BİREYLER ARASI İLETİŞİM - Ünite 5: Bireylerarası İletişimde Kültür Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Bireylerarası İletişimde Kültür

Kültür Kavramı ve Kapsamı

Kültür, Latince “cultura” kökünden türetilmiş Fransızca bir kelimedir. Ekin ekmek, yetiştirmek, terbiye etmek anlamlarına gelmektedir (Giddens, 2009:32).

Kültür, tarih boyunca toplumların yapısını yaşam biçimlerini şekillendiren, vareden bir yapıdır. Toplumların varoluş biçimleri, varlıkları, sahip oldukları kültürel geçmişleriyle bağlantılıdır. Ayrıca ahlak anlayışları, yaşam tarzları, değerleri, inançları da kültür kapsamında değerlendirilir.

Kültür önceleri hayvan ve ürünlerin yetiştirilmesi anlamında, sonra ise insan yeteneklerinin gelişmesi anlamında kullanıldı. Zamanla kültür, toplu halde yaşayan insanların günlük yaşam pratikleri içerisinde yarattıkları veya ürettikleri değerleri, gelenekleri görenekleri, tavır ve davranışları anlatan bir kavram olarak gelişti.

  • Nietzsche’ye göre kültür; her şeyden önce bir ulusun yaşam tarzlarının tamamındaki sanatsal stil (tarz-üslup) birliğidir Aktaran (Kuçuradi, 2014:57).
  • Kültür, insan için, insanlık için, insanlar tarafından, hatta bazen insana rağmen, yaratılmış, bulunmuş her şeydir. Algılayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz, düşünebildiğimiz her şey... Başka deyişle, kültür, insanoğlunun kendi için, kendi mutluluğu, rahatı ve potansiyel güçleri adına kendinin var ettiği, var edebildiği her şeydir (Erinç, 1995:10).
  • İnsan davranışlarını ve insanın yarattığı maddi ve maddi olmayan ürünleriyle görünür hale gelen fikir, inanç, düşünce ve değer yönelimleri sistemidir (Aktaran. Kartarı, 2014:103).
  • Kültür, sembol, anlam ve normların tarihsel aktarım sistemidir (Aktaran. Kartarı, 2014: 9).
  • Edward T. Hall, kültürle iletişimi birbirinden ayırmaz. Ona göre, kültür insan toplulukları tarafından insanın temel gereksinimlerini karşılamak üzere üretilen yara- tılan her türlü insan yapısı ürünler bütündür (Aktaran Kartarı, 2014:9).

Tanımlardan yola çıkarak söyleyebiliriz ki, kültür konusunda önemli bir nokta karşımıza çıkmaktadır. O da “insan eliyle yapılması”dır. Doğanın gücüyle meydana gelen oluşumlar, doğadaki canlıların yaşamlarını devam ettirmek için yaptıkları kültür değildir.

Kültür ve iletişim birbirlerini var eden, sürekli kılan, çoğaltan biçimlendiren iki kavramdır ve birbirinin hem nedeni hem de sonucudur.

Söz konusu tanımlara ve çalışmalara dayanarak kültürün bazı özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

