ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ - Ünite 2: Çalışma İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 2: Çalışma İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi

Ünite 2: Çalışma İlişkilerinin Tarihsel Gelişimi

Giriş

Değişim; ekonomik, sosyal ve siyasal yaşantıda her çağdaolagelmiş sürekli değişikliklerin bütünü şeklinde tanımlanır. Dönüşüm ise, toplumun ya da sisteminfelsefe, ideoloji ve kuralları ile önemli bir değişime uğraması, olduğundan başka bir durum alması halidir.SanayiDevrimi de böyle bir dönüşümü içerir. Bu nedenle de çalışma ilişkilerinin dünyadaki tarihsel gelişimiSanayi Devriminden önce ve Sanayi Devrimi’nden sonra olarak iki parçaya ayrılarak incelenmelidir. Benzer şekilde ülkemizde de çalışma ilişkilerinin tarihsel gelişimi Cumhuriyet Öncesi ve CumhuriyetDönemi olarak iki bölüm içinde ele alınacaktır.

Sanayi Devrimi Öncesi

1.Aile Ekonomisi ve Kölelik Düzeni: 10. Yüzyıla kadar süren dönem sosyal tarihçiler tarafından Aile Ekonomisi ve Kölelik Düzeni olarakadlandırılmaktadır. Bu dönemde ekonomik hayat tarım ve hayvancılığa dayanmakta, üretim sürecindeköleler önemli bir yer tutmaktadır.Ekonomisinin hemen hemen tamamı tarıma dayanan bu çağların toplumlarında, beden gücüyleçalışmak ve bir şeyler üretmek, özgür insanlar için onur kırıcı bir durum olarak görülmektedir. Bu düzende köleler, statülerini, efendilerini ve işlerini değiştirme özgürlüğünden yoksunbir biçimde zorla çalıştırılmakta, efendilerine ait bir mal gibi alınıp satılmaktadır. Zamanla bu durum, kölenin efendisi ile köleyi kiralayan arasındaki iş ilişkilerinin hukukî bakımdandüzenlenmesini gerektirmiştir.

2.Feodal Düzen: 10. ve 15. Yüzyıllar arasında dönemdir. Bu dönemde kölelerin yerini senyör, bey, derebeyigibi adlarla ifade edilen kişilerin mutlak otoritesi altında, tarımsal faaliyetlerde ailece çalışan serfleralmıştır. Serfler kölelerden farklı olarak yarı hür insanlardır. Ancak isteseler bileüzerinde yaşadıkları toprakları terk edip ayrılamazlar. Serf toprağın mülkiyetine değil kullanma hakkınasahiptir ve görevi o toprak üzerinde çalışmaktır. Çalışmalarının karşılığında da elde ettikleri tarımsal ürünlerin bir bölümünü kendileri için ayırıyorlar,sağlanılan ürünlerin diğer bölümünü ise, aynı zamanda güvenlik gereksinimlerini de karşılayan senyörlereaktarıyorlardı.15–18. yüzyıllar arasında küçük feodal beyliklerin büyükleritarafından işgal edilerek ortadan kaybolduğu, bunların yerini kuvvetli beyliklerin yer almaya başladığıgörülür.17. ve 18. yüzyıllarda, deniz ticaretinin gelişmesi, yeni kıtaların keşfi vesömürgecilik faaliyetleri ticaretin gelişmesi ve örgütlenmesine yolaçmıştır. Yine bu dönemde zanaatkârların bir arayagelip birleşmeleriyle de, esnaf örgütleri biçiminde yeni bir yapılanma doğmuştur.Üretimküçük atölye düzeyindedir ve henüz kapitalist fabrika sanayi doğmamıştır.

