ÇATIŞMA VE STRES YÖNETİMİ II - Ünite 1: Stresin Tanımı ve Doğası Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 1: Stresin Tanımı ve Doğası

Giriş

Günümüzde birçok bilimsel disiplinin ilgilendiği bir kavram olan stresin, çevrenin değişen koşullarına uyum sağlama becerimizin ortaya konmasında ve hayatta kalmamızda çok önemli bir payı vardır. Stres içeren kişisel, sosyal, ekonomik ve politik olaylar yaşamımızın tüm aşamalarında ortaya çıkmakta; bedenimizde ve ruhsal durumumuzda çeşitli etkilerde bulunmaktadır.

Stres, organizmanın bedensel ve/veya ruhsal anlamda tehdit altında olduğunu gösteren; bir stresöre karşı bedensel ve ruhsal anlamda verilen tepkilere denir. Tehdit karşısında organizma ‘savaşma’ veya ‘kaçma’ tepkisi gösterecektir. Bir stresör karşısında stres tepkisinin ortaya çıkması, uyum gösterebilmenin bir parçasıdır. Stresörler, stres tepkisi aracılığı ile insanda bir yandan sorunun çözümü açısından motivasyon sağlarken diğer yandan ruhsal bozukluklar, kalp hastalıkları, enfeksiyon hastalıkları gibi bedensel hastalıklara zemin hazırlamak gibi birçok sağlıksız duruma neden olabilirler.

İnsan yaşamı boyunca stresör olarak nitelendirilebilecek evlilik, boşanma, eşin ölümü, eşle ayrı yaşamak, aile üyelerinin sağlığının bozulması, hamilelik ve cinsel sorunlar gibi olaylarla karşı karşıya kalır. Dolayısıyla stresörleri tanımak, hazırlıklı olmak, bu stresörlerin neden olabileceği olası sonuçları öngörebilmek, bu sonuçlarla ilgili önlemler alabilmek, yaşam açısından önem taşımaktadır.

Stres kavramının içinde hem özneyi hem de yüklemi barındırması nedeniyle tanımının yapılması güçtür. Stres, organizmada fizyolojik anlamda benzer yanıtlara yol açsa da psikolojik anlamda yarattığı yanıt insandan insana değişmektedir. Çünkü psikolojik yanıtı belirleyen faktörler her insanı yaşamda biricik yapan faktörlerdir.

Tarihçe

Stres ve strese verilen yanıt insanın hayatta kalma ve neslini devam ettirme gayretinin bir parçası olduğu için insanoğlu var olduğundan bu yana deneyimlenen bir olgudur. Oldukça eski bir olgu olmasına karşın stresin halen net bir tanımı yoktur. Stres kavramının kökeni Latincede Estrictia, eski Fransızcada Estrece sözcüklerinden gelmektedir. Bu kavram, 17. yüzyılda ‘felaket, bela, musibet, dert, keder, elem’ anlamlarında kullanılmıştır. 18. ve 19. yüzyılda ise kavramın anlamı değişmiş, organizmaya, nesnelere ve ruhsal yapıya yönelik ‘güç, baskı, zor’ gibi anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra ise stres kavramı nesnenin ya da organizmanın bütünlüğüne veya var olma durumuna karşı uygulanan güç şeklindeki organizmanın edilgen olduğu bir tanımdan çıkarak, organizma veya nesnenin uygulanan bu güce gösterdiği direnci de anlamı içinde barındıran bir kavram haline gelmiştir. Stres kavramını canlı organizma için ilk olarak kullanan Canon, stresin canlı organizmanın içsel dengesinin dışsal güçlerce bozulması sonucunda oluştuğunu belirtmiş ve savaş ya da kaç tepkisi çerçevesinde değerlendirmiştir.

Fizik bilimi açısından değerlendirildiğinde stres kavramının kullanımının 17. yüzyıla kadar uzandığı görülmektedir. Bir fizikçi olan Robert Hook stresi, elastiki nesne ve ona uygulanan dış güç arasındaki ilişki şeklinde tanımlamıştır. Bir diğer fizikçi olan Young’a göre ise stres, maddenin kendi içinde olan güç veya dirençtir.

Günümüzdeki anlamıyla stres kavramını tıp ve psikoloji literatüründe ilk olarak kullanan Selye stresi, uyaranlara karşı organizmanın verdiği yanıt olarak tanımlamıştır. Selye’nin yaptığı tanımlamada diğer yaklaşımlardan farklı olarak dikkat çeken nokta; farklı stresörlerin insan denilen organizmada benzer bedensel yanıta yol açtığıdır. Ancak Selye’nin yaptığı saptamanın her zaman doğru olmadığı yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır.

