ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI II - Ünite 4: Çağdaş Özbek Edebiyatı-II Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 4: Çağdaş Özbek Edebiyatı-II

XX. Yüzyıl Özbek Edebiyatı

Sovyet Dönemi Özbek Edebiyatı

1920’li yıllarda Özbek edebiyatında romantik, realistik akımlar, mizahî eserler ve nazarî düşünceler öne çıkmaya başlamıştır. Yine bu dönemde sözlü edebiyat ürünlerine ilgi artmış, Ergeş Cuman Bülbüloğlu, Fazıl Yoldaşoğlu gibi ozanlar hakkında Hislet, Kemî, Aybek, Mirtemir çeşitli eserler vücuda getirmişlerdir.

1930–40 arasında eski ve yeni düzeni anlatan “Köken”, “Cantemir”, “TürkSib (Türkistan-Sibirya) Yollarında” gibi şiirler okuyucuyla buluşur. Bu devir Özbek şiirinde de yenilikler iyice ortaya çıkmıştır. Özellikle şiirlerinde Çolpan’ın tesirinde kalan Aybek, Sovyet döneminde dili en güzel bir şekilde kullanan şair ve yazar olarak bilinmektedir. Hamit Alimcan, Uygun, Osman Nasır gibi şairler şiire musiki inceliği, felsefî düşünce ve millî ruhu kazandırmalarıyla tanınırlar.

İkinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Özbek Edebiyatı

22 Haziran 1941’de Almanya’nın barış anlaşmasını bozarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ne karşı savaş başlatmasıyla bütün Sovyet halkları işgalcilere karşı savaşa hazırlandılar. Bütün güçlerini ve imkânlarını düşmanı mağlup etmek için seferber ettiler. Savaş sırasında Sovyetler Birliği âdeta büyük bir askerî kampa döndü. “Her şey cephe için her şey galibiyet için” savaş devrinin en önemli sloganı oldu.

Özbek halkı SSCB’deki diğer halklar gibi savaşa katıldı. 1941 – 1945 yılları arasında Özbekistan’dan 1 milyon 433 bin kişi cepheye gönderildi. Onların 500 bini savaştan dönemedi.

Bu dönemde Özbek yazarları, bir kısmı cephede diğer kısmı çalışma sahasında olmak üzere iki alanda savaş verdiler. Sultan Cora, Alim Şerefiddinov, Hasan Said, Nazir Safarov, İbrâhim Rahim, İlyâs Muslim, Perde Tursun, Zinnet Fathullin, Mamarasul Babayev, Mirzakelân İsmâilî, Mumtaz Muhamedov, Nazarmat, Adham Rahmat, Şuhrat, Sunnatulla Anarbayev, Cumaniyaz Şeripov, Düşen Feyzî, Adil Yakubov gibi elliden fazla Özbek şair ve yazarları doğrudan cephelerde savaştılar. Onlar bazen silah ile bazen de keskin kalemle düşmana karşı savaştılar.

Savaş yıllarında Özbekistan’da askerî konularda Ölim yavge (Ölüm Düşmana), Vatan üçün (1941), Merd oġıl (Mert Oğul, 1942), Özbekler , Vatan cânbâzlerige (Vatan Fedailerine), Özbekistân bahâdırları (Özbekistan Bahadırları), Ḳasem (Yemin, 1944) gibi edebî antolojiler yayımlandı.

Savaş döneminde Özbek sanatçılarla başka halklardan olan yazarlar arasındaki dostluk ve iş birliği ilerledi. Özellikle de savaş sırasında Özbekistan’da yaşayarak sanat eserleri ortaya koyan Alékséy Tolstoy, Anna Aḫmatova, Mikola Bajan, Pablo Tiçina, Andréy Malişko, Nikolay Pogodin, N. Vérta, Y. Kolas, B. Lavréntév, V. Simirnov, V. Lugovskiy, V. Yan, K. Çukovskiy,L.

Pérvomayskiy gibi Rus, Ukraynalı ve Beyaz Rus sanatçılar Özbek sanatçılarla iş birliği içerisinde oldular.

