BİZANS TARİHİ - Ünite 2: Roma’dan Bizans’a Geçiş Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 2: Roma’dan Bizans’a Geçiş
Roma Devletinin Dönemleri ve Yayıldığı Coğrafya
Krallık devri: Roma Devleti’nin tarihi Krallık, Cumhuriyet ve İmparatorluk olmak üzere üç ana döneme ayrılır. İlk kralı Romulus olan Roma şehir devletinde, Romulus’u takiben altı kral sırasıyla yönetime sahip oldu. Bu krallardan ilk üçü Latin asıllı, son üç kral ise Etrüsk kökenlidir. Etrüsk, İtalya’da kimliklerini M.Ö. 6. yüzyıla kadar korumuş olan ve bölgeye dışarıdan geldiği düşünülen ve Hint-Ari dil grubuna dâhil olmayan bir lisana sahip kavimdir. Latium, Orta İtalya’da merkezi Roma olan ve günümüzde Lazio olarak adlandırılan bölgedir. Krallık döneminde Roma halkı çeşitli toplumsal sınıflara ayrılıyordu. Büyük toprak sahibi olan aristokratlara patriciler deniliyordu. Roma’nın başında senato’nun atadığı ve “tanrıların rızasını” kazanmış olduğuna inanılan bir kral bulunmaktaydı. En yüksek hâkim, en büyük rahip ve ordunun en yüksek komutanı mevkiinde bulunan kral, siyasi, askeri, hukuki ve dini yetkileri şahsında toplayarak iktidarını mutlak ve en büyük kılmıştı. Rahipler ve Senato kralın danışma organlarıydı.
Cumhuriyet Dönemi (M.Ö. 509-M.Ö. 27): Krallığın sona erdiği M.Ö. 509’da Romalı aristokratlar yönetimi ele geçirerek “cumhuriyet” yönetimini kurdular. Cumhuriyet döneminin ilk iki yüzyılı patriciler ve plebler arasındaki yoğun mücadeleyle geçti. Cumhuriyet döneminde Roma’nın egemenliği İtalya yarımadasının tümüne yayılmıştır. M. Ö. 5. yüzyıl boyunca Latin Birliği içerisinde yer alan Roma, çeşitli ittifakları kendi lehine kullanarak topraklarını genişletti. Kelt, M.Ö. Avrupa’da varlıkları bilinen ve daha çok Britanya adalarında, İspanya, Fransa’da yerleşen ve kendilerine ait dilleri olan kavmin adıdır. Roma şehrinin güneydoğusunda yer alan ve merkezi Napoli şehri olan bölge Campania’dır. Otoritesini Yunan kolonilerinin bulunduğu Campania bölgesine de yayan Roma, bu bölge üzerinde egemenlik kurmaya çaba gösteren Samnitlerin üzerinde de bir dizi savaştan sonra (M.Ö. 343-290) üstünlük sağlamayı başardı. Roma şehri’nin kuzeybatısında yer alan ve Toscana olarak da Etruria, M.Ö. 265’de fethedildi. Roma mağlup ettiği halkları foedus denen antlaşmalarla müttefik statüsüyle kendine bağlarken municipium ve kolonilerden oluşan bir ağla yarımadayı Romalılaştırmayı başardı. Roma’nın tüm İtalya’da egemenliğini kurması onun Akdeniz’de bir güç haline gelmesi anlamını taşıdığı için Roma, o dönemde Akdeniz’in en önemli devletlerinden Kartaca ile karşı karşıya geldi. Kartaca ile savaşlar iki aşamada gerçekleşti. I. Kartaca savaşları sırasında Roma, kurduğu güçlü donanma sayesinde rakibine karşı üstünlük sağlamayı başardı. II. Kartaca savaşlarında, Kartacalı Hannibal, Galya ve Alpleri aşarak İtalya’ya girdi ve Roma’ya ağır darbeler indirdi. Buna rağmen Roma, Kartaca kuvvetlerini etkisiz hale getirmeyi başardı ve Hannibal, İtalya’yı terk etmek zorunda kaldı. Kartaca savaşları ve Makedonya Kralının mağlup edilmesi gibi zaferler sonucu Roma güçlendi ve zenginleşti. Bu zenginleşmede mal ve köle ticareti önemli bir etken olsa da asıl faktör eyaletlerden sömürü derecesinde elde edilen vergiler oldu. Pontus devletinin son kralı Roma dünyasına karşı başarılı savaşlar çıkaran ve M.Ö. 120 - 63 yılları arasında iktidarda kalan VI. Mitridatis’tir. Üç ayrı zamanda Roma’ya savaş açan Mitridatis, sonunda Romalı General Pompeius’a yenildi. MÖ 31’de Yunanistan’ın batı kıyılarındaki Aktium Savaşı’nda Octavianus, Antonius’un donanmasını dağıttı ve Roma’nın rakipsiz önderi olarak yönetimi ele geçirdi.
