ÇAĞDAŞ SOSYOLOJİ KURAMLARI - Ünite 1: Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell
Giriş
Bugünden geçmişe baktığımızda sosyolojinin ortaya çıkmasına neden olan sanayi devrimi ve sanayi toplumunun yarattığı dönüşümleri anlamak için sosyolojinin kurucu isimlerinin sosyoloji teorilerini anlamaya ve yorumlamaya çabalarken eksikliklerini ve eleştirilebilecek yanlarını tespit edebilmek kimi zaman eğlenceli bir uğraş haline de gelebilmektedir.
Sanayi toplumundan bambaşka bir toplumsal yapıya doğru dönüşümü hangi kavramlaştırma ile çözümleyebileceğimiz bir muamma haline gelmiştir. Zira sanayi toplumu kavramı Saint Simon’dan bu yana sosyoloji disiplini içerisinde tartışmasız kabul görürken, sanayi sonrası topluma ilişkin kavramlaştırmaların hangisini benimseyeceğimiz konusunda tam bir uzlaşmaya varıldığı söylenemez.
Daniel Bell’in Sosyolojisi
Daniel Bell’in sosyolojisinin temel amacı “kuramdan çok toplumsal çözümlemeye” (Poloma, 1993, s. 323) ağırlık vermesidir. Çağdaşları gibi Bell de büyük toplumsal sorunların çözümü için öngörülerde ve önerilerde bulunma eğiliminde olan bir sosyologdur. Sosyolojide varolan bir eğilimi/yaklaşımı temsil eden bu tarz toplumsal önkestirim (social forecasting) olarak adlandırılmaktadır. Ona göre tahmin olayların sonuçları ile ilgilenirken, toplumsal önkestirim tarihsel eğilimler dizgesinin olasılıklarının ana hatlarını çıkarmaya çalışır (Poloma, 1993, s. 324).
Bell, yakınlaşma (convergence) teorisinin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir. Yakınlaşma teorisine göre toplumsal organizasyonların teknik ve ekonomik zorunlulukları toplumsal yapının biçimlenmesinde siyasal ideolojilerden çok daha etkilidir. Bu nedenle kapitalist ve sosyalist toplumlar giderek daha çok birbirlerine benzemektedirler (Mann, 1983, s. 22).
Sanayi sonrası toplum planlamacı bir toplumdur ve sahip olduğu entelektüel teknoloji ile elindeki inanılmaz boyuttaki verileri “hangi...eğer...sonra” senaryolarına göre analiz edebilir; eğilimleri izole edebilir ve projeksiyonlar çıkarabilir (Waters, 1996, s. 149). Bell önkestirim alanlarını şu şekilde sıralamaktadır: Teknolojik, demografik, ekonomik, siyasi ve toplumsal önkestirim.
Bell’e göre üretim ve tüketimin temel değerleri farklıdır. Üretim çalışma etiğine ve tatminin ertelenmesi ilkesine dayanırken tüketim hedonizme (hazcılığa) ve kişisel tatmine dayanır. Üretimin ve tüketimin değerlerinin farklı olduğu şeklindeki bu argüman, sosyal sistemleri nispeten sabit bir normatif çerçeve içinde bütünleşmiş sistemler olarak gören işlevselciliğe yönelik bir eleştiridir.
İdeolojinin Sonu Tezi; İdeoloji düşünceleri toplumsal hareketlere dönüştüren önemli bir işlevi yerine getirir. Duygusal enerjiyi ritüellere ve sanata yönlendiren dine benzer şekilde ideoloji de insanların duygularını serbest bırakmalarını ve enerjilerini siyasal eyleme kanalize etmelerini sağlama kapasitesiyle donatılmıştır. 19.yüzyılın siyasal ideolojileri iki önemli alanda ittifak yapmıştır: burjuvazi tarafından yeterince tanınmayan statülerini pekiştirmeye çalışan yükselen entelektüel sınıf ve ilerlemeyi ölçebilen ve gösterebilen bilimin pozitif değerleri. Ancak Bell bugün ideolojilerin bittiğini vurgular. Bunun üç nedeni vardır:
- Sosyalist rejimlerin kendi halklarına karşı uyguladıklarışiddet içerikli baskılar
- Kapitalist pazarın en olumsuz etkilerinin iyileştirilmesi ve refah devletinin ortaya çıkışı
- İnsan doğasının mükemmel olduğunu vurgulayan romantik felsefelerin yerine insanlığın varoluşuna Stoacı yaklaşan yeni felsefelerin ortaya çıkışı (Waters, 1996, s. 79).
