BÜYÜK SELÇUKLU TARİHİ - Ünite 8: Atabeylikler Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 8: Atabeylikler
Toğteginliler (Dımaşk Atabeyliği / Böriler)
Toğteginliler, Dımaşk merkez olmak üzere Suriye’de başlıca Hama, Hıms, Tedmür ve Baalbek çevresinde hüküm sürmüş bir hanedandır. Kurucu Toğtegin’in, Sultan Alp Arslan’ın Kafkasya seferi sırasında ona katıldığı, bu bölgede yapmakta olduğu gazâlarla ilgili tecrübelerini sultanla paylaştığı ve kendisini Rum seferine teşvik ettiği bilinmektedir. Daha sonra Suriye meliki Tutuş’un hizmetine girdiği anlaşılmaktadır. Tutuş’ta onu oğlu Dukak’a atabey tayin etmiştir (1093). Toğtegin atabey unvanını, Dukak’ın Dımaşk melikliği döneminde de korudu. Daha sonra Melik Dukak da, onu kendi oğlu Tutuş’un atabeyliğine atadı.
Bu dönemde Yakındoğu’yu tehdit eden en büyük düşman Haçlılar’dı. Atabey Fatımîler’in yardım çağrısına, Emir Sabar idaresinde bin üçyüz kişilik bir kuvvet göndererek karşılık verdi. İki tarafın da ağır kayıplar verdiği Remle savaşını Haçlılar kazandı (29 Ağustos 1105).
Haçlılar atabeyliğin güneyindeki bölgeleri yağmalamaya devam ediyorlardı. Toğtegin bunun üzerine Türkmenler’den de yardım temin ederek sefere çıktı. Kral Taberiye’ye çekilince savaş olmadı. Taberiye’ye yeniden sefere çıkan Atabey, Haçlıları mağlup etti. Haçlılar tarafından kuşatılan Trablus’a bağlı Arka kalesi nâibi, Toğtegin’den şehri kendisine teslim etmek karşılığında yardım istedi. Hemen gönderilen Dımaşk askerleri kaleye girdiler. Ancak takviye kuvvetlerini göndermekte geç kalan Atabey, Haçlılar tarafından baskına uğratılıp ağır kayıplar verdi. Arka kalesi sonunda Haçlılara teslim oldu. Haçlılar bundan sonra Cenevizlilerle birlikte, Fatimîler’e ait Trablus’u karadan ve denizden kuşatıp işgâl ettiler. Trablus’da Kudüs krallığına bağlı bir kontluk kuruldu. Bu arada Antakya prinkepsi Tancred de Banyas ve Cebele’yi zapt etti (Temmuz 1109).
Kudüs Kralı Baudouin bu kez de Sur liman şehrini kuşattı. Kuşatmadan sonuç çıkmayınca Haçlılar Akkâ’ya çekildiler (1112). Haçlılar, Akdeniz sahil şeridini büyük ölçüde ele geçirmişlerdi. Toğtegin atabeyliğinin son dönemlerinde, Haçlılara karşı bir üs olacağını umarak Banyas şehrini Batınîler’e verdi. Bir süredir hasta olan Toğtegin, 11 Şubat 1128 tarihinde öldü.
Tacü’l-Mülk Böri
Böri, babasının sağlığında Ba’albek valisi ve Dımaşk nâibi olarak, idarî tecrübe kazanma fırsatı bulmuştu. Böri, Batınîler Dımaşk’da da taşkınlıklarını arttırınca önce veziri el-Mezdegânî’yi idam ettirdi. Bundan cesaret alan halk da harekete geçerek şehirde birçok Batınî’yi öldürdü (1129). Bu yılın sonunda birleşik bir Haçlı ordusu Dımaşk civarını yağmalamaya girişti. Bin kişilik öncü birlikleri atabeyin askerleri tarafından imha edilince, Haçlılar kuşatmadan vazgeçip çekildiler. Musul valiliğine atanan İmadeddin Zengi, Halep’i ele geçirdikten sonra Dımaşk Atabeyliğinin, neredeyse Haçlılar kadar büyük bir düşmanı oldu. 6 Haziran 1132’de vefat etti.
