BÜROLARDA TEMEL KAVRAMLAR - Ünite 8: Sözlü ve Yazılı Anlatımla İlgili Kavramlar Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Sözlü ve Yazılı Anlatımla İlgili Kavramlar

Anlatımla İlgili Temel Kavramlar

Çok genel olarak, anlama bir olayın, nesnenin; duyulan, okunan, görülen olayların, bilgilerin kavranması iken; anlatma zihindekilerin başkasına söz ya da yazı ile aktarılması eylemidir. Anlatım ise duygu ve düşüncelerin söz ya da yazı ile açıklanmasıdır. Anlatımın bu iki ögesi olmadan anlaşma olmaz.

Anlatımın Temel İlkeleri

Doğru ve etkili bir anlatımda bulunması gereken bazı ilkeler vardır. Bu ilkeler farklı kaynaklarda benzer biçimde şöyle belirtilmektedir: Doğallık, açıklık, özlülük, akıcılık, doğruluk, tutarlılık, özgünlük

  • Doğallık: Anlatımda doğallık, yapmacıklıktan uzak, yalın ve içten bir dil kullanımını ifade eder. Sözlü anlatımda doğallık, konuşmacının yapmacık sözcük tercihleri ve vurgulara başvurmadan iletmek istediği mesajı karşısındakilere ulaştırması ile mümkün olabilir.
  • Açıklık: Anlatımda açıklık, iletilmek istenen mesajın anlamı bakımından açık olunmasının gerekliliğini ifade eder. Bunun için anlaşılmaz karmaşık sözcükler kullanmaktan kaçınılmalı, konu olabildiğince açık ve anlaşılır biçimde aktarılmalıdır.
  • Özlülük: Anlatımda özlülük, söz ya da yazının gereksiz biçimde uzatılmaması ile sağlanır. Gereksiz sözcük kullanımı anlaşılmayı güçleştireceği için anlatımda kısa ve özlü ifadeler tercih edilmelidir.
  • Akıcılık: Anlatımda akıcılık, anlatımda kesintinin ve tutukluğun olmamasıdır. Akıcı bir anlatım için konuya hakim olma ve yeterli söz dağarcığına sahip olma, anlamca bir engele takılmadan akıp giden cümleler kurma önemlidir.
  • Doğruluk: Anlatımda doğruluk cümlenin dil kurallarına uygun olması ile sağlanır. Doğru cümlede özne yüklem uyumuna dikkat edilir, ekler yerli yerinde kullanılır, sözcükler doğru seçilir. Sözlü anlatımda vurgu ve tonlamaya; yazılı anlatımda noktalama işaretlerinin ve yazım kurallarının doğru kullanılmasına özen gösterilir.
  • Tutarlılık: Anlatımda tutarlılık, söylenenlerin ya da yazılanların önceki anlatılanlarla çelişmemesidir. Özgünlük: Anlatımda özgünlük konuşanın ya da yazarın birikimlerini, yetilerini yansıtan, başkalarını taklit etmeyen kendine özgü olan anlatımdır. Dili kullanmadaki kıvraklık, esneklik, geniş söz dağarcığına, atasözlerine, deyimlere egemen olma özgünlükte önemlidir.

Anlatımın Temel Ögeleri

Anlatım sürecinin anlaşılabilmesi için anlatımın ögelerinin bilinmesi gerekir. Anlatımın gerçekleşebilmesi için dört ögeye gerek vardır: Kaynak (konuşan ya da yazar), alıcı (dinleyen ya da okuyan), ileti (konu) ve dil (iletişim aracı olarak ).

  1. Kaynak: Kaynak anlatımı başlatan kişidir. Sözlü anlatım için konuşan kişi iken yazılı anlatım için yazardır kaynak. Anlatım süreci yapısı gereği öncelikle duygu, düşünce, görüş, bilgi ve gereksinimlerini iletmek isteyen bir kaynağı gerektirir. Anlatımın istenilen düzeyde olması için kaynağın bazı özellikleri taşıması gerekir.
  2. Alıcı: Kaynak tarafından gönderilen sözlü ya da yazılı iletiyi anlayan ve anladığını göstermek yoluyla ortak anlam paylaşımını gerçekleştirmeye çalışan kişidir
  3. İleti: Herhangi birisiyle (alıcı) iletişim kurma amacında olan bir kişinin (kaynak) tasarılarının, düşüncelerinin ya da duygularının sözlü ya da yazılı biçimidir.
  4. Dil: Dil, farklı işaret sistemlerinin oluşturduğu sistemli bir dizge ve insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır. Belirli işaret dizgelerini bünyesinde bulunduran dil olmadan iletişim de olmaz. Anlatımın amacı insanların kendilerini ve yaşamış oldukları dış dünyayı anlama ve anlatma isteğine dayanır.

