ÇALIŞMA EKONOMİSİ II - Ünite 1: Emek Mobilitesi ve Göç Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 1: Emek Mobilitesi ve Göç
Giriş
İnsanların iş bulmak veya daha iyi koşullarda çalışabilmek için bulundukları coğrafyayı değiştirmelerine göç adı verilir. Kısaca, “Göç, mobilitenin coğrafi mekân değişikliği içeren bir türüdür” demek mümkündür. Yapılan bu göçler emek (işgücü) hareketlerini oluşturmaktadır. Dünya ekonomisi ve siyasal yapıda ortaya çıkan yapısal dönüşümler göç hareketlerinin de yoğunluğunu, niteliğini ve yönünü etkiler.
Emek Mobilitesi
Piyasa hakkında bilgi sahibi olmak emek piyasalarında hareketliliğin temel nedenidir. Kişilerin eğitim, ailevi durum gibi kişisel özellikleri ile genel ekonomik durum, sermaye yatırım düzeyi gibi genel koşullar değiştiğinde emek mobilitesi meydana gelebilmektedir. Piyasadaki mevcut boş işler, bu işlerin ücretleri ve çalışma koşulları gibi özellikleri hakkında bilgi sahibi olan kişiler bu durumlarda çalıştıkları mesleği, işvereni, coğrafi bölgeyi değiştirebilmektedirler. İşverenler de işletmelerine has nedenler ya da genel ekonomik, sosyal, siyasal ve teknolojik değişmelerden kaynaklanan nedenlerle çalıştırdıkları işçilerin sayısını değiştirebilmektedirler. Emek piyasalarında hem işçi hem de işverenler değişen koşullara uyum sağlamaya çalışırken önemli ölçüde emek hareketliliğine neden olmaktadırlar. Emek piyasalarında bu emek hareketliliği “emek mobilitesi” olarak adlandırılmaktadır.
Emek mobilitesi (işgücünün hareketliliği); sadece işyeri değişimi, aynı yerleşim bölgesinde meslek değişimi, aynı meslekte coğrafi emek hareketliliği ve hem mesleki hem de coğrafi değişim olmak üzere dört farklı şekilde ortaya çıkmaktadır. kişinin çalıştığı işi değiştirmesi ya da terfi etmesi, aynı zamanda bu hareketliliğin coğrafi alan değişimini de içermesi emek mobilitesi kapsamında değerlendirilirken, göç aynı meslekte ya da farklı bir mesleğe geçerek yaşanılan coğrafi alanın değiştirilmesini kapsamaktadır. Bu durumda mobilite sosyal mobilite olarak da adlandırılmakta ve göçe nazaran daha geniş kapsamlı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Göç
Göç, bireyler ya da grupların yerleşmek amacıyla bulundukları yerden bir başka yere hareketi olarak tanımlanmaktadır. Göç, geçici yer değiştirme olabileceği gibi süreklilik de içerebilir. Göç yalnızca coğrafi alan değişimi değildir aynı zamanda ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve bireysel yönleri olan bir olgudur.
Uzaklık, zaman ve kalıcılık olmak üzere üç ölçütle tanımlanan göçün zaman boyutu konusunda sosyal bilimciler arasında bir görüş birliği bulunmamaktadır. Bazı yazarlar tarafından göç, bireylerin bir yıldan az olmamak üzere yaşadıkları ortamı değiştirmeleri olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu tanım mevsimlik göçler gibi çeşitli nüfus hareketlerini göç kapsamından çıkarmaktadır. Göç aynı zamanda insanların tek başına ya da gruplar halinde bir yerden başka yere gitmeleri olarak da tanımlanmaktadır. Göç, coğrafi alan değişiminin yanı sıra ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve bireysel yönleri olan bir olgudur. Göç alan ve veren bölgelerde tüm bu boyutlar farklı etkiler göstermektedir. Fiyat dışındaki bu değişkenlerde ortaya çıkacak bir değişim talep eğrisinde kaymalar meydana getirir.
