ÇAĞDAŞ TÜRK ROMANI - Ünite 8: Türk Romanında Yeni bir Tarz: Biyografik Roman Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 8: Türk Romanında Yeni bir Tarz: Biyografik Roman

Biyografik Roman

Öyküleme ve betimleme tekniklerini kullanarak gerçek kişileri roman kurgusu içinde anlatan metinlere edebî biyografi ya da biyografik roman denir.

Biyografik romanlar, hem roman türünün kurmaca dünyasına ait nitelikler hem de belgesel özellikler taşır. Biyografinin nesnel bilgisi, romanın öznel kurgusuyla yoğrulur ve anlatmaya bağlı olay merkezli bir türün adı olur. Bir başka deyişle, biyografik romanda biyografi nesnel bilgiyi, roman ise kurmacayı temsil eder.

Biyografik Romanın Özellikleri

  1. Biyografik romanın en önemli sorunu, kurmaca bir dünya sunan romanı gerçekleri anlatmayı amaçlayan bir türün aracı kılmaktır. Bu durum, biyografik romanların diğer romanlara göre daha basit ve estetik yönden daha zayıf kalmasına yol açmaktadır.
  2. Biyografik romanlar, birkaç biçim denemesi dışında yazarın kurmaca bir dünya yaratma özgürlüğünü kısıtladığı için, yaratıcılık yönünden daha sınırlı metinler olarak değerlendirilmektedir.
  3. Romanı yazılan kişinin hayatına ilişkin belgelerin çok fazla olması, yazarın da bu belgelerin tamamına yer vermesi durumunda metnin romandan uzaklaştığı görülmektedir.
  4. Son yıllarda biyografik roman örneklerinin artışı, bireyleşme ve bireyin dün-yasını keşfetme çabasıyla ilişkilendirilmektedir.
  5. Biyografik roman, post-modern romanın türler arasında geçişlere izin verme, hatta türler arasındaki farkları ortadan kaldırma eğiliminin sonucu olarak kimi yazarların ilgisini çekmektedir.
  6. Kimi biyografik romanlar, dâhil oldukları tür konusunda kararsızlık sergilemektedir. Birkaç kitabın adında “roman” sözcüğüne yer verilirken, birçok kitapta hiçbir kayıt kullanılmamış, çok az sayıda kitapta ise “biyografik roman” ifadesine yer verilmiştir.
  7. Biyografilerin, soy ağacının tespiti, doğum, ilk, orta ve varsa yükseköğrenim gibi kronolojik sıra izleyen anlatımına karşılık; biyografik romanlar, her zaman kronolojik bir sıra takip etmemekte, hayattan kesitler seçilebildiği gibi, olaylar geriye dönüşlerle de aktarılabilmektedir.
  8. Biyografik romanlar bakış açısı yönünden de sınırlılık göstermekte, bu tür romanlarda anlatıcının genellikle üçüncü kişi olduğu görülmektedir.
  9. Biyografik romanlarda yazar, hayatını yansıttığı kişiyi seven, benimseyen ve onaylayan bir tutum sergilemekte, hayat hikâyesini anlattığı kişiye hayranlık duygularını saklamamaktadır.
  10. Biyografik romanlar genellikle hayatta son sözünü söylemiş, yani ölmüş kişiler üzerine yazılmakta, yaşadığı dönemi derinden etkilemiş bir kişinin, onu yakından tanıyan bir yazar tarafından tanıtılması ya da hatırlatılması amaçlanmaktadır.
  11. Biyografik roman yazarı, romanını yazdığı kişiyle öğretmen-öğrenci gibi meslekî; ebeveynevlat, dede-torun gibi ailevi ilişkiler içindedir.
  12. Biyografik romanların belgesel yönünü vurgulamak ya da güçlendirmek amacıyla kimi romanların sonuna romanı yazılan kişinin fotoğraf albümü konulmaktadır.