Şemsü’l-Mülk İsmail
İsmail başa geçtiğinde, bazı kaleleri işgâl eden kardeşi Muhammed ile savaşmak zorunda kaldı. Onu yenilgiye uğrattıktan sonra affetti. İsmail’in ilk icraâtı Toğtegin’in Batınîler’e terk ettiği Banyas kalesini geri almak oldu. Zengi’nin Haçlılar’la meşgûliyetinden yararlanıp Hama’yı da kurtardı.
İsmail başarılı bir dış siyaset takip etmesine rağmen, sert yönetimi ve koyduğu ağır vergiler yüzünden pek sevilmiyordu. Kardeşi Sevinç ile bazı ileri gelen adamlarını ortadan kaldırdı. Sonunda ölüm korkusu ile ne yapacağını bilemez hâlde, Zengi’ye haber yollayarak Dımaşk’ı kendisine teslim edeceğini bildirdi. Bu teşebbüsün ailesinin sonu olacağını gören annesi Zümürrüt Hatun’un emriyle 1135’de öldürüldü.
Şihabeddin Mahmud
İsmail’in yerine kardeşi Mahmud geçirildi. Bu arada Musul atabeyi, İsmail’den gelen daveti gerekçe göstererek Dımaşk önlerine geldi. Atabey Mahmud elçiye iyi davranmakla birlikte, Zengi’nin teslim olması yolundaki isteğini kabul etmedi.
Bu arada Hıms hâkimi de Zengi’nin baskısı yüzünden şehri Atabey Mahmud’a teslim etmişti. Fakat Zengi, Irak ve Suriye’yi kendi idaresi altında birleştirmek istediği için Hıms’ı almaktan vazgeçmedi. Zengi, Dımaşk ve Hıms’a sahip olabilmek için Mahmud’un annesiyle evlendi. Hıms Hatun’un çeyiz olarak Musul’a bağlandı.
Zengi de Barin kalesini, Mahmud’la evlendirdiği kızının çeyizi olarak Dımaşk Atabeyliğine bıraktı (1138).
Mahmud 1139’da, Ermeni asıllı üç hizmetkârı tarafından uyurken katledildi.
Cemâleddin Muhammed Devri
Ordu komutanı Üner, maktul Atabey’in kardeşi Muhammed’i Dımaşk’a getirip onun yerine oturttu. Daha sonra Atabeyin annesi ile evlenen Üner vezirliğe tayin edildi. Atabey Muhammed, kısa bir süre sonra yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp 29 Mart 1140’da öldü.
Mücîreddin Abak ve Atabeyliğin Yıkılışı
Atabey Muhammed’in ölümünden sonra, yerine oğlu Abak geçirildi. Ancak Atabeyliğin idaresi artık tamamıyla Üner’in elinde bulunuyordu. Zengi’nin bu değişikliği Dımaşk’ı almak için vesile addetmesi üzerine Üner, Haçlılar’la antlaşma yaptı.
Haçlı-Dımaşk kuvvetlerince alınan Banyas, antlaşma gereğince Haçlılar’a verildi. Zengi 1146’da şehit olunca, toprakları oğulları arasında bölündü.
Halep havâlisine hâkim olan Nureddin Mahmud da babası gibi, Haçlılar’a karşı başarılı bir mücadele için, Suriye’nin tek bir yönetim altında toplanmasının şart olduğunu düşünüyordu. Urfa’nın fethi üzerine yola çıkan İkinci Haçlı ordusuna karşı da, Dımaşk yönünde kendisini emniyete almak istiyordu. Bu yüzden Nureddin, Abak’la yaptığı anlaşma gereği onun Serhad kalesi muhasarasına bizzât katıldı.
Haçlılar Bara’da yenilgiye uğratıldı. Bosra ve Serhad atabeylik topraklarına katıldı.