Bu teze göre kapitalizmin doğasındaki büyük değişimler (sermaye sahipliğinin dağılımı, işçi sınıfının siyasete dâhil olması, refah devletinin büyümesi gibi önemli değişimler) sağ ve sol arasındaki eski çatışmanın gücünü azaltmıştır (Bruce ve Yearly, 2006, s. 85-86).
Bu kavramın; on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda hâkim olan çatışmaların üstesinden gelindiğini, ne Marx’ın sınıf çatışmasının ne de Weber’in bürokrasinin demir kafesinin yaratacağı tahakkümlerin gerçekleşmediğini ima eden iyimser bir kavram olduğu ileri sürülmektedir (Horton, 2006, s. 34).
Sanayi Sonrası Toplum Kavramı
Bu kavram ilk kez 1914’te Coomaraswamy ve Petty’nin Endüstri Ötesi Denemeleri (Essays in Post Industrialism) makalelerinde kullanılmıştır. Sanayisonrası (post- endüstriyel) toplum kavramını ilk kullanan Daniel Bell değildir, ama bu kavram çoğunlukla Bell’in formüle ettiği şekliyle tartışıldığı için onunla özdeşleşmiştir.
Sanayi sonrası toplum fikri, kendi ifadesiyle, gelecekte belli bir zamanda sanayi sonrası toplumun ortaya çıkacağına dair bir tahmin değildir; aksine, ortaya çıkmakta olan özellikler üzerinde temellenen bir spekülatif kurgudur (Bell, 1976a, s. ix).
Bu kavram, gelişmiş Batı toplumlarındaki sosyal tabakalaşma yapısı ve toplumsal düzenin yeni eksenlerini tanımlayan bir paradigma ve toplumsal çerçevedir. Toplumsal yapılar bir gecede dönüşmezler ve tam bir devrimin gerçekleşmesi çoğu kez yüzyıllık bir dönemi alır” (Slattery, 2007, s. 464)
Endüstri öncesi toplumdan, endüstri toplumuna oradan da post-endüstriyel topluma geçiş olduğunu düşünen Bell’in temel ilgisi ise post-endüstriyel toplumdur ve post-endüstriyel toplumu analiz edebilmek için onu toplumsal yapı , siyaset ve kültür olmak üzere üç temel alana böler (Ritzer, 2003, s. 233).
Sanayi sonrası toplumun en temel karakteristik özellikleri teknolojide, ekonomide ve toplumsal yapıda görülmektedir. Ekonomi, ağırlıklı olarak imalat sanayinden hizmet sektörüne kaymakta, teknolojik alanda bilim destekli sanayi merkezi önem kazanmakta, toplumsal yapıda ise yeni teknik elitlerin yükselişi ile birlikte yeni bir toplumsal tabakalaşma prensibi görülmektedir (Bell: 1974’ten akt. Watson, 1995, s. 180).
Sanayi sonrası toplum düşüncesine sahip diğer kuramlarda olduğu üzere, Bell’in sanayi sonrası toplum tasavvuru da en genel anlamda “kol emeği gerilerken, beyaz yakalı işlerin, hizmet endüstrisinin, profesyonel grupların hızla büyümesini ve yüksek eğitime, araştırma ve geliştirme çalışmalarına daha fazla kaynak ayrılmasını” varsaymaktadır (Swingewood, 1998, s. 372).
Sanayi sonrası toplum kavramı; yeni bir yönetici elit, işgücünün hizmet sektörüne devinimi, teknolojinin değişimdeki itici gücü ve en önemli bilgi türü olarak teoriyi, toplumsal yapının değişimini açıklamak üzere tamamen yeni geliştirilen ve ilgi çekici bir sosyolojik açıklama (Waters, 1996, s. 108) olarak bir araya getirmektedir.
Ayrıca “bilgi toplumu”nun gelişimi Bell’e göre dünyanın o güne kadar tanık olmadığı ölçüde yükseköğrenimin demokratikleştirilmesini de içermektedir (Waters, 1996, s. 117). Başka bir ifadeyle, bilgi post-endüstriyel toplum- da gücün temel kaynağını oluşturur. Bell bu kavramı o dönemde profesyonel mesleklerin çoğalması, yüksek teknoloji gerektiren işlerin artması ve eğitimli, teknolojik elitlerin yükselen gücüne dikkat çekmek için kullanmıştır (Bruce ve Yearly, 2006, s. 152).