İmparatorluk Dönemi (M.Ö. 27-M.S. 284): Octavianus, tam 45 yıl Roma’yı yönetti. Augustus yönetiminde Roma en parlak dönemini yaşadı. M.S. 14’te başa geçen Tiberius, yayılmacı bir siyasetten yana değildi. Tiberius’tan sonra Caligula yirmi beş yaşında imparator oldu ve dört yıl süren kanlı bir saltanattan sonra, koruma görevlilerinden biri tarafından öldürüldü. Caligula’nın ardından, 41-54 yılları arasında hüküm süren Claudius yetkin bir yöneticiydi. M.S. 54’te Agrippina, Claudius’u zehirledi, böylece yerine oğlu Neron tahta geçti. Orduyu da karşısında bulan Neron intihar etti. Vespasianus adında bir General Flavius hanedanını kurdu. Domitianus 81’de imparator oldu. Ondan sonra tahta geçen Nerve yalnız iki yıl yaşadı. 117’de imparator olan Hadrianus, zayıf gördüğü yerleri surlarla güçlendirdi. Nerva ile başlayan Marcus Aurelius’a kadar süren dönem, Roma tarihinin varlık ve barış içinde yaşadığı yıllar oldu. M.S. 180’de Marcus’un ölümünden sonra imparatorluk 100 yıl kadar “barbar” denen kavimlerin saldırısı altında kaldı. Marcus Aurelius’un yerini alan oğlu Commodus döneminde (180192) imparatorluk iç çekişmelerle sarsıldı. Severus hanedanından sonrasında yaşanılan elli yıllık dönemde yirmi imparator hüküm sürdü. İmparator Dioklitianos hükümdarlığı döneminde (284-305) köklü reformlar yapmak durumunda kaldı.
III. Yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun Sınırları: En görkemli çağında Roma İmparatorluğunun sınırları; Kuzeyde İngiltere’den güneyde Afrika çöllerine, batıda Atlas Okyanusu’ndan doğuda Mezopotamya topraklarına kadar uzanıyordu. Roma ve onun devamı olan Bizans, Akdeniz etrafında kurulmuş ve bu coğrafyadan oldukça etkilenmiş bir uygarlıktı. Akdeniz kıyı şeridinin ötesinde kara kısmında, her biri kendine özgü özellikler taşıyan geniş ülkeler uzanmaktadır. Roma’nın egemenlik kurduğu ve Roma’dan Bizans’a miras kalan Anadolu dışındaki en büyük bölge olan Balkanlar, kuzeyde Pannonia ovası boyunca doğu-batı istikametinde Karadeniz’e doğru akan Tuna nehri ve iki yanındaki düzlüklerle, güneyde Ege Denizi ve Batı’da Adriyatik Deniziyle çevrilidir.
Bölünen Roma İmparatorluğu
Dioklitianos ve Reformları: Roma İmparatorluğu’nda Dioklitianos’un 284 yılında iktidara geçişi imparatorluk tarihinde bir dönüm noktası sayılmaktadır. Dioklitianus (284-305), imparatorluğu zaafa uğratan iktidar mücadelelerine son vermek, imparatorluk yönetiminde istikrarı sağlamak ve imparatorluk otoritesini daha etkin kılabilmek maksadıyla köklü bir reform gerçekleştirip, dört başlı manasında Tetrarhia denilen yeni bir yönetim sistemi kurdu. Dioklitianos ülkede idari bakımdan yeni bir teşkilatlanma gerçekleştirdi; imparatorluk, Doğu, Balkan/İlirya, İtalya ve Batı/Galya olmak üzere prefekture denilen dört eyalete ayrıldı. Dioklitianos askeri alanda da düzenlemeler yaptı.