Üner’in ölümünden sonra, tüm yetkileri kendisinde toplamak isteyen Abak’a karşı Dımaşk’ta bir isyan çıktı. Nureddin bu olaydan yararlanmayı düşündü. Abak, 1150’de, Dımaşk’ı kuşatan Nureddin adına hutbe okutmayı kabul etti. Nureddin’in ertesi yılki Dımaşk kuşatması Haçlılar’ın Abak’a yardımı yüzünden sonuca ulaşamadı. Nureddin Mahmud Dımaşk’ı bir kere daha kuşattı ve 25 Nisan 1154’te teslim aldı. Böylece Dımaşk Atabeyliği tarihe karıştı.
Dımaşk Atabeyliği elli yıllık kısa siyasî hayatında, Haçlıların Suriye ve Filistin’de kurdukları hâkimiyetlere karşı bir kalkan görevi yaptı. Antakya’dan Kudüs’e kadar uzanan sahanın tamamıyla Haçlıların eline geçmesine engel oldu. Bu dönemde on üç medrese yanında, mescitler, hamamlar ve su kanalları gibi eserlerin varlığı bilinmektedir.
Zengiler (Musul Atabeyliği)
İmadeddin Zengi ve Atabeyliğin Kuruluşu
Zengiler, Musul ve Halep merkez olmak üzere, el-Cezire, Doğu Anadolu ve Suriye’de hüküm sürmüş bir atabeyliktir. Kurucusu Zengi’dir. Zengi, Musul valilerince yetiştirildi. Nitekim Mevdûd’un 1111-1116’da Haçlılara karşı düzenlediği seferlerde onun yanında yer aldı.
Sonraki vali Aksungur Porsukî tarafından kendisine Vasıt ve Basra ikta edildi.
1126 yılında Bağdad’ı kuşatan Irak Selçuklu sultanı Mahmud, Zengi’yi yardımları dolayısıyla Bağdad şahneliğine atadı. 1127 yılında iki oğlunun atabeyliği ve Musul valiliğine getirdi.
Zengi, Haçlılar’la mücadelenin ancak el-Cezire, Suriye ve hattâ Mısır’da siyasî birlik sağlamakla mümkün olacağını düşünüyordu. Bu uğurda mücadeleye Mardin Artuklularına bağlı Haleb’i alarak başladı. Mardin beyi Timurtaş’ın müdahalesini önlemek için Nusaybin’i de ele geçirdi. Sonra Sincar, Habur ve Harran’ı (1128); 1130’da Dımaşk’a bağlı Hama’yı zabt etti. Artukluları yenerek Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu’da hâkimiyetini sağlamlaştırdı.
Zengi’nin Haçlılar ile mücadelesine gelince, 1130’da Kudüs Kralının da olduğu Haçlı kuvvetlerini yenerek Esarib kalesini zapt etti. Bir süre Dımaşk Atabeyliğini sıkıştırdıktan sonra Haçlılar üzerine yürüdü (1137).
Van Gölü’nün güneybatısında Hizan, Maden, Bitlis, Ergani, Çermük, Siirt gibi yerleri ele geçirdi.
Zengi’nin esas hedefi, Haleb’den Musul’a kadar uzanan ülkesini ikiye bölen Urfa Kontluğu idi. 24 Aralık 1144 tarihinde Urfa fethedildi. Yerli Hıristiyanlara çok iyi muamele eden Zengi, Haçlılar’ı tamamen tasfiye etti. Komutanlarından Ali Küçük’ü Urfa’ya vali tayin ederek emrine kuvvetli bir garnizon verdi.
Atabey, Urfa’dan sonra Suruç’u ve kontluğun Fırat’ın doğusundaki tüm topraklarını fethetti. Kendi muhafızlardan birisi tarafından öldürüldü ( 15 Eylül 1146). Rakka’da gömülen Atabey Zengi sert tabiatına rağmen, halka adaletli davranması dolayısıyla çok seviliyor, Haçlılara karşı kazandığı zaferler sebebiyle de büyük saygı görüyordu.
Dört oğlu bulunan Zengi’nin yerine kimin geçeceği konusu, anlaşmalı olarak halledildi. Buna göre büyük oğlu Seyfeddin Gâzi Musul merkez olmak üzere el-Cezire’ye, Nureddin Mahmud ise, merkezi Halep olan Kuzey Suriye’ye hâkim olacaklardı.