  1. Kültür öğrenilir. Güdüsel ya da genetik değil, her bireyin doğduktan sonra, yaşayarak kazandığı, iletişim halinde olduğu bireylerden öğrendiği bilgi, davranış ve alışkanlıklardır.
  2. Kültür tarihidir ve süreklidir. Bütün canlılar, yaşadıkları sürece, varlıklarını sürdürecek, kendilerini tehlikelerden koruyacak bazı beceriler kazanırlar. İnsan öğrendiklerini yavrusuna aktarabilen tek canlıdır. Onun biricikliği kuşkusuz dil öğrenme ve öğretme becerisinden gelir. İnsanın ilk varoluşuna kadar uzanan kültür, tarihi ve sürekli bir varlık alanıdır.
  3. Kültür toplumsaldır. Kültürün öğrettikleri yalnızca zaman boyutunda sürekli mekan- coğrafya boyutunda da toplumdan topluma farlılık gösterir, değişir. Bir toplu- mun sahip olduğu, yarattığı, paylaştığı tüm alışkanlıklar o toplumun kültürüdür. Kültür toplumsal olduğuna göre, geleceği topluma bağlıdır (Güvenç, 2002:55-56).
  4. Kültür her ne kadar, ideal kural, davranış ve değerlerden oluşursa da, bireysel tutum ve davranışlar, büyük ölçüde ideallerden ayrılır. Diğer bir deyişle, her kültür bütünü, ideal ve gerçek adını verebileceğimiz bir kültür ikileminden oluşur. İdeal ile gerçek ara sıra birbirine yaklaşsa, üst üste gelse de, çoğu zaman birbirinden uzaktır. Öyleyse insan davranışlarının büyük bölümü kültürel -öğrenilmiş- olsa bile ideal olmayabilir (Güvenç, 2002:55-56).
  5. Kültür, ihtiyaçları karşılayıcı ve doyum sağlayıcıdır. Kültür, yaşamsal ve toplumsal gereksinimleri karşılayıcı, başka bir deyişle işlevseldir. Doyum düzeyi, alışkanlık- ları destekler ve pekiştirir, doyumsuzluk ise değişim ve boşluklara yol açar. Sü- reklilik, doyumun, doyumsuzluktan biraz daha fazla oluşuna bağlıdır. Biyolojik gereksinimler evrenseldir, bunlara yanıt veren örgüt ve değerlerin, kültürlerin belli ölçülerde benzer olması kaçınılmazdır (Güvenç, 2002:55-56).
  6. Kültür simgeseldir. Kültürde öğrenmenin yanı sıra dil ve etkileşim de önemlidir. Dil, toplumda insanları birbirine bağlayan bir öge olduğu kadar, kültürün gelecek kuşaklara aktarılması açısından da önemlidir. Dil, toplumun simgesel sistemidir. Kültür, bireylerarasında bir iletişimin olmasını gerektirir. Kültür toplumsal bir üründür ve bireylerarası etkileşim sonucu doğup gelişir (İçli, 2002: 82).
  7. Kültür örüntülüdür. Kültürler gelişigüzel toplanmış görenek ve inançlar değil bütünleşmiş örüntülü sistemlerdir. Adetler, değerler, kurumlar, inançlar birbirleriyle ilintilidir. Bunlardan birinde meydana gelen bir değişme diğerlerini de etkiler. Bir kültürün farklı ögeleri çekirdek değerler etrafında bütünleştirilebilir (İçli, 2002: 83). Yine bununla ilişkili olarak kültür bir soyutlamadır. Kültür, bütünüyle maddi, gözlemlenebilir bir olgu değildir, soyut, kişilerin zihinlerinde olan bir kavramdır (Güvenç, 2002: 104). Gelenekler, görenekler, töreler maddi bir olgu değildir ancak dilden dile, bireylere aktarılarak onların davranışlarını, yaşam tarzlarını etkiler. Özelliklerinden yola çıkarak söyleyebiliriz ki, kültür çok boyutlu ve dinamik bir kavramdır.

Kültürün Bileşenleri

Değerler ve Normlar

Değerler, kültürel olarak belirlenmiş toplumsal standartlardır. Neyin nasıl olması gerektiğini belirler. Aynı zamanda toplumun sürdürdüğü ortak amaçlardır.

