devlet Stratejisi ve Eylem Planı’dır.

Güvenlik alanında sunulan e-Devlet hizmetleri incelendiğinde, bu alanda devletten devlete, devletten özel sektöre ve devletten vatandaşa olmak üzere, bütün temel e-Devlet elektronik etkileşim kategorilerini kapsayacak bilgi ve hizmetlerin sunulduğu görülmektedir. Örneğin, Jandarma Genel Komutanlığı web sitesinde bulunan “Kimlik Bildirim Sistemi” ve “Kiralık Araç Bildirim Sistemi” bağlantıları kamu kurum ve kuruluşları arasındaki veri akışına, dolayısıyla “devletten devlete” elektronik etkileşim kategorisine girmektedir.

Günümüzde, yönetişim ilkesi gereği, birçok kamu politikası alanındaki politika tasarımı, uygulaması ve değerlendirmesi süreçlerinde devlet dışı aktörler de önemli roller üstlenmektedirler. Güvenlik politikaları, bu katılımcı ve yönetişimci modelin nispeten bir miktar dışında kalmaktadır. Güvenlik politikalarının doğası gereği, kamu sektörüne ait aktörler (yasama, yürütme ve yargı erkleri ile kamu kurum ve kuruluşları) güvenlik politikalarının tasarım, uygulama ve değerlendirme süreçlerinin tam odağında yer almaktadırlar.

Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin örgütsel yapılanmasını ortaya koyan 10 Temmuz 2018 tarihli ve 1 Numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde (Madde 6) Cumhurbaşkanı adına iç ve dış güvenlik ile terörle mücadele konusunda eş güdümün sağlanması için gerekli çalışmaları yapmak görevi Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığına verilmiştir (T.C. Resmî Gazete, 2018). Bu amaçla İdari İşler Başkanlığı bünyesinde Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur (Madde 6). Yine aynı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Cumhurbaşkanlığı idari yapısı içerisinde yer alan politika kurullarından biri olarak “Güvenlik ve Dış Politikalar Kurulu” kurulmuştur (Madde 20). Bu kurulun görevleri (Madde 26 ğ fıkrası) arasındaki “Siber güvenlik ile ilgili politika ve strateji önerileri geliştirmek” görevi, e-Devletin güvenlik boyutu açısından dikkat çekmektedir. Bu alandaki diğer bir önemli kurum olan ve güvenlik politikalarının belirlenmesi ve uygulamaların izlenmesinde tam yetkili yeni bir kurum olarak 2010 yılında İçişleri Bakanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı, 2011 yılında Başbakanlığa bağlanmıştır. Güvenlik kanadında faaliyet gösteren bir diğer birim ise, Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olarak suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi amacıyla politika hazırlamayı ve uygulama stratejileri geliştirmeyi amaçlayan Mali Suçları Araştırma Kuruludur (MASAK, 2019). MASAK’ın gerekli görülen hâllerde kamu kurum ve kuruluşlarının bilgi sistemlerine erişme yetkisi de bulunmaktadır.

Güvenlik ve e-Devlet ilişkisi incelendiğinde bu alanda devlet-dışı aktörlerin de faaliyet gösterdiği görülmektedir. Bu bağlamda, teknoloji kullanımı yoluyla güvenlik hizmetleri sunumuna katkı sağlayan kamu politikası aktörlerinden önemli bir tanesi de ulusal ve uluslararası düzeylerde faaliyet gösteren teknoloji şirketleridir. Örneğin; Türkiye’de jandarma teşkilatı tarafından yüz ve plaka tanımak amacıyla kullanılan akıllı gözlük TAKBUL, Simülasyon Bilim ve Teknolojileri (SimBT) şirketi tarafından üretilmiştir. Avrupa Birliği tarafından 2004 yılında sınır güvenliğinde bütünleşik yönetimi, etkinliği ve eş güdümü artırmak amacıyla kurulan ve adı 2016’da “Avrupa Sınır ve Sahil Güvenlik Ajansı” olarak değiştirilen FRONTEX’dir. Türkiye’de güvenlik alanında faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşları da zaman zaman FRONTEX ile iş birliği yapmakta ve eş güdümlü faaliyetlerde bulunmaktadırlar.