Tanım ve Sınıflama

Stres kavramı günlük dilde farklı yerlerde kullanılmaktadır. Stres sıklıkla günlük dilde endişe, kaygı veya sıkıntı kavramlarını karşılamak üzere kullanılmakla birlikte bu sözcüklerin stresin anlamını tam olarak karşıladığı söylenemez.

Stres karşılaşılan yeni bir duruma karşı insanın ruhsal ve/veya bedensel kapasitesinin ulaştığı sınırların zorlanmasıdır. Bu zorlanmaya karşı organizma bir tepki geliştirir ki; buna strese yanıt denir. Uygun olmayan bir şekilde stres kavramını karşılamak üzere günlük dilde kullanılan endişe veya sıkıntı gibi kavramlar ise stres etmenlerine uygun ya da yeterli yanıt verilememesi durumunda organizmanın ortaya koyduğu ruhsal tepkilerdir.

Stres kavramının günümüze kadar dört farklı tanımlama getirilmiştir. Bu tanımlardan biri Cannon ve Selye tarafından yapılmıştır. Onlar stresi, organizmanın dışında gerçekleşen, nesnel bir zorlayıcı durum karşısında organizmanın verdiği tepki şeklindeki tanımlamışlardır. Öğrenme kuramcıları ise stres kavramını stres etmeni çerçevesinde değerlendirmiş ve yalnızca bir uyaran olarak ele almışlardır. Bir başka tanımda stres kavramı kişinin karşılaştığı stres etmenleri ile kişinin stres etmeni üzerindeki değerlendirmelerinin etkileşimi üzerinden ele almıştır. Bu tanımlama çerçevesinde stres etmeninin kişi için taşıdığı anlam, kişinin stres etmeni ile baş edebilmesi için davranışsal ve zihinsel alanda uygulaması gerekenler dikkate alınmaktadır. Stres kavramını Sistem Kuramı çerçevesinde ele alan tanımlama ise her sistemin bir dengesi (homeostasis) olduğunu savunur. Sistemin dengesinin bozulması durumunda stres yanıtı ortaya çıkar.

Stres ile ilgili tanımların ortak özellikleri aşağıda sıralanmıştır.

  1. Stres, kişi ve dış çevrenin etkileşimi sonucunda oluşur.
  2. Streste, bir tehlike/tehdit söz konusudur. Bu tehlikenin önemi kişinin değerlendirmesine bağlıdır.
  3. Stres, organizmanın sadece bir bölümünü değil tümünü etkiler.
  4. Stres, kontrol edilebilir bir tepki değildir. Yani stres nedeniyle meydana gelen fizyolojik değişiklikler kişinin kendi iradesiyle başlatılıp yine kendi iradesiyle durdurulamaz.

Organizmada stres yanıtının oluşmasına neden olan etmenler stresörler olarak adlandırılırlar. Stres etmeni ya da stresör, uyum yapma çabası gerektiren, yaşamda değişikliğe yol açan durum ya da olaylar şeklinde tanımlanabilir. Stresörler; travma, şiddetli egzersiz, gürültülü ortam, çevre ısısının yeterinden fazla veya az olması, nemin yeterinden fazla veya az olması ve aç kalınması gibi fiziksel stresörler; ekonomik çalkantılar, politik çalkantılar ve aile içi çatışmalar gibi sosyal stresörler; yakın kaybı, boşanma, işten çıkarılma, eşle çatışma yaşama, gidişatı iyi olmayan bir hastalığa sahip olduğunu öğrenme gibi psikolojik stresörler şeklinde üç başlıkta sınıflandırılabilir.

Stres, Selye tarafından eustres ve distres olarak ikiye ayrılmıştır:

  1. Eustres, organizmanın zarar görmediği hatta hoşuna giden ya da haz duymasına yol açan strestir.
  2. Distres organizmanın hoşuna gitmeyen, organizmayı zorda bırakan, gerginlik oluşmasına neden olan etmenlerin oluşturduğu strestir.

Selye’den sonra günümüzde stres daha çok anlık stres, akut kontrol edilebilen stres, akut kontrol edilemeyen stres ve kronik kontrol edilemeyen stres şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Strese Yanıt

Organizma, hoşuna gitsin ya da gitmesin herhangi bir stres etmenine yanıt vermek durumundadır. Selye tarafından bu tepki/yanıt genel adaptasyon (uyum sağlama) sendromu olarak adlandırılmıştır. Bu yanıta biyolojik stres sendromu diyenler de mevcuttur.