Musul Atabeyliği
I. Seyfeddin Gazi
Kısa atabeyliği süresince, İkinci Haçlı ordularının Dımaşk kuşatmasına bizzât ve Arima’nın fethine kuvvetler göndererek katıldı (1148). Hastalığı ağırlaşınca yerine kardeşi Kutbeddin Mevdûd’un geçmesini vasiyet etti ve kısa bir zaman sonra öldü (1149).
Kutbeddin Mevdûd
Mevdud ağabeyinin yerine geçti, fakat Nureddin Sincar’ı ele geçirdi. İki kardeş arasında savaş olacakken, Sincar’ın Mevdûd’a Rakka ve Hıms’ın Nureddin’e kalması şartıyla anlaşma yapıldı. Böylece Musul kolunun Suriye’de hiç toprağı kalmadı.
Atabey Mevdûd, iktidarı boyunca Nureddin’in Musul üzerindeki statüsünü kabul edip onun müdahalelerine karşı çıkmadı. Mevdûd, yerine oğlu Zengi’nin geçmesini vasiyet ettikten sonra 1169’da vefat etti.
II. Seyfeddin Gâzi
Mevdûd’un yerine, karısı ve yeni nâibin girişimi ile diğer oğlu II. Seyfeddin Gâzi geçti. Nureddin Mahmud’un araya girmesiyle Musul II. Seyfeddin Gâzi’ye, Sincar ise II. Zengi’ye verildi. Nureddin de Rakka, Nusaybin, Harran ve Habur’u aldı. Urfa ve Rakka dâhil Nureddin tarafından alınmış olan yerlerin tümünü tekrar Musul’a bağladı. Halep Atabeyliği topraklarını ele geçiren Salâhaddin Eyyûbî’ye karşı, Zengiler’e ait toprakları kendi idaresinde birleştirmek niyetiyle girdiği Kurûn-ı Hama ve Cibâb elTürkmân savaşlarında yenildi (1175- 1176). Suriye ve elCezire üzerindeki hâkimiyeti Halife el-Mustazi tarafından da onaylanan Selahaddin’in üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. II. Gâzi 29 Haziran 1180 tarihinde öldü.
İzzeddin Mesud
İzzeddin Mesud atabey oldu. Salahaddin Eyyûbî’ye elçi gönderip el-Cezire’deki hâkimiyet hakkının tanınmasını istedi. Fakat Selahaddin bu yerlerin Halife tarafından kendisine verildiğini, ağabeyine de ölene kadar bırakıldığını bildirip isteğini reddetti.
Salâhaddin kısa zamanda, atabeyliğe ait Urfa, Hıms, Rakka, Suruç ve Nusaybin’i ele geçirip ardından Musul’u kuşattı (1182). Bu arada Musul’a bağlı bazı beyler de, kendiliklerinden ona tâbi oldular. Fakat Musul’un çok iyi tahkim edilmiş olması sebebiyle muhasarayı kaldırıp çekilmek zorunda kaldı.
Salâhaddin 1185’te Musul’u ikinci kere kuşattı. Fakat mevsimin yaz olması dolayısıyla çıkan zorluklar, muhasaranın kaldırılmasına sebep oldu. Buna rağmen İzzeddin Mesud, Salâhaddin’e daha fazla karşı koyamayacağını anlayarak onunla anlaşma yoluna gitti (1186). Büyük Zâp Suyunun doğusundaki topraklarını Salâhaddin’e bıraktı. İzzeddin Mesud, bu anlaşmadan doğan yükümlülük gereği, Salâhaddin Eyyûbî’nin hizmetinde, onun Haçlılara karşı düzenlediği bütün savaşlara katılmıştır. Atabey 1193’de ölünce yerine oğlu Nureddin Arslanşah geçti.
