BÜYÜK SELÇUKLU TARİHİ - Ünite 5: Fetret Dönemi (Berkyaruk ve Muhammed Tapar Devri) Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Fetret Dönemi (Berkyaruk ve Muhammed Tapar Devri)

Sultan Berkyaruk Devri (1094-1105)

Terken Hatun İle İktidar Mücadelesi

Melikşah öldüğünde geride Berkyaruk, Muhammed Tapar, Sancar ve Mahmud adlı dört oğul bırakmıştı. Babasının yerine en büyükleri olan ve o dönemde on iki yaşında bulunan Berkyaruk’un tahta geçmesi bekleniyordu. Melikşah Berkyaruk’u veliaht tayin etti ise de, bunun saltanat mücadelelerini engelleyecek bir kanun olmadığı bilinmektedir.

Nitekim bu durumu fırsat bilen ve o sırada Sultanın yanında Bağdat’ta bulunan Terken Hatun, henüz beş yaşında bulunan oğlu Mahmud’u tahta geçirmek için harekete geçti. Terken Hatun, bir taraftan da oğlunun saltanatı için tehlike olarak gördüğü ve bu olaylar sırasında İsfahan’da bulunan veliaht Berkyaruk’u hapsetmek üzere Musul valisi Kürboğa’yı, Emir Üner ve Emir Kamac ile birlikte İsfahan’a göndermişti. İsfahan’a gelen emirlerin Berkyaruk’u tutuklayarak hapsetmelerinden sonra Terken Hatun, Abbasi halifesi Muktedî’den oğlu Mahmud adına hutbe okutmasını istedi. Halife, Mahmud’un yaşının küçük olması, dolayısıyla devleti yönetemeyeceği gibi gerekçelerle bu isteği reddetti. Ancak Terken Hatun’un, yanında tutuğu torunu ve Halife’nin de oğlu olan Cafer üzerinden tehdide varan ısrarlarına daha fazla direnemedi. Cafer’in babasına gönderilmesi kaydıyla, 26 Kasım 1092 yılında Bağdat’ta Mahmud adına hutbe okundu. Böylece Terken Hatun, Melikşah’ın ölümden altı gün sonra oğlu Mahmud’u Bağdat’ta sultan ilan ettirmeyi başarmıştı.

Berûcird ve Kerec Savaşları

Melikşah’ın ölüm haberini alan Nizamülmülk’ün adamları bir silah deposunu yağmalayarak isyan etmiş ve Berkyaruk’u hapsedildiği yerden çıkararak tahta oturtup adına hutbe okutmuşlardı. Terken Hatun’un İsfahan’a yaklaşması üzerine de Berkyaruk’u, Nizamülmülk taraftarlarının hâkim olduğu Rey’e kaçırdılar. Böylece taht mücadelesi bir bakıma, eski vezir Nizamülmülk’ün adamları ile yeni vezir Tacülmülk arasındaki bir hesaplaşmaya dönüşmüş bulunuyordu.

Öte yandan durumun aleyhine geliştiğini gören ve Berkyaruk’un daha fazla güçlenmesini engellemek isteyen Terken Hatun, yanında Kürboğa, Üner ve Kamaç gibi emirler olduğu halde Rey’e hareket etti. Ancak Berûcird yakınlarında yapılan savaşta, ordusundan bazı emirlerin askerleriyle Berkyaruk tarafına geçmesi üzerine yenilen Terken Hatun İsfahan’a çekilmek zorunda kaldı (Ocak 1093). Daha sonra Terken Hatun, Berkyaruk’un dayısı Azerbaycan meliki İsmail’e haber göndererek kendisiyle evlenip, Mahmud’un saltanatına ortaklık teklif etti. İsmail, bu teklifini tereddütsüz kabul ederek, Hatun tarafından da takviye edilen ordusuyla yeğeni Berkyaruk üzerine yürüdü. Kerec yakınlarında yapılan muharebeyi kaybeden İsmail İsfahan’a çekilmek zorunda kaldı (fiubat 1093).

