ÇAĞDAŞ FELSEFE I - Ünite 6: Dil Oyunları: Geç Dönem Wittgenstein Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 6: Dil Oyunları: Geç Dönem Wittgenstein
Wittgenstein (1889-1951)
Wittgenstein Tractatus ’u yazdıktan sonra ele aldığı konuları bir sonuca bağlamış ve düşüncelerini değişmiştir. Bu değişimde Viyana Çevresiyle girdiği tartışmaların etkisi olmuştur, ancak Viyana Çevresi Tractatus ’un temel savlarını kendilerine uygun bulmasına rağmen Wittgenstein görüşlerini değiştirmiş, Philosophische Untersuchungen adlı eserinde (Türkçe adı: Felsefî Soruşturmalar) Tractatus ’taki bazı görüşlerini eleştirmiştir.
Tractatus ’ta bir takım sorunlar bulunmaktadır. Bunlardan biri önermeler mantığı ve doğruluk tablolarını kullanan yöntemi, diğeri ise resim kuramı ile ilintilidir. Buna göre Wittgenstein, “bir olayın betimlediği gerçekliğin bir ‘resmi’ olması gerektiğine dair kavrayışından” vazgeçer, çünkü resim kuramı dilin doğa bilimlerinin ilgilendiği olguları temsilde etkili olabilirken dilin uğraştığı diğer alanlarda yetersiz kalabilmektedir.
Felsefî Yanılsama
Wittgenstein Tractatus’ta düştüğü yanılgının tüm felsefecilerin karşılaşabileceği derin bir yanılsamadan kaynaklandığını düşünmektedir, bunun nedenini ise gündelik dilin yanıltıcı olmasına ve dilin gerçek mantığını gizlemesine bağlamaktadır. Bu yanılsama Plato ve Sokrates’in de yapmış olduğu gibi yüzeysel olarak ortada olanın altında çözümleme yaparak altında anlamalar aramaktan kaynaklanmaktadır.
Dilin illa mir mantığı olması gerektiği, adların mutlaka bir nesneyi temsil etmesi gerektiği yanılsamasından kurtulmanın tek yolunun dilin ne olması gerektiğini tartışmayı bırakıp dilin ne olduğunu tasvir etmek, diğer bir deyişle dili betimlemek olarak ele alınmıştır. Bu yaklaşımda saklanan bir mantık olduğu görüşü terkedilmiş, gündelik dile güvenilmiş ve sözcükler bağlamlarından koparılıp anlamsızlaştırılmasına karşı çıkılmıştır.
Bu konudaki temel sorulardan biri “Felsefeci ne ile nasıl uğraşmalıdır?” sorusudur. Wittgenstein’ın buna yanıtı dili yanlış kullanıp paradokslar, karmaşalar ve belirsizlikler üretmeyi bırakmaktır.
Dil Oyunları
Yazılı veya sözlü olarak ifade edilen sözcükleri içeren bir etkinlik olan dil oyunlarında sözcükler bir yere sahiptir ve gönderme yaptıkları, işaret ettikleri şeylere bu dil oyunları sayesinde işaret ederler. Wittgenstein dil oyunlarının nasıl bir işleve sahip olduğunu görmek için ilksel dil oyunlarına bakmak gerektiğini salık vermiştir. Bazı ilksel dil oyunlarında her bir ad bir nesneye karşılık gelmektedir. Ancak her dil oyunu bu kadar basit olmayabilir. Örneğin “beş kırmızı elma” örneğinde elma bir nesneye karşılık gelirken kırmızı ve beş sözcüklerinin hangi nesneyi işaret ettiği sorunu vardır. Wittgestein’a göre burada tartışılması gereken, bu iki sözcüğün neyi işaret ettiği değil nasıl kullanıldığıdır. Wittgenstein’ın burada yaptığı “sözcükleri metafiziksel kullanımlarından gündelik kullanımlarına geri getirmektir”, yani var olanı tasvir edip düzenlemektir.
Wittgenstein’a göre genel bir anlam kuramı arayışında olmak sözcüklerin işlevlerini anlamamaktan kaynaklanmaktadır. Ona göre benzerliklerine rağmen her bir sözcüğün kendine özgü işlevi vardır.
Dil yaşayan, gelişen, zaman içinde yaratıcı kullanımlarla farklı cümle yapılarına sahip bir yapıdır. Türdeş bir yapıya sahip ve kapsayıcı bir kuramla açıklanabilecek bir dil hayal etmek bir yanılsamadır.
Örnekleyerek Tanımlama
Wittgenstein’ın yanılsamaya karşı çıkan tutumuna rağmen dilde isimler esastır ve özellikle dil öğretiminde adları belli bir yöntemle öğrenir ve öğretiriz. Örneğin “beş” sözcüğünü öğretmek için beş elmayı yan yana koyar “beş” sözcüğünü öğretiriz. Buna örnekleyerek tanımlama denir.