Sözlü Anlatım

Sözlü anlatım insanın karşısındakine dileklerini, duygularını, düşüncelerini sözlü olarak anlatması eylemidir. Ana dilinde sözlü anlatımın anlatma boyutunu konuşma, anlama boyutunu ise dinleme oluşturur.

Konuşma

nsan için temel gereksinim olan konuşma, kişinin toplumsal ilişkilerinde de başat değişkenlerdendir. Konuşma, insanın duygularını, düşüncelerini sese dayalı bir dizge hâlinde sunması, başka bir deyişle anlamlı parçalara dönüştürülmüş seslerden yararlanarak düşüncelerini ifade etmesidir. Kulağa hitap eden konuşma; verilmek istenen iletinin niteliğine uygun tonlama, vurgu gibi sese dayalı unsurlarla olduğu gibi; jest ve mimik gibi bedene dayalı destekleyici unsurlarla birlikte bütünlenir.

Türkçedeki seslerin doğru söylenmesi, konuşma sırasında vurgunun anlam yaratıcı işlevinden yararlanma, tonlamadan yararlanma, konuşmada “kavşak” ve “durak” gibi anlamı belirleyici söyleyiş özelliklerinden yararlanma ve akıcılığı sağlamak için ulamadan yararlanma olarak sıralanabilir