Sanayi Devrimi Sonrası

1.Sanayi Devrimi: 18. yüzyıla damgasını vuran gelişmeler Rönesans ile birlikte başlamış, 1789 FransızDevrimi ve Sanayi Devrimi ile devam etmiştir. Sanayi devrimi, tarım ekonomisi ve onun üretim ilişkileri yerine arka planında sermaye vemakinelerin yer aldığı yeni bir düzene geçilmesini sağlamıştır. Ayrıca, küçük zanaat, tezgâh ve atölye üretiminin yerine yeni buluşların getirdiğiyeni teknik ve makinelerle donatılmış fabrika üretimi geçmiş, yeni bir enerji kaynağı olan buhar gücü,insan, rüzgâr, su, hayvan gibi eski enerji kaynaklarının yerini almıştır.

a.Sanayi Devriminin Teknolojik Koşulları: Sanayi Devrimiyle özellikle 1760tarihinden sonra dokuma sanayi ve demirçelik sanayisinde büyük atılımlar yapılmıştır. Sanayi devriminin İngiltere’de başlamasının 5 önemli sebebi bulunmaktadır: İngiltere, sanayileşmenin iki temel kaynağı olan kömür ve demir madenleri yönünden zengin birülkedir.İngiltere’de, ticaret serbestisi nedeni ile sanayileşme hiçbir engelle karşılaşmamış ve gelişmişti.İngiltere, sermaye yönünden de zengin bir ülkeydi.İngiltere, Avrupa ülkeleri arasında en geniş sömürge imparatorluğuna sahip ülkeydi.İngiltere ada üzerinde kurulu olduğu için tarihin hemen hemen herdöneminde güçlü donanmalara sahip olmuştur.

b.Sanayi Devriminin Toplumsal Koşulları:Sanayi Devrimi, sınırlı işyeri ve sınırlı işgücüne dayalı lonca sistemini işlevsizbırakmış, fabrika üretimiyle rekabet edemeyen usta ve kalfalar ise kendi tezgâhlarını bırakarakfabrikalarda nitelikli işçiler olarak çalışmak zorunda kalmışlardır.İşçi sınıfının doğumuna yol açan sanayileşmenin ilk yılları, sanayileşmenin yaşandığı tümtoplumlarda, uzun çalışma saatleri, çok yetersiz ücretler, sağlık ve iş güvenliğine aykırı çalışma koşullarıgibi son derece olumsuz bir çalışma yaşamı ve iş ilişkileri sistemini doğurmuştur. Bu dönemde çocukların imalathanelerde çok ağır koşullar altında ve henüz 5 yaşında işe başladığını, genel kabul edilen işe başlama yaşının ise sadece 7–8 olduğunu görüyoruz. Yetişkin erkek işgücü yönünden daha önce rastlanılmayan ve işsizlik olarak adlandırılan bir başka sorunu da beraberinde getirmiştir

c.Sanayi Devriminin Yaşanıldığı Dönemde Geçerli Ekonomi Felsefesi: Fransız Devrimi ile toplumlarda eşitlik ve özgürlükdüşünceleri yaygın olarak benimsenmişve bu ilkeler o dönemde geçerli ekonomi kuramlarına ve kurulu hukuk düzenine büyükölçüde biçim ve yön vermiştir. Bu dönem ortaya çıkan klasik liberalizme göre insanların diledikleri gibi hareket etmeleri ve ekonomikfaaliyetlerinde tam bir serbestliğe sahip olmaları ve devletin bu düzene karışmaktan kesin olarak kaçınması vurgulanır.Ancak işçi sınıfının hızla büyümesi, sefalet ücretleri, yaygın işsizlik,emeğin aşırı sömürülmesi ve refah artışından adil pay alamaması gibi nedenlerden dolayı liberal düşünceye olan inanç tartışılmaya başlamıştır.

d.Sanayi Devriminin Yaşanıldığı Dönemde Kurulu Hukuk Düzeni:Sanayi Devrimi’nin yaşanıldığı dönemdeki hukuksal düzen, bireyin üstünlüğü temelinde, eşitlik veözgürlük esasına dayanır. Özgürlük kavramı, sözleşme serbestisine işaret etmektedir.Sistemin temel mantığının bir gereği olan serbestlik ise rekabet ücretini ortaya çıkarmaktadır. Sonuçta, sermaye sahibinin mevcut düzen içinde ekonomik açıdan gittikçe zenginleşmesi,bu servetten adil bir pay alamadığı için işçilerin artan bir biçimde sefalete düşmeleri ikisınıf arasındaki uçurumu derinleştirmiştir.Bu durumun sonucu olarak işçilerin mevcut düzene karşı ayaklanmaları sermaye ve teşebbüs düşmanlığı olarak algılanmıştır.

