Çevre Sağlığı ve Güvenliği - Ünite 5: Çevre Sağlığı ve Güvenliği Açısından Su Kirliliğinin Etkileri Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 5: Çevre Sağlığı ve Güvenliği Açısından Su Kirliliğinin Etkileri

Giriş

İnsanlık Dünya’daki varoluş serüveninden beri doğanın kaynaklarından yararlanmaktadır. Ancak insanlığın gelişim süreci içerisinde doğal kaynakları bilinçsizce tüketmesi ile birlikte doğanın kaynakları tahrip edilmektedir. Doğal kaynakların tüketilmesinin yanında kaynak tüketiminden meydana gelen kirleticiler çevresel kirliliklere sebebiyet vermektedir. Çevresel kirlilik, günümüzde insanoğlunun karşılaştığı en büyük sorunlardan biridir ve her geçen gün artmakla birlikte yeryüzünde ciddi problemlere neden olmaktadır. Çevresel kirlilik temelde su, hava ve toprak kirliliğinden oluşmaktadır.

Günümüzde çevresel kirlilikler arasında yer alan su kirliliği su kaynaklarının azalması ile beraber büyük bir çevre sorununa neden olmaktadır. Su kaynaklarının kirlenmesinin yanında su kaynaklarının bilinçsizce tüketilmesi çevre sorunlarının başında gelmektedir. Suyun genel kullanım alanları gıda ve tarım, enerji, sanayi, yerleşim alanları ve ekosistem su ihtiyaçlarıdır. Küresel olarak Dünya su kaynaklarının en çok kullanımı tarımdır ve yaklaşık %70’lik bir kısmı oluşturur ve tarımı %19 ile sanayi kullanımı, %11 ile evsel kullanım izlemektedir. Günümüzde teknoloji ile insan ömrünün uzaması ve nüfusun artmasından kaynaklanan gıda talebi artışı su kaynaklarının tarımsal arazilerde bilinçsizce kullanılmasına neden olmaktadır.

Çevresel kirlilik, doğal yaşam alanlarının antropojenik veya doğal etkiler vasıtasıyla bozulması ve bunun sonucunda canlıların yaşam alanlarının ve yaşamsal aktivitelerinin olumsuz yönde etkilenmesi olarak tanımlanmaktadır.

Antropojenik, “doğada insanoğlunun neden olduğu etkiler” anlamına gelmektedir.

Su kirliliği, göl, nehir, akarsu, gölet, okyanus ve deniz gibi yüzeysel suların ve yer altı sularının antropojenik ya da doğal etkiler vasıtasıyla bozulması ve bunun sonucunda su ekosistemi içerisindeki canlılığın zarar görmesi ve çeşitli çevresel sorunların ortaya çıkması olarak tanımlanmaktadır.

Su Kaynaklarının Önemi

Canlıların özellikle biyolojik açıdan temel gereksinimi olan su, hayatın sürdürülebilirliği için oksijenden sonra gelen en önemli ve yaşam için olmazsa olmaz bir maddedir. İnsanların 3-4 günden fazla bir süre susuz yaşayamaması ve günde en az 1-2 litre tüketme zorunluluğu olması suyun canlılar için vazgeçilmez bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, su sadece içme ve bireysel olarak beslenme ve temizlikte kullanılmaz. Tarımsal üretimin, hidro enerjinin, sanayi üretiminin ve ekosistemin varlığı ve sürdürülebilmesi için de su olmazsa olmaz bir koşuldur. İnsanoğlu yaşamları boyunca medeniyetlerini oluşturmak amacıyla su kaynaklarını aramış ve bu su kaynaklarının yanına şehirlerini kurarak bugünkü modern yaşamın temellerini atmıştır. Bunun yanı sıra su, yaşamın birçok boyutu (yiyecek güvenliği, beslenme, sağlık, yaşanabilir dengeli bir çevre gibi) açısından kilit önem taşıdığından, su kaynaklarının yönetimi de insanların mutluluğu, sürekli ve dengeli kalkınma, ekolojik bütünlük ve bir tür olarak insanlığın kendi neslini sürdürmesi açısından vazgeçilmez unsurlardan birini oluşturmaktadır.