Terken Hatun bu seferde, Melikşah’ın ölümünün ardından Suriye’de saltanatını ilan etmiş bulunan kayınbiraderi Tacüddevle Tutuş’u aynı vaatlerle İsfahan’a çağırdı.

Berkyaruk’un Tahta Çıkması ve Tutuş ile Rekabet

Sultanın öldüğü haberini alan ve kendini saltanata en uygun kişi olarak gören Tutuş, adına hutbe okutmak suretiyle sultanlığını ilan etti. Yaşı, tecrübesi, konumu ve mevcut durumu sultanlık için uygundu.

Selçuklu tahtını ele geçirmek üzere gerekli hazırlıkları yapmak için Suriye’ye dönen Tutuş, buradan Halep valisi Aksungur, Antakya valisi Yağısıyan ve Urfa valisi Bozan’a birer mektup yazarak; “Sultan Melikşah’ın ölümü üzerine sultanlığını ilan ettiğini, bu sebeple de onun hakim olduğu ülkelerde bu kez kendisinin hakim olmasını sağlamak için, kendisine itaat ile emirlerindeki kuvvetleriyle katılmalarını” bildirdi.

Onlar da bu teklifi kabul edip hâkimiyet bölgelerinde hutbeyi Tutuş adına okuttular. Böylelikle Tutuş, adı geçen emirlerin itaat etmesi üzerine hiçbir güçlükle karşılaşmaksızın kuzey Suriye’ye hâkim olmuştu.

Tutuş’un Berkyaruk’a Karşı İlk Teşebbüsü

Güçlü bir ordu kuran Tutuş, Rahbe’ye doğru harekete geçti ve Şubat 1093 yılında herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın şehri teslim aldı. Sonra Rakka’yı teslim aldı. Bu sırada Urfa valisi Bozan’ın da katılımıyla daha da güçlenen Tutuş, Nusaybin üzerine yürüdü. Şehrin direnişi üzerine hiddetlenen Tutuş, şiddetli bir taarruz ile Mart 1093’de Nusaybin’e girdi. Tutuş, Nusaybin’den sonra Musul’u da ele geçirdi.

Bunların sonucu olarak Selçuklu tahtına geçmeyi kendisi için bir hak sayan Tutuş, Büyük Selçuklu sultanı sıfatıyla Bağdat’ta adına hutbe okunması için Abbasi halifesi elMuktedi Biemrillah’a başvurdu. Halife ona, adına hutbe okutabilmesi için Horasan ve Maşrık’ta hükümran olarak, İslam âlemine hâkim olması, kardeş çocukları içinden saltanat mücadelesinde kimsenin kendisine muhalefet etmemesi ve başkent İsfahan’da imparatorluk hazinesine sahip bulunması gerektiğini ileri sürerek onun bu talebini reddetti.

İsfahan’ı ele geçirmek için harekete geçen Tutuş, kendisine yapılan davet üzerine önce, henüz hâkimiyetine girmemiş bulunan Diyarbekir’e yöneldi. Buraya kendi yöneticilerini atadıktan sonra, Azerbaycan yönünde hareket etti.

Öte yandan bütün bunlar olurken Berkyaruk da boş durmamıştı. Rey ve Hemedan başta olmak üzere hâkimiyet alanını genişleten Berkyaruk, her geçen gün artan kuvvetiyle amcasıyla girişeceği saltanat mücadelesine hazır görünüyordu. Tutuş’un ordusunda bulunan Melikşah’ın eski komutanlarından Aksungur ve Bozan’ı da etkilemişti. Nihayet iki ordunun birbirine yaklaştığı sırada, her iki emirin askerleriyle Berkyaruk tarafına geçmesi, Tutuş’u zor durumda bıraktı. Bu iki ünlü komutanın saf değiştirmesiyle asker sayısı iyice azalan ve savaşı göze alamayan Tutuş, yeni kuvvetler tedarik etmek üzere, kendisine sadık kalan Yağısıyan ile birlikte Suriye’ye dönmek zorunda kaldı (Aralık 1093).