Türk Edebiyatında Biyografik Roman

Türkiye’de ilk biyografik roman 1932’de yazılır 1950’li yıllarda, ilk örnekler ortaya çıkar. Bu yıllar, biyografik romanın var olma ve emekleme dönemi olarak adlandırılabilir.

İlk Biyografik Romanın Örnekleri

Vâlâ Nureddin’in Baltacı ile Katerina (1928) romanı, bir ilk örnek olarak biyografik verilerden ziyade yazar muhayyilesinden beslenir.

Türk edebiyatında biyografi türünde asıl ilk örnek, Hasan Âli Yücel’in (1897¬1963) yazdığı Goethe: Bir Dehanın Romanı (1932) başlığını taşır. Romanın ön sözünde Yücel, bu romanın bir hayranlık duygusundan doğduğunu açıklar.

İlhan Selçuk’un (1925-2010) Yüzbaşı Selahattin’in Romanı, 1894’te doğan, askerlik çağında Çanakkale ve Balkan Savaşlarına katılan, Birinci Dünya Savaşında Iran ve Kafkas cephelerinde savaşan, 1919’da yirmi beş yaşında bir yüzbaşı olarak İstanbul’a dönen Selahattin Yurtoğlu’nun anılarından yola çıkılarak yazılmış biyografik bir romandır.

Halikarnas Balıkçısı (1886-1973), Uluç Reis (1962) ve Turgut Reis (1966) romanları da biyografik romanın sınırları içinde değerlendirilebilir.

Türk edebiyatında biyografik romanın ilk yetkin örneği, Oğuz Atay tarafından 1975’te kaleme alınır. 1990’lı yıllar biyografik romanın atılım yıllarıdır. Günümüz Türk edebiyatı olarak adlandırılan 2000’li yıllarda biyografik roman hem nicelik hem de nitelik bakımından dikkat çekici örnekler verir.

Biyografik Roman Modeli: Bir Bilim Adamının Romanı

Oğuz Atay imzalı Bir Bilim Adamının Romanı-Mustafa İnan (1975), Türkiye’de biyografik roman türünün en iyi örneklerindendir. Atay, romanda İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nden hocası olan Prof. Dr. Mustafa İnan’ın yaşam öyküsünü roman tekniğinin imkânlarını kullanarak anlatır. Aynı zamanda Mustafa İnan’ın şahsında bir dönemin idealist kuşağının hayatını yansıtır.

Romana vücut veren, taşradan çıkıp yükseköğrenim için İstanbul’a gelen ve deha özellikleri gösteren bir gencin üstün zekâsıyla büyük bir bilim adamı oluş serüvenidir.

1990’lı Yıllarda Türkiye’de Biyografik Roman

Necip Fazıl Kısakürek’in bitmemiş otobiyografik romanı Kafa Kâğıdı (1983) ilk örnekler arasında anılmayı hak etse de Türkiye’de biyografik romanın oluşum dönemi 1990’lı yıllara rastlar.

Necati Cumalı’nın, Viran Dağlar (1995) kitabı, Burçak Çerezcioğlu’nun, Mavi Saçlı Kız (1997) adlı romanı, Zeynep Oral’ın Tutkunun Romanı Leyla Gencer (1999) eseri, biyografik roman türüne ait örneklerdendir.

Günümüz Türk Edebiyatında Biyografik Roman ve Diğerleri

Biyografik roman türünün günümüz Türk edebiyatındaki önemli yazarları arasında Hıfzı Topuz, Ayşe Kulin, Beşir Ayvazoğlu, Attilâ İlhan, Sadık Yalsızuçanlar, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu gibi isimler sayılabilir.

Ayrıca Sultan 5. Murad’ın torunu Kenize Murad’ın De la part de la princesse morte adıyla 1987’de Fransızca olarak yazdığı, Gökçe Tuncer ve Nuriye Yiğitler tarafından 2002’de Saraydan Sürgüne adıyla Türkçeye çevrilen kitap da yazarın annesi Selma Sultan’la ilgili biyografik bir roman olarak listeye eklenebilir.