İkinci Dünya Savaşı döneminde Özbek şiirinde esas konu askerlik ve savunma olmuştur. Ġafur Ġulâm, Aybek, Hamit Alimcan, Uyġun, Şeyḫzâde, Zülfiye, Mirtemir gibi şairlerin savaş döneminde yazdıkları şiirlerinde vatana sevgi, düşmana nefret, halkların dostluğu, vatanseverlik, kahramanlık ve insan sevgisi kavramları samimiyetle ifade edil- miştir. Şarḳden bâreyâtirmen (Doğudan Gidiyorum, Ġafur Ġulâm), Âne ve oġıl (Ana ve Oğul), Ḳolıngge ḳurâl âl (Eline Silah Al) İşânç (Güven, H. Alimcan), Zafer yolları (Aybek), Küreş néçün (Mücadele Neden), Ceng ve ḳoşıḳ (Savaş ve Türkü, M. Şeyḫzâde) gibi eserleri örnek olarak gösterebiliriz.

Özbek savaş şiirleri hazinesine cephedeki şairler de katkı sağlarlar. Sultân Cora Sâġınıb (Özleyip), Sâġınçlı selâm (Özlem Dolu Selam) şiirlerini ordudayken yazmıştır. Manzum mektup şeklinde yazılan bu eserde şairin kendi çocuklarına hasretle ve içtenlikle hitap etmesi daha da anlam kazanır. Cepheci genç şair Hasan Said’in Cengçining ḳoşıḳları (Savaşçının Türküleri, 1942) seçilmiş eserlerine girmiş Biz Yéngemiz (Biz Yeneceğiz), Marş , Ḳasemyâd (Yemin) gibi şiirleri savaş meydanında yazılmıştır. Şair, bir şiiri hakkında “ Ben bu şiiri yazarken sağ elimde kalem ve sol elimde tabancanın horozu vardı. Çok uzaklarda yer gümbürdeyerek yarılıyordu. Yanan köylerden çıkan kara duman kıvrıla kıvrıla göğe yükseliyordu. ” diye açıklamıştır.

Savaş yıllarında Özbek nesri de dönemin şartlarına göre şekillendi. Cephe ile cephe gerisinin sağlam ilişkisini, düşmana karşı nefreti, vatan sevgisini yansıtmada Hamid Alim- can, Aybek, Sadreddin Aynî, Ġafur Ġulam, Kamil Yaşin, Maḳsud Şeyḫzâde gibi yazarlar toplumsalcılığın verdiği imkânlardan verimli olarak faydalanmışlar ve bu türün en seçkin örneklerini ortaya koymuşlardır. Hamid Alimcan’ın Men Özbek ḫalḳi nâmiden sözleymen (Ben Özbek Halkı Adına Konuşuyorum), Ġafur Ġulam’ın Ânalar (Analar), Sadreddin Aynî’nin Âna vatan (Ana Vatan), Aybek’in Ġalebe bahârı (Zafer Baharı) gibi eserlerini örnek olarak gösterebiliriz.

Aybek, Hamid Alimcan, Nezir Seferov, İbrahim Rehim, Nazarmed, Mumtâz Muhamedov’un hayat hikâyelerinde pek çok cephe olayı anlatılmıştır ve savaşçıların kahramanlıkları hikâye edilmiştir. Sedreddin Aynî, Ġafur Ġulam, Aydın, Kâmil Yaşin, Zülfiye, Perde Tursun, Zefer Diyar, Said Nazar hayat hikâyelerinde ise cephe gerisindeki kahramanları canlı sembollerle çizmişlerdir. Bu hayat hikâyelerinde cepheye gitmiş erkeklerin yerine de çalışan pamukçu kızlar, çocuklar ve ihtiyarların fedakârca çalışmaları anlatılmıştır.

Savaş yıllarında hikâye türünde özellikle Abdulla Ḳahhar ve Aydın birçok eser verdi. Abdulla Ḳahhar’un Asrârbaba, Ḫâtınlar (Kadınlar), Batırali, Aydın’in Umr sâvġası (Ömür Armağanı”), Ér yürek (Cesur Yürek) gibi hikâyelerinde savaş yıllarındaki hayatlar anlatılmaktadır.