En güçlü rakibi olan amcası Tutuş’un Rey civarında muharebe meydanından çekilip Suriye’ye dönmesi ile saltanat iddiası daha da kuvvetlenen Berkyaruk, nihayet sultanlığını İslâm dünyasında da meşru kılmak maksadı ile Bağdat’a gelerek halifeden adının hutbeye konulmasını istedi. Muktedî, Berkyaruk’un son başarısını göz önünde bulundurarak adına hutbe okutup ona “Rükneddin” lakabını verdi.(3 Şubat 1094).

Tutuş’un İkinci Teşebbüsü ve Ölümü

İntikam için sabırsızlanan Tutuş, kışı geçirdiği Dımaşk’tan Mart 1094’te ayrılarak topladığı kuvvetlerle önce Aksungur’u daha sonra da Bozan’ı öldürdü. Bunların elinde tuttuğu yerleri tekrar ele geçirdi.

Terken Hatun ile evlenmek için İsfahan’a ulaşmak isteyen Tutuş, Diyarbekir’den hareketle Ahlat ve Azerbaycan üzerinden Hemedan’a geldi. Ancak aynı maksatla İsfahan’dan Hemedan’a doğru yola çıkan Terken Hatun yolda hastalanarak geri dönmek zorunda kaldı ve kısa bir süre sonra da öldü. Terken Hatun’un ölümden sonra ona bağlı emirlerden bir kısmı Berkyaruk tarafına geçerken büyük bir kısmı da Tutuş’a katılmıştı. Bu katılımlarla Tutuş’un ordusunun sayısı elli bini bulmuştu.

Berkyaruk da gelişmeleri kontrol altına alabilmek için Musul’dan İsfahan’a hareket etti. Ancak yolda Tutuş’un komutanlarından Abakoğlu Yakup’un baskınına uğradı. Beklemediği bu baskın karşısında ordugâhı yağmalanan ve mağlup olan Berkyaruk, kardeşi Mahmud’un hâkimiyetindeki başkent İsfahan’a sığınmak zorunda kaldı. Öte yandan Berkyaruk’un mağlubiyet haberi Bağdat’a ulaşınca yeni Abbasi halifesi Müstazhir Billah hutbeyi Tutuş adına okutmaya başladı (Ekim-Kasım 1094). Terken Hatun’un ölüm haberini alan adamları, Berkyaruk’u önce şehre sokmak istememişlerse de daha sonra yakalayıp hapsettiler. Hatta bir ara saltanat davasından tamamıyla bertaraf etmek için gözlerine mil çekilmesi bile düşünüldüyse de Mahmud’un Berkyaruk’un gelişinin ikinci gününde çiçek hastalığına yakalanması ve durumunun ciddileşmesi üzerine emirler, beklemenin daha uygun olacağı kararına vardılar. Nitekim 1094 yılı Ekim ayı sonlarında Mahmud öldü. Talihi bir anda değişen Berkyaruk, emirlerce tahta oturtularak sultan ilan edildi (Kasım 1094).

Berkyaruk ve Tutuş, Rey şehrine altmış kilometre mesafedeki Daşilu köyü yakınlarında 26 Şubat 1095’te şiddetli bir savaşa tutuştular. Tutuş yanındakilerle birlikte bir süre daha kahramanca savaştıysa da, atından düşürülerek öldürüldü. Tutuş, babası Alparslan’ın Merv’deki türbesine gömüldü.