Nureddin Arslanşah ve Musul Atabeyliği’nin Son Dönemleri
Arslanşah, başa geçer geçmez Nusaybin’i geri aldı. Arslanşah, Eyyûbî Melik Adil’e karşı, Türkiye Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev ve sonra İzzeddin Keykavus’un himayesinde, bazı Eyyûbî meliklerinin de içerisinde bulunduğu ittifaklara katıldı. Bu çerçevede iki oğlunu Erbil Beyi Kökbörü’nün kızları ile evlendirerek, güçlü bir müttefike dayanmak istedi. Nitekim Kökbörü de bu yakınlığı kullanarak Lü’lü’nün ve Eyyûbîlerin Musul Atabeyliği üzerindeki nüfuzunu kırmak için mücadele etmiştir.
Halep Atabeyliği
Nureddin Mahmud
Zengi’nin ölümünü fırsat bilen eski Kont II. Joscelin, Urfa’yı isyan eden Hıristiyanların yardımlarıyla geri aldı. Ancak şehirdeki Müslüman halk ve muhafızlar iç kaleye çekilip direnmeye devam ettiler. Olayı haber alan Nureddin Mahmud süratle Urfa’ya geldi. Fakat II. Joscelin onun şehre gelmesinden kısa bir süre önce şehri terk etmişti. Şehir fazla direnmeden teslim oldu.
Atabey Zengi’nin ölümünden faydalanmaya çalışan bir başkası da Üner idi. Üner, Zengi’nin Dımaşk atabeyliğinden zapt ettiği Ba’albek üzerine yürüdü. Necmeddin Eyyûb’un muhafızlığında bulunan şehir, su sıkıntısı sebebiyle üç gün içerisinde teslim oldu (Ekim 1146). Bu sırada Urfa isyanıyla meşgûl olan Nureddin Mahmud bu duruma müdahale edemedi (Nisan 1147).
Halep atabeyi, Seyfeddin Gâzi’nin ölümü ve yerine diğer kardeşi Mevdûd’un geçmesi üzerine, Musul Atabeyliğine yaptığı müdahaleler ile ona üstünlüğünü kabul ettirdi. Antakya Haçlıları’na karşı düzenlediği akınlardan sonra, Urfa Kontluğu’nun Fırat’ın batısında kalan topraklarını fethe girişti. Türkiye Selçuklu Sultanı I. Mesud ile birlikte yürütülen harekâtla Telbaşir, Antep, Raban, Maraş, Dülük gibi yerler alınarak kontluğun tüm izleri tarihten silindi (1151). Dımaşk’ı zabt edip bütün Suriye’yi idaresi altında birleştirdi (1154). Türkiye Selçuklu sultanı II. Kılıç Arslan ile yapılan antlaşmadan sonra Haçlılar üzerine bir sefer düzenledi. Musul atabeyi II. Seyfeddin Gazi’den asker göndermesini isteyen Nureddin, hem Haçlıları sindirmek, hem de itaatsiz davranışlarını gördüğü Salâhaddin’i cezalandırmayı plânlıyordu. Fakat bu sırada hastalanan Nureddin Mahmud, 15 Mayıs 1174’te öldü ve Dımaşk’ta yaptırmış olduğu medresede gömüldü.
Melik Salih İsmail
İsmail’in yaşının küçük olmasından ve ümera Gümüştekin’in melik üzerindeki etkisinden rahatsız olan şehrin ileri gelenleri Selahaddin Eyyubi’yi davet ettiler. Bunun üzerine hemen yola çıkan Selahaddin Dımaşk’a geldi ve şehre hâkim oldu. Bu sırada Nureddin’in ölümünü fırsat bilen Musul atabeyi Gâzi, bağımsızlığını ilân etmiş ve topraklarını genişletmeye başlamıştı.
Salâhaddin’in Halep atabeyliğine ait olan Dımaşk, Hıms, Hama ve Baalbek’e hâkim olması üzerine Melik Salih İsmail, Musul atabeyi II. Seyfeddin Gazi’ye elçi yollayarak ondan yardım istedi. Salâhaddin Seyfeddin’e bir elçi yollayarak Hıms ve Hama’yı teslim edebileceğini fakat Dımaşk’ın kendisinde bırakılmasını istedi. Kuvvetinden emin olan Seyfeddin Gazi, ondan aldığı bütün yerleri bırakarak Mısır’a geri dönmesini istedi. Meselenin çıkmaza girmesiyle iki ordu 13 Nisan 1175’te Kurûn-ı Hama yakınlarında savaşa girdi. Salâhaddin’in galibiyeti üzerine Halep ve Musul Atabeyleri mevcut durumu kabul etmek zorunda kaldılar. Melik Salih’e tâbi gibi görünen Salâhaddin, Halife tarafından Suriye ve elCezire hâkimiyetinin onaylandığı taklîd i alınca bağımsızlığını ilân etti.