Güvenlik Alanında Sunulan e-Devlet Bilgi ve Hizmetleri

Türkiye’de güvenlik alanında sunulan e-Devlet hizmetleri denildiğinde akla ilk gelen kurum, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğüdür (EGM). EGM kurumsal web sitesinde sunulan bilgi ve hizmetler incelendiğinde oldukça zengin bir içerik göze çarpmaktadır. Bu işlemler içindeki çarpıcı bir örnek, EGM bünyesinde 2014’te kurulan Kayıp Alarmı Koordinasyon Merkezi tarafından yürütülen “Kayıp Alarmı” hizmetidir.

EGM kurumsal web sitesinde ayrıca kamu güvenliğini artırmaya yönelik diğer kurumsal bilgi sistemleriyle veri alışverişini sağlayan bağlantılar da mevcuttur. Bu tür sistemlere örnek olarak, “Kiralık Araç Bildirim Sistemi” ve “Özel Güvenlik Bilgi Sistemi” verilebilir. Güvenlik politikalarında teknoloji kullanımı konusundaki bir diğer ilginç örnek ise, İçişleri Bakanlığının “Aranan Terörist Listesi” hizmetidir. Hem kurumsal web sitesi hem de sosyal medya hesapları üzerinden işleyen sistemde, güvenlik birimleri tarafından aranan teröristler hakkında bilgiler ve ihbarda bulunacaklara verilecek ödüller sunulmaktadır. Yine İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ve bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak güvenlik politikalarını destekleme amacı taşıyan diğer bazı hizmetler ise şunlardır: Vatandaşlar ALO 140 çağrı merkezini arayarak “Duyarlı Komşu”, “Duyarlı İşçi”, “Şüpheli Araç” ve “Şüpheli Sırt Çantası” gibi başlıklar altında, şüpheli buldukları durumları ihbar edebilmektedirler.

Emniyet Genel Müdürlüğü E-Devlet Kapısında 4 adet hizmet sunmaktadır. Bu hizmetler; “Trafik” başlığı altında sunulan “Aracımın Çekildiği Otopark Bilgisi Sorgulama” hizmeti, “Hudut Kapıları İşlemleri” başlığı altında sunulan “Yurda Giriş/Çıkış Belge Sorgulama” ve “Yurda Giriş/Çıkış Belge Doğrulama” hizmetleri ile “Toplum Destekli Polislik (TDP)” başlığı altında sunulan “Toplum Destekli Polislik Mahalle Polisi Hizmeti” olarak sıralanabilir. E-Devlet Kapısı bünyesinde Millî Savunma Bakanlığının sunduğu bilgi ve hizmetler ise toplam 15 adettir. Bu noktada önemle vurgulamak gerekir ki, yerel yönetimler düzeyinde sunulan güvenlik konulu e-Devlet bilgi ve hizmetleri, merkezi hükûmet tarafından sunulan aynı alandaki bilgi ve hizmetlerin alternatifleri değil, kent/belediye düzeyindeki tamamlayıcılarıdır.

Denizli Büyükşehir Belediyesi Toplu Taşıma Denetim Sistemi ve Okul Yolu Projesi; Denizli Büyükşehir Belediyesinde uygulanan bu projede, trafikte sürücülerin ve yolcuların güvenliğini artırmak amacıyla kent merkezinde hizmet vermekte olan 150 belediye otobüsü, 763 minibüs ve 1203 servis aracına mobil kayıt cihazları, HD güvenlik kameraları, GPS ile uzaktan takip ve denetim sistemi kurulmuştur. Ayrıca tüm araçlara yerleştirilen Acil Durum Düğmesi uygulaması ile kaza, gasp, hırsızlık ve acil sağlık sorunları gibi olaylara en hızlı biçimde müdahale edilebilmesi sağlanmıştır.

