ÇAĞDAŞ TÜRK DÜNYASI - Ünite 7: Özbekistan Cumhuriyeti Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 7: Özbekistan Cumhuriyeti
Özbekistan: Genel Bilgiler
Coğrafya
Özbekistan, Orta Asya’nın ortasında yer alan bir ülkedir. Bölgedeki bütün ülkelerle sınırdaştır. Türkistan’ın eski yerleşim merkezlerinin ve tarihî şehirlerinin çoğu buradadır. Semerkand ve Buhara şehirleri İslam dünyasının en eski medenî merkezleriydiler. Hive, Hokand ve Andican şehirleri de yüzyıllar boyunca Türkistan’ın siyasi, kültürel ve ticari merkezleri oldular. Timur İmparatorluğu’nun aslî merkezi, Özbek hanlıkları topraklarının önemli bir kısmı bu yerdeydi. Rus istilasından sonra oluşturulan Türkistan vilayetinin yönetim merkezi olan Taşkent, bugün de Özbekistan’a başkentlik yapmaktadır.
Özbekistan toprakları, Türkiye’nin yarısından biraz fazladır (447 bin km2 ). Ülkenin dörtte üçü çöl, yarı çöl ve bozkırdır; ekilebilir alanlar %9’dur. Fergana ve diğer bazı bölgeleri verimli alanlara sahiptir.
Kuzeyinde Kazakistan, batısında Türkmenistan, doğusunda Kırgızistan ve Tacikistan bulunmaktadır. Güneyde, Afganistan’la kısa bir sınırı vardır.
Nüfus
Özbekistan Orta Asya cumhuriyetleri içinde nüfusça en yoğun ülkedir. 1989’dan beri nüfus sayımı yapılmamış olsa da, ülke nüfusunun 30 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir. Taşkent ise 3 milyona yaklaşan nüfusuyla bölgedeki en büyük şehirdir. Sovyetler Birliği zamanında Taşkent, Moskova ve Leningrad’dan sonra üçüncü büyük şehirdi.
Cumhuriyetin en kalabalık bölgesi doğuda yer alan Fergana vadisidir. Afganistan ve Fergana bölgesinin kesiştiği bölge tarihte önemli çatışma ve çekişmelere sahne olmuştur. Özbekistan’ın Müslüman nüfusu, Slav unsurlara göre gerileme gösteriyordu. II. Dünya Savaşından sonra bu durum tersine döndü; 1970’li yıllardan itibaren Özbeklerin doğum oranı diğer Sovyet bölgelerine göre üç kat fazlaydı. Bağımsızlıktan sonra da nüfus artışı devam etti.
Taşkent, yönetim merkezi olduğu kadar, bir kültür merkezidir. Bugün Özbekistan’ın dışa kapalı yapısına rağmen, şehirdeki kültürel etkinlikler devam etmektedir. En önemli kültür merkezleri, üniversiteler ve enstitüler, müzeler, parklar, tiyatrolar, kütüphaneler, hep buradadır.
Etnik Gruplar
Cumhuriyete adını veren “Özbekler”, ülke nüfusunun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Günümüzde Özbeklerin ülke içindeki oranı %80 olarak tahmin edilmektedir.
1990’larda Rusların ve diğer azınlıkların (Kırım Tatarları, Almanlar, Koreliler ve Yahudiler) önemli bir kısmının ülkeden ayrılmasıyla cumhuriyetin nüfus yapısı değişti, Özbeklerin oranı arttı. Semerkand ve Buhara taraflarında yaşayan Taciklerin oranı %5 civarındadır. Cumhuriyet içinde özerk statüye sahip olan Karakalpakların nüfus oranı düşüktür (%2.2).
Türkçenin üç ana grubundan Çağatay lehçesine (diğer ikisi Oğuz ve Kıpçak) ait olan Özbekçe, Uygur Türkçesiyle aynı grupta olup Türkiye Türkçesine yakındır.
Karakalpakistan
Özbekistan’ın batısında yer alan ve özerk statüde olan Karakalpakistan’ın büyük bir kısmı çöllerle kaplıdır ve nüfus bakımından ülkenin en tenha bölgesidir. Aral gölünün güney taraflarında yaşayan Karakalpaklar, Kazaklar gibi Kıpçak lehçesiyle konuşan bir Türk topluluğudur. Kendilerine has bir milliyet duygusu geliştirmemiş olan Karakalpaklar, Sovyetlerin yeni uluslar yaratma projesinin bir ürünü olarak ayrı bir etnik grup haline getirildiler.