Normlar ise bir sosyal grubun kendisi için ilke edindiği ve grup üyelerinin eylemlerini yönlendiren davranış kuralları bütünü ya da ahlak alanında doğru eylemi belirleyen kural, uygun davranış için standart, eylemde temele alınan davranış ilkesi olarak tanımlanır. Norm aynı zamanda değeri yargılamak ya da değer biçmek için kullanılan ölçüdür (Cevizci, 1999: 633)

İnançlar

İnanç kavramı, kesin olmayan bir şeyi doğru sayma; us yoluyla genel geçer bir doğrulama yapmadan, başkasının tanıklığı üzerine kurulmuş kanıtları, hiç bir kuşku duymaksızın onaylama, olarak tanımlanmaktadır. Bir diğer tanımda ise inanç, bir önermenin doğru olduğunu düşünme ya da savunmaya; kesin bilgiden daha zayıf olmakla birlikte temelsiz sanıdan çok daha güçlü olan bilgi parçasına karşılık gelir (Cevizci, 1999:463).

Efsaneler ve Kahramanlar

Efsaneler, geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren alegorik bir anlatımı olan halk hikâyelerdir. Bir diğer tanım da eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâyelerdir.

Kahramanlar ise geçmişte yaşamış, o toplum için yarar sağlamış, bu yararlar sayesinde bir anlamda devleşmiş büyük başarılara sahip kişilerdir. Kahramanlar bir bakıma toplumun sahip olduğu değerlerin de sembolüdür

Semboller

Sembol, bir düşünce, fikir ya da nesnenin yerini tutan, bir kavramı veya bir düşünceyi belirten gözle görülür ve anlamı bilinir işarettir. Bir anlam, nesneyi göstermek, ifade etmek için kullanılan sözcük, işaret ya da mimik olarak sembol; kendisine ortak bir anlaşma, uzlaşma ya da gelenek aracılığıyla belli bir anlam aktarılan uzlaşımsal işareti, belirli bir nesne, süreç veya işlemi ima etmeye yarayan şeydir (Cevizci, 1999:745).

Gelenekler

Bir topluluğun, mevcut toplumsal yapısını ve değer sistemini çok büyük sarsıntılar yaşamadan koruyup devam ettirmesi amacıyla, kendinden önceki kuşaklardan devraldığı, belli bir dönüşüme uğratarak sonraki nesillere aktardığı; başta inançlar, düşünceler ve kurumlar olmak üzere her türlü sosyal uygulamadır (Cevizci, 1999:373).

Kültür Alanı Olarak Dil

Dil kültürün, toplumsal düzeyde varlığını koruyabilmesi için vazgeçilmez önemde bir simge sistemidir. Üzerinde uzlaşılmış anlamlar , sözcükler/sözcüklerin kullanımlarını belli kurallara bağlayan bir simge sistemi olan dil, kendi başına anlamı olmayan ses birimlerinden oluşur.

Dil belli bir büyüklükteki bir toplumda iletişimi, simge alışverişini mümkün kılar. Ancak dil, sadece işlevsel olarak çalışan bir olgu değildir, aynı zamanda iletişimsel süreçte yeni anlamlar üretilmesini, mevcut kavram ve ifadelerin kimi zaman kuralların değişkenlik kazanmasına yol açan etkileşimlerin oluşmasını sağlayan bir düşünsel zemindir (Ergur, 2014:15).

Kültürün Temel Boyutları

Özgürlükçü çağdaş anlayış ile geleneksel otoriter kültür şu temel boyutlarda değerlendirilebilir (Cüceloğlu, 2012: 245-251):