1.Sosyal Sorunun Ortaya Çıkışı: Sosyal sorun, toplumsal sınıfların gerek birbirleriyle, gerekse tüm toplumla ilişkilerinde ortaya çıkan yada toplumdaki değişmelerden ileri gelen uyuşmazlık, gerginlik ve çatışmalardır. Bu dönemde çıkarları çatışan işçi ve işveren gurubu olmak üzere iki taraf ortaya çıkmıştır. İleri sanayinin getirdiği büyük servet artışları ve zenginlik,tümüyle varlıklı sınıfların elinde toplanmıştır. Böylelikle, Sanayi Devrimiyle ortaya çıkan emeklesermayearasındaki ilişki ya da çelişkiler, çıkar çatışmaları, çözülmesi gereken bir büyüksosyalsorun doğurmuştur. Çalışma koşullarına devletin müdahalesinin söz konusu olmadığı bu dönemde ağır çalışma koşullarıortaya çıkmış ve bu durum kaçınılmaz olarak işçi sınıfının olduğu kadar toplumun da tepkisini çekmiştir. Kadın ve yaş sınırı tanımadan çocuk emeğinin bedensel güçlerinin üzerindeki ağır ve yıpratıcıişlerde çalışmaya zorlanmaları ve bir anlamda sömürülmeleri kuşakların yıkımına, sakatlıklarınartmasına, genç yaşta ölümlere ve toplumsal huzursuzlukların çoğalmasına neden olmuştur.Bu dönemin işçileri arasında, ölüm oranları doğal olmayan bir seyirizlemiştir.

2.Sosyal Sorunun Çözümüne Yönelen Gelişmeler

a.Düşünsel Düzeydeki Gelişmeler:Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkardığı sefalet ve yakma, yıkma, kan dökme olaylarıyla bu kötü durumuortaya koyan fabrika kapitalizmini önlemek imkânının olmayışımevcut sistemi eleştirmeye, sistemin ortaya çıkan aksaklıklarınıgiderme çarelerini aramaya ve kuvvetli sınıfların zayıfları istismarının önlenmesi için bir takımönlemler almaya itmiştir.

·Liberal Düşünce Akımı:Bu düşünceye göre, ekonomik ve toplumsal yaşantıyı yöneten doğal bir düzen ve bu düzenin yasalarıbulunmaktadır. Devlet, bu düzene karışmaktan kesin olarak kaçınmalıdır. Bu düzen içinde devletin 3 temel görevi bulunmaktadır:Milli savunma hizmetlerini üzerine almak, Bireylerin çalışmalarını adalet içinde yapmalarını sağlamak ve Karlı olmayan veya bireyler tarafından yapılamayacak işleri yapmaktır.

·Sosyalist Politika Akımı: Bu yıllar çok düşük ücret aldıkları, işçilerin kendilerini koruyacak yasal bir düzenlemeye sahip olmadıkları, yıllardır. O nedenle sefalete ve eşitsizliğe tepkiler kanla bastırılmış, yinede bunları durdurmak mümkün olmamıştır. Bu nedenle sermaye sınıfının içinden de adaletsizliğinönlenmesi gerektiğini söyleyen sesler yükselmeye başlamıştır. Bunlar Birlikçi ya da Kooperatifçi Sosyalistler, Bilimsel Sosyalizm ve Reformcu ya da Demokratik Sosyalizm akımıdır.

·Sosyal Politika Düşünce Akımı: Bu akım, temel kişisel özgürlükleri ve çalışmayı özendiren güdüleri koruyarak, sosyal eşitsizlikleriazaltmayı ve üretim süreçlerinde tekelleşmeyi önlemeyi hedef almakta; daha adil bir gelir bölüşümünüsağlamayı ve herkesin toplumun olanaklarıyla uyumlu, adil bir yaşam düzeyine kavuşturulmasınıamaçlamaktadır. Bu akımın öncülerinden Sismondi tarafından, Ekonominin gerçek amacı insanın refahı olması gerektiği, üretim yerine gelir dağılımının önemi vurgulanmıştır.