Stres etmeni özgül olmayan bir şekilde genel adaptasyon sendromu yanıtını harekete geçirir. Yani genel adaptasyon sendromu olarak adlandırılan yanıt stres etmeni seçmez. Etmen ne olursa olsun aynı şekilde genel adaptasyon yanıtı ortaya çıkar. Ancak bu durum, bütün stres etmenlerinin sadece genel adaptasyon sendromu yanıtına neden oldukları anlamına gelmez. Her bir stres etmeninin genel adaptasyon sendromu yanıtı dışında organizmada ortaya çıkardıkları kendilerine özgü tepkiler mevcuttur.

Stresörlere yanıt konusunda değişiklikler şöyledir:

  1. Her stresör etmen genel adaptasyon yanıtına neden olur.
  2. Her stresör etmenin genel adaptasyon yanıtı dışında organizmada kendine özgü tepkilere neden olur.
  3. Her stresör etmen genel adaptasyon sendromu yanıtına neden olmakla birlikte, aynı stresör her kişide benzer tepkiler oluşturmaz.
  4. Her stresör etmen aynı kişide farklı zamanlarda farklı tepkilere neden olabilir.

İki, üç ve dördüncü maddelerdeki özellikler, organizma ve çevre ile ilgili içsel, dışsal ve psişik (ruhsal yapı ile ilgili) faktörlerle açıklanırlar. İçsel faktörler kalıtımsal, yaş, cinsiyet gibi kişiye özgü faktörlerden oluşur. Dışsal faktörler ise daha çok değişken çevresel etmenlerin tanımlanmasında kullanılır. Bu etmenler iklim koşulları, organizmanın bedensel aktivitesini etkileyen bedensel yorgunluk düzeyi ve aç olup olmama gibi çeşitli faktörlerdir. Organizmanın ruhsal yapısı ile ilgili olan psişik faktörler ise motivasyon, deneyim, kişilik özellikleri gibi etmenlerden oluşur.

Genel adaptasyon sendromu

Selye tarafından tanımlanan bu kuram strese verilen yanıtta biyolojik açıklama getirmektedir. Bu kuramı ortaya koyarken Selye, sıçanları soğuk, sıcak, hareketsizlik, hareketlilik, yorgunluk gibi çeşitli stresör etmenlere maruz bırakmış ve sıçanların verdiği fizyolojik tepkileri gözlemlemiştir. Kuramın aldığı en önemli eleştiri psikolojik faktörlere yeterince yer vermemiş olması şeklindeki eleştiridir. Ayrıca daha sonra yapılan bazı çalışmalarda her stres etmenine aynı fizyolojik yanıtın verilmediği görülmüştür. Genel adaptasyon kuramı stresle baş etmede hangi yöntemlerin kullanılması gerektiği veya kullanılabilecek yöntemlerin etkili olup olmadığına açıklama getirmediği için de eleştirilmektedir.

Genel adaptasyon sendromu dört temel varsayıma dayanır:

  1. Organizmalar içsel dengelerini korumak gibi bir içgüdüye sahiptirler.
  2. Stres etmenleri iç dengeyi bozcu etkiye sahiptirler. Organizma ise stres etmenlerine fizyolojik bir tepki verir. Bu tepki içsel dengeyi korumaya yönelik bir savunmadır.
  3. Savunmaya yönelik olan fizyolojik tepki aşamalı bir şekilde alarm, direnç ve tükenme evrelerini izler. Bu uyum süreci stres etmeninin gücü, yoğunluğu ve süresine bağlı olduğu gibi aynı zamanda stres etmenine karşı gösterilen direncin başarılı olup olmadığına bağlıdır.
  4. Organizmanın stres etmenine verdiği yanıtta kullandığı bedensel ve ruhsal enerji sınırlıdır. Bu enerjinin tükenmesi durumunda ölüme kadar gidebilen sonuçlar doğabilir.

Selye, genel adaptasyon sendromunu alarm dönemi, direnme dönemi ve tükenme şeklinde üç döneme ayırmıştır.

