ÇALIŞMA HAYATINDA BİLİŞİM, BELGE YÖNETİMİ - Ünite 5: Sözlü ve Yazılı Anlatım ile İlgili Kavramlar Özeti :
PAYLAŞ:Ünite 5: Sözlü ve Yazılı Anlatım ile İlgili Kavramlar
Giriş
İnsanoğlu için kendini karşısındakine doğru biçimde anlatmak günlük yaşamda gereksinim duyulan en temel becerilerden biridir. İnsanın kendini ifade etmesi bazen sözlü bazen de yazılı olarak amaçlı bir biçimde gerçekleşir.
Anlatımla İlgili Temel Kavramlar
Çok genel olarak, anlama bir olayın, nesnenin; duyulan, okunan, görülen olayların, bilgilerin kavranması iken; anlatma zihindekilerin başkasına söz ya da yazı ile aktarılması eylemidir. Anlatım ise duygu ve düşüncelerin söz ya da yazı ile açıklanmasıdır. Anlatımın bu iki ögesi olmadan anlaşma olmaz. Dil becerileri bağlamında baktığımızda dinleme ve okuma anlamayı gerektirirken; konuşma ve yazma anlatmayı gerektirir. Öte yandan insanoğlu önce sözlü dili, dinleme ve konuşmayı, edinir; eğitimle birlikte yazılı dili, okuma ve yazmayı, öğrenir. Bu aşamadan sonra da sözlü ve/veya yazılı dili farklı amaçlarla sürekli olarak kullanır. İyi bir anlatımın gerçekleşebilmesi için öncelikle anlatımın özelliklerini ve ögelerini bilmek gerekmektedir.
Anlatımın Temel İlkeleri
Doğru ve etkili bir anlatımda bulunması gereken bazı ilkeler vardır. Bu ilkeler farklı kaynaklarda benzer biçimde şöyle belirtilmektedir: Doğallık, açıklık, özlülük, akıcılık, doğruluk, tutarlılık, özgünlük.
Doğallık: Anlatımda doğallık, yapmacıklıktan uzak, yalın ve içten bir dil kullanımını ifade eder. Sözlü anlatımda doğallık, konuşmacının yapmacık sözcük tercihleri ve vurgulara başvurmadan iletmek istediği mesajı karşısındakilere ulaştırması ile mümkün olabilir.
Açıklık: Anlatımda açıklık, iletilmek istenen mesajın anlamı bakımından açık olunmasının gerekliliğini ifade eder. Bunun için anlaşılmaz karmaşık sözcükler kullanmaktan kaçınılmalı, konu olabildiğince açık ve anlaşılır biçimde aktarılmalıdır.
Özlülük: Anlatımda özlülük, söz ya da yazının gereksiz biçimde uzatılmaması ile sağlanır. Gereksiz sözcük kullanımı anlaşılmayı güçleştireceği için anlatımda kısa ve özlü ifadeler tercih edilmelidir.
Akıcılık: Anlatımda akıcılık, anlatımda kesintinin ve tutukluğun olmamasıdır. Akıcı bir anlatım için konuya hakim olma ve yeterli söz dağarcığına sahip olma, anlamca bir engele takılmadan akıp giden cümleler kurma önemlidir.
Doğruluk: Anlatımda doğruluk cümlenin dil kurallarına uygun olması ile sağlanır. Doğru cümlede özne yüklem uyumuna dikkat edilir, ekler yerli yerinde kullanılır, sözcükler doğru seçilir. Sözlü anlatımda vurgu ve tonlamaya; yazılı anlatımda noktalama işaretlerinin ve yazım kurallarının doğru kullanılmasına özen gösterilir.
Tutarlılık: Anlatımda tutarlılık, söylenenlerin ya da yazılanların önceki anlatılanlarla çelişmemesidir.
Özgünlük: Anlatımda özgünlük konuşanın ya da yazarın birikimlerini, yetilerini yansıtan, başkalarını taklit etmeyen kendine özgü olan anlatımdır. Dili kullanmadaki kıvraklık, esneklik, geniş söz dağarcığına, atasözlerine, deyimlere egemen olma özgünlükte önemlidir.
Anlatımın Temel Ögeleri
İletişimin gerçekleşmesi karşılıklılığın gerekli olduğu bir anlatım sürecidir. Anlatım sürecinin anlaşılabilmesi için anlatımın ögelerinin bilinmesi gerekir.