Sanayi Sonrası Toplum Kuramı
Sanayi öncesi toplumda; Genel olarak doğadan kaynakları dönüştürmeye dayalı bir uğraş ve mücadele söz konusudur. Sosyolojide yaygın olarak kabul edilen şekliyle sanayi öncesi toplum avcı-toplayıcı toplum ve tarım toplumu olarak ayrıştırılarak tanımlanmaktadır.
Sanayi toplumunda; Gelişmiş makinelerle ve karmaşık örgütsel ve yönetsel süreçlerle bir uğraş veya mücadele söz konusudur. Sanayi sonrası toplumun aksine sanayi toplumu insan-makine ilişkilerini merkeze alan, doğal çevrenin teknik çevreye dönüşümü için enerji harcayan bir toplumdur. Önemli meslekler ikincil sektör meslekleri olan, yarı-vasıflı fabrika işçisi ve mühendisliktir. Sanayi toplumunu fabrikalar, makine teknolojisi, imalat sektörü, örgütlü emek karakterize etmektedir. . Ekonominin ve ilerlemenin taşıyıcısı, bu anlamda üretim artışı ile gerçekleştirilen kârdır.
Sanayi sonrası toplumda; Diğer iki toplum tipinin aksine sanayi sonrası toplum makine teknolojisinin yanı sıra enformasyona dayalı “entellektüel teknoloji”nin yükseldiği bir toplumdur. Sanayi sonrası toplum üç sektörden endüstriler barındırır: ulaştırma ve hizmetlerin olduğu üçüncül endüstriler; ticaret, finans ve sermaye değişiminin olduğu dördüncül endüstriler; sağlık, eğitim, araştırma, kamu yönetimi ve boş zaman faaliyetlerinin olduğu beşincil endüstriler. Bunların içinde sonuncusu belirleyicidir çünkü kilit noktadaki meslekler merkezde bilim adamları olmak üzere, profesyonel ve teknik olanlardır.
Önceki toplumlarla karşılaştırıldığında sanayi sonrası toplumun en önemli ve ilk özelliklerinden biri üretim biçiminin farklılaşmasıdır. Bu yeni toplum yapısını karakterize eden en önemli unsurlardan biri artık imalat sanayi üretiminin başlıca üretim olmamasıdır. İmalat sanayinin yerine ticaret, finans, sigorta, gayrimenkul, bireysel profesyonel hizmetler ile alım satım, onarım hizmetleri ve genel devlet işlerini kapsayan hizmet sektörü (Bell, 1967, s. 27) toplam üretim içinde daha büyük bir paya sahiptir. Sanayi toplumunda yaygın bir biçimde varolan mal üretiminden hizmet üretiminin yaygın hale gelmesi en çarpıcı unsurlardan biridir.
Bell bilgiyi sanayi toplumunun sinir uçlarına yerleştirir. Her toplumda bilginin önemi yadsınamaz zira iktidarın temeli olarak bilginin mülkiyetinde ya da siyasal konumunda değil; sanayi sonrası toplumda bilginin karakterinde bir değişim yaşanmıştır (Bell, 1967, s. 28). Sanayi sonrası toplumda belirleyici olan teorik bilginin merkezi önem kazanmasıdır. Teorinin ampirizme karşı önceliği esas hale gelmiştir.
Sosyal bilimlerde de birçok alanda bilgisayar tabanlı ekonomik sistemlerin modellemeleri, toplumsal davranışların ve karar alma süreçlerinin kontrollü deneylemeleri yapılabilir hale gelmiştir. Bell, giderek daha karmaşık hale gelen bilgisayar temelli simülasyon prosedürleri sayesinde ekonomik sistemler, sosyal davranışlar, karar verme problemleri gibi çok çeşitli konuların simülasyonlarının yapılabildiğini ve sosyal bilimler alanında ilk defa büyük ölçekli “kontrollü deneyler” yapma olanağına kavuştuğumuzu vurgulamakta, bu sayede gelecekte hayatlarımızı etkileyecek konular› seçip kontrol edebileceğimiz “alternatif gelecekler” çizebileceğimizi düşünmektedir (Bell, 1967, s. 30).
Üniversiteler toplumların bilgi üretiminde, bilginin sanayinin hizmetinde kullanılması yönünde çok önemli katkıları olmuştur.