Konstantinos ve İstanbul’un Kurulması: Konstantinos, Niş’te dünyaya geldi. Dioklitianos’un bütün sefer ve seyahatlerine katıldı. 312 yılında büyük bir orduyla Alpler’i aşıp kuzey İtalya’ya girerek, kendisini Roma’da agustus ilan eden Maxentius’a karşı yürüdü. Milvian Köprüsü Savaşı olarak bilinen bu savaşta “Labarum” denilen ve Hıristiyanlığın kutsal sembolü olan haç işaretli bayrakları Konstantinos ordusuna taşıttı. Konstantinos’un ikinci büyük icraatı ise İstanbul’u imparatorluğun merkezi olarak kendi adını vermek suretiyle inşa etmesidir. Boğaz içindeki konumu ve üç tarafın denizle çevrili olması nedeniyle Byzantium’da karar kıldı. Byzantium’da yeni bir şehir kurmaya karar verdikten sonra Konstantinos, 324 yılında şehrin inşasına başladı. Konstantinos’un Byzantium’da kurduğu yeni şehir 11 Mayıs 330’da görkemli törenler ve eğlencelerle resmen açıldı ve şehre önce Yeni Roma (Nova Roma) adı verildiyse de bir müddet sonra kurucusuna atfen Konstantinopolis denilmesi gelenek haline geldi.
Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlaşması ve Dini Mücadeleler: Hıristiyan dinine ilk mensup olan Hz. İsa’nın on iki havarisi, Hz. İsa’dan sonra, Hıristiyanlığı bir din olarak Roma İmparatorluğu’nun genelinde yaydılar. Önce Kudüs ve çevresinde Hıristiyanlığı sağlam biçimde yayan Aziz Pavlos, Anadolu’da ve Yunanistan’da bu yeni dinin yayılmasını ve yerleşmesini sağlarken, İtalya’da ise Havari Petros faaliyette bulundu. Konstantinos’un tarih sahnesine çıkışı ve Milivian Köprüsü Savaşı Hıristiyanlar için şüphesiz dönüm noktası oldu. İmparatorluk toprakları üzerinde hür biçimde yaşamaya başlayan Hıristiyanlar, Havarilerin faaliyet gösterdikleri belli başlı şehirlerdeki kiliseler etrafında örgütlenmeye başladılar. İmparator Büyük Konstantinos döneminde en büyük dini sorun olarak Arianizm mezhebi görülüyordu. Arianizm dolayısıyla Hıristiyanlar arasında yaşanan şiddetli anlaşmazlığın çözümü için imparator Büyük Konstantinos girişim başlattı. “Hz. İsa (Oğul) yaratılmamıştır ve Tanrı (Baba) ile aynı özden vücuda gelmiştir” kararı alındı. Arianizm sapkınlık sayıldı. Kimi kilise otoriteleri Hz. İsa, insan olarak dünyaya geldiği ve tanrısal öz kendisine sonradan bahşedildiği inancını benimsediler. Bu görüşte olanlara da diofizit/çiftdoğacılar denildi. Bizans tarihi boyunca ortaya çıkan dini anlaşmazlıklar, sadece din veya kiliseyle sınırlı kalmayıp, Bizans’ta iktidar mücadelelerini, iktidarla halkın ilişkilerini ve Bizans’ın dış politikasını da etkiledi.