Kaynak: Kaynak anlatımı başlatan kişidir. Sözlü anlatım için konuşan kişi iken yazılı anlatım için yazardır kaynak. Anlatım süreci yapısı gereği öncelikle duygu, düşünce, görüş, bilgi ve gereksinimlerini iletmek isteyen bir kaynağı gerektirir. Anlatımın istenilen düzeyde olması için kaynağın bazı özellikleri taşıması gerekir. Bu özelliklerin başında karşı tarafa uygun, açık ve anlaşılır ileti oluşturmak ve bu iletiyi en iyi en etkili biçimde karşıya ulaştırmak ve karşı taraftan gelen bildirimi doğru anlayıp değerlendirmek gelir.
Alıcı: Kaynak tarafından gönderilen sözlü ya da yazılı iletiyi anlayan ve anladığını göstermek yoluyla ortak anlam paylaşımını gerçekleştirmeye çalışan kişidir. Anlatım sürecinin anlama boyutunda olan alıcının toplumsal statüsü, düşünceleri, inanç ve tutumları, deneyim ve birikimleri ve etkin dinleme ve okuma becerileri iletiyi anlamlandırmasında etkilidir.
İleti: Herhangi birisiyle (alıcı) iletişim kurma amacında olan bir kişinin (kaynak) tasarılarının, düşüncelerinin ya da duygularının sözlü ya da yazılı biçimidir. Gerek sözlü anlatımın gerekse yazılı anlatımın temeli ileti ya da konudur. İleti, günlük olaylardan olabileceği gibi, toplumsal gerçeklerden, sorunlardan, bilim ve teknolojiden, sanattan, edebiyattan kısacası yaşamın her kesitinden olabilir. Bu nedenle iletinin içeriğini sınırlandırmak güçtür. Ancak kaynak ile alıcı arasında köprü işlevi gören ileti, anlaşmanın başarısını büyük ölçüde belirler. Bu nedenle alıcıya ne denli ulaşırsa anlatım da o ölçüde başarılı olur.
Dil: Dil, farklı işaret sistemlerinin oluşturduğu sistemli bir dizge ve insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araçtır. Belirli işaret dizgelerini bünyesinde bulunduran dil olmadan iletişim de olmaz. Anlatımın amacı insanların kendilerini ve yaşamış oldukları dış dünyayı anlama ve anlatma isteğine dayanır. Böylelikle insan düşüncelerini sözlü ya da yazılı dilin kuralları sayesinde anlamlı iletiler haline getirip anlatır ya da anlamlandırır. Dil ve onun kuralları olmazsa hiç bir bilgi, duygu ve düşünceyi tam olarak anlatmak olanaklı değildir. Dilin eksik ya da yanlış kullanımı, anlamlandırma sürecinin aksamasına neden olurken, doğru ve anlamlı bir şekilde kullanımı iletişimi güçlendirmekte ve onu etkin kılmaktadır. Bu yüzden sağlıklı bir iletişimin gerçekleştirilebilmesi, dilin doğru ve etkin bir şekilde kullanımı ile doğru orantılıdır.
Sözlü Anlatım
Sözlü anlatım insanın karşısındakine dileklerini, duygularını, düşüncelerini sözlü olarak anlatması eylemidir. Ana dilinde sözlü anlatımın anlatma boyutunu konuşma, anlama boyutunu ise dinleme oluşturur.
Konuşma
Konuşma, insanın duygularını, düşüncelerini sese dayalı bir dizge hâlinde sunması, başka bir deyişle anlamlı parçalara dönüştürülmüş seslerden yararlanarak düşüncelerini ifade etmesidir. İnsan için konuşma, temel gereksinim oluşunun yanı sıra yine insanın çevresiyle ilişkilerini kolaylaştıran veya zorlaştıran bir araçtır. Konuşmada kullanılan dilin bir toplumsal bir de bireysel yönü vardır. Aynı dili kullanan şairlerin, hikâyecilerin, gazete yazarlarının, televizyon yorumcularının okuyucu veya dinleyici üzerinde oluşturdukları etkinin birbirinden farklı olması da dil ve söz arasındaki bu ayrım ile ilişkilidir. İnsanların konuşmalarında tercih ettikleri sözcükler ve bu sözcükler aracılığıyla oluşturdukları ifadelerin ardında şüphesiz birey olarak yetişme ortamları, aldıkları eğitim, sosyolojik ve psikolojik koşulları belirleyicidir
Kişilerin doğru ve etkili konuşabilmeleri için edinmeleri gereken alt beceriler; Türkçedeki seslerin doğru söylenmesi, konuşma sırasında vurgunun anlam yaratıcı işlevinden yararlanma, tonlamadan yararlanma, konuşmada “kavşak” ve “durak” gibi anlamı belirleyici söyleyiş özelliklerinden yararlanma ve akıcılığı sağlamak için ulamadan yararlanma olarak sıralanabilir.