Bu dönemde uzun hikâye (povest) türünün en iyi temsilcisi Abdulla Ḳahhar olmuştur. Dardaḳdan çıḳḳan ḳahramân ve Altın Yulduz (Altın Yıldız) hikâyelerinde Özbek savaşçıların düşmanla mücadelesi tasvir edilir. Yazar kendi eserinde Özbek halkı arasında yetişen savaş kahramanlarından Ḳoçḳar Turdiyev ve Ahmedcân Şükürov’u sembolleştirdi. Yazar onların sadece kahramanlıklarını anlatmakla kalmadı aynı zamanda psikolojilerine ve iç dünyalarına da yer verdi.

Savaş döneminde Özbek edebiyatında yalnızca bir roman yazılmıştır. Aybek’in Nevaî (1944) romanı Özbek edebiyatının savaş yıllarında elde ettiği en büyük başarılardan biri olmuştur.

Tiyatro eserini diğer edebî türlerden ayıran özellik, insanlara doğrudan ve güçlü olarak etki etme imkânına sahip olmasıdır. Savaş yıllarında halkı düşmana karşı ateşlendirmede, çocuklara vatan sevgisini ve kahramanlık hislerini aşılamakta tiyatronun gücü bir kez daha anlaşıldı. Bu dönemde, halkın savaş boyunca hayatının ve düşmanla mücadelesinin yansıtıldığı piyesler geniş yer tuttu: Özbekistân ḳılıcı (N. Pogodin, Hamid Alimcan, Uyġun, Sabir Abdulla), Devrân ata (Kamil Yaşin, Sabir Abdulla, Uyġun, Çustî), Ḳasâs (İntikam, Tuyġun, Emin Ömerî), Ana (Mirtemir, Smirnov) gibi eserler bu dönemin ürünleridir.

Genel olarak tiyatro eserleri savaş dönemi ihtiyaçlarına cevap verebildi. Örneğin, Özbekistân ḳılıçı (Özbekistan Kılıcı, 1941) müzikali devrin kahraman ruhunu hakettiği gibi yansıtmıştır. Piyeste cephe ve cephe gerisinin birliği, Özbek halkının hayatı, cesareti, sadakati, semboller yardımıyla ifade edilmiştir. Piyesin başkahramanı Özbek yiğidi Teğmen Arslan’dır. Ordu safında hizmet etmiştir. Özbek süvari bölüğünü düzenlemek için Özbekistan’a gelir. Bölüğü düzenleyip süvarilerle birlikte savaşa gider ve kahramanlık gösterir. Eserde, düşmana dehşet salmış Özbek süvari bölüğünün kılıçlı askerleri Özbekistan kılıcı olarak sembolleştirilmiştir.

Bu dönem Özbek tiyatro yazarları geçmişi, tarihî konuları da ele aldılar. Bunun sonucunda, Muḳanna (Hamid Alimcan), Ali Şir Nevaî (Uyġun ve İzzet Sultân), Mahmud Tarabî (Aybek), Celâliddin Mengübérdi (Maḳsud Şeyḫzâde) gibi tarihî piyesler ortaya çıktı. Kısacası, İkinci Dünya Savaşı yıllarında şiir ve nesir gibi tiyatro eserleri de gelişiminin bir kısmını tamamlamıştır.