Meyyâle, Taif’te Ölüm, Paris’te Son Osmanlılar, Gazi ve Fikriye, Abdülmecit, Hava Kurşun Gibi Ağır romanlarıyla Hıfzı Topuz (1923-) günümüz Türk edebiyatının en fazla biyografik roman yazan ismidir.

Topuz, Meyyâle (1999) romanını büyük annesinin biyografisi üzerine yazar. Sultan Abdulaziz, V. Murat ve Abdülhamit dönemleri romanın tarihsel arka planını oluşturur. Rusların Kafkasya’ya saldırılarının artması üzerine İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Kafkas kökenli kadın ve çocukların Saraya alınması sorunu irdelenir. Çocuk yaşta satın alınarak İstanbul’a getirilen Kafkas kökenli Meyyâle’nin Saraydaki hayatı, evlilikleri, iktidar değişikliği sonucu gönderildiği taşrada yaşadıkları anlatılır. Bir yandan da Osmanlı devletinin çöküş nedenleri sezdirilir.

Hava Kurşun Gibi Ağır (2011) adlı romanı ise, 1920’lerden başlayarak şair Nâzım Hikmet’in hayat hikâyesini anlatır. Nâzım Hikmet on sekiz-on dokuz yaşlarında, işgal altındaki İstanbul’dan kaçmak isteyen bir genç olarak romana girer. Galatasaray Lisesi’nden sınıf arkadaşı ve yakın dostu Vâlâ ile birlikte, yanlarına aldıkları birkaç parça çamaşırla Anadolu’ya gitmeye karar verirler. İnebolu’ya doğru başlayan maceralı yolculukları, onları Karadeniz’e, Tiflis’e, oradan da Moskova’ya sürükler. Topuz, “Nâzım Hikmet’in Romanı” alt başlığını koyduğu kitapta ailesi ve yakın dostlarından dinlediği anılarla Nâzım’ın hayatını romanlaştırır.

Beşir Ayvazoğlu, Bozgunda Fetih Rüyası (2001) adlı biyografik romanında Beşir Ayvazoğlu (1953-), Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatının 1912-1922 yılları arasında-ki dönemini anlatır. Bir şair, öncü ve kurucu isim olarak dönemin edebiyat anlayışını şekillendiren Yahya Kemal’in portresini çizer. Dost ve arkadaş çevresi, öğrencileri, edebiyat dünyasındaki etkileriyle Yahya Kemal’in hayat hikâyesini dile getirir.

Günümüzün en çok okunan biyografik roman yazarlarından Ayşe Kulin (1941-), Adı Aylin, Füreya, Köprü, Veda ve Türkan adlı eserleriyle tanınır.

Ayşe Kulin’in, Adı Aylin (1997) adlı eseri, kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşa’ya kadar uzanan bir ailenin kızı olan, Aylin Devrimel’in fırtınalı hayatından kurgulanmış bir romandır. Yazarına İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nce verilen “yılın yazarı” ödülünü kazandırır.

Attilâ İlhan , on iki romanı içinde özellikle Allahın Süngüleri-Reis Paşa ve Gazi Paşa romanlarıyla biyografik roman türünde adı anılması gereken yazarlardandır.

Sadık Yalsızuçanlar , Gezgin, Cam ve Elmas, Şey-Bir Ömer Hayyam Anlatısı, Anka gibi romanlarıyla Sadık Yalsızuçanlar (1962-), son dönem Türk edebiyatında biyografik romanın dikkat çekici yazarları arasındadır.

Fatma Aliye: Uzak Ülke (2007) adlı eserinde Fatma K. Barbarosoğlu (1962-), ilk Türk kadın romancı Fatma Aliye’nin doğumundan ölümüne kadar bütün hayat hikâyesini anlatır.

Mehmed Niyazi (Özdemir), Nermin Bezmen, Atillâ Şenkon, M. Talât Uzunyaylalı, Hasan Öztürk, Naşide Gökbudak, İskender Pala, Sinan Yağmur diğer biyografik roman yazarlarındandır.