ABD Boston Kenti Silah Sesi Yeri Tespit Etme (Shotspotter) Sistemi; ABD’de 1996 yılında gündeme gelen bir fikir olan “Silah Sesi Yeri Tespit Etme” (Shotspotter) adlı uygulama (Sanburn, 2017) Massachusetts Eyaleti’nin Boston kentinde kent güvenliğine katkı sağlaması amacıyla kullanılmaktadır. Bu uygulama ile kent geneline yerleştirilen ses alıcılar sayesinde, kentin herhangi bir noktasında silah sesi duyulduğunda sesin tam yeri hemen tespit edilebilmekte ve güvenlik güçleri hızla bölgeye yönlendirilebilmektedir.

Yeni Teknolojilerin Güvenlik Politikalarında Kullanım Örnekleri

Kitle gözetim fikrinin ve bu amaçla üretilen sistemlerin ilk örneklerinden biri, Jeremy Bentham’ın 1785 yılında tasarladığı “modern” hapishane modelidir. Bu modelin temel avantajı gözetleme kulesinde kimsenin olup olmadığı bilinmese bile, mahpusların içinde sürekli birilerinin onları gözetim altında tuttuğu kuşkusunu canlı tutmasıdır. Günümüzde güvenlik kameralarından cep telefonlarına kadar her türlü elektronik aletin belli ölçülerde bir elektronik Panopticon etkisi ürettiği, kullanıcılarda gözetlendiği ve denetlendiği hissini ortaya çıkardığı söylenebilir. Güvenlik politikalarında kamera sistemleri kullanımının geçmişi ise, trafik ve asayiş alanında kapalı devre televizyon sistemlerinin (Close Circuit Television Systems, CCTV) 1960’larda ABD ve İngiltere’deki kullanımına kadar uzanmaktadır.

İlk olarak, kentleşme ve güvenlik ilişkisi çerçevesinde öne çıkan bazı faktörler; şehirlerin nüfusunun, bu nüfus içerisindeki aylak ve başıboş kişilerin ve dolayısıyla suç oranlarının artması; suçların çözümlenme sürecinde delil bulma faaliyetlerindeki yetersizlik, geleneksel devriye hizmetlerinin artan nüfus ve genişleyen coğrafi alan karşısında yetersiz kalması ve kamu güvenliğinin sağlanması yönündeki artan toplumsal hassasiyetlerdir. İkinci olarak, toplumsal yapıdaki değişimler sonucunda her yaş grubunda kendi başına yaşayanların ve çalışan kadınların sayısının giderek artması ile hırsızlık gibi vakaları önleyici temel unsurlardan biri olan komşuluk ilişkilerinin giderek zayıflaması gibi faktörler, güvenlik kamerası sistemlerinin kullanımını tetikleyen önemli etmenler arasında sayılabilir.

Günümüzde güvenlik kamerası sistemlerinin daha çok Kent Güvenlik Yönetim Sistemleri’nin (KGYS) bir parçası olarak değerlendirildiği görülmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğünün 2016 yılı Faaliyet Raporu’nda (EGM, 2016: 11) KGYS, “mevzuata uygun görüntü, ses ve konum verilerinin elde edilmesine, işlenerek anlamlı sonuçlar üretilmesine yarayan, bir bilişim sistemi” olarak tanımlanırken güvenlik kameraları da KGYS’nin önemli bileşenlerinden biri olarak sayılmıştır. Güvenlik kamerası sistemleri, ya da Türkiye’de kullanılan yaygın adıyla MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) sistemleri, tek başlarına birer “sihirli değnek” olmayıp daha büyük bir güvenlik sisteminin önemli bir bileşenidir ve bu sistemin diğer bileşenleriyle yoğun bir etkileşim içinde olmak durumundadır. Aksi hâlde sadece kameraların varlığı her zaman suç oranında kayda değer bir düşüşe sebep olmamaktadır. Hatta bazen suçlar kamera olmayan bölgelere göç etmektedir.