·İşçi Sınıfı Hareketleri:Devlet budönemde, sosyal sorunun çözümünde kendisini bir taraf olarak görmediğinden, bu alanda ortaya çıkanboşluğun doldurulması, büyük ölçüde işçi sınıfı hareketlerine bağlı kalmıştır.Bu hareketlerin, mesleki, ekonomik ve siyasal olmak üzere üç ana doğrultusu bulunmaktadır.Bunlardan mesleki hareketler sendikacılık biçiminde ortaya çıkarken, ekonomik hareketlerdekooperatifçilik şeklinde belirmiştir. Siyasal hareketler ise, siyasal partiler şeklinde gelişecektir. İlk işçi örgütü 1791’de bir ayakkabıcının başlattığı ve Londra Yazışma Derneği adınıtaşıyan dernektir.1797’de yürürlüğe giren Birleşme Yasası ile sendikalaşma ve benzeriişçi örgütlenmelerinin kurulması yasaklanmış, ancak Sendikaların hukuki varlıkları1871 yılındaİngiltere’de ve Fransa’da ve daha sonra da başka ülkelerde yürürlüğe konulanhukuki düzenlemelerle tanınmıştır.

b.Devlet Anlayışındaki Değişmeler: Sanayi Devrimiyle doğan sosyal soruna çözüm getirmeye yönelen sosyal politikanın ortaya çıkışındadevlet anlayışındagörülen değişikliklerin de önemli rolü olmuştur.

·Liberal Devlet Anlayışı:Giderek etkinliklerini yitiren soylularkarşısında tarım ve ticarete dayalı olarak zenginleşen burjuvasınıfı doğmuştur. Gelişenburjuva sınıfının istekleri eşitlik, özgürlük ve mülkiyet hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerdesomutlaşmış ve bu hakları güvence altına alacak bir devlet düşüncesi gelişmeye başlamıştır. Özgürlük ve eşitlik ilkesinin hukuki ve ekonomik düzene yansıması ise tam bir sözleşmeserbestliği içerisinde, her türlü devlet müdahalesinden uzak ferdiyetçi ve serbest rekabet ilkelerine dayalı,klâsik liberalizm biçiminde olmuştur.Liberal devlet anlayışından sonra gelişen karışımcı devlete görebireylere temel hak ve özgürlüklerin tanınmasının yanı sıra bu hak ve özgürlüklerin yaşama geçirilmesiiçin ekonomik ve sosyal hak ve özgürlüklerin de sağlanması gerektiği görüşü önem kazanıyordu.

·Sosyal Refah Devlet Anlayışı: Kapitalist ekonomilerde sanayileşme ile ortaya çıkan sorunlar, artan eşitsizlik ve güvensizlikkarşısında siyasal hakların da gelişmesiyle devletin sosyal sorunlara seyirci kalamayacağı düşüncesiSosyal Refah Devleti anlayışı doğuyordu. Bu bağlamda, sosyal refah devleti, liberal devletin geleneksel, adalet, asayiş ve savunma hizmetlerinindışına çıkarak, eğitim, sağlık, sosyal konut, sosyal güvenlik, sosyal yardım vb. gibi toplumun genişkesimlerinin refahını ilgilendiren kamusal hizmetleri de üstlenmek durumundaydı. Devlete sosyal olma niteliğini kazandıran, yasalarla veanayasalarla güvence altına alınan ekonomik ve sosyal haklarıngerçekleştirilmesi vegeliştirilmesi görevi, sosyal devletin ödevleri arasında yer alır.

a.Uluslararası Düzeydeki Gelişmeler:Fabrika sahipleri ücretler, iş süreleri, çalıştırılma yasakları, işgücü sağlığı ve güvenliği gibialanlarda, çalışanların korunması doğrultusunda yapılacak olan düzenlemelerin, ulusal piyasalarda, budüzenlemelerin dışında kalacak fabrika sahipleri ile rekabet edebilmelerini güçleştireceği kuşkusunutaşıyorlardı. Uluslararası piyasada rekabetkoşullarında eşitlik sağlamanın yanı sıra insani, ahlaki-dinsel faktörler, işçi sınıfları arasında kaderbirliğinden doğan uluslararası dayanışmanın oluşturduğu baskı işçilerin uluslararası sosyal politikalaryolu ile korunması düşüncesini ortaya çıkarmış, böylece ulusal sınırlar dışına taşan bir uluslararası sosyalpolitikadan söz etmek mümkün olmuştur. Bu bağlamda 1890 yılının Mart ayındaAlmanya’nın önderliğinde yapılan bu konferansa 14 ülkenin hükümet temsilcileri katılmış ve madenlerdekadınların, sanayide 12 yaşından küçük çocukların yasaklanması gibi bir dizi karar alınmıştır. 1. Dünya Savaşı sonlarında ise çeşitli ülkelerdeki sendikalarınisteği üzerine, Barış Konferansı çerçevesinde Uluslararası Çalışma Mevzuatı Birliği’nin de içinde yeraldığı 15 kişilik bir çalışma komisyonu oluşturulmuştur.