Sovyet Döneminde Özbekistan
Ceditçi Kuşak (1924-1938)
1917 Rus Devrimi Orta Asya’da karışıklıklara ve güç boşluğuna yol açtı. Bu siyasi istikrarsızlık döneminde bir araya gelen Türkistanlı aydınlar ve diğer ileri gelenler Hokand’da bir Milli Meclis oluşturdular ve Mustafa Çokayev önderliğinde bir özerk hükûmet kurdular. Bu hükûmet, 1918 yılı şubatında Taşkent’ten gönderilen Kızıl Ordu tarafından dağıtıldı. Bu sırada Bolşeviklerin Hokand’da gerçekleştirdiği katliamlar, Müslüman halkın (ve liderlerinin) dağlara çekilmesine ve uzun süre devam edecek olan Bolşevik-karşıtı bir direniş hareketinin (Basmacı veya Korbaşı olarak bilinen isyanın) başlamasına sebep oldu.
Buhara Halk Cumhuriyeti lağvedildi. Yeni oluşturulan Özbek SSC. Buhara cumhuriyetinin topraklarından daha büyük bir alanı kapsıyordu. Türkistan Özerk Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlı olan Semerkant, Taşkent ve Fergana’nın önemli bir kısmı da Özbekistan SSC’ne verildi. 1936’da son bir düzenleme daha yapılarak Özbekistan içindeki Tacikistan özerk bölgesi buradan koparıldı, ayrı bir özerk cumhuriyet hâline getirildi. Karakalpakistan Özerk SSC ise Özbekistan’a bağlandı. Özbekistan’ın ilk başkenti Semerkant iken daha sonra Taşkent’e taşındı.
Buhara Halk Cumhuriyeti zamanından beri iş başında bulunan Feyzullah Hocayev, Özbek SSC zamanında da bu görevini sürdürdü. Sosyalist eğilimli olan Hocayev, desteğini Buhara ve Semerkand bölgelerinden alıyordu. 1935’ten sonra onunla siyasi rekabete girişen Ekmel İkramov ise Taşkent ve Fergana bölgelerine dayanıyordu. Onlar arasındaki rekabet devam ederken Stalin ülke çapında bir tasfiye hareketi başlattı. Ülkenin önde gelen aydınları ve liderleri tek tek ortadan kaldırıldılar. Ceditçi oluşumun uzantısı olan bu iki lider, 1937’de milliyetçilik suçlamasıyla tutuklandılar ve bir yıl sonra öldürüldüler. Fikrî oluşumları Sovyet dönemi öncesinde şekillenmiş olan aydınların çoğu, sonradan sosyalizm yoluna girmiş olsalar bile, acımasız bir kırıma uğratıldılar. Böylece,
Ceditçi kuşağın sol ve sağ kanadı tamamen tasfiye edilmiş oldu.
Stalinci Kuşak Liderler
Ceditçi kuşağın tasfiye edilmesinden sonra, 1938’de, Osman Yusupov’un başa getirilmesiyle Özbekistan SSC’nde yeni bir dönem başladı. Yusupov ve ondan sonra gelen Niyazov, Kemalov ve Muhiddinov gibi liderler “Stalinci kuşak” olarak adlandırılırlar. Bu dönemde Sovyet yönetimi ülkede Ruslaştırma politikası izledi. Çok sayıdaki Rus, Ukrain, Polonyalı ve Yahudi unsur bölgeye getirildi ve üst düzey görevlerde istihdam edildi.
Şeref Raşidov Dönemi (1959-83)
Stalinci kuşak siyasetçilerin himayesinde yetişen Özbek lider şeref Raşidov’un Özbekistan tarihinde ayrı bir yeri vardır. Uzun yıllar (24 yıl) hüküm süren Raşidov, statükocu tavırlarıyla Çarlık dönemindeki Buhara emirlerine benzetilir. Raşidov, bir taraftan Moskova politikalarıyla uyumlu gibi hareket ederken, diğer yandan devlet kademelerinde sessiz bir Özbekleştirme siyaseti izlemiştir.