Sovyet dönemi Özbek edebiyatının başarılı yazarlarından Musa Taşmuhammed Oğlu Aybek (1905–1968)  Taşkent’te doğar. Yazar hatıralarında annesi ve babası hakkında bilgi verirken, babasının dokuyucu ve bakkal olduğunu, annesinin ise boş zamanlarında sürekli kitap okuduğunu anlatır. Aybek önce eski mektepte, sonra yeni usul mektepte okur. 1930’da Orta Asya Devlet Üniversitesi’nden mezun olan Aybek 1935 yılına kadar aynı üniversitede öğretim üyesi olarak çalışır. Aybek Özbekistan Bilimler Akademisi’ne bağlı Dil ve Edebiyat Enstitüsü’nde (1934–1937), Özbekistan Eğitim Neşriyatında (1938–1941), Özbekistan Bilimler Akademisi’nde önemli görevlerde bulunur. Aynı zamanda Özbekistan Yazarlar Birliği başkanlığı ve “Şark Yulduzu”, “Özbek Tili ve Edebiyatı” dergilerinin başmuharrirliğini yapar. Aybek şiirleri, hikâyeleri, tarihî romanları, tercümeleri ve bilim- sel makaleleri ile Özbek edebiyatının yükselmesine büyük katkı sağlamıştır. Sovyet dönemi Özbek edebiyatının önemli hikâye ve kıssa yazarlarından biri olan Abdulla Kahhar (1907–1968) Hokand’da dünyaya gelir. İlkokul öğreniminden sonra 1919–1924 yılları arasında Hokand Pedagoji Yüksek okulunda okur. 1925 yılında Taşkent’e giderek “ Kızıl Özbekistan ” gazetesi ve “ Muştum ” dergisinde çalışmaya başlar. Orta Asya Devlet Üniversitesi’nin Pedagoji bölümünden mezun olan Abdulla Ḳahhar 1930 yılında Dil ve Edebiyat Enstitüsüne araştırma görevlisi olarak işe başlar.

Abdulla Ḳahhar, 1934–1937 yıllarında “ Şark Yulduzı ” dergisinde çalışır. 1938–1950 yılları arasında Özbekistan Devlet neşriyatında muharrirlik ve Özbekistan Yazarlar Birliği’nin başkanlığı görevlerinde bulunur. Yazıları “Kızıl Özbekistan”, “Yeni Fergana” gazetelerinde ve “Muştum” dergisinde 1920’li yıllarda yayımlanmaya başlar. Yazılarında Niş , Narın , Şilpik , Yelengayak gibi takma adları kullanır.

Sovyet dönemi Özbek edebiyatının önemli şair ve yazarlarından biri de Maksud Şeyhzâde (1908–1967)’dir. Şair Azerbeycan’ın Aktaş şehrinde doğmuştur Şair Bakû Darülmuallimin’inde eğitimini tamamladıktan sonra Dağıstan’da bir süre öğretmenlik yapar. Bu süre içerisinde Aktaş şehir gazetesinde Dağıstan Mektupları adlı seri makaleleri yazarak okuyucuların itibarını kazanır. Şeyhzâde’nin gerçek anlamda şöhret kazanmasında onun Neriman Hakkında Halk Masalları adlı manzum hikâyesi önemli rol oynamıştır.

Savaştan Sonraki İlk Yıllarda Özbek Edebiyatı (19451960)

Bu dönemde edebiyat ve sanatın gelişmesine engel olan çeşitli baskıların bulunduğunu söylemek gerekir. Komünist ideoloji kişilerin yaratıcılık yeteneğini açıkça boğmuş, ortadan kaldırmıştır. Şeyḫzâde, Said Ahmet, Şuhrât, Şükrüllah gibi yetenek sahipleri de haksız yere cezaevine konulup uzak yerlere sürgün edilmiştir. Aybek, Mirtemir, Turâb Tola, Mirkerim Asım gibi yazarlara haksız yere “millîyetçi” damgası basılmış, bu dönemde millî edebî mirasa ve folklora “nihilistik” yaklaşım ortaya çıkmıştır. Üretim faaliyetlerini “ konfliktsizlik teorisi ” güçlü bir şekilde etkilemiştir. Bu teoriye göre Sovyet hayatının sadece olumlu yönlerini göstermek, olumsuz veya zıt yönlerini göstermemek gerekirdi.

Burada önemli olan nokta savaştan sonraki ilk dönemde de Özbek Edebiyatı’nın farklı şekillerde müdahalelere rağmen gelişiyor olmasıdır. Bunu Özbek edebiyatı ve sanatının Moskova’da gerçekleşen üçüncü on günlük edebiyat haftası (“dekada”) tutanaklarından da anlamak mümkündür. Bu dönemde Özbek Edebiyatı’nın gelişmesinde Özbekistan Yazarlarının Üçüncü Kurultayı (1954) da olumlu rol oynamıştır. Kurultayda, “Özbek edebiyatının durumu ve onun görevleri” hakkında düşünceler dile getirildi ve üzerinde tartışıldı. Kurultayın hazırlık aşamasında Özbek edebiyatının güncel talepler doğrultusunda belli derecede gelişmesi ön görülmekle birlikte sanat ve edebiyatta süregelen hata ve eksiklikler de gözler önüne serildi.