Arslan Argun’un İsyanı

Arslan Argun, babası zamanında Harizm bölgesi valiliğini yürütüyordu. Kardeşi Melikşah’ın saltanatının ilk yıllarına kadar da bu bölgede kalmış; daha sonra kendisine Hemedan ve Save bölgesinde yedi bin dinarlık ikta toprağı verilmişti. Sultanın ölümü ile ortaya çıkan otorite boşluğundan faydalanmak isteyen Arslan Argun, hemen Hemedan’a hareket etti. Buradan bir grup askerin kendisine katılımıyla Nişabur üzerine yürüdüyse de direnişle karşılaşınca Merv’e çekilmek zorunda kaldı. Merv şahnesi Emir Kodan ve Emir Yaruktaş şehri ona teslim ettikleri gibi adamlarıyla emrine girdiler. Arslan Argun daha sonra Belh’e hareket etti. Böylece Belh ve Tirmiz gibi şehirleri ele geçirip, Horasan’ın tamamına hâkim oldu. Amacı Selçuklu tahtına oturmak değil iktalarını artırmaktı.

Berkyaruk, rakiplerini bertaraf ettikten sonra Arslan Argun’un üzerine diğer amcası Böribars’ı göndererek onu cezalandırmak istedi. Horasan’a giren Böribars, burada yapılan ilk savaşta kardeşi Arslan Argun’u bozguna uğratarak Horasan’ın büyük bir kısmına hâkim oldu. Ancak mağlubiyet sonrası Belh’e çekilmek zorunda kalan Arslan Argun, 1095 yılı sonlarında Böribars’la yaptığı ikinci savaşı kazandı. Esir düşen Böribars bir sene Tirmiz’de hapsedildikten sonra yayının kirişi ile boğdurularak öldürüldü. Sultan Berkyaruk, amcasına karşı bu defa büyük bir orduyla kardeşi Sancar’ı gönderdi ve kendisi de arkalarından hareket etti. Fakat yolda, Arslan Argun’un bir kölesi tarafından öldürüldüğü haberini aldılar.

Haçlılar ve Berkiyaruk Dönemi Haçlılarla Savaş

Bizans İmparatorları, Türk ilerleyişi karşısında ilki Malazgirt’ten sonra olmak üzere, 1095 yılına kadar üç defa Papalıktan yardım isteğinde bulunmuşlardı. Bu talebi fırsata dönüştürmek isteyen Papa II. Urbanus, Kasım 1095 tarihinde toplanan Clermont Konsilinde Haçlı Seferi çağrısında bulundu. Hedef olarak da Kutsal Toprakları ve Anadolu’yu gösterdi. İki yüzyıl kadar sürecek olan Haçlı Seferleri tarihi böylece başlamış oldu. Selçukluların içerisinde bulunduğu karışıklıklar yüzünden yaklaşmakta olan tehlikeyi ve mahiyetini çok iyi algılayamadı. Dolayısıyla bu büyük tehlike karşısında tedbir de alınamadı. Türkiye Selçuklularının başkenti İznik ve Çukurova’yı zapt eden Haçlılar, 1098 baharında Büyük Selçuklu sınırlarına dayanmış bulunuyorlardı. Anadolu’dan geçen Haçlılar Mart 1098’de Urfa’yı; Haziran 1098’de Antakya’yı ele geçirdiler. 1099’da Kudüs düştü. On yıl sonra Trablusşam’ın da ele geçirilmesiyle, hepsi de Kudüs Krallığına bağlı olan Urfa Kontluğu, Antakya Prinkepsliği yanında Trablusşam Kontluğu ortaya çıkmış oldu. Kudüs kuşatıldığı sırada Sultan Berkyaruk ve Muhammed Tapar kıyasıya taht kavgası yapıyor, Suriye ve el-Cezire bölgesindeki melik ve emirler, birbirlerinin aleyhine çalışıyorlardı.

Muhammed Tapar ile Saltanat Mücadelesi

Berkyaruk 1094 yılında adına hutbe okutmak üzere Bağdat’a giderken kardeşi Muhammed Tapar’ı da yanında götürmüş ve burada Gence ile çevresini ona ikta etmişti. Muhammed Tapar, melik bulunduğu Gence’de muhtemelen çevresindekilerin; özellikle de Berkyaruk’un azlettiği veziri Nizamülmülk’ün oğlu Müeyyedülmülk’ün tahrikleriyle isyan etti. İşe kendisine engel olacağını düşündüğü atabeyi Kutluğtekin’i öldürmek ve Arran eyaletinde Berkyaruk adına okunan hutbeyi kesip kendi adına okutmakla başladı.