  1. Türkçedeki seslerin doğru söylenmesi: Konuşma sesleri, akciğerlerden başlayıp ağız ve burunda sona eren solunum yollarında sıralanmış organlara çarpıp veya sürtünüp seda hâline geldikten sonra en son olarak bir kalıptan, engelden geçip ağızdan çıkan titreşimlerdir
  2. Konuşma sırasında vurgunun anlam yaratıcı işlevinden yararlanma: Vurgu, sözcüklerde ve sözcük öbeklerinde bazı hecelerin, cümlenin bütününde de bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha yüksek tonda seslendirilmesidir. Her dil, kendi ses dizgesine bağlı olarak kimi heceleri baskılı söyleyişlerle anlamın oluşmasına yardımcı olur. Dilimizde sözcük vurgusuyla ilgili bazı temel ilkeler şöyle belirlenebilir:
    • Tek heceli sözcükler vurgusuzdur. “Gel- , koş-, bir, yaz, çok, kaş, kan, al, yan, dar” gibi tek heceden oluşan sözcüklerin söylenişinde vurgu yapılmaz.
    • Çok heceli sözcüklerin vurguları, genel olarak son hecede yapılır. Arkadaşlar, yarın okulumuzun açılışı yapılacak. Öğrenciler de burada olsunlar... gibi.
    • İki heceli yer adlarında vurgu ilk hecede yapılır. Ağrı, Niğde, Rize, Bursa, Artvin gibi
    • Çok heceli yer adlarında da ikinci hecedeki ses sayısı birincidekinden çok ise vurgu ikinci hecededir. Örneğin; Denizli, Malatya, Antalya gibi.
    • Ekler, genel olarak, sözcük vurgularını üzerlerine çeker. Göz, gözlük, gözlükçü, gözlükçülük, ev, evler, evlerimiz, evlerimizde gibi sözcüklerin sonlarında yer alan eklere vurgu yapılır.
    • Geniş zamanlı eylem kiplerinde olumsuzluk eki –me vurgulanır. Yaşadıklarını bize hiç anlatmaz.
    • “ki” ve “de” bağlacı, vurguyu kendinden önceki sözcüklere iter. Ancak “-ki” ve “–de” eki vurguyu üzerine çeker. “Anlatın ki biz de öğrenelim.” Cümlesinde bağlaç olan “ki ve de” vardır. “ Bendeki bu öğrenme isteği sende olsa her şey başka olurdu.” Cümlesinde ise “-ki ve –de” ektir.
    • Zaman belirten “-leyin” eki, vurguyu kendinden önceki heceye iter. Sabahleyin, akşamleyin, geceleyin gibi.
    • Öbek vurgusu, özellikle isim ve sıfat tamlamalarında tamlayan ögenin doğal vurgusudur. Atanın arkadaşı, kardeşimin evi, beyaz sayfa, üçüncü gün gibi.
    • Yüklemden uzak kalan özneler cümle vurgusu alır. “Sait Faik, öykülerinde sıradan insanları konu edinmiştir hep.” gibi.
  3. Konuşma sırasında tonlamadan yararlanma: Titreşen, ses veren varlığın titreşim sayısının az ya da çok oluşuna tonlama denir (Toklu, 2003). Tonlama, iletilmek istenen mesajın, duygunun doğru şekilde dinleyiciye ulaşmasına, dinleyici üzerindeki etkisinin artmasına yardımcı olur. Konuşma sırasında ses değişlikleriyle konuya, amaca, duyguya göre anlam etkisi yaratılabilir. Gencan (1979) konuşma ezgisindeki farklı tonlamanın anlamla ilgisini şöyle açıklar (akt. Sever, 2013)
    • Emir cümlelerinde sesimize vereceğimiz tonla istediğimiz kesinlikte, sertlikte, yumuşaklıkta cümleler kurabiliriz: Vaktin varken ananı babanı ara; sonra çok üzülürsün!...
    • Soru cümleleri tonlamaya daha uygundur: Bunu nasıl söyledin?... Hiç mi düşünmedin?...
    • Soru sözcüğü ya da eki kullanılmadan tonlamayla söze soru anlamı katılabilir: Demek bizim bahçeye giren yaramaz sendin? , Ben su istiyorum, sen?...
    • Kimi hecelerin baskılı uzatılmasıyla da anlatıma abartılı bir duygu katılabilir: Yoook ! Siz beni yanlış anladınız.... Yaaa, bir kere de beni dinle!.
  4. Konuşmada “durak” ve “kavşak” gibi anlamı aydınlatıcı söyleyiş özelliklerinden yararlanma: Durak, özellikle vurgulanan bir yargının, mesajın, yüksek tonlu ifadenin veya bir sorunun ardından gelen kısa süreli sessizlik ya da aradır. Cümlenin anlamı, mesajın değeri, konuşmada durağın yerini ve süresini belirler.
  5. Konuşmada akıcılığı sağlamak için ulamadan yararlanma: Sözcük sonlarındaki ünsüzlerin kendilerinden hemen sonra gelen ve ünlü ile başlayan sözcüklere ses yönünden bağlanarak söylenmesidir. “Dönülmez akşamın ufkundayız...” derken söyleyişteki ulamaya dikkat ediniz.

Etkili Konuşma İlkeleri

Günün çeşitli zaman dilimlerinde gereksinimlerin karşılanması, isteklerin, duygu ve düşüncelerin belirlenmesi konuşmayı zorunlu kılar. Konuşmanın amaca uygun bir niteliğe kavuşabilmesi için uyulması gereken bazı ilkeler vardır:

  • İşitilebilir bir sesle konuşma
  • Sözcükleri doğru ve anlaşılır bir biçimde söyleme
  • Nefesi doğru kullanma
  • Vurgu ve tonlamaya dikkat etme
  • Akıcılığı sağlayan söyleyiş özelliklerinden yararlanma
  • Asalak ses, sözcük ve ifadelerden kaçınma
  • Dinleyenle göz teması kurma:
  • Tekrarlardan kaçınma
  • Olabildiğince yerel söyleyişlerden ve argodan kaçınmak
  • Konuşma ile beden dili uyumunu sağlama

Konuşmaya ilişkin eksikliklerin belirlenmesi, bu eksikliklerin giderilmesinde yardımcı olabilir. Bu amaçla kendimize şu soruları sorabiliriz:

  • Söylediklerim kolayca anlaşılıyor mu?
  • Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
  • Söyleyiş ve dil yanlışları yapıyor muyum?
  • Sesimi doğru kullanabiliyor muyum?
  • Konuşmam tekdüze mi?
  • Konuşurken jest ve mimiklerim abartılı mı?
  • Konuşurken ayrıntılarla ya da başka konulara geçerek konudan ve amaçtan sapıyor muyum?
  • Anlattıklarımın önemine ve değerine kendim inanıyor muyum?