Alarm evresi: Bu dönem organizmanın stres etmeni ile ilk karşılaştığı dönemdir ve savaş ya da kaç tepkisine benzer. Bu dönemde beyindeki stresör etmelere karşı yanıt oluşturmakla görevli yapılar uyarılmış olur. Ancak iç dengesi olağan yaşam koşullarına göre sürmekte olan organizma stres etmenine tam anlamıyla gafil avlanmış olur. Bu nedenle organizmanın direncinde başlarda düşme olur. Direncin düşmesi organizmada zaman zaman hastalık sınırını aşan tepkilerin gelişmesine neden olabilir. Savunma yanıtının ortaya çıkması ile alarm döneminde ortaya çıkan belirtiler sönmeye başlar ve beden iç dengesini koruduğu dönemdeki haline dönmeye başlar.

Beyinde stres etmenine yanıt konusunda öne çıkan yapılar hipotalamus ve hipofizdir. Strese karşı yanıtta bedende uyarılan bir başka yapı ise sempatik sinir sitemidir. Sempatik sinir sistemi otonom sinir sisteminin bir parçasıdır. Stres etmeni yeterince güçlü ise ve bu stres etmenine maruz kalan organizma başa çıkabilme kapasitesi bakımından yeterli değilse stres etmeninin organizma üzerindeki etkisi ölüme kadar varabilir.

Direnç evresi: Eğer alarm evresindeki yanıtların ortaya çıkmasına neden olan stres etmeni organizmayı öldürecek kadar güçlü değilse veya organizma stres etmeninin gücünden bağımsız bir şekilde baş edebilmeyi başaramamışsa verilen yanıtta direnç evresine geçilmiş olur. Alarm evresinde yukarıda söz edildiği gibi çeşitli yapıların çözülmesi/yıkılması süreci gözlenirken, direnç evresi bu açıdan yapıcıdır. Bu evrede organizma olağan koşullardakinden daha dirençlidir. Organizma stres etmenine karşı girdiği mücadelede çok fazla kaynak tüketme yoluna girmek zorunda kalırsa zamanla gösterdiği direnç düşmeye başlar. Direncin düşmesi hastalıkların ve ruhsal rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olabilir.

Direnç evresi, stres etmeni ortadan kalkmadığı takdirde tükenme evresine geçmeye mahkumdur. Ancak direnç evresinin nasıl sonuçlanacağı stres etmeninin gücü, organizmanın uyum yapabilme yeteneği ve kapasitesi ve organizmanın baş edebilmek için kullandığı bedensel ve ruhsal enerjinin düzeyine bağlıdır.

Tükenme evresi: Bu evrenin başladığının en önemli göstergesi, direnç evresinde sönümlenmiş olan alarm evresi reaksiyonlarının yeniden canlanmasıdır. Tükenme evresinde organizma stres etmeni ile başa çıkmak için özellikle direnç evresinde kullandığı enerjinin tümünü kaybetmişse sonuç ölümdür. Bu enerji ölüme neden olacak kadar tükenmemiş ise strese bağlı bedensel hastalıklar ortaya çıkar.

Strese karşı yanıtta hormonlar

İnsan gibi organizmalarda strese karşı verilen yanıt nöroendokrin bir yanıttır. Yani sinir sistemi ve hormonal sistemin birlikte işlemesi ile gösterilen bir yanıttır. Sinir ve hormonal sistemler strese karşı yanıtta kalp-damar sistemi, solunum sitemi, bağışıklık sistemi ve sindirim/boşaltım sistemi ile birlikte hareket eder.

Stres etmenleri beyin yapılarından hipotalamus denen bölgeden kortikotropin salgılatıcı faktör salgılanmasına, bu faktör ise hipofiz adı verilen ve yine beyinde bulunan bir bezden adrenokortikotropin hormonun salgılanmasına neden olur. Hipotalamus ve hipofiz strese yanıtta beyindeki temel yapılardır. Bu yapılar limbik sitem denilen içerdiği diğer yapılar ile birlikte strese yanıtta önemli rol alan beyin bölgesinin ögeleridirler.

Hipofizden adrenokortikotrpin hormon salgılanması ile bu hormon kana karışır ve böbrek üstü bezlerini uyarır. Böylece zaman zaman stres hormonu adı da verilen kortizol böbrek üstü bezlerinin kabuk (korteks) kısmından salgılanmış olur. Kotizolün genel etkileri şöyle sıralanabilir: Özellikle karaciğerde depolanmış olarak bulunan şekerin (glikojen) yıkılması, yıkılan bu şekerin kana karışarak kan şekerinin yükselmesi, organizmanın karaciğer dışındaki organ ve dokularda temel yapı taşı olan proteinin yıkımını artması, organizmada depolanmış halde bulunan yağların yıkılımının artması, organizmanın savunma sisteminde rol alan hücrelerin ve çeşitli maddelerin işlevlerinin ve miktarlarının azalması, kan damarlarının duyarlılığını arttırarak kan basıncının artması, sindirim sisteminde salgıların artması ve böylece mide asitliğinin artması ve zihinsel aktivitenin artması.