Durumu öğrenen ve müdahale etmek isteyen Sultan Berkyaruk Zencan şehrine doğru yola çıktı. Muhammed Tapar’ın Rey üzerine geldiği haberini alan Berkyaruk kardeşiyle savaşmayı göze alamayarak önce İsfahan’a, halkın şehrin kapılarını açmaması üzerine de Hûzistan’a gitmek zorunda kaldı. Muhammed Tapar 20 Eylül 1099’da Rey’e ulaştı. Bağdat şahnesi Gevherâyin, Musul emiri Kürboğa ve el-Cezire emiri Çökürmüş gibi emirlerin kendisine katılmasıyla daha da güçlendi. Gevherâyin’i Bağdat’a gönderip Halifeden kendi adına hutbe okutmasını istedi. Bu isteğe uyan Halife Müstazhir, “Gıyâsü’d-dünyâ ve’d-dîn” lakabını verdiği Muhammed Tapar’ın sultanlığını tasdik ederek onun adına hutbe okuttu.

Bunun üzerine Bağdat’a hareket eden Sultan Berkyaruk halkın coşkun sevgi gösterileri arasında 2 Ocak 1100 günü şehre girmiş ve hutbeyi tekrar kendi adına okutmayı başarmıştı. Kışı Bağdat’ta geçiren Sultan Berkyaruk çok sayıda Türkmen’in kendisine katılımından sonra Muhammed Tapar üzerine yürüdü. 15 Mayıs 1100’de Hemedan yakınlarındaki Sefîdrûd’ da meydana gelen savaşta Berkyaruk başta üstünlük kurup karşı tarafın karargâhına kadar sokulduysa da; savaşın sonuna doğru bozulan birliklerini toparlayamayarak otuz kadar kişiyle savaş meydanını terk edip Rey’e çekilmek zorunda kaldı. Vezir Müeyyedülmülk, Berkyaruk’un esir düşen veziri Ebûlmehâsin’i Bağdat’a gönderip Halife’den hutbenin tekrar Muhammed Tapar adına okunmasını istedi. Halife de bu isteğe uyarak 25 Mayıs 1100 Cuma günü hutbeyi Muhammed Tapar adına okuttu.

Muhammed Tapar ile onu takip eden Berkyaruk bu kez Nihavend yakınlarındaki Rûzrâver’ de karşı karşıya geldiler (27 Aralık 1101). Bazı küçük çarpışmalardan sonra taraflar arasında antlaşma sağlandı. Ülke topraklarının resmen ikiye bölündüğü bu antlaşmaya göre Berkyaruk sultan; Tapar Gence meliki olarak, kendisine bırakılan bölgelerde üç nevbet çaldıracak ve Sultan Berkyaruk’a yılda 1.300.000 dinar vergi ödeyecekti. Ancak bu antlaşma uzun sürmedi. Muhammed Tapar Rey’e gidip beş nevbet çaldırarak sultanlığını ilân etti. Bunun üzerine sefere çıkan Berkyaruk, Rey yakınlarında cereyan eden savaşta Muhammed Tapar’ı mağlûp etti. Tapar az sayıda taraftarıyla İsfahan’a kaçtı. Ancak Berkyaruk tarafından kuşatılınca erzak sıkıntısı çekmeye başladı ve bin kadar süvari ile İsfahan’dan gizlice ayrıldı. Kardeşinin Sâve istikametinde gittiğini öğrenen Berkyaruk’a bağlı kuvvetler onu takibe koyuldular. Nihayet Hoy’ da yapılan özellikle Berkyaruk’un maiyetindeki Emir Ayaz’ın büyük rol oynağı savaşta tekrar bozguna uğrayan Muhammed Tapar, Sökmen el-Kutbî’nin ikta yeri bölgesi Ahlata’a doğru kaçarken, Berkyaruk da Zencan’a gitti.