  1. Dünya görüşü: Dünya görüşü, kişinin hayatı- insanı nasıl algılayıp, anlamlandırdığı ya da değerlendirdiği ile ilgili boyuttur.
  2. İnsanın doğası: Bu boyut, “İnsan nedir?” sorusuna cevap verir.
  3. İnsanın doğayla ilişkisi: İnsanın doğayla nasıl etkileşim içinde olması gerektiğini belirtir.
  4. Bireysellik/Bağımsızlık: Bireyin kendini diğerlerinden, kendine özgü özelliklerine verilen değeri ifade eder.
  5. Değişim: Bu boyut zamanla kaçınılmaz olarak ortaya çıkan değişimin nasıl algılandığını ifade eder.
  6. Zaman : Kişilerin vakitlerini harcamayla, zamanı nasıl değerlendirdikleriyle ilgili temel değerleri ifade eder.
  7. Eşitlik/Hakkaniyet: Bireylerarası ilişkilerde güç dengesini ifade eder.
  8. Mücadelecilik (yarışkanlık) Kişilerin başarı için birbirleriyle yarışmasını belirtir.
  9. Açık doğrudan iletişim: Bu boyut kişilerarası ilişkilerde mesajların kullanılma biçimini ifade eder.
  10. Uygulanabilirlik ve verimlilik: Bu boyut düşünce ve davranışların pratik bir sonuca dönük olmasını belirtir.
  11. Materyalizm: Nesnel terimler içinde ifade edilebilen kazançların değerli olduğunu ifade eder.
  12. Eğitim: Bu boyut bireyin gelişimi boyunca topluma ve yaşama hazırlanması için gerekli süreci ifade eder.
  13. Birey ve devlet ilişkisi: Bireyle devletin birbirlerine karşılıklı görevlerini ifade eder.
  14. Kadın erkek ilişkisi: Bu boyut, kadın ve erkeğin toplum içindeki göreli yerlerini ve değerlerini ifade eder.

Gerçek Kültür ve İdeal Kültür

Gerçek kültür, norm ve değerlerin pratikteki, günlük yaşamdaki uygulanış ya da bulunuş biçimidir. İdeal kültür, toplumu bir arada tutan norm ve değerlerin sadece kurallarda geçerli olmasıdır (Özkalp, 2000:101-102)

Yüksek Kültür ve Yaygın Kültür

Toplum içerisinde özel bir yaşam biçimi, zevkleri, alışkanlıkları olan küçük bir grubunun sahip olduğu kültüre yüksek kültür denir.

Alt Kültür ve Karşıt Kültür

Alt kültür toplumun temel kültür değerlerini paylaşan ancak bunun dışında kendini diğer gruplardan ayıran değer, norm ve yaşam biçimi olan gruplardır. Karşıt kültür ise bir alt kültür biçimi olup norm ve yaşam biçimleri açısından içerisinde yaşanılan kültüre ters düşen tutum ve davranışları benimser (Özkalp, 2000:101-102)

Sosyal bilimciler hem gelişmiş hem de gelişmekte olan toplumlarda üç temel sınıftan bahsetmektedir. Bunlar;

  1. Üst sınıf: Büyük ölçekli sermaye, mülk ve rant sahiplerinden oluşan ve burjuvazi olarak da anılan bir sınıftır.
  2. Orta sınıf: Eski orta sınıf ve yeni orta sınıf olmak üzere ikiye ayrılır. Eski orta sınıf Endüstri Devrimi ile birlikte ortaya çıkan, az sayıda işçinin çalıştığı küçük ve orta ölçekli işletme sahiplerinden ve kendi hesabına çalışan esnaf ve zanaatkârlardan oluşmaktadır. Yeni orta sınıf ise Endüstri Devrimi sonrasında genellikle hizmet sektörünün gelişimi ile birlikte ortaya çıkan bir sınıftır. Literatürde büyük tartışmalara konu olmakla beraber, yeni orta sınıf da genellikle kendi içinde üst-orta ve alt-orta sınıf biçiminde ikiye ayrılabilir. Üst-orta sınıf içinde kamu ve özel sektördeki kurum ve kuruluşlarda çalışan üst düzey yöneticiler ile teknik iş gücü becerilerine sahip profesyoneller (avukatlar, eczacılar, mühendisler, doktorlar vb.) ele alınırken, alt düzey profesyoneller, orta ve alt kademe yöneticiler ve memurlar genellikle alt-orta sınıf içinde ele alınmaktadırlar.
  3. Alt sınıf: Kamu ve özel sektörde vasıfsız ve düşük ücretli işlerde işçi statüsünde çalışan ve bu nedenle işçi sınıfı olarak adlandırılır. Alt sınıfta yer alan bireyler, genellikle vasıfsız ve eğitimsiz bir iş gücünden oluşur ve daha çok kol emeğine dayalı işlerde istihdam edilirler (Suğur, 2011: 50- 53).