Türkçedeki seslerin doğru söylenmesi: Konuşma sesleri, akciğerlerden başlayıp ağız ve burunda sona eren solunum yollarında sıralanmış organlara çarpıp veya sürtünüp seda hâline geldikten sonra en son olarak bir kalıptan, engelden geçip ağızdan çıkan titreşimlerdir. İnsanın çıkarttığı seslerin sözcük seslerine dönüşmesine boğumlanma denir.
Konuşma sırasında vurgunun anlam yaratıcı işlevinden yararlanma: Vurgu, sözcüklerde ve sözcük öbeklerinde bazı hecelerin, cümlenin bütününde de bazı sözcüklerin diğerlerine göre daha yüksek tonda seslendirilmesidir. Her dil, kendi ses dizgesine bağlı olarak kimi heceleri baskılı söyleyişlerle anlamın oluşmasına yardımcı olur. Yapılan vurguların doğru ve yerinde olması konuşmanın dinlenir ve anlaşılır olmasında önemlidir
Dilimizde sözcük vurgusuyla ilgili bazı temel ilkeler şöyle belirlenebilir:
- Tek heceli sözcükler vurgusuzdur. “Gel-, koş-, bir, yaz, çok, kaş, kan, al, yan, dar” gibi tek heceden oluşan sözcüklerin söylenişinde vurgu yapılmaz.
- Çok heceli sözcüklerin vurguları, genel olarak son hecede yapılır. Arkadaş lar , yar ın okulumuz un açılışı yapıla cak . Öğrenci ler de bura da olsun lar ... gibi.
- İki heceli yer adlarında vurgu ilk hecede yapılır. Ağ rı, Niğ de, Ri ze, Bur sa, Art vin gibi.
- Çok heceli yer adlarında da ikinci hecedeki ses sayısı birincidekinden çok ise vurgu ikinci hecededir. Örneğin; De niz li, Ma la tya, An tal ya gibi.
- Ekler, genel olarak, sözcük vurgularını üzerlerine çeker. Göz, göz lük , gözlükçü, gözlükçü lük , ev, ev ler , evleri miz , evlerimiz de gibi sözcüklerin sonlarında yer alan eklere vurgu yapılır.
Olumsuzluk eki “ -me, -ma ”, soru edatı “ mi, mı, mu, mü ”, sözcüğe küçültme anlamı katmayan “- ce ” eki vurguyu kendinden önceki heceye aktarır. Ahmet git medi. Burak uyu du mu? Siz ce in san ca yaşamak hakkımız değil mi? gibi.
- Geniş zamanlı eylem kiplerinde olumsuzluk eki -me vurgulanır. Yaşadıklarını bize hiç anlat maz .
- “ki” ve “de” bağlacı, vurguyu kendinden önceki sözcüklere iter. Ancak “-ki” ve “-de” eki vurguyu üzerine çeker. “Anla tın ki biz de öğrenelim.” Cümlesinde bağlaç olan “ki ve de” vardır. “ Bende ki bu öğrenme isteği sen de olsa her şey başka olurdu.” Cümlesinde ise “-ki ve -de” ektir.
Konuşma sırasında tonlamadan yararlanma: Titreşen, ses veren varlığın titreşim sayısının az ya da çok oluşuna tonlama denir. Tonlama, iletilmek istenen mesajın, duygunun doğru şekilde dinleyiciye ulaşmasına, dinleyici üzerindeki etkisinin artmasına yardımcı olur. Tonlama aracılığıyla, konuşmanın içeriğine uygun coşkun, güçlü, kesin, yumuşak, hassas duygular dinleyiciye iletilir. Konuşma sırasında çeşitli duyguları belirtmek için sesin yükseltilip alçaltılması, sesin ezgi lenmesi, dinleyenin dikkatinin konuşmanın ilgili yerine yönlendirilmesinde etkilidir. Konuşman kişi cümlenin ögelerinin yerini değiştirmeden sadece tonlama ile de dinleyenin cümlenin hangi ögesine yoğunlaşması gerektiğine dikkat çekebilir.