Yıllardan beri devam eden iç savaşların devleti yıprattığını gören Berkyaruk ve Muhammed Tapar, ileri gelen âlimlerin de teşvikiyle barış yapmaya karar verdiler. Ocak 1104’de varılan antlaşmaya göre Sultan Berkyaruk, Muhammed Tapar’ın beş nevbet çaldırmasına müdahale etmeyecek, Muhammed Tapar’ın payına düşen şehirlerde Berkyaruk adına hutbe okunmayacak, aralarındaki yazışma vezirler vasıtasıyla yapılacak, askerler diledikleri tarafa geçebileceklerdi. Cibal, Fars, İsfahan, Rey, Hemedan, Hûzistan ve Bağdat Berkyaruk’un; Azerbaycan, Diyarbekir, el-Cezîre. Musul, Suriye ve Hille emiri Seyfüddevle Sadaka’nın idaresindeki topraklar Tapar’ın hâkimiyetine bırakılacaktı. Ayrıca Berkyaruk’tan sonra Tapar sultan olacak, Horasan meliki Sancar’ın durumunda herhangi bir değişiklik yapılmayacak; Sancar, Muhammed Tapar’ı metbû tanımaya devam edecekti. Bu antlaşma sayesinde Sultan Melikşah’ın ölümüyle başlayan taht kavgaları sona ermiş oluyordu. Bu taht kavgaları sonucunda;

  1. Devlet otoritesinin zayıflamasına ve emirlerin iktidar boşluğundan yararlanıp kendi hareket alanlarını genişletmelerine imkân vermiştir.
  2. Vergiler düzenli bir şekilde toplanamamış, devletin mali yapısı bozulmuştur.
  3. Yapılan savaşlarda birçok değerli devlet adamı ve komutan öldürülmüş, bunun neticesinde devlet yönetimi ehil olmayan kişilerin eline geçmiştir.
  4. Haçlıların Suriye ve Filistin’e yerleşmelerine zemin hazırlamıştır.

Berkyaruk’un Ölümü ve Şahsiyeti

Berkyaruk, 22 Aralık 1104 tarihinde yirmi beş yaşında vefat etti. Beş yaşındaki oğlu Melikşah’ı veliaht, Emir Ayaz’ı da ona atabey tayin etti.

Devrin kaynakları onu, yumuşak huylu, asil, cömert, sabırlı, iyi ahlaklı ve güçlü bir hükümdar olarak anarlar. O ayrıca cezalandırmakta aşırıya gitmeyen merhametli bir sultandı.

Sultan Muhammed Tapar Devri (1105-1118)

Sultan Muhammed Tapar, 13 Şubat 1105 tarihinde Büyük Selçuklu Devleti’nin sultanı oldu. Sultan, tahta geçince bütün bu mücadeleler süresince bozulan devlet otoritesini yeniden sağlamak amacıyla yoğun bir mücadele başlattı.

Mengübars İsyanı

Mengüpars Nihavend’i işgâl yolu ile zapt etti. Bunun yanında Muhammed Tapar ile husumeti bulunan Zengi b. Porsuk’a haber göndererek kendisine katılması teklifinde bulundu. Hile ile kendisine itaat ettiklerini söyleyen Porsuk’un adamları, Mengüpars’ı Huzistan’da yakalayıp İsfahan’da Sultan Muhammed Tapar’a teslim ettiler. Sultan da onu hapsetti (1105-1106).

Hille Emiri Sadaka’nın İsyanı ve Öldürülmesi

Melikü’l-Arab diye şöhret bulan Hille emiri Sadaka, Sultan Melikşah döneminden beri Selçuklulara tabi olarak merkezi Irak’da hüküm süren Mezyedilerin emiri idi.