Ülkeler arasındaki farklı demografik özellikler, kapitalizmin devresel krizleri, bölgeler arası gelir farklılıkları ve küresel olarak ekonomilerin yeniden yapılanması gibi temel nedenler göçe yol açmaktadır.
Göçün Demografik Nedenleri: Nüfus ve nüfusun özellikleri, gelişen bir ekonomide sosyal ve ekonomik sektörler arasındaki dağılımını etkilemektedir. Nüfus artış hızı, işgücü artış hızını belirleyen temel değişkendir. Gelişmiş ülkelerdeki çalışabilir nüfusun yetersizliği, işçi ücretlerinin yükselmesine neden olmakta, ücretlerdeki bu artışın uluslararası rekabet nedeniyle fiyatlara yansıtılamaması firma kârlarının düşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle işgücü açığı yabancı işçilerce kapatılmaya çalışılmıştır.
Göçün Ekonomik Nedenleri: Ülkeler ya da bölgeler arasında net ekonomik avantajlardaki farklılıklar asıl olarak ücretlerden kaynaklanmaktadır. Daha yüksek ücret arayışı göçün temel ekonomik nedenlerinden biri olarak ön plana çıkmaktadır. Daha iyi iş imkânları, kendisinin ve ailesinin yaşam standardını yükseltme arzusu gibi nedenler ekonomik faktörler arasında sayılır.
Göçün Siyasal ve Sosyal Nedenleri: Bireyler, çocuklarına daha iyi eğitim imkânı sağlayabilmek, akrabalarıyla yakın olmak, dini özgürlüklerini kullanmak gibi nedenlerle de göç kararı verebilmektedirler. Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri nedeniyle haklı bir zulüm korkusuyla vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişiye mülteci denir. İlgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişilere ise sığınmacı denir.
Göçün Doğa Olaylarından Kaynaklanan Nedenleri: Tarihsel olarak deprem, sel, heyelan, volkanik patlama ve fırtına gibi olumsuz doğa olayları nedeniyle insan topluluklarının göç ettikleri bilinmektedir. Günümüzde de küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gibi çevresel sorunlar, kitlesel insan göçlerine yol açmaktadır.
Akademik çalışmalarda yönüne göre göçler iç ve dış göç olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Bu ayrım ülke sınırlarının geçilip geçilmemesine bakılarak yapılmaktadır. İç göç kavramından; bir ülke içinde bölge, kent, kasaba, köy gibi bir yerden diğerine yerleşmek amacıyla yapılan nüfus hareketleri anlaşılmaktadır. Dış göç ise; uzun bir süre çalışmak ya da yerleşmek amacıyla bir ülke sınırlarını aşarak yapılan nüfus hareketidir.
Karar verme açısından göçler ikiye ayrılır. Gönüllü göçler, yenilik yapma isteği, macera arama, geleceği garanti altına alma isteği sonucunda ortaya çıkmaktadır. Zorunlu göçler ise kişileri yaşadıkları bölge ya da ülkeyi terk etmeye zorlayan koşular sonucu ortaya çıkan göçlerdir.
Göçler, göç eden kişilerin niteliklerine göre iki türe ayrılır. Eğitim düzeyi düşük ve belli bir mesleği yapabilme konusunda eğitimi olmayan kişilerin göçü vasıfsız emek göçü olarak adlandırılmaktadır. Düşük vasıf düzeyindeki emek göçünün yanı sıra yüksek düzeyde eğitime ve buna bağlı niteliklere sahip işgücünün daha iyi yaşam ve çalışma koşulları sunan ülkelere gitmesi durumu söz konusu olmaktadır. Bu durum ise beyin göçü olarak tanımlanmaktadır
Göçün Sonuçları
İç ve dış göçün çeşitli açılardan olumlu ve olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Bu kısımda göçün sonuçları özellikle emek göçü bakımından analiz edilmektedir. Emek göçünün bireysel sonuçları ile toplam ekonomi bakımından ortaya çıkan sonuçlar göç alan ve göç veren bölgeler açısından incelenebilir.