Halep Atabeyi Melik Salih İsmail 1181’de öldü. Ölmeden önce ülkesini Musul atabeyine bırakmıştı. Selahaddin ona daha önce Musul Atabeyliğinden zabt ettiği Sincar’ı verip Haleb’i teslim aldı. Bunun üzerine Zengilerin Suriye hâkimiyeti sona erdi (1183).
Musul Atabeyleri çok yoğun siyasî mücadelelere rağmen, imar ve eğitime de çok önem vermiş, sayısız medreseler, hattâ tıp eğitiminin verildiği ihtisas medreselerinin yanında, birçok câmi, mescit, köprü ve saraylar inşa etmişlerdir. Halep, Musul ve Urfa gibi önemli ticaret yollarının kavşağında bulunan Atabeylik, iktisadî ve sosyal bakımdan da zengin bir hayat sürmüştür.
İldenizliler (Azerbaycan Atabeyliği)
Şemseddin İldeniz ve Atabeyliğin Kuruluşu
İldenizliler, Azerbaycan’ın Arran ve Cibâl bölgesinin kuzeyini kapsayan Kuzeybatı İran’da hüküm sürmüş bir atabeyliktir. Hanedanın kurucusu Şemseddin İldeniz aslen Kıpçak Türklerindendir.
İldeniz 1148 yılında, Sultan Mesud tarafından Azerbaycan valiliğine tayin edildi. Süleymanşah’ı tahttan indirip yerine Arslanşah’ı geçirdiği bu tarihten itibaren kendisi de atabeg-i a’zam (En büyük atabey) unvanıyla anılmaya başlamıştır. İldeniz, kendi oğullarını da hâcib ve emir-i silah gibi önemli görevlere getirirken, Sultan adına tüm gücü eline geçirmiş bulunuyordu.
Ömrünün sonlarında Ani’yi işgâl eden Gürcülere karşı, bir sefer düzenledi. İldeniz Nahcivan’da vebadan öldü (1175). Hemedan’da kendi yaptırdığı medresenin yanına gömüldü. Bu dönemde İldeniz’in kudreti sayesinde Kirman, Fars, Huzistan, Musul, Meraga hâkimleri ile Ahlatşahlar’ın Selçuklulara tâbiyeti devam etti. Adaleti dolayısıyla Hıristiyan kaynakların dahi övgüyle söz ettikleri İldeniz sultanın adının da bulunması kaydıyla para kestiriyor ve adı sultandan sonra hutbede okunuyordu.
Atabey Cihan Pehlivan
Cihan Pehlivan, Nahçivan’a giderek babasının yerine geçti ve kendisini atabey ilân etti. Kardeşi Kızıl Arslan ile birlikte Tebriz’i ele geçirdi. Pehlivan, Büyük Selçuklu mirası üzerinde yükselmekte olan Harizmşah Tekiş ile yakın ilişkiler kurarak, kendisini Eyyûbîlerle olan mücadelelerde doğuda emniyete almak istiyordu. Pehlivan, Selahaddin’in Van Gölü çevresinde hüküm süren Ahlatşahlar ülkesini ele geçirmesine mani oldu. Ancak 1185’de ikinci defa kuşattığı Musul’da Selçuklular adına okunmakta olan hutbenin kaldırılmasını engelleyemedi. Böylece Irak, Selçuklu egemenliğinden çıkmış oldu. Pehlivan Mart 1186’da öldü. Atabeyliği süresince Sultan Tuğrul ve Selçuklu Devleti üzerinde nüfuzunu iyice tahkim eden Pehlivan, Selçuklu ümerasını saf dışı bırakarak, onların yerine kendi oğulları ve yakın adamlarını tayin etti.