Özetle, bu dönemde şiir türü, kendi konu alanını genişletme, gerçeğe uygun bir biçimde semboller yaratma, hayatın gerçekliğini sanatın gerçekliğine dönüştürme yolunda ilerledi. Fakat bu yıllarda şiir, özellikle, “destancılık” sosyalizm etkisinden kurtulamadı: dönemin olaylarını genellikle gereksiz yere övme ve ölçüsüz şekilde idealleştirerek anlatma gibi zararlı eğilimlerden uzaklaşamadı.

Özbek Sovyet edebiyatının usta yazarlarından biri Said Ahmed (1920-2007) Taşkent şehrinde doğdu. 1938-1941 yılları arasında Taşkent devlet pedagoji enstitüsünde oku- du. Edebiyata kısa hikâyeler yazarak başladı. O’nun usta bir yazar olarak yetişmesinde Ġafur Ġulam ve Abdulla Ḳahhar’ın etkisi büyüktür. Yazarın Ér yürek (1942), Ferġâna hikâyeleri (1948), Muhabbet (1949), Ḳ adrdân deleler (Kadirli Tarlalar, 1949), Çöl şamâlları (Çöl Rüzgârları, 1961), Anacânlar (Annecikler, 1962), Hazine (1963), Yo âtgenlerim ve Tâpgenlerim (Kaybettiklerim ve Bulduklarım, 1999), Ḳ âraköz Mecnun (2001), Kiprikta âlgan ân (Kirpikte Kalan Kan, 2003), Umrim bayâni (Ömrüm Beyanı, 2003) gibi eserleri vardır.

Özbek edebiyatının Sovyet dönemindeki önemli yazarlarından biri olan şair, yazar ve tercüman Şükrullah Yusufoğlu (1921) Taşkent’te doğar. İlköğrenimden sonra orta öğrenimini pedagoji meslekî okulunda devam ettiren Şükrüllah 1944’te Taşkent Pedagoji Enstitüsü’nden mezun olur. Taşkent Devlet Üniversitesi’nde araştırma görevlisi, Özbekistan Yazarlar Birliği’nde edebî danışman, devlet edebiyat neşriyatında müharrirlik görevlerinde bulunur.

İlk şiir kitabı olan Baḫt ḳânunı (Mutluluk Kanunı) 1939 yılında, Birinci defter 1944 yılında, Ḳalb ḳoşıḳları adlı şiir kitabı ise 1949 yayımlanır. Şair Çâllar (Yaşlılar, 1948) adlı manzum hikayesinde Sovyetlerin emekçi insana verdiği önemi anlatmaktadır.

Bağımsızlık Dönemi Özbek Edebiyatı (1991’den günümüze)

1991 yılının 31 Ağustos günü Özbekistan Sovyetler Birliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan eder. Özbekistan’ın tarihinde sosyal, siyasî, iktisadî ve manevî hayatında bütün olarak yeni bir devir başlar. Halkın siyasete ve dünyaya bakışında değişiklikler ortaya çıkar. Özbekistan’da devlet düzeni kökten değiştirilir. Demokratik anlayış temelinde hukuka dayalı bir devlet meydana getirilir. Bu değişim edebiyata da yansımıştır. Bu devirde, özellikle manzum eserlerde gelişmelere anında tepki vermek ve hakikate uygun eser yazmak eğilimi güçlendi. Sovyet devrinde insan hayatı üstünkörü bir şekilde gerçeğin üstü kapatılarak, süslenerek verilirdi. Oysa bağımsızlık devrinde hayatın hakikatleri bütün varlığı ile tasvir edilmeye başladı. Özbekistan’ın bağımsızlık meseleleri, memleket hayatını iyileştirme problemleri, sıradan insanı yüceltme gibi meseleler ön plana çıktı. Bu durum Abdulla Aripov, Érkin Vâhidov, Ḫalime Ḫudayberdiyeva, Rauf Parfi, Şevket Rahmân, Usmân Azim, Muhammed Yusuf, Ḫurşid Devrân, Cemâl Kemâl, Érkin Samandar, Barât Bâyḳâbilov, Aydın Ḫâciyeva gibi şairlerin eserlerinde açıkça görünmektedir. Şairler bağımsızlığı desteklemekteydiler.