Göç eden kişi bakımından sonuçlar: Belirsizlik ve eksik bilgilenme, gelir artışlarının zamanlaması, gelir farklılıkları, eşlerin gelirleri, iş kayıpları nedeniyle meydana gelen ücret azalmaları göçün, göç eden kişi bakımından sonuçlarını oluşturmaktadır:
- Belirsiz ve eksik bilgilenme
- Gelir artışlarının zamanlaması
- Gelir farklılıkları
- Eşlerin gelirleri
- İş kayıpları nedeniyle ortaya çıkan ücret azalmaları
Göçün toplam ekonomi bakımından sonuçları: Ücret farklılıkları ve etkinlik üzerindeki sonuçları; göç alan ve veren ülke gelirleri üzerindeki etkiler, göç alan bölge işçilerinin gelirleri üzerindeki etkileri, göç alan bölgede işadamları gelirleri, kamu hizmetleri finansmanı, ödemeler dengesi üzerindeki etkileri göçün toplam ekonomi bakımından sonuçlarıdır:
- Göç veren gölge açısından sonuçları: Nüfusun belli bir kısmının başka bir ülkeye göç etmesi olumlu ve olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Yoksulluğun azalması, iç tasarrufların artması olumlu sonuçlarken nitelikli işgücü kaybı olması olumsuz etkilerdendir.
- Göç alan bölge açısından sonuçları: Milli gelir artışı ve artan üretime dayalı olarak refah artışı olumlu sonuçlarken ücretlerin azalması ve sosyal tepkiler olumsuz etkilerdendir.
Göç Teorileri
Göçün farklı boyutlarının, göçü ortaya çıkaran nedenlerin ve göçün sonuçlarının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunan farklı teoriler vardır. Bu teoriler birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Göç sürecinde etkili olan çeşitli belirleyiciler ekonomik, sosyal ve politik etkileri ile göç teorilerinde ele alınmaktadır
Mikro Düzeydeki Teoriler
Mikro düzeydeki teoriler rasyonel kabul edilen bireylerin fayda-maliyet hesabı yaparak elde etmeyi umdukları net kazanç üzerinden göç etmeye ya da etmemeye karar verdikleri durumu analiz etmektedir. Mikro düzeydeki teorilerde analizin temel ekseninde birey ve bireyin tam bilgiye dayalı ve rasyonel olarak aldığı kararlar bulunmaktadır:
Fayda-maliyet Yaklaşımı: 1960’larda Lewis’in “İkili Ekonomide Kalkınma Teorisi” Rannis, Fei, Todaro ve Borjas tarafından geliştirilmiştir. Neo-klasik iktisat teorisinden yola çıkan bu teoride göçün bireysel belirleyicilerine dayalı mikro yaklaşımı ve göçün yapısal belirleyicilerini açıklayan makro yaklaşımı bulunmaktadır. Neo-klasik ekonominin mikro modeline göre;
- Uluslararası göç hareketleri farklılıkların algılanmasına dayalıdır.
- Diğer faktörler eşitken; öğrenim, deneyim, işbaşı eğitimi, yabancı dil bilgisi, beceriler gibi beşeri sermaye özelikleri gidilecek yerde iş bulma olasılığını arttırmaktadır.
- Göç masraflarını düşüren bireysel özellikler, toplumsal koşullar ve teknolojiler sonucu göç kazanımları artmaktadır. Dolayısıyla uluslararası göç hızlanmaktadır.
- Ülkeler arası göç akımları bireysel fayda-maliyet hesabına dayalı analizlerin toplu sonucudur.
Neo-klasik ekonominin makro modeline göre;
- Ülkeler arası demografik, sosyal ve ekonomik farklılıklar göçe neden olmaktadır;
- İşgücü gönderen ve kabul eden ülkelerin işgücü piyasaları hükümetlerce kontrol altına alınmalıdır.
- Vasıfsız işçinin göçü ile yüksek vasıflı işgücü arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır.