Atabey Kızıl Arslan
Atabey Cihan Pehlivan’ın Kutluğ İnanç, Ömer, Özbek ve Ebû Bekr adlı dört oğlu vardı. Ölmeden önce onlara, Sultan Tuğrul ve amcaları Kızıl Arslan’a itaat etmelerini vasiyet etti.
Kızıl Arslan, Sultan Tuğrul’la uzun süren bir mücadeleye girdi. Ümeranın bir kısmı tarafından terkedilen Sultanı, hile ile yakalayıp oğluyla birlikte hapse attı (1190). Bir Selçuklu melikini sultan ilan edecekken, Halife’nin teşvik ve onayıyla Kızıl Arslan kendisi tahta oturdu. Ancak eşi İnanç Hatun kendi oğulları yerine, Pehlivan’ın bir cariyeden olan oğlu Ebû Bekr’i tutan Kızıl Arslan’a karşı, muhalif emirlerle işbirliği yaptı. Kızıl Arslan bir gece çadırında uyurken öldürüldü (Eylül 1191).
Atabey Kutluğ İnanç
Kızıl Arslan’ın oğlu olmadığından, Pehlivan’ın oğulları onun yerine geçmek için birbirleriyle kıyasıya mücadeleye girdiler. Amcası tarafından himaye edilmiş olan Ebû Bekr, hazineye el koyarak kendisini atabey ilân etti. Ancak Kutluğ İnanç ve Emir Emiran Ömer hemen onunla mücadeleye girdiler. Ömer Şirvanşahlardan ve Gürcülerden yardım sağlayıp Ebû Bekr’i yendi. Ancak Gürcüler’in yardımıyla Gence’yi zabtetmesi hayatına mal oldu. Kutluğ İnanç kendisini atabey ilan etti.
Atabey Ebû Bekr
Kutluğ İnanç öldükten sonra kardeşi Ebû Bekr atabey oldu. Başlangıçta Tekiş’in ölümü üzerine Harezm kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi geçici bir rahatlık sağladı.
Ebû Bekr bu fırsattan yararlanarak İsfahan’ı işgal etti ve ülkeyi bölüştürdü.
Atabey Ebû Bekr sahipsiz kalan Meraga’yı ve bütün topraklarını ele geçirerek Ahmedilî sülâlesine son verdi. Kendisi de bundan sonra çok yaşamadı ve 1210’da öldü.
Atabey Özbek ve İldenizlilerin Sonu
Ebû Bekr’den sonra yerine kardeşi Özbek atabey oldu. Özbek’in gulâmı Mengli, Aytoğmuş’u bertaraf edip onun topraklarına hâkim oldu.
Halife, Selçuklunun varisi olarak hareket eden Harizmşahlara karşı düşmanca siyaseti takip ediyordu. Bu uğurda her şeyi mübah sayan Nasır Lidinillah, Özbek’in Harizmşah’a tâbiyet bildiren nâibini Batınîlere öldürttü. Bunun üzerine Irak-ı Acem’i ele geçirmek için Özbek’in yanı sıra Fars atabeyi Sa’d da ordusuyla yola çıktı. Özbek Harizmşah ordusunun yaklaşması üzerine Azerbaycan’a kaçtı fakat yakalanıp hazineleri yağmalandı. Sonunda Harizmşah’a tâbi olmayı kabul edip ülkesine geri gönderildi (1218). Özbek Alıncak kalesinde vefat etti. Sağır ve dilsiz oğlu Kızıl Arslan babasının yerine atabey ilân edilmekle birlikte, atabeylik fiilen sona ermiş bulunuyordu. Kızıl Arslan 1228 yılında ölünce İldenizliler hukuken de yıkılmış oldu. Adlarına para bastıran ve hutbe okutan bu atabeyler, şeklen de olsa Selçuklular’a bağlı kalmışlardı. Buna karşılık Irak Selçuklu sultanları Halifelerin düşmanlığına rağmen, Irak, el-Cezire, Azerbaycan, Doğu Anadolu, Cibâl ve Kirman’da hüküm sürmelerini atabeylerin ısrarlı mücadelelerine borçludurlar. Azerbaycan’ın iktisadî, sosyal ve medenî hayatında da önemli roller oynadılar. Nahcivan, Hemedan ve Tebriz gibi şehirler mimarî eserlerle donatılmış; pek çok ilim ve sanat erbabı onların himayesini görmüştür.