Wittgenstein ise bu yöntemi kullanarak genel bir anlam kuramı oluşturulabileceği görüşüne karşı çıkar. Wittgenstein, bir sözcüğün öğrenilmesinin, sözcüğün içinde kullanıldığı dil oyununda edindiği işlevin anlaşılmasına bağlı olduğunu, bu nedenle de örnekleyerek tanımlamanın dil için temel olmayacağını savunmaktadır.
Bu durumda sorulacak sorulardan biri de dil oyunlarının nasıl başladığı ve örnekleyerek tanımlamanın dil oyunlarında önceliği varsa dilin nasıl öğrenildiğidir. Wittgenstein’ın buna cevabı eğitimdir. Çocuk, zaman içerisinde öğrenilen sözcükle ve dillerle diğer şeylerle ilgili eğitimi arttıkça, daha fazla şey anlamaya başlar.
Nesneler ve Adlar
Wittgenstein Felsefi Soruşturmalar ’da Tractatus’ta savunduğu adların “basit” nesnelere işaret ettiği ve daha basit unsurlarla çözülemeyeceği görüşünü tamamen terk etmiştir.
Buna göre Wittgenstein, bir adın anlamı ile o adı taşıyan şeyin bir ve aynı olmadığını savunmaktadır. Bir sözcüğün anlamı onun dildeki kullanımıdır. Bu anlamlar dil oyunları içerisinde şekillenmektedir.
Ailevi Benzerlikler
Wittgenstein’ın Felsefî Soruşturmalar’da kullandığı yöntemi, en iyi özetleyecek ilke şudur:
“Düşünmeyin, fakat bakın! (Philosophical Investigations, 66).
Bu ilkenin temelinde olanı değil olması gerekeni düşünmeye olan eğilimin reddedilmesi, olanı tasvir etmeye davet vardır. Wittgenstein bu yolla yanılsamaların giderilebileceğini umar.
Bu noktada gelebilecek sorulardan biri de Wittgenstein’ın tüm bunları “dil oyunları” kavramıyla açıklamasının dili bütünüyle tümdeş biçimde tek bir karamla açıklamasının aynı yanılsama olup olmadığıyla ilintilidir. Wittgenstein buna “özcü” yaklaşımları eleştiren “benzerlik” kavramıyla cevap verir. Buna göre kavramların sınıflandırılması, ayrılması, ilişkilendirilmesinde aranan net sınırlar anlamını yitirmiştir. Pek çok kavramın özünü belirleyip sınırlarını çizmekte zorlansak bile Wittgenstein bu kavramları kullanabileceğimizi ve bu kavramların işlevleri olduğunu savunur.
Bu görüşe göre dil kesin sınırları olan ideal bir yapı değildir ve sonsuz çeşitlilikte etkinliklerle şekillenir, değişir, gelişir ve ailevi benzerlikler üzerinden bize bir bütün olarak görünür.
Kural İzleme ve Kesinlik
Wittgenstein kesinlik kavramı üzerine de tartışmalarda bulunmuştur. Burada şu soruyu sorar:
“Bir yön tabelasıyla karşılaştığınızda ne yaparsınız?
Cevap basitçe okun gösterdiği yöne gitmek olacaktır. Wittgenstein burada “Neden?” diye sorar ve buna verilebilecek çeşitli cevapların olduğunu ve bu cevapların belli uzlaşımlara varılarak verildiğini belirtir. Burada takip edilen yol kural izlemedir. Kural izleme kısaca kişilerin topluluk içinde bazı teamüller, gelenek, göreneklere dayalı toplumsal kurallar içerisinde bazı şeyleri doğru bazı şeyleri yanlış varsayarak öğrendiğimiz bir pratiktir. Bu dil için de geçerlidir. Dil oyunları da bu süreçteki yaşam biçimlerimiz içinde oynanır.
Wittgenstein Kesinlik Üstüne başlıklı çalışmasında bu görüşü geliştirir. Ona göre yaşam biçimlerimize göre bazı şeyleri varsayıyor olmamız bize miras kalan bir bütünün devamıdır.
Wittgenstein’a göre bu mirası oluşturan önermeleri test etmez, araştırmaz ve doğruluklarına karar vermeyiz. Bu nedenle bunları bir tür mitoloji olarak nitelendirir. Farklı yaşam biçimlerinden kaynaklanan farklı mitolojilerin olabileceğini savunan Wittgenstein bu iki dünya görüşünün tartışabileceğini, birinin diğerinin görüşlerini kabul de edebileceğini savunur.
Wittgenstein olası böyle bir değişimin nesnel olgulara dayanmadığını, daha çok bir inanç sistemini değiştirmeye benzediğini belirtir.
Tractatus’taki atomculuğa dayanan görüşlerinin tamamen aksini savunan Wittgenstein artık yaşam biçimlerimizin temelini oluşturan ve varlığından emin olduğumuz kesin inançlarımız vardır, ancak bu inançlar temelsizdir. Bir temel arama çabası ise boşunadır.