Bağımsızlık devri şiirlerinde halkın millî özgürlük bilinci, geleceğe yönelik düşünceleri, uzak ve yakın geçmişten çıkarılması gereken sonuçlar samimiyetle yansıtılmıştır. Bu hususta Abdulla Aripov, Érkin Vâhidov, Azim Suyun, Usman Azim, Aydın Ḫâciyeva, Muhammed Yusuf, Şevket Rahmân, Ḫurşid Devrân ve diğer şairlerin 90’lı yıllardaki eserleri gösterilebilir. Bu şairlerin eserlerinde halkın mutluluklarını da kaygılarını da açıkça görülebilmektedir.

Bağımsızlık devri şiirlerinde Ḫalima Ḫudayberdiyeva, Aydın Ḫâciyeva, Tursunay Sâdiḳova, Gulçehra Corayeva, Ḫosiyat Bâbâmurâdova, Feride Afröz, Zülfiye Mominova, Zebâ Mirzayeva gibi şairler faal olarak gözükmektedirler. Onlar insan ve insanîlik, vicdan ve sadakat, vatanperverlik ve dostluk, ahlak-edep, sevgi-muhabbet hakkında bir dizi güzel eser yarattılar. Şiirlerde kadınların iç dünyası ve hayatlarındaki değişiklikler kaleme alınmıştır. Özbekistan ḫalk şairi Ḫalima Ḫudâyberdiyeva Bağımsızlık dönemi edebiyatının en iyi kadın şairlerden biri olarak kabul edilir. Onun Bular vatan ḳâruvulları (Bunlar Vatan Koruyu- cuları), Hüda degen memleketni (Tanrı diyen memleketi), Uluġ kun kelmaḳda (Büyük gün geliyor), Yangi yil câmini işḳ bilan toldır (Yeni Yıl Kadehini Sevgiyle Doldur) gibi şiirlerinde millî gelenek, görenek ve değerlerin toplum içerisindeki önemini vurgular. Bunun dışında destan, manzum hikâye ve manzum roman gibi yeni zamanın ruhunu yansıtan liro-epik eserler de yazılmıştır. Örneğin, Azim Suyun’un Özbekistan , Hurşid Devrân’ın Vatan hakıda yetti rivayet , Âmân Metcan’ın Neden men , Hebib Sadulla’nın Cerâhat , İkrâm Atamurod’ın Uzaḳlaşgen aġrıḳ , Cânibek Subhân’ın Rahatsız ruh , Abdumacid Azim’in Serbân destanlarında yakın geçmiş olayları, Sovyet devri faciaları, aydınlara yapılan işkenceler anlatılmıştır.

Sultan Akbariy, bu destanında hayatın gerçeklerini, özellikle 1938 yılında aydınları sürgüne gönderme vakalarını, halk ağzıyla ve halk dilinin zenginliklerinden faydalanarak anlatır.

Şükür Ḫâlmirzayev’in Âlaböci (1995) romanında hayatta hızla yayılan adaletsizlik, manevî bozukluk ustaca tasvir edilmiştir. Eserdeki vakalar Surḫânderyâ vilayeti Âlatâġ ilçesinde geçmektedir. Roman halkın son bir asırlık tarihine dair karakteristik olaylar hak- kındadır. Romanda yazar Surḫân ülkesinin tabiatını mahirane bir şekilde tasvir etmiştir. Kısacası, bağımsızlık devrinde Özbek edebiyatı, sosyalizm baskısından kurtulup hayatını yeniden, özgürce devam ettirme yoluna girmiş ve bu yolda başarılı eserler vermiştir.