Salgurlular (Fars Atabeyliği)
Atabey Sungur ve Salgurluların Kuruluşu
Salgurlular İran’ın Fars bölgesinde, Oğuzların Üçoklar kolunun Salgur veya Salur boyuna mensup olan Sungur’un kurduğu bir atabeyliktir. Sungur, Irak Selçuklu şehzâdelerinden Fars meliki Melikşah’ın atabeyi idi.
Şiraz’ı ele geçiren Atabey Sungur böylece hanedanının temellerini attı. Adaletli, dindar, hayırsever ve mütevazı bir yönetici olan Sungur, ölünce (1161) Şiraz’da kendi yaptırdığı Sunguriye medresesine defnedildi.
Atabey Zengi
Sungur’un yerine oğlu küçük yaşta olduğu için kardeşi Zengi geçti. Irak Selçuklu sultanı ve İldeniz’in davetiyle İsfahan’a gidip Sultan Arslanşah’a itaâtini bildirdi. Böylece Salgurlu atabeyliği 1165 yılında resmen Irak Selçuklularına tâbi oldu.
Atabey Zengi 1178 senesinde öldü.
Atabey Tekle
Zengi’nin yerine kendisine veliaht tayin ettiği oğlu Tekle geçti. Tekle’nin ilk senelerinde, Azerbaycan atabeyi Cihan Pehlivan, Fars’a akın düzenleyerek Şiraz’ı yağmaladı ve pek çok kişiyi öldürdü (1180). Kaynakların iyi kişilik özellikleri ile andığı Tekle 1198 yılında vefat etti.
Atabey Sa’d
Tekle’nin yerine kardeşi Sa’d geçti. Sa’d’ın zamanı, Salgurlular için nisbeten rahat bir dönem oldu. Sa’d’ın atabeyliğinin ilk yıllarında yaşanan büyük kıtlık ve veba salgını büyük sosyal ve iktisadî sıkıntılara yol açtı. Bir müddet bunların telafisi için çalışan Atabey Sa’d, daha sonra topraklarını genişletmeye başladı.
Sa’d 1226’da vefat etti.
Atabey Ebû Bekr ve Atabeyliğin Sonu
Sa’d’ın yerine oğlu Ebû Bekr geçti. Ebû Bekr, ilk yıllarda Şebânkârelerle mücadele ettiyse de başarılı olamadı.
Moğollar’a ödenen haraçlar yüzünden vergileri artırılan ahali canından bezmiş durumdaydı. Ebû Bekr, Şiraz’da 1260’ta öldü.
Ebû Bekr’in yerine oğlu II. Sa’d geçtiyse de on iki gün sonra öldü. Onun yerine henüz çocuk olduğu için, annesi Bibi Terken Hatun’un nâibliğinde Muhammed getirildi. Terken Hatun, devlet idaresini ele aldı ve halkın refahını sağlamaya, ülkeyi karışıklıklardan korumaya çalıştı. Muhammed’in atabeyliği 1262’de ölümüyle sona erdi. Muhammed’den sonra sırayla atabeyliğe Selçukşah ve Abiş Hatun geçmiştir. Hatun 1286 senesinde ölünce, Fars’ta Salgurlu hâkimiyeti son buldu ve bölge resmen Moğol idaresi altına girdi.
Salgurlular da zengin imar faaliyetleriyle Fars’ı donattılar. Moğolların Harezmşahları ortadan kaldırması üzerine Salgurlular Moğolların idaresini kabul ettiler. Onların bu siyaseti bölgeyi bir süre daha Moğolların saldırılarından korudu. Salgurluların başşehri Şiraz, Moğolların önünden kaçan birçok ilim adamı ve edibin sığınağı oldu. Salgurluların ilim ve sanat hâmiliği, Şiraz’ı bir kültür merkezi haline getirdi.