Su Kirliliği

Su kirliliği yalnızca yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarının kirlenmesini akıllara getirse de aslında sadece bununla kısıtlı bir süreç değildir. Örneğin, su ortamlarına karışan organik atıklar mikroorganizmalar tarafından parçalanma süreçlerinde sudaki çözünmüş oksijeni tüketmektedir. Ancak mikroorganizmalar tarafından tüketilecek olan organik madde miktarlarının mikroorganizmaların tüketim kapasitelerinin çok üzerinde olması durumunda alg patlamaları yani “ötrofikasyon” meydana gelmektedir. Ötrofikasyon su kaynaklarında oksijen miktarının azalmasına ve güneş ışığının su kaynaklarının altına geçmesini önleyerek sucul ekosisteme zarar vermektedir. Bunun yanında su kirliliği yalnızca su içerisindeki yaşamı tehdit etmekle kalmaz aynı zamanda kirliliğin meydana geldiği alanda da ciddi sağlık problemlerinin oluşmasına sebebiyet vermektedir.

Su kaynaklarının kirlenmesinde etkin olan kaynaklar:

  • Yaşam alanları, sanayi tesisleri, termik santrallerden arıtılmadan çevrelerine verilen atık sular,
  • Gübreleme ve zararlılarla mücadele yapılan tarım ve orman alanlarından, yeraltı sularına karışan çeşitli kimyasal zararlı maddeler,
  • Tarımsal sanayi atık suları,
  • Nükleer santrallerden çıkan sıcak sular,
  • Toprak erozyonunun etkin olduğu alanlar.

Ülkemizde yüzeysel ve yeraltı sularının korunması ve içeriklerine bağlı olarak alınabilecek önlemleri belirlemek amacıyla Su Kirliliği Yönetmeliği’nde kıta içi sular 4, yer altı suları ise 3 kategoride sınıflandırılmıştır. Kıta içi yüzey sularının sınıflandırılması şu şekildedir:

  • Sınıf I: Yüksek kaliteli su (Yalnız dezenfeksiyonla içme suyu sağlanabilmektedir.)
  • Sınıf II: Az Kirlenmiş su (İleri veya uygun arıtma ile içme suyu sağlanabilmektedir.)
  • Sınıf III: Kirli su (Kaliteli su gerektiren endüstriler hariç, uygun bir arıtma gerçekleştirildikten sonra endüstrilerde kullanılmaktadır.)
  • Sınıf IV: Çok kirlenmiş su (Daha düşük kalitedeki suları ifade etmektedir.)

Su temini için önemli olan bir diğer su kaynağı olan yeraltı sularının sınıflandırılması şu şekildedir:

  • Sınıf I: Yüksek kaliteli yeraltı suları (İçme suyu olarak ve gıda endüstrisinde kullanılabilmektedir.)
  • Sınıf II: Orta kalitede yeraltı suları (Bir arıtma süreci sonrasında kullanılabilecek yeraltı sularını ifade etmektedir.)
  • Sınıf III: Düşük kalitede yeraltı suları (Düşük kalitesi sular olduğundan, kullanım yeri, ekonomik, teknolojik ve sağlık açısından uygulanabilecek arıtma derecesi ile belirlenebilmektedir.)

Su Kirliliğinin Kaynakları

Su kaynaklarının kirlenmesinde etkin olan kirleticiler ayrıca su kirliliğinin kaynaklarına göre aşağıdaki şekilde sıralanabilmektedir:

  • Sanayi kuruluşları,
  • Enerji üretim santralleri,
  • Tarımsal faaliyetler,
  • Nüfus artışı ve kentleşme,
  • Turizm,
  • Deniz taşımacılığı ve deniz kazaları,
  • Kanalizasyon ve atık deponi alanları,
  • Asit yağmurları,
  • Hayvansal atık üreten tesisler,
  • Erozyon

Su Kirliliğinin Çevre Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Suların çeşitli yol ve kaynaklarla kirletilmesi yanlızca insan sağlığı için değil, diğer tüm canlılar için potansiyel bir tehlike oluşturmaktadır. Bu zararların oluşturabileceği etkilerin belirlenilmesi için oluşturabileceği risklerin bilinmesi gerekmektedir. Su kaynaklı riskler fiziksel (sıcaklık, radyoaktif madde ile kontaminasyon sonucu radyasyona maruz kalma), kimyasal (toksik mineraller, organik maddeler, toksinler) ve mikrobiyolojik riskler (patojen virüs, bakteri, parazitler) şeklinde 3 başlıkta toplanmaktadır.