Cümlenin ögelerinin yeri değişmeden sadece tonlamanın yerinin değişmesi dinleyenin dikkatini ilgili ögeye çekerek anlamsal fark yaratılabilir. Konuşma sırasında ses değişlikleriyle konuya, amaca, duyguya göre anlam etkisi yaratılabilir. Gencan (1979) konuşma ezgisindeki farklı tonlamanın anlamla ilgisini şöyle açıklar:
- Emir cümlelerinde sesimize vereceğimiz tonla istediğimiz kesinlikte, sertlikte, yumuşaklıkta cümleler kurabiliriz: Vaktin varken ananı babanı ara; sonra çok üzülürsün!...
- Soru cümleleri tonlamaya daha uygundur: Bunu nasıl söyledin?... Hiç mi düşünmedin?...
- Soru sözcüğü ya da eki kullanılmadan tonlamayla söze soru anlamı katılabilir: Demek bizim bahçeye giren yaramaz sendin? Ben su istiyorum, sen?...
- Kimi hecelerin baskılı uzatılmasıyla da anlatıma abartılı bir duygu katılabilir: Yoook! Siz beni yanlış anladınız.... Yaaa, bir kere de beni dinle!...
Sözcük içerisinde hecelerin sesletiminde alçalan veya yükselen tona karşılık, cümle düzeyinde sözcüklerin, sözcük gruplarının da alçalan veya yükselen tonda sesletildiği görülür. İletilmek istenen mesaja, oluşturulmak istenen duygu değerine bağlı olarak konuşmacının cümle düzeyinde yaptığı tonlamalara ezgi denir.
Konuşmada “durak” ve “kavşak” gibi anlamı aydınlatıcı söyleyiş özelliklerinden yararlanma: Durak, özellikle vurgulanan bir yargının, mesajın, yüksek tonlu ifadenin veya bir sorunun ardından gelen kısa süreli sessizlik ya da aradır. Cümlenin anlamı, mesajın değeri, konuşmada durağın yerini ve süresini belirler.
Konuşmada içeriğin aydınlanmasını sağlayan bir diğer önemli anlam ayırıcı alt beceri de kavşaktır. Kavşak, son sesinde ünsüz bulunan bir sözcükle ardından gelen sözcüğün ilk sesinde ünlü bulunması durumunda söyleyişte ortaya çıkabilecek anlam karışıklığını gidermek için iki sözcük arasında yapılan kısa aradır.
Konuşmada akıcılığı sağlamak için ulamadan yararlanma: Sözcük sonlarındaki ünsüzlerin kendilerinden hemen sonra gelen ve ünlü ile başlayan sözcüklere ses yönünden bağlanarak söylenmesidir.
Noktalama işaretleriyle ayrılan cümlelerde ulama yapılmaz. “Örneğin; “ İhtiyar, elindeki çantayı yere koydu.” cümlesinde ilk iki sözcük arasındaki virgülden dolayı ulama yapılmaz.
Etkili Konuşma İlkeleri
Konuşmanın amaca uygun bir niteliğe kavuşabilmesi için uyulması gereken bazı ilkeler vardır. Bu ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:
- İşitilebilir bir sesle konuşma
- Sözcükleri doğru ve anlaşılır bir biçimde söyleme
- Nefesi doğru kullanma
- Vurgu ve tonlamaya dikkat etme
- Akıcılığı sağlayan söyleyiş özelliklerinden yararlanma
- Asalak ses, sözcük ve ifadelerden kaçınma
- Dinleyenle göz teması kurma
- Tekrarlardan kaçınma
- Olabildiğince yerel söyleyişlerden ve argodan kaçınmak
- Konuşma ile beden dili uyumunu sağlama
Konuşmaya ilişkin eksikliklerin belirlenmesi, bu eksikliklerin giderilmesinde yardımcı olabilir. Bu amaçla kendimize şu soruları sorabiliriz:
- Söylediklerim kolayca anlaşılıyor mu?