- Ülkeler arasındaki ücret farklılıkları ortadan kalktığında göç de son bulmaktadır.
Göçün Yeni Ekonomi Teorisi: Bu teoriye göre göç bir aile stratejisidir. Göçün Yeni Ekonomi Teorisine göre;
- Bireyler göç kararı verirken sadece kendi çıkarlarını değil, ailelerinin çıkarlarını da düşünmektedirler.
- Gelir şoklarını aşabilmek ve yatırım yapabilmek için aile üyelerinin desteği gereklidir.
Her ikisi de mikro teorilerden olan Neoklasik Teori ve Göçün Yeni Ekonomi Teorisinin aralarındaki temel farklılıklar, göç kararını kimin verdiği (birey ya da hanehalkı), gelirin ve risklerin nasıl hesaplandığı gibi noktalardadır.
Orta Düzeydeki Teoriler
İlişkiler ağı teorisi:
Göçü açıklamaya çalışan güncel teorilerden biri olan “İlişkiler Ağı Teorisi” ya da kısaca “Ağ Teorisi” Meyer (2001), Vertovec (2002), Massey (2003), Faist (2003) ile Castels ve Miller (2003) gibi pek çok araştırmacının çalışmalarında yer almaktadır. Göçmen ağları göçü kolaylaştıran kurumsal mekanizmalardır. Ağ teorisinin orta düzey olarak ele alınmasının nedeni mikro ve makro yapılar arasında bağ kurmasıdır. Göçmenler ve yeni göçmenler ile göçmen adayları arasındaki arkadaşlık, akrabalık vb. bağlar göçün maliyetlerini ve riskleri azaltmaktadır. Göç kendi kendini sürdüren bir süreçtir.
Kümülatif Nedensellik Teorisi: Kümülatif Nedensellik Teorisine göre her göç, onu izleyen göç etme kararının verileceği toplumsal çevreyi değiştirmektedir. Her göç hareketinin kendinden sonraki göç hareketlerini kümülatif biçimde etkilediğini savunan görüşe göre göçü etkileyen sekiz faktör söz konusudur. Bunlar;
- Gelir dağılımı,
- Toprak bölüşümü,
- Çalışmanın toplumsal anlamı,
- Üretim yapısı,
- Tarımın örgütlenme biçimi,
- Göç ilişkiler ağının yaygınlık ölçüsü,
- Kültür, Beşeri sermaye dağılımı.
Göç Sistemleri Teorisi: Göç Sistemleri: Teorisinde; belli ülkeler arasında mal, sermaye ve emek hareketlerinin yoğunluğu ile karakterize olmuş bir sistemin varlığından söz edilmektedir. Teori göç olgusuna uluslararası ilişkiler çerçevesinde, ekonomik ve politik temelli olarak yaklaşan kuramsal bir çerçevedir.
Yapısallaştırılmış Yaklaşım: Ağ teorilerinin ve diğer orta düzey yaklaşımların belirsiz olması ve her topluma uygulanmasının zor olması sonucu Giddens tarafından geliştirilmiş bulunan yapı-ajan kavramsallaştırması temelinde yükselen “göçmen teorileri” kavramları ile uluslararası emek göçünü açıklama çabasında olan bir yaklaşımdır.
Makro Düzeydeki Teoriler
İkili İşgücü Piyasası Teorisi:
İkili işgücü piyasası teorisi 1960’lı ve 1970’li yıllarda çalışma ekonomistleri tarafından yoğun olarak tartışılmaya başlamıştır. Geleneksel hipotezi Leo Rogin’in 1956 tarihli bir çalışmasına dayanan ve özünde mikro bir durumu yansıtan ve beşeri sermayeye dayalı olan bu teoride işgücü piyasalarının iki bölüme ayrıldığı varsayılmaktadır. Sanayi toplumlarında yaşanan göçün yapısal enflasyon, çalışma güdüleri, işgücü arzının sınırsız olması ve göç akımının tükenmezliği gibi dört temel özelliği bulunmaktadır.