Çalışma İlişkilerinin Cumhuriyet Öncesi Dönemdeki Tarihsel Gelişimi

1.Tanzimat’a dek Geçen Dönem: Osmanlı İmparatorluğunda, kalabalık aileler, sıkı akrabalık ve komşuluk ilişkileriİslam dininden kaynaklanan zekât, fitre, adak, kurban ve kefaretlerlegelirlerin göreli olarak adil dağılımını sağlamıştır.Ayrıca İmparatorlukta yaygın bir biçimde bulunan vakıflar da, benzeri yardımlarda bulunmuştur. İş ilişkilerinin Anadolu’da da esnaf örgütleribüyük bir rol oynamıştır. Ekonomik nedenlerle ortaya çıkan esnaf örgütleri başlangıçta Doğu ve İslam fütüvvet geleneğinden yoğun ölçüde etkilenmiş Anadolu’da dini ve mesleki karakterli bir müessese olarak Ahilik adı ile yayılmıştır.Ahi teşkilatının esnaf ve sanatkârlar üzerindekietkilerinin 15. yüzyılın ortalarından sonra azaldığıkendi sorunlarını serbestçe, katıkural ve koşullara bağlı olmaksızın görüşebilmek ve herkesin uyabileceği kararlar alabilmek içinLonca adıyla örgütlenmeye başlamıştır. Esnaf örgütlerinin en önemli fonksiyonu, ekonomik yaşamın gündelikfaaliyetlerinin, mümkün olduğu kadar az ihtilaf oluşturacak şekilde, sosyal dayanışma ve ahenk içerisindegerçekleşmesini sağlamaktı. Loncaların başlıca işleri;esnaf arasındaki anlaşmazlıkları çözmek, gelenek ve göreneklerin bozulmaması için tedbirler almak,kurallara aykırı hareket edenleri cezalandırmak, gerekirse işyerlerini kapatmak, hesaplarını denetlemekti.

a.Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi: Tanzimat ve Meşrutiyet döneminin en büyük özelliği ise, bu dönemde iş ilişkileri ve yaşamının örf veadet hukuku (Teamül Hukuku) çerçevesinden çıkarılarak, kanun ve nizamnamelerle düzenlenmeyebaşlanmasıdır. Bu dönemde imparatorluğun sanayini, ordunun ve sarayın ihtiyaçlarını karşılamak içindevlet sermayesi ile kurulan, bu anlamda iktisadi devlet teşekkülü niteliğindeki işletmeler ile yabancısermayeli işletmeler oluşturmaktadır. Bu işletmelerde çalışanlara yönelik ilk hukukkuralları da işçilerin bu çoğalması ile birlikte ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların ilki, 1865 yılındaçıkarılan Dilaver Paşa Nizamnamesidir. Ancak, işçiler lehine kabul edilebilecek hükümler, nizamname gerektiği gibi onaylanarak yürürlüğe girmediği için uygulanma şansı bulamamıştır. daha sonra çıkarılan Maadin Nizamnamesi (1869) ile büyük ölçüdegeliştirilmiştir. Bu Nizamname ile zorunlu çalışma yasaklanmakta, iş kazalarına karşı önlemler alınmasıöngörülmekte, iş kazaları durumunda ise işverenin işçiye tazminat ödemesine ilişkin hükümlerbulunaktaydı.Osmanlı İmparatorluğu’nda, Tanzimat sonrası yoğunlaşan yasalaşma çabalarının en önemliürünlerinden biri olan Mecelle de bu dönemde çalışma ilişkilerini düzenlemek üzere çıkarmış ve 1926yılına kadar, Osmanlı İmparatorluğu’nda bireysel iş ilişkilerinin hukuksal çerçevesini belirlemiştir.