Bireylerarası İletişim ve Kültür

Kültür ve Sözlü İletişim

Sözcük dağarcığı ve dilin yapısı, dille kültür arasındaki ilişkilerin kavranmasında temel karşılaştırma ögelerini oluşturur. Her toplum kendi düzeninin koşullarına göre gerekli sözcükleri oluşturur ve kullanır.

Bir dilde belirli bir nesne ya da olayla ilgili olarak üretilmiş çok sayıda sözcüğün bulunması, sözü edilen nesne ya da kavramın o kültür grubunun yaşamında ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösterir (Kartarı, 2014:105).

Sözcükler kültür içerisinde biçimlenir , anlam kazanır. Sözlü iletişim her durumda ve her kültürel ortamda bireylerarası iletişiminin temel biçimidir. Ancak kullanım biçimi kültürün yapısal özelliklerine göre farklılık gösterebilir. İçinde bulunulan ortam sözlü ile- tişimin belirleyici etmenlerinden biridir.

Bireyler sözlü iletişim sırasında dillerinin onlara sağladığı kodlar arasından duruma uygun olanları seçerek ileti oluşturmada kullanılırlar. Her kültürde kod seçimi belirli ilkeler çerçevesinde gerçekleşir. Bu ilkeler, bireylerin başkalarıyla konuşmadan önce onu planlamasına, konuşma sırasında uygun kod seçimine yardımcı olur ve zamanla sağlamlaşıp yaygınlaşır.

Bireylerin kişilik özellikleri ve diğer niteliklere göre, iletişimin evrensel kavramı altında toplanabilecek bileşenlerine bütün kültürlerde rastlanabilir. Ancak iletişimin hangi bileşeninin hangi durumlarda ve hangi sıra ile kullanılmasını belirleyen şey tek tek kültürlerdir.

Kültür ve Sözsüz İletişim

Sözsüz iletişim, konuşma diline göre nispeten daha evrensel sayılır. Anlamları açısından benzerlikleri/farklılıkları bulunsa da hepsi kültüre göredirler. Başka deyişle, her toplumun kültüründe sözsüz iletişim ögeleri dağarcığı ve bu dağarcığın kullanım biçimi kendine özgüdür.

Sözsüz iletişim, kültürel ortamda öğrenilmiş, karmaşık ve çok düzeyli iletişim türüdür. Bu nedenle duruş ya da beden hareketleri her kültürel ortamda her zaman aynı anlamı vermez, aynı kültürel ortamda kadınlar ve erkeklerin beden dili hareketleri farklılık gösterir.

Sözsüz iletişimi ve beden dilini kullanma sınıflararasında da farklılık gösterir. Top- lumun daha üst sınıflarına mensup kişilerin beden dili daha kontrollü, abartısız, daha resmi olması beklenir. Bu farkı cenaze törenlerinde de gözleyebilirsiniz. Üst sınıfa mensup bireylerin katıldığı bir cenaze töreninde, ölenin yakınları siyah gözlükler takıp ve siyah elbiseler giyerek, teselli amacıyla birbirlerinin elini tutarlar. Hatta bazen cenazenin arkasın- dan yeterince üzülmediklerini düşünebilirsiniz. Daha alt sınıflara mensup kişiler, cenaze törenlerinde duygularını ve üzüntülerini daha coşkulu ifade ederler.

Beden dili ülkeden ülkeye ya da bazen yöreden yöreye farklılık gösterir. Araştırmalarda ilk insanların beden dilini kullanımlarında benzer işaret ve davranışları gösterdikleri saptanmıştır. Beden diline ait birincil işaretleme sistemini oluşturan bu mesajlar insanlığın evrensel dilidir.