Türkiye’de güvenlik kamerası sistemlerinin kullanımı 2000’li yılların başlarında yaygınlaşmaya başlamıştır. 2001’de Diyarbakır’da MOBESE pilot uygulaması gerçekleştirilmiş; 2005’te ise İstanbul genelinde yaygınlaştırma çalışmalarına girişilmiştir. 2017 yılı sonu itibarıyla tüm il ve ilçe merkezlerinde kameralı güvenlik sistemlerinin kurulumu ve modernizasyonu süreçleri tamamlanmıştır. Güvenlik kamerası sistemlerinin güvenliğe katkılarının yanı sıra, güvenlik odaklı yazılım ve donanım sektörü ile bu sistemleri işletmek üzere işe alınan güvenlik personelinin istihdamına da olumlu etkisi vardır. Güvenlik kamerası sistemlerinin giderek artan kullanımı, birtakım idari ve ekonomik faydalar üretmektedir. Bununla birlikte bu sistemlerin bazı riskleri de bünyesinde barındırdığını önemle vurgulamak gerekir. Bu riskler; kameralı gözetimle ilgili yasal altyapının birçok ülkede bulunmaması ya da yetersiz olması, dolayısıyla kişisel veriler ile temel hak ve özgürlüklerin kullanımının idari ve yasal açıdan düzenlenmesinde sorunlar çıkması, kameralı sistemlerin işleyişinin şeffaflık ve hesap verebilirlik açısından değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gerekliliği ile bu tür sistemlerin nasıl sonuçlar doğurduğu, fayda ve maliyetlerinin net olarak neler olduğu konusunda bilimsel araştırmaların eksik olması olarak sıralanabilir. Uygulama düzeyinde ise; kameralar yoluyla elde edilen verilerin kötü niyetli kişilerin eline geçmesi, vatandaşların kameraların varlığından dolayı rehavete kapılarak gerekli güvenlik önlemlerini savsaklaması ve suçun kamerasız bölgelere kayması gibi olasılıklardan söz edilebilir. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na en kısa zamanda güvenlik kamerası sistemlerinin kullanımı konusunda detaylı düzenlemeler eklenmesi faydalı olacaktır.

Türkçeye “insansız hava aracı” (İHA) şeklinde çevrilen İngilizce “drone” kelimesi, doğrudan bir insan tarafından kullanılmayan ama çoğunlukla uzaktan kontrol edilen; sadece havada değil, aynı zamanda karada, denizde ve hatta uzayda da faaliyet gösterebilen araçları da kapsamaktadır. İHA’lar askerî çatışma, anti-terörizm, sınır ve boru hatları güvenliği ve patlayıcı imhası gibi güvenlik faaliyetlerinde keşif ve imha amacıyla kullanılmaktadır. Her ne kadar İHA’lar genel olarak iç ve dış güvenliğe hizmet eden bir araçsa da bu teknolojinin yasadışı faaliyetler için kullanımları da mümkün ve mevcuttur. Türkiye, yakın geçmişe kadar dış ülkelerden temin ettiği silahsız ve silahlı İHA’ları artık kendisi üretmeye, hatta ihraç etmeye başlamıştır. Güvenlik politikalarında İHA’ların giderek daha fazla kullanılması sonucunda birtakım sorunlar da yaşanmaktadır. İHA’ların yaygın kullanımı sonucunda özel hayatın mahremiyetinin daha fazla ihlal edildiği yönündeki kaygılar artmaktadır. Ayrıca giderek artan sayıda sivilin İHA sahibi olması ve bu araçları aktif olarak kullanması, başta ticari ve askerî uçaklar olmak üzere tüm askerî ve sivil hava taşıtlarının seyrüsefer güvenliğini de tehlikeye düşürmektedir. Gelecekte savunma alanındaki faaliyetlerde İHA kullanımının doğasının bazı açılardan değişeceği öngörülmektedir. Günümüzde ise küreselleşmenin gücünü nispeten yitirmesi ve korumacılığın hız kazanması ile birlikte göçmen, terörist ve kaçakçıların geçişlerini önlemek; yasa-dışı mal, uyuşturucu ve silah sevkiyatını daha etkin şekilde kontrol edebilmek amacıyla ulusal sınırlara güvenlik duvarları inşası ve tahkimi politikaları yükselişe geçmiştir. Birçok karmaşık teknolojik unsurdan oluşan söz konusu bütünleşik sınır güvenlik duvarı sistemlerinin işletme ve bakım maliyetleri açısından sürdürülebilirliğinin sağlanması hususu da büyük önem taşımaktadır.