Su Kirliliğinin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Dünya’da %1 oranında bulunan su kaynaklarının çeşitli nedenlerden dolayı kirlenmesiyle oluşacak su kirlilikleri çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz pek çok etkiye sahiptir. Gelişmekte olan pek çok ülkede güvenilir olmayan sağlıksız su tüketimi, yetersiz atıksu arıtım sistemleri ve yetersiz hijyenik uygulamalar insan sağlığı açısından oldukça olumsuz etkilere sahiptir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, ölüm oranı yüksek hastalıklara sebep olan çevresel risk faktörleri arasında, kaynak açısından güvenli olmayan su, atıksu sisteminin olmayışı ve yetersiz hijyen uygulamaları yer almaktadır. Bu faktörlerin kanıtlanmış sonuçları açısından bağırsak hastalıkları önde gelmektedir. Genellikle hepatit, ishal, kolera gibi hastalıklar su kirliliğinin yol açtığı hastalıklar olarak göze çarpmaktadır.

Su Kirliliği ile İlişkili Hastalıklar

Sulardan Kaynaklanan Hastalıklar: Sıcak ve ılıman iklim kuşağında yer alan ülkelerde su kaynaklarına insan veya hayvan dışkılarının karışması sularda mikroorganizmaların üremesine neden olmaktadır. Bu su kaynaklarının kullanılması pek çok insanın sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek tifo, kolera, viral hepatit gibi enfeksiyon hastalıklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Su Yoksunluğundan Kaynaklanan Hastalıklar: İklim değişikliği, suların bilinçsizce kullanılması gibi etkilerden kaynaklı oluşan su kıtlıkları insanların yeterli hijyen şartlarını sağlayamamasına neden olmaktadır. Bu hijyen eksikliği Basilli Dizanteri gibi bazı bağırsak hastalıklarının oluşmasına neden olmaktadır.

Sucul Canlılardan Bulaşan Hastalıklar: Sularda yaşayan omurgasız canlılar içerisine giren bazı parazit yumurtaları veya bazı kimyasal maddeler bu su kaynaklarını tüketen canlılarda hastalıklara neden olmaktadır. Örneğin, midyeler içerisinde bulunan mikroorganizmaların oluşturduğu tifo ve viral hepatit bu tür hastalıklara verilebilecek en güzel örnektir.

Sularla Bağlantılı Olan Vektörlerle Bulaşan Hastalıklar: Su kaynaklarında çeşit ve sayı olarak oldukça çok hastalık bulunmaktadır ve bunlar:

İshal: İshaller genellikle su kaynaklarına karışan mikroorganizmaların oluşturacağı enfeksiyonlardan kaynaklanmaktadır. İshalin etkenleri bakteri, virüs veya parazit olabilmektedir. Yapılan araştırmalar, çeşitli midebağırsak enfeksiyonlarının % 35’inin kontamine sulardan kaynaklandığını göstermektedir. Enfeksiyonun tipine göre sulu (kolera) veya kanlı (dizanteri) olabilir.

Basilli Dizanteri: Basilli Dizanteri genel olarak yeterli derecelerde arıtımı gerçekleştirilmemiş hijyenden yoksun suların kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu hastalık genel olarak yoksulluğun yoğun olduğu gelişmemiş ülkelerde gözlemlenmektedir.

Amipli Dizanteri: Entamoeba histolytica’ nın neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Bu hastalık dünyada yaklaşık 100.000 civarında insanın hayatını kaybetmesine neden olmaktadır.