Hipofizden adrenokortikotropin hormon salgılanması ile böbrek üstü bezlerinden kortizol salgısının artması dışında, stres etmeni nedeni ile uyarılan otonom sempatik sistem nedeni ile böbrek üstü bezlerinin kabuk altı kısmından (medülla) adrenalin ve noradrenalin denilen hormonlar salgılanır. Adrenalin salınması ile organizmada kalp kaslarının kasılma gücü ve hızında artma, kalp atım sayısında artma, soluk borusunda genişleme, solunumun hızının ve derinliğinin artması, böbreğin boşaltım işlemi hızında azalma, kortizolde olduğu gibi özellikle karaciğerde depolanmış olarak bulunan şekerin yıkılması, yıkılan bu şekerin kana karışarak kan şekerinin yükselmesi, kortizolde olduğu gibi organizmada depolanmış halde bulunan yağların yıkılımının artması, organizmanın ısısının artması göz bebeklerinin açılması, zihinsel aktivitenin artması gibi değişiklikler gelişir.

Strese yanıtta diğer kuramlar

Stres yanıtını açıklayan diğer kuramlar; biyolojik kuramlar, psikolojik kuramlar, sosyal kuramlar, sistem yaklaşımları ve diğer kuramlar olarak sıralanabilir.

Strese Yanıtın Doğası

Stres kavramının insan türü için önemi, stresin neden olduğu sonuçlar kadar stresin işlevsel değerinin de bulunmasından kaynaklanmaktadır. İnsan organizması bir sistemdir ve bu sistem sürekli denge halinde olma çabası içerisindedir. İnsan organizması için biyolojik, psikolojik ve sosyal olmak üzere üç denge mevcuttur. Organizma bir sistemler bütünüdür ve çevresel sistemler ile ilişki halindedir.

Çevresel sistemlerde oluşan veya organizmanın barındırdığı sistemlerde meydana gelen ve organizmanın denge halini bozan durumlar organizmayı denge haline dönme çabasına sokar, değişmeye ve gelişmeye zorlar. Eğer organizma dengenin bozulmasına dair işaretleri alamazsa ve uyum sağlamak üzere strese vermesi gereken yanıtı gösteremezse zarar görür hatta yaşamda kalamaz.

Savaş ya da kaç tepkisi

Organizma kendisini tehditlere karşı savunma durumundadır. Çünkü yaşamda kalmak organizmanın en önemli hedeflerinden birisidir. Organizmanın tehdit karşısında ortaya koyduğu tepkiler stres etmenleri ile karşılaştığında ortaya çıkan fizyolojik tepkilere benzer. Dolayısıyla organizmayı tehdit altına sokan durumlar birer stres etmeni olarak değerlendirilebilir. Zaten stres, insanın içsel dengesine karşı hali hazırda mevcut olan ya da tehdit olmadığı halde öyle yorumlanan durumlar olarak da tanımlanabilir.

Savaş ya da kaç tepkisine göre tehdit kaynağı ile karşılaşılan organizma tehdit kaynağı ile savaşacak ya da kaçacaktır. Her iki tepki de bedenin hazırlanmasını gerektirmektedir. İşte bu hazırlığı sağlayan stresör etmenlere karşı verilen fizyolojik yanıttır. Organizma ister savaşsın ister kaçsın fizyolojik olarak aynı şeylere ihtiyaç duyar. Organizma stres etmeni ile karşılaştığında merkezi sinir sistemi organizmanın güvenliğini sağlamak üzere harekete geçer. Bununla birlikte böbrek üstü bezlerinden salınan adrenalin ve kortizol nefes alıp vermemizi, kalp hızımızı, kan basıncımızı yükselterek beynimize ve kaslarımıza oksijen bakımından daha zengin kan gitmesini sağlar ve bu da bizi kaçmaya ya da savaşmaya hazır hale getirir. Tüm bunların yanı sıra duyuların hassasiyeti artar, bellek keskinleşir, zihinsel faaliyetler artar ve organizma acıya daha dayanıklı hale gelir.

Strese yanıtın organizmada yarattığı sonuçlar savaş ya da kaç tepkisinin gösterilebilmesini sağlar. Böylece organizma hayatta kalabilme amacını yerine getirmiş olur. Sonuç olarak, strese verilen yanıt organizma için yaşamda kalabilmesi açısından vazgeçilmezdir.