Güvenlik ve e-Devlet İlişkisinde Yeni Yönelimler ve Gelecek

Kolluk kuvvetlerinin üniformaları üzerine taşınabilir kameraların takılması, son yıllarda yaygınlaşan bir uygulamadır. Bu tür giyilebilir teknolojiler, kolluk kuvvetleri tarafından iki temel amaç için kullanılabilir. Bu amaçlardan ilki, akıllı gözlükler gibi giyilebilir teknolojilerin kolluk kuvvetlerinin yaptığı işlerdeki verimliliği arttırmasıdır. Türkiye’de Jandarma Teşkilatının kullandığı akıllı gözlük sistemi olan TAKBUL, gözlük yardımıyla incelenen ehliyet ve kimlik kartı gibi belgelerde veya araç plakalarında bir suç unsuru varsa kırmızı ışıkla kullanıcı kolluk personelini uyarmaktadır. Gözlük ekranında uyarının hangi konuda verildiği de yazmaktadır.

Vücut kameralarının kullanımı neticesinde alınan bu olumlu sonuçlara rağmen, vücut kamerası kayıt yaparken kişisel verilerin mahremiyetinin ihlal edilmesi ve bazı kişi, grup ve yaşama alanlarına karşı önyargılı ve adaletsiz uygulamaların artması endişeleri ortaya çıkmıştır.

Güvenlik politikalarında teknoloji kullanımı alanında diğer bir önemli bir gelişme ise, Çin Halk Cumhuriyeti’nde pilot uygulamaları süren Sosyal Kredi Sistemi’dir. 2014 yılında Çin Devlet Konseyi’nin “Sosyal Kredi Sistemi Kurulmasının Ana Hatlarını Belirlemek İçin Bir Plan Taslağı” başlıklı bir belge yayımlamasıyla başlamıştır. Bu belgenin temel amacı, 1,3 milyar nüfuslu ülkede 2020 yılına kadar her Çin vatandaşı için bir “ulusal güven puanı” (national trust score) hesaplayacak bir sistemin ülke çapında kurulmasıdır. Sosyal Kredi Sistemi’nde vergisini zamanında vermemek, yaya geçidinden geçmemek, yere çöp atmak/tükürmek veya kırmızı ışıkta geçmek gibi irili ufaklı toplumsal kurallara uymamak puan kaybettirmektedir. Kural ihlalleri yapanlar ise belli miktarda puan kaybettiklerinde bankadan kredi çekerken daha yüksek faiz ödemek ve hatta aşırı puan kaybı durumlarında uzun mesafe tren ve uçak bileti alamamak gibi bazı yaptırımlara maruz kalmaktadır. Kurallara uyan puanı yüksek kişilerse, kredi çekerken daha düşük oranda faiz ödemek, çocuklarını daha iyi okullara kaydettirebilmek ve birçok kamu hizmetini indirimli tarifeden kullanmak gibi ödüller elde etmektedirler. Bu tür kitle kontrol sistemleri sadece toplumsal ve ahlaki kurallara uyulmasını sağlamanın ötesinde özellikle Çin Halk Cumhuriyeti gibi totaliter rejimler elinde muazzam bir gözetim ve baskı aracı haline gelebilir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin güvenlik politikalarının tasarlanması, uygulanması ve uygulamaların değerlendirilmesi için kullanımı, sadece mevcut sorunların veri-temelli politikalar uygulanarak çözülmesini sağlamamıştır. Bu tür veri analizlerinin sorunları ortaya çıkmadan öngörebildiği bir noktaya da gelindiğinden dolayı, gelecekte ortaya çıkması kuvvetle muhtemel sorunları da çözebilecek “önleyici/önetkin” (proaktif) güvenlik politikalarının ve hizmetlerinin uygulanabilmesi mümkün hâle gelmiştir. Veriye ve kanıta dayalı güvenlik politikaları, asayiş, terörle mücadele, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi birçok alanda önemli bir katma değer meydana getirmektedir.