Giardiyaz : Giardiyaz çeşitli nedenlerle Giardia lamblia adlı parazit kistinin sulara karışması sonucu insanların suları tüketmesi ile bulaşmaktadır.

Enterobius vermicularis (Kıl Kurdu): İnsanlarda görülen en yaygın parazit türüdür. Bu parazit ılıman ve tropik bölgelerde yetersiz su kaynağından dolayı az yıkanan ve iç çamaşırı giymeyen toplumlarda gözlemlenmektedir. Bu hastalık genel olarak karın ağrısı, ishal, kabızlık, bulantı, iştahsızlık ve deri döküntülerine neden olmaktadır.

Ascaris lumbricoides (Bağırsak Solucanı): Ascaris lumbricoides Dünya’da ve ülkemizde sıklıkla görülen bir bağırsak parazitidir. Bu parazit dünyada yaklaşık 1 milyar kişiyi enfekte etmektedir. Bağırsak solucanı, insan dışkısı ile kirlenmiş topraklardan, az pişmiş veya kirlenmiş sular ile yıkanmış sebzelerden kaynaklanmaktadır.

Tifo ve Paratifo: Tifo, Salmonella typhi bakterilerinin neden olduğu yüksek ateş, baş ağrısı, karın ağrısı, şuur bulanıklığı gibi belirtilere sahip olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Paratifo, Salmonella paratyphi A, B ve C bakterilerinin meydana getirdiği tifodan daha hafif etkilere sahip bir enfeksiyon hastalığıdır.

Kolera: Kolera, Vibrio cholerae bakterisinin su ve besinler ile birlikte insanların sindirim kanallarına bulaşarak şiddetli kusma ve ishale neden olan ince bağırsak enfeksiyonudur.

Lejyoner Hastalığı (Legionellozis): Legionella sp. bakterilerinin neden olduğu bir akciğer enfeksiyonudur. İnsandan insana direkt bulaşma gerçekleşmez fakat Legionella enfeksiyonuna karşı duyarlılığın yaş ile orantılı olarak arttığı bilinmektedir.

Leptospiroz: Genel olarak leptospiroz hastalığı, Leptospira sp. bakterilerinin neden olduğu ve genel olarak vahşi ve evcil hayvanlarda görülen bir hastalıktır. Ancak bu hastalığa sahip hayvanların idrar veya dışkılarıyla doğrudan ve dolaylı olarak temas halinde bulunulması insanlarında bu hastalığa yakalanmasına neden olmaktadır.

Trahom (Granüler Konjunktivit): Gözün konjunktiva ve kornea bölümlerinin kronik bir enfeksiyonudur. Hastalığın etkeni Chlamydia trachomatis’ dir. Bulaşma kirli sularla, sineklerle, hastaların doğrudan teması veya havlu, mendil gibi eşyalarının kullanılması ile olur.

Su Kaynaklarının Güvenliği

İnsanlığın yaşamını sürdürmesi için su en temel gereksinim olup her insan yaşamını sürdürmek için güvenilir su kaynaklarına ihtiyaç duyar. Su ekosistemin devamlılığı ve sosyo-ekonomik gelişim için gereklidir. Yaşamsal öneminin yanında su, ülkelerin varlığı ve güvenliği açısından büyük öneme sahiptir. Geçmişte insanlar suların etrafında kümelenip toprakla suyu yoğurarak toplulukları, şehirleri ve medeniyetleri inşa etmişlerdir. Bu kapsamda insanlar yaşamları süresince suyu hem bir yaşamsal varlık hem de bir ekonomik kaynak olarak kullanmışlardır. Ancak su kaynaklarının kullanılması her zaman adaletli olmadığından savaşlara neden olmuştur. Örneğin, günümüzden yaklaşık 5.000 yıl önce Fırat ve Dicle’nin güneyinde bulunan Lagaş ve Umma devletleri arasında su kullanımı nedeniyle ilk su savaşı olmuştur. Bunun yanında çiftçilik, hayvancılık, balıkçılık ve sanayinin vazgeçilmezi olan su birçok uluslararası çatışma ve ihtilafın da kaynağı olmuştur.