Kavimler Göçü ve Batı Roma’nın Çöküşü: Asya Hun İmparatorluğu’nun yıkılışıyla başlayan ve doğudan batıya bir dizi kavmin birbirini yerinden sürmesiyle, muazzam bir demografik hareket olan kavimler göçünün yıkıcı etkileri Bizans İmparatorluğu üzerinde kendini gösterdi. İmparator Valens (364-378) zamanında kavimler göçü nedeniyle Batı’da başlayan Germen istilası büyük bir tehlikeydi. 378 yılında yapılan savaşta Vizigotlar, Bizans ordusunu korkunç bir hezimete uğrattılar. 395 yılında İmparator I. Teodosios, imparatorluk topraklarını oğulları arasında, Adriyatik’ten itibaren İmparatorluğun Batı tarafı küçük oğlu Honorios’a, Doğu tarafı ise büyük oğlu Arkadios’a olacak şekilde paylaştırdı. Kısa bir süre sonra Arkadios’un yönetimindeki Doğu imparatorluğu şiddetli Got isyanıyla sarsılırken, Batı’da Germenlerin özerk kitleler halinde kendi liderlerinin idaresinde bulunmaları usulü devam ettirildi. Arkadios’un ölümünden sonra Doğu İmparatorluğunun başına II. Teodosios, İstanbul’un güvenliği için surlar inşa ettirdi. Doğu’da iktidar mücadelesi yaşanırken Batı’da iktidar Germen Ricimer’in eline kaldı. İmparator Zenon 491’de ölünce, saray memuru Anastasios imparator seçildi. Anastasios’un gerçekleştirdiği mali reformlar devlet hazinesini zenginleştirdi. Anastasios’un, ölümüyle yerine saray muhafız birliklerinin komutanı İustinos’un geçmesiyle, Bizans tarihinde de yeni bir hanedan ve dönem başlamış oldu. Ancak bu dönemde iktidar gücünü kullanan esasında kendisi değil yeğeni İustinianos idi.
İustinianos Dönemi (527-565): Bizans İmparatorluğu’nun ilk parlak dönemi olan bu saltanat yılları siyaset, hukuk ve imar başta olmak üzere pek çok alanda imparatorluk tarihine damgasını vurmuştur. İmparator İustinianos’un, Roma İmparatorluğu’nu yeniden ihya etmek maksadıyla yaptığı fetihleri ve askeri seferleri finanse etmek için halka ağır vergiler yüklemesi, memuriyetlerin satılması ve bürokrasinin halkı ezmesi gibi nedenler üzerine dimoslar (örgütlü toplumsal gruplar) birleşerek isyan ettiler. Bu grupların 532 yılında çıkardığı Nika adıyla bilinen ayaklanma Bizans İmparatorluğu’nu derinden sarstı. Ayaklanan halk Konstantinopolis’i yakıp yıktı. İustinianos imparatorluğunu Roma’nın bir zamanlar sahip olduğu tüm sınırlara ulaşarak yeniden ihya etmeyi siyasetinin ana hedefi haline getirdi. Her ne kadar Bizans ordusu Dalmaçya, Sicilya, Napoli ve Roma başta olmak üzere İtalya topraklarında söz sahibi olsa da Ostrogotların bu şiddetli direnişi ordunun gücünü giderek zayıflattı. Yaklaşık yirmi yıllık bir mücadele sonrası Bizans, 555 yılında Ostrogotlara üstün geldi ve İtalya, İmparator İustinianos’un egemenliğini tanıdı. Böylece bu dönemdeki fetihlerle Bizans, Roma imparatorluğunun eski topraklarına yakın bir alanda egemenlik kurdu. İustinianos, bir imparatorluğun ayakta durabilmesi için din ve hukuk alanında birliğin sağlanması gerekliliğine inanıyordu. Dönemin en etkili ve sürekli olan faaliyetleri hukuk alanındaki büyük reformlar olmuştur. Hukuki reformlarla Antik Roma’dan kalma kanunlar elden geçirilip ve günün gerçeklerine uygun hale getirildi. İustinianos döneminde özellikle başkentte önemli imar faaliyetleri gerçekleştirildi. Bunların içinde İstanbul’un en önemli yapısı Ayasofya’nın inşa ettirilmesidir. 565 yılında İustinianos öldükten sonra büyük umutlarla ihya edilen imparatorluk ihtişamını koruyamadı. Batı’nın kesin biçimde kaybı Bizans yönetiminin daha büyük bir özenle doğu işlerine yoğunlaşmasına neden oldu. 6. yüzyılın son çeyreğinde Bizans’ı Avrupa cihetinden zorlayan en önemli gelişme Avar ve Slavların Orta Avrupa ve Balkanlara girmeleri oldu. Balkanlar’da Slav-Avar ilerleyişi ve doğuda İran savaşlarıyla birleşince Bizans İmparatorluğu tam bir çöküşün eşiğine geldi. 610 yılında Fokas’ın zulme dayalı yönetimini askeri bir müdahaleyle sona erdiren ve Bizans tarihinde yeni bir dönemi başlatan Heraklios, devleti de çöküşten kurtaran olarak tarihe adını yazdırdı.