Bell, post-endüstriyel toplum tipinin özelliklerini şöyle sıralamaktadır:
- Endüstriyel açıdan; Mal üretiminden hizmet ekonomisine geçiş
- Mesleki açıdan; Mavi yakalı endüstriyel mesleklerden beyaz yakalı profesyonel ve teknik konumlara, işçi sınıfı ağırlıklı bir toplumdan daha da orta sınıf bir topluma geçiş
- Politik açıdan; Politikacılar ve işadamlarından oluşan geleneksel güç yapısına meydan okuyabilecek yeni bir bilgi sınıfının yaratılması.
- Kültürel açıdan; İlerlemenin ve politika oluşturmanın asıl kaynağı olarak teorik bilginin merkezi konumu.
- İdeolojik açıdan; Teknolojinin kontrolü ve teknolojik değerlendirmeye dayalı bir ‘gelecek yönelimi’ (Slattery, 2007, s. 462).
Bell’e göre toplumsal yapı, tekno-ekonomik (teknolojik ve ekonomik) düzen anlamına gelmektedir ve bu alandaki değişimler zorunlu olarak politika ve kültür alanındaki değişimlerle ilişkilendirilmek zorunda değildir. Bu açıdan post-endüstriyalizmin politika ve kültür alanını ancak dolaylı olarak etkileyeceğini savunur (Bell, 1976, s. xcix).
Sanayi toplumunun egemen figürleri girişimciler, işadamları, endüstri yöneticileri iken, yeni figürler bilim adamları, matematikçiler, ekonomistler ve yeni bilgisayar teknolojisinin mühendisleridir (Bell, 1967, s. 27). Yeni toplumun egemen kurumları entellektüel kurumları olacaktır. Ayrıca yeni toplumda liderliği bugün bildiğimiz anlamda işadamları ve şirketler değil, araştırma şirketleri, endüstriyel laboratuvarlar ve üniversitelerin üstleneceğini ifade etmektedir (Bell, 1967, s. 27)
Waters’a göre Daniel Bell, Weber’in bürokratik yönetici sınıfına dair ideal tipin boyutlarında kullandığı metodolojiye öykünerek, ideal tip benzeri bir kurgu ile sanayi sonrası toplumu beş açıdan değerlendirmektedir:
- Hizmet ekonomisinin oluşumu
- Profesyonel ve teknik sınıfın üstünlüğü
- Teorik bilginin önceliği
- Teknolojinin planlanması
- Yeni entelektüel teknolojinin yükselişi
Waters (1996), Bell’in “Sanayi Sonrası Toplumun Gelişi” kitabının sonraki baskılarında, sanayi sonrası topluma ilişkin boyutların çeşitlendirildiğini bazılarından ise vazgeçildiğini söylemektedir. Kitabın sonraki baskılarında Bell dört işlevsel situs belirtir: bilimsel, tekno-mantıksal, yönetimsel ve kültürel; ayrıca beş kurumsal situs belirler: ticaret, hükümet, üniversite/araştırma, sosyal refah ve askeri. Büyük çatışmaların sınıflar arasında değil, bu situslar arasında gerçekleşeceğini, dahası bu çatışmalar sayesinde sınıf oluşumunun engellenebileceğini ileri sürer (Waters, 1996, s. 111-112).
Hizmet sektörünün birçok bileşeni bulunmaktadır.
- Sanayi toplumunda belli başlı kol emeğine dayalı gerçekleştirilen hizmet endüstrisinin, ulaşımın, iletişimin, kamu hizmetlerinin, toptan ve perakende dağıtımının genişlemesini varsayar.
- Beyaz-yakalı istihdamı; ekonomi, bankacılık ve finans sektörlerinin düzenlenmesi ile büyür.
- Mal üretimi acil ihtiyaçlardan fazla olduğunda, bireysel gelir arttığında boş zaman hizmetleri (kişisel bakım, yeme içme, boş zaman seyahati, eğlence, spor v.s) büyür.
- Sağlık ve eğitimin birer hak olarak kavranışı yaygınlaşır.
- Toplumun karmaşıklaşan yapısı ve hakların artan siyasallaşması kamu hizmetleri sektörünün genişlemesine neden olmaktadır (Waters, 1996, s. 112-113).