Dünya Sistemi Teorisi: 1970'li yıllarda Wallerstein, Amin, Galtung, Castle ve Kosack tarafından ortaya atılmıştır. 1980'li yıllarda Castles, Sassen ve Portes tarafından da geliştirilmiştir. Bu teori Karl Marx, Annels Okulu ve Bağımlılık Okulu’nun görüşlerine dayanmaktadır. Entelektüel köklerini Marksist Politik Ekonomiden alan Dünya Sistemleri Teorisinde dünya ekonomisinde ekonomik ve siyasi gücün eşitsiz dağılımına vurgu yapılmaktadır. Teoriye göre göçün temel nedeni; 16. yüzyıldan itibaren gelişen ve genişleyen dünya piyasalarındaki merkez, yarı-çevre ve çevre bölünmüşlüğü içindeki mesleksel hiyerarşidir. Yüksek düzeyde nitelik gerektiren işler aynı zamanda büyük sermaye birikimi gerektirdiğinden merkez bölgelerde toplanmıştır. Buradaki sermaye birikimi gereksinimi beşeri sermayeyi de kapsamaktadır. Bankacılık, finans, yönetim ve profesyonel hizmetler gibi alanların gelişmiş olduğu merkez ülkelerdeki şehirler yaratmış oldukları yüksek refah düzeyi ile emek faktörü için çekici faktörlerin yoğunlaştığı alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. İleri teknoloji içeren sektörler merkezde yer alırken ağır sanayi üretimi de gelişmekte olan ülkelere kaydırılmaktadır. Bu teoriye göre göç; sermayenin belli merkezlerde birikmesinin bir sonucudur. Ekonomiler arasındaki eşitsizliklere dayalı olan bu teoride “merkez-çevre” ya da “gelişmiş-az gelişmiş” ülkeler arası sömürüye dayalı bir yaklaşım olan merkez-çevre yaklaşımında göçmen işçi gönderen ülkelerin kaynaklarının gelişmiş ülkeler lehine kullanılması söz konusudur.
İtici ve Çekici Güçler Yaklaşımı: 1966 yılında Everett Lee tarafından “A Theory of Migration” isimli çalışma ile formüle edilmiştir. İtici güçler ve çekici güçler yaklaşımı, kaynak bölgede iticiliğe ve göç edilecek alanlarda çekiciliğe neden olan faktörler üzerine kuruludur. Bu yaklaşım E. G. Ravenstein’in (1885, 1889) “Göç Kanunları” adlı çalışmasına dayanır. Göç kanunlarına göre bireyler ekonomik fırsatların az olduğu yerlerden, çok olduğu yerlere doğru göç ederler. Teoriye göre hem gidilmesi düşünülen hem de yaşanılan yerde, itici ve çekici faktörler bulunmaktadır. İtici ve çekici faktörler;
- Yaşanılan yer ile ilgili faktörler,
- Gidilmesi düşünülen yer ile ilgili faktörler,
- İş ile ilgili engeller,
- Bireysel faktörler.
Beşeri Sermaye Yatırımı Olarak Emek Göçü
Bireyler kendi faydalarını maksimize etmek isterler. Bu nedenle bir arama süreci içine girer ve kendilerine en yüksek faydayı sağlayacak bölgeleri seçerler. Rekabet halinde olan göç alıcısı ülkeler, bireyin karşılaştırma yaptığı ve seçim yapacağı göç tekelleri oluştururlar. Bu kapsamda; Bireysel Göç Kararı ve Ailenin Göç Kararı olmak üzere iki temel karar durumu söz konusudur. Her iki durumda da birey ya da aile katlandıkları maliyetler sonucu yaşamboyu gelirlerini ne düzeyde arttırıp net kazanç elde edecekleri konusu ile ilgilidirler. Emek Göçünün Belirleyicileri; yaş, medeni durum, aile büyüklüğü, eğitim ve uzaklık olarak sıralanabilir.