Sadaka, Berkyaruk ile Tapar arasındaki taht kavgalarından istifade ederek hâkimiyetini bütün Irak topraklarına yaymaya çalıştı. Bu tavrını Sultan Muhammed Tapar döneminde de sürdürmek istedi. Nitekim Şubat 1106’da Basra, Mart 1107’de Tîkrît’i ele geçirdi. Sultan Muhammed Tapar onu bertaraf etmeye karar verdi. Mart 1108’de, Hille-Vâsıt arasında bulunan Nu’maniye’de meydana gelen savaşta Seyfüddevle Sadaka öldürüldü.

Türkiye Selçukluları ile Rekabet

Muhammed Tapar’ın Büyük Selçuklu Sultanı olduğu 1105 yılında, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan da Danişmedliler’den Malatya almış, Doğu Anadolu’da Büyük Selçuklulara bağlı olan bazı Türkmen beylerinin kendisine tâbi olmasıyla da hakimiyeti altındaki toprakları genişletmiş bulunuyordu. 1101 yılı Haçlı ordularını yok eden, Antakya ve Urfa’yı zabt etmek teşebbüsünde bulunan Kılıç Arslan, Haçlı seferinin yaralarını sarabilecek gibi görünüyordu.

Ancak ortaya çıkan bu yeni durum Büyük Selçuklular açısından, Kılıç Arslan’la savaşı adeta kaçınılmaz hâle getiriyordu. Yapılan savaşta Kılıç Arslan, kahramanca çarpışmasına rağmen ordusunu yenilgiden kurtaramadı. Melikşah zamanında geçirdiği altı yıllık esaret hayatını tekrar yaşamak istemeyen Kılıç Arslan, kaçmak için atını Habur nehrine sürdü, fakat boğularak hayatını kaybetti (3 Haziran 1107).

Bâtınîler (İsmailîler) İle Yapılan Mücadeleler

Bâtınilerin açık tarihi 1090 yılında Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesini ele geçirmesiyle başlar.

Muhammed Tapar’ı tahta çıkmasıyla birlikte Bâtınîlerle mücadele etkinlik kazanmıştır. Zira Sultan Melikşah zamanından beri gizli bir örgüt halinde faaliyette bulunan Bâtınîler’le mücadeleyi gayri Müslimlerle cihattan daha önemli gören Sultan Muhammed Tapar, ilk olarak Şahdiz (Dizkûh) Kalesi’ne bir sefer düzenledi. Kaleyi ele geçirip İsmâilî-Bâtınî reisi İbn Attâş’ı esir aldı ve birçok Bâtınîyi öldürttü (25 Haziran 1107).

Muhammed Tapar Devri Haçlı Mücadeleleri

Sultan Muhammed Tapar, kumandanlarından Çavlı’ya Selçuklu ülkelerini Haçlılardan geri alma vazifesini verdi. Fakat Çavlı da Haçlılarla mücadele edecek yerde Sultan’a itaatsizliğe başladı. Sultan Muhammed Tapar, Haçlılara karşı mücadele vazifesini Çavlı’nın yerine Musul valiliğine tayin ettiği Mevdud’a verdi (1108). Büyük Selçuklu İmparatorluğunun Haçlılarla mücadelede en başarılı dönemi budur. Mevdud yalnız Urfa kontluğu ile değil, Kudüs Krallığı ile savaştı (1113). Bu onun Haçlıları dehşete düşüren son savaşı oldu ve Dımaşk’ta bir Batinî tarafından öldürüldü.

Haçlılara karşı yeni bir sefer düzenlemek amacıyla Hemedan emiri Porsuk b. Porsuk’u görevlendirdi. Karşı karşıya gelen ordular arasında muhtemelen iki tarafın da hücuma cesaret edememesi yüzünden bir savaş olmadı. Ancak Porsuk çekilirken Haçlılar tarafından tuzağa düşürülerek mağlup edildi (1115). Takip edilen ordu hemen hemen tamamıyla imha edildi. Kaynaklar, alınan ganimetlerin taksiminin günlerce sürdüğünü belirtmektedir.