Sanayi Sonrası Toplumların Genel Karakteristikleri
Veysel Bozkurt (2010) sanayi sonrası topluma ilişkin belirgin özelliklerini Daniel Bell ve diğer sanayi sonrası toplum kuramcıları olan Alain Touraine ve Masuda’nın yaklaşımlarını da kapsayacak biçimde şu başlıklar altında değerlendirmiştir:
- Ekonomik yapıdaki dönüşüm
- Yükselen yeni sınıflar
- Bilginin artan rolü
- Enformasyon teknolojileri
- Sanayi sonrası toplumun diğer karakteristikleri
Kültür
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kültür, değişimi teşvik etmektedir ve ekonomi de bu değişim arzusunu yerine getiren bir araç haline gelmiştir. Postendüstriyel toplumun ekonomik meselelere odaklı toplumsal yapısında rasyonalite ve verimliliğe yönelik bir ilgi hâkimken kültürel alanda irrasyonel, kendini gerçekleştirme ve tatmin etme ilkeleri hâkimdir. Bell, böylesi bir kültürün verimliliğin ve rasyonalitenin egemen olduğu bir toplumsal yapıya aykırı düştüğünü savunur ve bu noktada irrasyonel ve hedonistik düşüncelerle postmodernizmi eleştirir (Ritzer, 2003, s. 235).
Sanayi Sonrası Toplum Eleştirisine Yönelik Eleştiriler
Modern toplumların tarihinin yeni bir evreye veya yeni bir aşamaya girmekte olduğu iddiasında temellenen sanayileşme sonrası kavramı, bir başka ifadeyle, ‘sanayi toplumu’nun yerini ‘sanayileşme sonrası topluma bıraktığını iddia ediyor (Kumar, 1976, s. 441). Gerçekten de Bell’in ve diğer sanayi sonrası toplum iddiasını dile getiren kimi düşünürlerin iddia ettiği gibi insanlık tarihi sanayi toplumunun özellikleri ile büyük bir kopuşu temsil eden yeni bir evre içinde mi? Sanayileşme sonrası kavramı ile ifade edilen dönüşümler, yenilikler acaba sanayileşmenin yol açtığı biçimde insan hayatının genel çerçevesini dönüştürebilmiş midir?
Sanayi sonrası toplum teorisine yöneltilen eleştirilerin odak noktası “sınıfsal eşitsizliğin kalıcılığı, sınıf çatışması, ekonomik kaynakların birkaç elde yoğunlaşması, beyaz yakalı işlerin vasıfsız niteliği ve tüm mesleklerde profesyonelleşme normunun sulandırılmasıdır” (Swingewood, 1998, s. 374).
Sosyolojide geleceğe ilişkin toplumsal çıkarımlarda ya da başka bir ifadeyle önkestirimde bulunmak genellikle hem zor hem de oldukça risklidir. Zira toplumların gelişim seyrine dair önkestirimde bulunmak olası değişimlerin dikkate alınmaması durumunda boşa bir çaba olarak da kalabilmektedir. Bell çalışmasının sonraki baskılarında sanayi sonrası toplumu temsil ettiğini düşün- düğü, en başta ileri sürdüğü birtakım özelliklerden vazgeçmiş, yerine yenilerini ortaya koymuş, eklektik bir kurama dönüştürmüştür.
Türkiye sanayi sonrası toplum tartışmalarının hem içerisinde hem de dışında yer alabilecek nitelikte bir toplumsal görünüme sahiptir. Zira Türkiye 20. yüzyıla tam bir tarım toplumu olarak girmiş, Cumhuriyet’in kuruluşu ile sınırlı düzeyde sanayileşme gerçekleştirilebilmiş sanayileşme ancak yüzyılın ikinci yarısından sonra, özellikle kırdan kente göçün etkisiyle hız kazanabilmiştir. Bu değerlendirme ekseninde aslında Türkiye’nin sınıfsal kompozisyonu, üretim biçimi, teorik bilginin ve teknolojinin üretimde kullanılması gibi sanayi sonrası topluma ilişkin temel dinamikler çerçevesinde ele alınmalıdır. Türkiye’de özellikle son 30 yılda hizmet sektöründe istihdam oranı artmış görünse de, son zamanlarda üniversite mezunu beyaz yakalı işsizliğinin önemli bir sorun haline geldiği görülmektedir. Bu durumda sanayi sonrası toplum özelliklerin- den birisi olan vasıflı, yüksek eğitimli beyaz yakalı çalışan profiline uygun popülasyonun Türkiye gibi genç nüfusa sahip bir ülkede işsiz kalması düşündürücüdür.