Günümüzde e-Devlet çalışmalarını etkileyen en önemli kavramlardan biri; büyük miktarda, karmaşık ve ancak bilgisayarlar yardımıyla işlenebilen verileri anlatan “büyük veri” kavramıdır. Büyük veri analizlerinin tüm dünyada güvenlik politikalarının belirlenmesinde giderek daha fazla etkili olduğu görülmektedir. Büyük veri analizleri, geçmişteki güvenlik ve gözetim uygulamalarını genişletmekte, yeni gözetim biçimlerini mümkün kılmaktadır. Güvenlik politikaları alanında büyük veri analizinin artan kullanımı, birtakım avantajlar doğurabilir. Bununla birlikte büyük veri analizinin güvenlik politikaları alanında kullanılmasının olumsuz sonuçları da olabilir. Örneğin, mevcut ön yargıların verilerle beslenmesi sonucunda, izlek bağımlılığı (path dependency, mevcut yönelimlerin aynı veya benzer şekilde devam etmesi süreci) nedeniyle güvenlik ve adalet sistemlerinde mevcut olan eşitsizlikler artabilir.

İnsansız hava, kara ve deniz araçları (İHA, drone) bir süredir gerek bomba imhası ve teröristleri etkisiz hâle getirilmesi gibi iç güvenlik gerekse de cephe savaşları ve asimetrik savaşlar gibi dış güvenlik alanlarında etkin biçimde kullanılmaktadır. Küçük boyutlu insansız araçların tek bir İHA yerine sürü şeklinde hareket ederek savaş robotu sürülerine dönüşmesi ve güvenlik faaliyetlerinde görev yapmaya başlaması bu alanda yeni bir safhaya geçildiğini göstermektedir. Güvenlik alanında savaş robotlarının kullanımı, “Savaş Nesnelerinin İnterneti” (Internet of Battle Things) adı verilen ve savaşlarda kullanılan aletlerin/ nesnelerin birbirleriyle veri alışverişinde bulunarak özerk ya da yarı-özerk karar verip hareket etmesini öngören bir araştırma alanını doğurmuştur.

Amerika Birleşik Devletleri 2009 yılında siber uzayı (İnterneti); kara, deniz, hava ve uzaya ek olarak beşinci nüfuz alanı olarak ilan etmiş; e-Devlet alanına ve bu alanın dijital altyapısına yönelik yatırımları ise stratejik bir ulusal varlık olarak tanımlamıştır. Siber uzay alanında Rusya ve Çin gibi diğer bazı ülkelerin de kamu kurumları bünyesinde önemli miktarda uzman istihdam ettikleri bilinmektedir.

Son yıllarda güvenlik politikalarının oluşturulmasında ve uygulanmasında önem kazanan kavramlardan bir diğeri ise, “Nesnelerin İnterneti” kavramıdır. Nesnelerin interneti, dünya üzerindeki her tür nesnenin üzerlerindeki sensörler yardımıyla birbirleriyle veri paylaşabilmesi ve bu verilere dayalı olarak eşgüdümlü kararlar alınabilmesine olanak vermesidir. Yakın gelecekte, arabalardan buzdolaplarına kadar geniş bir yelpazede, üzerlerine sensörler takılı milyarlarca alet/nesne, iç ve dış güvenliğin sağlanmasına da katkı sağlayacaktır.