1990’da Özbekistan’ın Sovyetler Birliği içindeki egemenliği kabul edildi. Bu şu anlama geliyordu: Özbekistan, Sovyetler Birliği’nin bir parçası olmakla birlikte, iç ve dış politikada kendisi karar verebilecekti.
Gorbaçov’un reformları sayesinde Özbek SSC basını ve meclisi üzerindeki denetim gevşemiş olsa da, Özbekistan’daki komünist liderler cumhuriyeti sıkı bir denetim altında tutuyorlardı. 1991 Ağustosunda Moskova’da Gorbaçov’a karşı bir askerî darbe düzenlendiğinde, Özbek yöneticileri darbeyi desteklediler.
Sosyal ve Kültürel Dönüşüm
Milliyetler Politikası
1924’te Milliyetler Komiseri olan Stalin’in talimatıyla Orta Asya’daki mevcut cumhuriyetler ortadan kaldırıldı ve etnik esasa dayalı yeni cumhuriyetler yaratıldı. Amaç, küçük kabile cumhuriyetleri oluşturmak suretiyle Türkistan birliği tehlikesini ortadan kaldırmaktı. Taşkent ve civarında yaşayan Kazak, Kırgız ve Tatarların önemli bir kısmı yurtlarını terk etmek zorunda kaldılar.
Cumhuriyetlerin sınırları belirlenirken bunların etnik yapısı değil, Sovyetlerin stratejik hesapları göz önüne alındı.
Dil Siyaseti
Doğuda komünizmin yayılmasını zorlaştıran eski medeniyetle alakayı kesmek için en önemli araç alfabe değişikliğiydi. İktisadi zorluklara rağmen Sovyet hükûmeti Latin projesine cömertçe para akıtıyordu. Çünkü Sovyet ruhuyla yoğrulmuş yeni edebiyatın oluşturulabilmesi buna bağlıydı. Eski döneme ait edebi eserlerin unutturulması, bunun yerine proleter, Rus edebiyatının yerleştirilmesi gerekiyordu. 1920’lerin sonunda Özbek, Kazak, Türkmen, Kırgız gibi Türk halkları için Latin alfabesi kabul edilirken, alfabeler arasında farklılıkların yaratılmasına özen gösterildi.
Bu süreçte, Özbek edebi dili seçilirken önce Kıpçakçaya yakın bir Özbek lehçesi esas alındı. (Stalin’in talimatıyla) bundan vazgeçildi ve Farsçanın aşırı etkisinde kalmış olan Taşkent lehçesi temel alındı. Çünkü bu lehçe, hem Oğuz (Türkmen ve Türkiye Türkçesi) lehçesine, hem de Kıpçak (Kazak ve Kırgız) lehçesine uzaktı. Aynı zamanda, Farsçanın etkisiyle ses uyumunu kaybetmiş tek lehçeydi.
1939-40 yıllarında Sovyet hükûmetinin aldığı yeni bir kararla Özbekler Kiril alfabesine geçirildiler.
Sovyet Tarih Yazımı
Yeni sınırların tarihî gerçekliğini ispata dayanan bir tarih yazımı teşvik edildi. Yerel tarihçilerin henüz yetişmediği bu dönemde bu görev ünlü tarihçi V. V. Barthold’a yüklendi. Barthold, 1920’li yıllarda Tacik, Kırgız ve Türkmen halklarının tarihi konusundaki ilk tarih denemelerini kaleme aldı. Ancak, Barthold ciddi bir bilim adamıydı; rejimin istekleri doğrultusunda yazmadı. Dolayısıyla, kaleme aldığı eserler yeni yaratılan etnik cumhuriyetlerin meşrulaştırılmasına katkı sağlamadı.