- Düşüncelerimi açık ve etkili bir biçimde belirtebiliyor muyum?
- Söyleyiş ve dil yanlışları yapıyor muyum?
- Sesimi doğru kullanabiliyor muyum?
- Konuşmam tekdüze mi?
- Konuşurken jest ve mimiklerim abartılı mı?
- Konuşurken ayrıntılarla ya da başka konulara geçerek konudan ve amaçtan sapıyor muyum?
- Anlattıklarımın önemine ve değerine kendim inanıyor muyum?
Dinleme
Sözlü anlatımın ikinci boyutu dinlemedir. Dinleme becerisi bilişsel, duyuşsal, devinişsel, fiziksel, fizyolojik, eğitsel, sosyal boyutları olan çok yönlü bir olgudur. Dinleme, en genel anlamıyla kulağa gelen seslerin doğru algılanması, anlamlandırılması ve uygun tepkinin verilmesini içeren yoğun bir zihinsel süreç olarak ifade edilebilir. Bu süreçte işitme, dikkate alma, anlamlandırma ve tepki verme aşamaları vardır. Dinlemede konuşan ve dinleyen tarafların varlığı söz konusudur.
Akyol (2006)a göre dinleme dört türde incelenebilir. (a) Aktif dinleme, sadece bilgileri, düşünceleri akılda tutma değil; aynı zamanda dinlenilen konu ile ilgili düşünce üretme ve bu düşünceleri söylemeyi ifade eden dinleme şeklidir. (b) Stratejik dinlemede, amaç anlamanın derecesini yükseltmektir. Stratejik dinleyiciler tahmin becerisi gelişmiş ve metindeki ipuçlarını etkin bir şekilde kullanırlar. (c) Diyalog ve sunuya dayalı dinleme, günlük insan ilişkilerinde ortaya çıkan bir dinleme şekli (göz kontağı kurma, dinlediğini hissettirme, konuşmacının sözünü kesmeme vb.) olarak ele alınabilir. (ç) Amaçlı dinleme, belli bir amaca odaklı yapılan dinlemedir.
Dinleme bilişsel bir süreçtir. Yapılan araştırmalar, bir konuşmayı dinleyen kişilerin konuşmanın hemen ardından ancak yarısını anımsayabildiklerini göstermiştir. Dinlemeyi etkileyen çeşitli faktörler vardır. Bu faktörler konuşmacıdan kaynaklı olabileceği gibi dinleyiciden ya da çevre ve ortamdan kaynaklı da olabilir.
Etkin bir dinlemenin gerçekleşebilmesi için dinleyenin etkin ve katılımcı olması ve bazı ilkelere uyması gerekmektedir. Bu ilkeler şunlardır:
- Etkili dinlemede konuşanın sözü kesilmemeli ve konuşmasını tamamlaması beklenmelidir.
- Dinleyici rahat olduğunu konuşmacıya hissettirmeli ve karşısındakini tedirgin etmemelidir.
- Ortam uygunsa ve gerekli ise not tutulmalıdır.
- Sözel olmayan iletişimsel işaretler (beden dili) ile konuşanı takip etmelidir.
- Anlaşılmayan yerler uygun bir dille sorulmalı ve konunun açılımı sağlanmalıdır.
- Karşı taraf empatik bir biçimde dinlenmeli ve karşı tarafın duygu ve düşüncelerini anlamaya yönelik bir çaba içinde olunmalıdır.
Türkçenin Söyleyiş Özellikleri
Her dilde olduğu gibi Türkçede de yazılışla söyleyiş arasında ayrılıklar, değişiklikler bulunabilir. Bu durum yazı dilinin daha durağan, konuşma dilinin ise gelişmeye ve değişmeye açık olması sonucunda oluşmaktadır.