Diğer Devletlerle Münasebetler

Muhammed Tapar devrinde Karahanlılar’la Selçuklular arasındaki ilişkiler zaman zaman bozulmakla birlikte Karahanlılar, Muhammed Tapar’ı metbû tanımaya devam ettiler. Gazneli Sultanı III. Mesud döneminde (1099-1115) Gazneli-Selçuklu ilişkilerine barış hâkim oldu ve siyasî evlilikler yoluyla dostluklar pekiştirildi. Daha sonraki yıllarda Muhammed Tapar, Arslanşah ile Behramşah arasındaki taht kavgalarına kardeşi Melik Sancar aracılığı ile müdahale ederek Behramşah’ın sultan ilân edilmesini sağladı, böylece Gazneliler’i kendisine tâbi kıldı (1117). Yapılan antlaşmaya göre hutbede önce Muhammed Tapar’ın, ardından Sancar’ın ve nihayet Behramşah’ın adı okunacak ve Gazneliler Selçuklulara yıllık vergi ödeyeceklerdi.

Gürcü Kralı II. David’in Kafkasya’daki Türkmenleri bölgeden uzaklaştırıp Gence’ye kadar ilerlemesi üzerine Muhammed Tapar 1110 yılında gönderdiği orduyla Gürcüleri mağlûp etti. Onun döneminde Abbasî halifeliğiyle ilişkiler de normal bir seyir takip etmiştir.

Sultan Muhammed Tapar’ın Ölümü ve Şahsiyeti

Muhammed Tapar, 1118 yılı kurban bayramında Oğuz töresince büyük bir toy düzenledi ve bu ziyafet sonunda sofrasını ve sarayını yağmalattı. Beş oğlundan en büyüğü olan Mahmud’u yanına çağırarak artık ömrünün sonuna geldiğini söyledi, tahta oturmasını ve devlet işlerine nezaret etmesini istedi. 18 Nisan 1118 tarihinde vefat eden Muhammed Tapar’ın cenazesi İsfahan’da yaptırdığı medresenin hazîresine defnedildi. Bütün tarihçilerin ittifakla belirttiğine göre dedesi Alparslan’ı örnek alan Muhammed Tapar dindar, dinî ilimlere vâkıf, âdil, merhametli, aklıselim sahibi, cömert, ilim adamlarını himaye eden bir hükümdardı. Halkın işleriyle yakından ilgilenir, kendisine sunulan her dilekçeyi okur, halka adalet, doğruluk ve insafla muamele edilmesini isterdi.

İç mücadelelerin bozduğu birliği yeniden kurarak Büyük Selçuklu Devletine eski itibarını ve kudretini kazandıran Muhammed Tapar “es-Sultânü’1-a’zam Ebû Şücâ’ Gıyâsü’d-dünyâ ve’d-dîn Kasîmu emîri’l-müminîn” lakabıyla anılır ve kaynaklarda “Selçuklular’ın güçlü adamı ve kusursuz insanı” olarak tanıtılır.

İslam âlimi Ebü’l-Berekât el-Bağdâdî astronomiyle ilgili bir kitabını ona ithaf etmiştir. Bağdadî ayrıca sultanın bir sorusuna cevap olarak Risale fî sebebi zuhûn’i kevâkibileyîen ve hafâhû nehâren adıyla bir eser kaleme almış, İbnü’l-Belhî Farsnâme’ yi onun emriyle yazmıştır.

Muhammed Tapar imar faaliyetleriyle de yakından ilgilenmiş, Melikşah’ın Bağdat’ta inşasını başlattığı Sultan Camiini tamamlatmış, İsfahan’da bir medrese, Nizamiye Medresesi civarında da sûfîler için bir ribât yaptırmış ve su kanalları açtırmıştır.