Sovyetlerin Edebiyat Siyaseti
Bolşevik devrimini izleyen yıllarda Orta Asya’da Ceditçi edebiyat varlığını devam ettiriyordu. Gerçi bu dönemde sol kanat Ceditçiler (Sadriddin Aynî, Hamza Hakimzade, Abdullah Avlanî) devrimi, Lenin’i ve özgürlüğü alkışlayan şiirler yazdılar. Fakat bu yıllarda milliyetçi Ceditçiler daha ağır basıyordu. Abdürrauf Fıtrat’ın başı çektiği bu grup 1919’da “Çigatay Gurungi” (Çağatay Grubu) adında bir edebiyatçılar derneği kurdu. Çolpan, Elbek, Batu, Gazi Yunus gibi şair ve yazarlar bu grup içinde yer alıyordu. Dernek, pan-Türkist amaçlar taşıdığı gerekçesiyle 1922’de kapatıldı.
1920’lerde ve 30’larda gelişen yeni Özbek edebiyatında Hamza Hakimzade Niyazi (1889-1929), Abdullah Kadirî ve Süleyman Çolpan gibi genç kuşak Ceditçiler kültür hayatında etkili oldular.
Döneme damgasını vuran yazarlardan Said Ahmed (1920- 2007), 50’li yıllardan başlayarak romanlar yazdı. “Ufk” adlı eserinde Fergana kanalının yapımını ve savaş yıllarını konu aldı.
1970’li ve 80’li yıllardaki siyasi ve iktisadi durgunluk edebiyata da yansıdı. Bu dönemde Adil Yakubov’un Uluğbek Hazinesi (1974) ve Köhne Dünya (1982), Pirimkul Kadirov’un Yulduzli Tünler (Yıldızlı Geceler, 1978) romanları meşhur oldu. Özbek şairleri Erkin Vahidov ve Abdullah Aripov’un lirik şiirleri sevilerek okundu.
Özbek edebiyatçıları ve onların eserlerinden örnekler için Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan “Başlangıcından Günümüze Kadar Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları Antolojisi” (Ankara, 2000) adlı hacimli eserin 14, 15 ve 16. ciltlerine bakılmalıdır.
Kadınların Sosyal Hayata Katılması
Rejim, kadınların iş gücünden yararlanmak istiyor, bunun için onları geleneksel bağlardan koparmayı amaçlıyordu. Kadınlar evde kapalı kaldığı müddetçe gelenekselliğin sürdürücüsü olacak, yeni yetişecek nesiller de bundan etkilenecekti.
Kadını dönüştürme girişimleri Özbek ve Tacikler arasında büyük bir direnişle karşılaştı. Muhafazakâr özellikler gösteren Özbekler ve Tacikler kız çocuklarının okutulmasına direnç gösterdiler. Ancak, zorlamalarla da olsa sosyal hayatın bütün cephelerinde gerçekleştirilen uygulamalar sonunda Özbek kadınları kolhozlarda ve çeşitli memuriyetlerde görevler aldılar. Okullarda, kütüphanelerde, taşıtlarda, hatta yapı işlerinde bile kadınlar çalışmaya başladılar. Parti kademelerinde ve üst düzey görevlerde de kadınlar belli oranda temsil edildiler.
Bağımsızlık Sonrası Gelişmeler
Kerimov Dönemi
Sovyet sisteminin ani bir şekilde çökmesiyle İslam Kerimov Özbekistan’ın en güçlü siyasi lideri olarak ortaya çıktı. Kerimov ve etrafındakiler, 1 Eylül 1991’de Özbekistan’ın bağımsızlığını ilan ettiler. “Özbekistan Komünist Partisini” lağvettiler ve adını “Özbekistan Demokratik Halk Partisi” olarak değiştirdiler.
Bağımsızlığın ilk yıllarında, Özbekistan hâkimiyet sembollerini benimseyen kararlar aldı; 1992’de yeni anayasa kabul edildi, milli marş, bayrak ve para birimi belirlendi.
Özbekistan, demokrasiye dayandığını iddia etse de, hükümetin bütün kurumlarında Sovyet döneminden kalan uygulamalar devam etmektedir. Batı dünyasında ülkenin adı rüşvet, ifade hürriyeti ve dinî özgürlüklerin kısıtlanmasıyla gündeme gelmektedir.
Dış İlişkiler
Rusya ve ABD ile İlişkiler
Özbekistan, önceleri Rusya ile ekonomik entegrasyonu da içeren bir yakınlaşma gösterdiyse de, daha sonra Rusya’nın siyasi ve ekonomik yörüngesinden çıkmayı amaçlayan bir siyasete yöneldi. Rusya’ya karşı çekinceli bir dış siyaset izledi; bir taraftan Rusya’nın ülkedeki rolünün azalmasını isterken, diğer yandan Rusya ile olan ilişkileri koparmamaya gayret etti.