Çalışma İlişkilerinin Cumhuriyet Sonrası Dönemdeki Tarihsel Gelişimi

1.1920-1936 Dönemi: Var olan zorluklarıyenmek ve ekonomik kalkınmayı sağlamak için sanayileşmeye önem veren bir politika belirlemekamacıyla henüz Cumhuriyet bile ilan edilmeden önce 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir’deTürkiye İktisat Kongresi toplanmıştır. İşçi grubunun Kongrede ortaya koyduğutalepler ise şöyledir: Amele olarak anılan emek erbabına bundan böyle işçi denilmesi; çalışma süreleri ve

1.çalışma yaşına ilişkin olarak bazı düzenlemelerin yapılması, örneğin minimum çalışma yaşı olarak sanayikesimi için 12, madencilik kesimi için 18 yaş önerisi, ücretlerin en alt düzeyinin ülkenin geçimdurumuyla orantılı olarak her 3 ayda bir belediye meclislerince saptanılmasıvb.Devlet, ülke ve toplum çıkarları açısından gerekli ve yararlı olduğu inancı ileekonomik yönden güçsüz ve bağımlı kesimlerin istismarını önlemek amacıyla, çalışma yaşamınamüdahale etmeye başlamıştır.

1.1936-1946 Dönemi: Cumhuriyetten hemen sonra başlayan sanayileşme çabaları ve bu çerçevede 1920’lerde başlayan sanayiteşvikleri işçilere olan talebi kısa sürede büyütmüş, devletçi politikaların izlendiği 1930 sonrası dönemdeise sanayileşmedeki hızlanmayla birlikte nitelikli işgücüne olan talebin arttığı gözlenmiştir. Bu çerçevedeişgücünün eğitilerek, hem niteliğinin arttırılması, hem de kalıcı ve sürekli hale getirilmesiiçinişçinin kendisinin ve ailesinin geçimi için gerekli olan makul bir ücret düzeyi yanında,dinlenme ve sağlık olanaklarının da sağlanması ve güvence altına alınması gerekmektedir.Bu nedenle, 1938 yılında kabul edilen bir kanun ile sanayi işyerlerinin çırak, kalfa veustalarının mesleki bilgilerini çoğaltmak üzere kurslar açmaları zorunluluğu getirilmiştir.

1.1946-1960 Dönemi: 1946 yılında CemiyetlerKanunu değiştirilerek sınıf esasına dayanan derneklerin kurulmasını yasaklayan hükümler yürürlüktenkaldırılmış, böylece sendikalar ardı ardına kurularak hızla çoğalmaya başlamıştır. kanun ile sendika kurma, herhangi bir makamın iznine bağlıolmaksızın, tümü ile işçi ve işverenin serbest iradelerine bırakılmıştır.

1.1960-1980 Dönemi: 1961 Anayasası’nın benimsediği sosyal hukuk devleti ve sosyal adalet düşüncesi birçokdüşüncenin gelişmesinde en önemli etken olmuştur. Çünkü bu düşüncelerin bir sonucu olarak çalışmahakkı, grev ve toplu sözleşme hakkı, sendika hak ve özgürlüğü ilkeleri anayasal güvence altına alınmıştır.Bunun ötesinde sendika-devlet ilişkileri daha sağlam bir temele oturtulmuştur. Bu dönemde çıkarılan Sendikalar Yasası’nın temel niteliklerinin, özgürlükçü, ilerici, çoğulcu,evrenselci ve düzenleyici olduğunu söyleyebiliriz.

1.1980 ve Sonrası Dönem: Bu dönem yaşanılan bunalımlarınkaynaklarından biri olarak görülen sendikaların faaliyetlerine son verilmiş, ekonomik varlıklarına elkonulmuş ve tüm grev-lokavtlar ertelenmiştir. Böylece toplu pazarlık sürecinin yerini zorunlu hakemalmış, toplu iş ilişkileri ve yaşamına yeni bir biçim verilmeye çalışılmıştır. Sendikalardan ve toplu pazarlıktan kaçış, işverenleri bu dönemde kayıt dışı işçi, taşeron ve geçici işçikullanımı doğrultusunda uygulamalara yöneltmiş, özelleştirme uygulamaları işsizlik sorununun daha dabüyümesine yol açmıştır.