Dinleme

Sözlü anlatımın ikinci boyutu dinlemedir. Dinleme becerisi bilişsel, duyuşsal, devinişsel, fiziksel, fizyolojik, eğitsel, sosyal boyutları olan çok yönlü bir olgudur. Dinleme, en genel anlamıyla kulağa gelen seslerin doğru algılanması, anlamlandırılması ve uygun tepkinin verilmesini içeren yoğun bir zihinsel süreç olarak ifade edilebilir.

Etkin bir dinlemenin gerçekleşebilmesi için dinleyenin etkin ve katılımcı olması ve bazı ilkelere uyması gerekmektedir. Bu ilkeler şunlardır:

  • Etkili dinlemede konuşanın sözü kesilmemeli ve konuşmasını tamamlaması beklenmelidir.
  • Dinleyici rahat olduğunu konuşmacıya hissettirmeli ve karşısındakini tedirgin etmemelidir.
  • Ortam uygunsa ve gerekli ise not tutulmalıdır.
  • Sözel olmayan iletişimsel işaretler (beden dili) ile konuşanı takip etmelidir.
  • Anlaşılmayan yerler uygun bir dille sorulmalı ve konunun açılımı sağlanmalıdır.
  • Karşı taraf empatik bir biçimde dinlenmeli ve karşı tarafın duygu ve düşüncelerini anlamaya yönelik bir çaba içinde olunmalıdır.

Türkçenin Söyleyiş Özellikleri

Türkçeyi iyi konuşabilmek için Türkçenin söyleyiş özelliklerinin bilinmesi gerekir. Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılışla söyleyiş arasında ayrılıklar, değişiklikler bulunabilir.

Sözlü anlatımda karşılaşılabilecek bazı söyleyiş özellikleri şunlardır:

  • Söylenişleri Yazımlarından Farklı Olan Sözcükler
  • Uzun veya İnce Söylenmesi Gereken Sözcükler
  • İnce Sıradan Ünlülerle Söylenmesi Gereken Sözcüklerin Kalın Sıradan Ünlülerle Söylendiği Sözcükler
  • Anlam Kopyalamalarından Kaynaklanan Yanlış Yardımcı Eylem Kullanımı
  • Başka Dillerden Geçen Bazı Dil Bilgisel Yapıların Yanlış Kullanımları
  • Yanlış Sesletilen Sözcükler
  • Türkçe Karşılığı Olmasına Karşın Verici Dildeki Biçimi ile Kullanılan Sözcükler

Beden Dilinin Sözlü Anlatımdaki Yeri

Sözlü anlatımda çoğu zaman kendiliğinden oluşan ama genelde bilinçli olarak başvurulan bazı beden hareketleri, anlatımda etkin rol oynayan ve beden dili olarak adlandırılan eylemlerdir. Sözlü anlatımın söz ile birlikte temel ögelerinden olan beden dilini Korkmaz (2005), insanlar arasındaki ilişkilerde kullanılan jestler, mimikler, el, kol, yüz, göz ve vücut hareketleri, toplumdan topluma az çok değişen anlatım ayrılıklarına rağmen önemli bildirişim araçları olarak ifade eder.

Beden dilinin özellikle sözlü anlatımda olumlu izlenim yaratabilmesi için dikkat edilmesi gereken kuralar şunlardır:

  • Göz teması
  • Yüz ifadesi
  • Baş hareketleri
  • Jestler
  • Beden duruşu:
  • Yakınlık
  • Yöneliş
  • Dış görünüş

Yazılı Anlatım

Bir duygunun ya da düşüncenin yazı ile anlatılmasına yazılı anlatım denir. Yazılı anlatım, günlük yaşamda pek çok amaç için kullanılır. İnsanlar, bir olay ya da bir konuyla ilgili görüşlerini yazılı olarak kaydetmek ve bunları başkalarıyla daha sonra paylaşmak için yazılı anlatımı seçebilir.