Nitekim son yıllarda İslam Kerimov, Rusya ile münasebetleri tamamen kesmeden yeniden ABD ile yakınlaşmaktadır. Bu bağlamda Özbekistan, Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Kollektif Güvenlik Örgütü Anlaşması Örgütü’ndeki üyeliğini dondurdu. Bir görüşe göre ordusunu NATO standartlarına göre düzenlemektedir.
Türkiye ile İlişkiler
1991’de Özbekistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülke Türkiye oldu. Türk ve Özbek liderleri ve aydınları birbirlerini tanırken, ilişkilerde hep bu duygusallık hâkim oldu. Karşılıklı ziyaretler, kültür ve ticaret anlaşmaları, protokoller birbirini takip etti.
Özbek muhalif lideri Muhammed Salih’in Türkiye’ye sığınması, Özbekistan’la olan ilişkilerin soğumasında önemli bir etken oldu.
Türkiye ve Türkistan arasındaki kültürel münasebetler 1920’li yılların ortasından itibaren kesilmiş gibi olsa da, Sovyet döneminde Türk yazarlarından bazılarının (Reşat Nuri, Nazım Hikmet, Aziz Nesin) eserleri Özbekçeye çevrilmişti. Bunlar daha ziyade Rusça tercümelerinden yapılan çevirilerdi. Bağımsızlıktan sonra muhafazakâr Türk yazarlarının eserleri de Özbekçeye kazandırıldı. Necip Fazıl Kısakürek, Mehmed Emin Yurdakul, Nihal Atsız, Yavuz Bahadıroğlu ve Yahya Akengin gibi yazarların şiirleri ve bazı eserleri çevrildi.
Bağımsızlıktan sonra Türk-Özbek kültür ilişkilerinin arttığı görülmektedir. Edebiyat alanında karşılıklı çeviriler yapıldı. Özbek yazar ve şairlerinin eserleri Türkçeye kazandırıldı. Abdullah Kadirî’nin Ötken Künler, Adil Yakubov’un Köhne Dünya, Uluğbey’in Hazinesi, Ibni Sina, Adalet Menzili ve Mukaddes, Aybek’in Nevai, Pirimkul Kadirov’un Yıldızlı Geceler, Hudayberdi Tohtabayev’in Sarı Devin Ölümü, fiükrullah Yusufoğlu’nun Kefensiz Gömülenler adlı eserleri Türkçeye çevrildi.
Ekonomi
Pamuk Siyaseti ve İktisadi Bağımlılık
Özbek ekonomisi, daha Çarlık döneminden başlayarak Rusya’ya bağımlı hâle getirilmişti. Çarlık hükûmeti, Amerika’ya olan pamuk bağımlılığından kurtulmak için Türkistan tarlalarını tamamen pamuk ekimine tahsis etmeye çalıştı.
Sovyet döneminde pamuk siyaseti artarak devam etti. Türkistanlıların yetiştireceği pamuğa karşılık olarak buğdayı güya Rusya verecekti. Yerli sanayi ve bez dokuma işleri durduğundan, Türkistanlılar, pamuk ektiği halde bundan elbise dikip giyemiyordu; bu konuda da Moskova fabrikalarına bağımlı hâle gelmişlerdi. Aral gölünü besleyen nehirlerin sularının aşırı kullanılması sonucunda göl kurumaya başladı ve bu da büyük bir çevre felaketine sebep oldu.
Özbekistan’ın İktisat Siyaseti
Özbekistan bunu kademeli bir şekilde yapmaya çalışmaktadır; Sosyalist ekonomiden birdenbire serbest piyasa ekonomisine geçmek yerine, bunu tedrici bir şekilde yapmayı ve tarım ağırlıklı ekonomiden sanayileşmiş bir ekonomiye geçmeyi hedeflemektedir. Kerimov bunu: “Yeni ev kurmadan eskisini yıkmayalım” sözleriyle dile getirmektedir.