Aşağıda sözlü anlatımda karşılaşılabilecek bazı söyleyiş özelliklerine değinilmektedir:
- Söylenişleri yazımlarından farklı olan sözcükler
- Uzun veya ince söylenmesi gereken sözcükler
- İnce sıradan ünlülerle söylenmesi gereken
- Sözcüklerin kalın sıradan ünlülerle söylendiği sözcükler
- Anlam kopyalamalarından kaynaklanan yanlış yardımcı eylem kullanımı
- Başka dillerden geçen bazı dil bilgisel yapıların yanlış kullanımları
- Yanlış sesletilen sözcükler
- Türkçe karşılığı olmasına karşın verici dildeki biçimi ile kullanılan sözcükler
Beden Dilinin Sözlü Anlatımdaki Yeri
Sözlü anlatımda çoğu zaman kendiliğinden oluşan ama genelde bilinçli olarak başvurulan bazı beden hareketleri, anlatımda etkin rol oynayan ve beden dili olarak adlandırılan eylemlerdir. Sözlü anlatımın söz ile birlikte temel ögelerinden olan beden dilini Korkmaz (2005), insanlar arasındaki ilişkilerde kullanılan jestler , mimikler , el, kol, yüz, göz ve vücut hareketleri, toplumdan topluma az çok değişen anlatım ayrılıklarına rağmen önemli bildirişim araçları olarak ifade eder.
Beden dilini, görsel yönü en az konuşma kadar önemli olan tiyatro gibi alanlar dışında, konuşmanın destekleyici, yardımcı ögesi olarak düşünmek gerekir. Bu noktada, beden dili ne konuşmanın önüne geçecek şekilde abartılı ne de konuşmanın gerektirdiği vücut hareketlerden yoksun olmalıdır. Kişi, sözlü iletişim sırasında vücut hareketlerini doğru biçimde kontrol etmelidir.
Yazılı Anlatım
Bir duygunun ya da düşüncenin yazı ile anlatılmasına yazılı anlatım denir. Bir duruma ilişkin istek ya da sitemini yazı ile bildirebilir, duygularını paylaşmak için yazıdan yararlanabilir. Bütün bunlar insanoğlu için yazmaya amaç ve anlam kazandırır. Sözlü anlatımın değişebilir ve esnek olmasına karşın, yazılı anlatım daha değişmez ve durağandır. Bu yönüyle daha kuralcı ve daha düzenli, üzerinde düşünülüp oluşturulan bir anlatımdır, diyebiliriz. Sözlü anlatımda konuşan ve dinleyen vardır. Yazılı anlatımda yazar ve okur vardır. Yazılı anlatımda okur, yazılı bir metni tekrar tekrar okuyabilir; ancak yazar, okurun tepkisini hemen göremez. Buna karşılık sözlü anlatımda etkileşim söz konusu olduğu için konuşan, dinleyenlerin tepkilerini anında alabilir ve kendini daha doğru ifade etme yollarını çeşitlendirebilir.
Yazılı Anlatımın Oluşturulması
Hangi türde yazarsak yazalım yazma bir süreçtir. ve bu süreçte atılması gereken adımlar vardır. Yazılı anlatımda izlenecek adımlar; konunun belirlenip sınırlarının çizilmesi ve konuyla ilgili ana düşünce ile yardımcı düşüncelerin belirlenmesi ve yazılı anlatımın planlanması olarak sıralanabilir.
Anlatım Bozuklukları
Sözcük Temelli Anlatım Bozuklukları
Sözcük temelli anlatım bozuklukları; gereksiz sözcük kullanımı, sözcüğün yanlış anlamda kullanımı, sözcüğün yanlış yerde kullanımı, gereksiz yardımcı fiil kullanımı, anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanımı, mantıksal tutarsızlık, deyim ve atasözünün yanlış kullanımı olarak sınıflandırılabilir.
Cümle Temelli Anlatım Bozuklukları
Duyguları, düşünceleri ya da durumları yargı bildirerek anlatan söz ya da söz dizisine cümle denir. Cümle, değişik işlevlerdeki parçalardan oluşan bir bütündür. Bu bütünün parçaları da işlevlerine göre özne, yüklem, nesne, yer tamlayıcısı, zarf tamlayıcısı olarak adlandırılan cümle ögeleridir. Türkçenin cümle ögelerinin sıralanışı, öznetümleç (nesne, yer tamlayıcısı, zarf tamlayıcısı)- yüklem sırasına göredir. Cümle temelli anlatım bozuklukları; eksik ya da fazla öge kullanımı, eksik ya da yanlış tamlama kurulumu, eksik ya da fazla ek kullanımı, özne yüklem uyumsuzluğu, fiilimsi eksikliği, ek fiil eksikliği, çatı uyumsuzluğu olarak sınıflandırılabilir.