Yazılı Anlatımın Oluşturulması

Hangi türde yazarsak yazalım yazma bir süreçtir ve bu süreçte atılması gereken adımlar vardır. Yazılı anlatımda izlenecek adımlar; konunun belirlenip sınırlarının çizilmesi ve konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi ve yazılı anlatımın planlanması olarak sıralanabilir.

Anlatım Bozuklukları

Sözcük, bir ya da birden çok heceden oluşan, belli bir anlamı olan, cümle kurmaya yarayan ve cümle kuruluşunda özel görevi olan dil ögesidir. Sözcükler, kavramları tek tek gösteren dil birimleridir ve iletişim kurarken herhangi bir kavram hakkında konuşabilmek için onu gösteren sözcükten yararlanılır. Sözcük temelli anlatım bozuklukları; gereksiz sözcük kullanımı, sözcüğün yanlış anlamda kullanımı, sözcüğün yanlış yerde kullanımı, gereksiz yardımcı fiil kullanımı, anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanımı, mantıksal tutarsızlık, deyim ve atasözünün yanlış kullanımı olarak sınıflandırılabilir

  1. Gereksiz sözcük kullanımı: Cümleye bir anlam katmayan, çıkarılması cümlenin anlamında eksikliğe yol açmayan bir sözcük ya da aynı anlamı karşılayan iki sözcükten biri o cümlede gereksizdir.
  2. Sözcüğün yanlış anlamda kullanımı: Yazılış ve okunuşu birbirine benzeyen ancak anlamları farklı olan sözcüklerin birbirinin yerine kullanılması anlatımı bozar.
  3. Sözcüğün yanlış yerde kullanımı: Sözcükler cümlede olmaları gereken yerde değilse, anlam karışıklığı ve anlatım bozukluğu ortaya çıkar. Sözcüklerin cümledeki sözdizimine uygun kullanılmaması anlatım bozukluğu nedenidir.
  4. Gereksiz yardımcı fiil kullanımı: Anlatımda sık yapılan yanlışlardan biri de gereksiz yardımcı fiil kullanımıdır. yap- fiilinin yardımcı fiilmiş gibi kullanılması, başka fiillerin yerine kullanılması, gerekmediği hâlde kullanılması ve et- yardımcı fiilinin yanlış kullanılması anlatım bozukluğuna yol açar.
  5. Anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanımı: Anlam bakımından birbiriyle ters düşen bazı sözcükler veya sözlerin cümlede bir arada kullanılmasıyla ortaya çıkan anlatım bozukluklarıdır.
  6. Mantıksal tutarsızlık: Özellikle düşünme hatalarından doğan anlatım bozuklukları olarak görülmektedir. Cümlenin düşünce, mantık ve bilgi bakımından doğruluğu tutarsızlıklardan, düşünce eksikliklerinden ve bilgi yanlışlıklarından arındırılmasıyla mümkündür.
  7. Deyim ve atasözünün yanlış kullanımı: Deyim ve atasözleri kalıplaşmış söz varlıklarıdır. Deyimler cümle içinde kullanılabilirler ancak sözcükleri değiştirilemez. Atasözleri ise yargı bildirirler ve tek başlarına cümle olarak da kullanılabilirler.

Cümle Temelli Anlatım Bozuklukları

Duyguları, düşünceleri ya da durumları yargı bildirerek anlatan söz ya da söz dizisine cümle denir. Cümle, değişik işlevlerdeki parçalardan oluşan bir bütündür. Bu bütünün parçaları da işlevlerine göre özne, yüklem, nesne, yer tamlayıcısı, zarf tamlayıcısı olarak adlandırılan cümle ögeleridir. Türkçenin cümle ögelerinin sıralanışı, öznetümleç (nesne, yer tamlayıcısı, zarf tamlayıcısı)- yüklem sırasına göredir.

  • Eksik ya da fazla öge kullanımı
  • Eksik ya da yanlış tamlama kurulumu
  • Yanlış ek kullanımı
  • Özne yüklem uyumsuzluğu
  • Fiilimsi eksikliği
  • Ek fiil eksikliği
  • Çatı uyumsuzluğu