İktisadi Sorunlar
Özbekistan dış yatırımları çekmek istemektedir. Fakat ülkeye yatırım yapan Batılı, Rus, Türk ve Uzak Doğulu firmalar caydırıcı sert uygulamalarla karşılaşmaktadırlar.
Büyük ölçekli, ciddi Batılı firmaların Özbekistan’da iş yapma imkânı yok gibidir. Bunun yerine, yerel şartlara kolay uyum sağlayabilen ve ilkeler konusunda esnek davranan orta ve küçük ölçekli girişimciler iş görmektedir. Fakat bu firmaların da bir garantisi yoktur. Çok iyi iş yapan bir firma, hükümet denetimiyle bir gecede darmadağın olabilmektedir.
Bağımsızlık Dönemi Kültür Hayatı
Sovyet Mirası ve Değişmeler
70 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında Özbeklerin önemli bir kültür değişimi yaşadıkları bir gerçektir. Yeni etnik kimliklerin oluşması ve lehçeler arasındaki farklılıkların sistemleştirilmesi siyaseti başarılı olmuştur. Sovyetlerin ilk zamanlarında birer kabile olan unsurlar, Sovyet kuramcılarının ve etnograflarının gayretleri sonucunda artık kendilerine ait etnik bir kültür ve edebi dillere sahiptiler.
Latin Alfabesine Geçiş
1993’te Özbekistan Latin alfabesine geçme kararı aldı. Yeni alfabe belirlenirken İngilizcedeki harfler esas alındı. Latin alfabesine geçiş, birdenbire değil, kademeli olarak yapıldı.
Yeni Tarih Yazımı
Tarih ders kitaplarının içeriğinde önemli sayılabilecek değişiklikler yapıldı. Rus işgali ve Stalin döneminde yapılan zulümler eleştirildi, Ceditçilerin katkılarına önemli bir yer ayrıldı. Sovyet tarihlerinde karalanan veya yok sayılan Ceditçi aydınlar, yeni tarih kitaplarında Türkistan milli uyanışının kahramanları olarak sunuldu.
Rus Kültürünün Gerilemesi
Rusça, klasik eserlere ulaşmanın ve dünya kültürü ile bağ kurmanın önemli bir aracıdır. Bağımsızlık döneminde Ruslaşmaya karşı bir tepki gelişmiş olsa da, Rusça her zaman prestijli bir dil olmuştur. Değişik etnik gruplar arasındaki iletişim dili bugün de Rusçadır.
Bu yüzden, 2000’li yılların ortalarında Rusça öğretilmesine önem verildi; Rusça ders saatleri arttırıldı.
Basın ve Yayın Hayatı
Sovyet döneminde sadece devlete bağlı bir basın vardı. Bağımsızlıktan sonra bu durum pek fazla değişmemiş gibidir. Bunun tek istisnası, 1980’li yılların sonunda görüldü. Kısa bir süre için bağımsız denilebilecek basın faaliyetleri görüldü. Fakat çok geçmeden gazeteler kapatıldı.
Günümüzde gazete ve dergi sayısı nüfusla karşılaştırıldığında oldukça az olup gazetelerin bazıları haftada beş gün, bazıları ise sadece iki gün yayınlanmaktadır; gazetelerin tirajı oldukça düşüktür.
Edebiyat
Edebiyat alanında, 1980’lerin ortalarından itibaren milli ve dinî eserler yazılmaya başlandı. 1990’lı yıllar, milliyetçilik, özgürlük ve Sovyet döneminde yasaklanan konuların ortaya çıktığı bir dönem oldu. Stalin yıllarında öldürülen, eserleri yasaklanan yazarların kitapları yeniden basılmaya başlandı. Bağımsızlıktan sonra yazılan edebi eserler içinde en iyileri düz yazı türündedir.
1990’lı yılların sonundan itibaren ortaya çıkan gelişmeler yazarları da etkiledi. Birçok yazar yazılarında ve şiirlerinde mevcut yönetimi övmek gereğini duymaktadır. Sovyet döneminde olduğu gibi, bugün de yayınlanan kitapların pek çoğunun ilk sayfasında devlet başkanının bir sözü alıntılanarak verilmektedir. Bilimsel kitapların dipnotlarına bakıldığında, ilk birkaç kaynağın devlet başkanının kitapları olduğu görülmektedir.