Çevre Sağlığı ve Güvenliği - Ünite 6: Çevre Sağlığı ve Güvenliği Açısından Çalışma Ortamı Risk Etmenleri I Özeti :

PAYLAŞ:

Ünite 6: Çevre Sağlığı ve Güvenliği Açısından Çalışma Ortamı Risk Etmenleri I

Giriş

İşletmelerde üretim ve verimliliğin artırılmasında en temel unsur, işletmelerin çalışanlarıdır. Çalışanların bedensel ve ruhsal bütünlüklerine zarar verebilecek tehlikelere ve olası risklere karşı korunmalarını sağlayabilmek için iş yeri ortamında İş sağlığı ve Güvenliği kurallarının uygulanması ve sürdürülmesi hem işveren hem de çalışanlar için birer yükümlülüktür. Buna göre daha verimli, daha üretken ve daha güvenli çalışma koşullarının oluşturulması amacıyla iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi için 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kanunu’na göre iş yerlerinde risk analizi yaptırılması zorunludur. Meslek hastalığı ve iş kazası arasında temel bir fark bulunmaktadır. Meslek hastalığı, çalışma ortamı ve koşullar sebebiyle çalışanın sağlığının zamanla bozulmasıdır. İş kazası ise çalışma ortamında aniden meydana gelen ve iş görene bedensel zarar veren kazalardır. Bu temel fark iyi bilinmelidir ve buna göre iş yeri ortamında düzenlemeler yapılmalıdır.

Risk değerlendirmesi yapılmasının amacı;

  • Tehlikelerin belirlenmesi,
  • Her bir tehlikenin ortaya çıkma olasılığı ve olası sonuçların şiddet derecesinin değerlendirilmesi,
  • Mevcut kontrollerin etkinliğinin gözden geçirilmesi,
  • Acil önlem gerektiren yüksek riskler ve orta vadede önlem alınması gereken risklerin belirlenmesi,
  • Belirlenen risklerin kabul edilebilir seviyelere indirilmesi için alınacak önlemlerin belirlenerek uygulanması ve izlenmesidir (Kahya ve Özkar, 2014).

İş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi veya tamamen ortadan kaldırılması için PUKÖ (Planla-UygulaKontrol et-Önlem al) döngüsü uygulanarak İSG yönetim sisteminin iyileştirilmesi sağlanır (Şekil 6.1) (Özkılıç, 2005). Bu doğrultuda genel olarak risk değerlendirmesi 5 adımda gerçekleştirilir:

  1. Adım: Tehlikelerin belirlenmesi,
  2. Adım: Tehlikelerin değerlendirilmesi,
  3. Adım: Risklerin derecelendirilmesi,
  4. Adım: Kontrol önlemlerinin uygulanması,
  5. Adım: Denetim, izleme ve gözden geçirme (Kahya ve Özkar, 2014).

Mekanik Tehlikeler

Farklı alanlarda çeşitli makineler kullanılsa da genel olarak makinelerin tehlikeli bölümleri neredeyse aynıdır. Makinelerin tehlikeli kısımları genellikle dönel hareketli elemanlar (dönme hareketleri), gidip-gelme veya kayma hareketli elemanlar (karşılıklı ve uzunlamasına hareketler), dönel/kayma-sürme hareketli elemanlar (kesme, ezme bükme hareketleri), salınım hareketli elemanlar (makaslama işlemleri) olarak değerlendirilir. Buna göre makinelerin operasyon noktaları (delen, ezen, kesen gibi işlem yapan kısımlar), transmisyon (güç iletimi) düzenleri (kayışlar, kasnaklar, zincirler ve dişliler gibi) ve makine çalışırken hareket hâlinde olan diğer hareketli düzenekler insanlara zarar verebilme potansiyeline sahiptir

Aşağıda verilen noktalara özellikle dikkat edilmelidir:

  • Makine ve tezgâhın ezen, delen, kesen, dönen operasyon koruyucusunun bulunması,
  • Preslerde çift el kumanda kullanılması,
  • Preslerde ayak pedalı koruyucusu olması,
  • Transmisyon kayışlarının koruyucusunun takılmış olması
  • Makine ve tezgâhı tehlike anında durduracak stop butonunun ya da switch’in bulunması
  • Yetersiz ve uygun olmayan makine ve koruyucu teçhizatın olmaması,
  • Makinelerde kaldırma aletleri, kazanlar, kompresörler gibi gerekli bakım ve periyodik kontrollerinin yapılması

Bu tehlikelerin yaşanması durumunda çalışan üzerinde meydana gelen etki ve yaralanmalar

  • Ezilme, sıkışma,
  • Doğrama,
  • Kesme ve ayırma,
  • Dolanma ve sarma,
  • İçine çekme ve kapma,
  • İtme, delme,
  • Sürtünme ve ovalama,
  • Yüksek basınçlı sıvıların püskürmesine bağlı yaralanma ve yanık oluşması,
  • Parça fırlamasına bağlı yaralanma,
  • Denge kaybı,
  • Kayma, yürüme ve çarpma

Dönen bıçaklar, tamamen makine gövdesi içerisine yerleştirilerek yalnızca kesim yapılacak minimum açıklık bırakılarak koruyucu içerisine alınırlar. Bıçakların makine içerisinde bilendiği bir sistem varsa kıvılcımlar nedeniyle yangına karşı önlem alınmalıdır.

Fiziksel Tehlikeler

Soğuk, sıcak, nem, gürültü, titreşim, alçaklık ve yükseklik, güneş ışınlarının azlığı ve çokluğu, iyonize edici ışınlar çalışma ortamlarının fiziksel koşullarıdır. Bunların şiddeti ve büyüklüğü her iş yeri için farklılık göstermektedir. Çalışanların günlük yaşamlarının büyük bir bölümü iş yerinde geçmesinden dolayı çalışanlar bu fiziksel etmenlere maruz kalmaktadırlar. Çalışma ortamının sıcaklık, nem koşulları, hava akımı gibi termal konforu yada iç hava kalitesi çalışanların verimini etkilemektedir. Bu koşullar normal şartlarda olmadığında çalışanların bedensel ve zihinsel faaliyetlerini sürdürmelerinde dikkat dağınıklığı nedeniyle iş kazası riskleri artmaktadır. Bundan dolayı içortam sıcaklığı kış ve yaz durumuna göre insanların kendilerini rahat hissedecekleri bir düzeyde olmalıdır. Birçok insanın rahat olarak çalıştığı ortam sıcaklığı 20-26 °C’dir. Çalışanların sıkılmaması, rahatsız olmaması, hastalanmaması, vücut kimyalarının bozulmaması için ortam şartları uygun hâle getirilmelidir. Hava boyunca bir ses (veya akustik) dalgası olarak yayılan hava parçacıklarının titreşiminden kaynaklanan ve çevre kirliliğinin bir türü olan gürültü, hoşa gitmeyen, istenmeyen ve rahatsız edici ses olarak tanımlanır. Gürültünün seviyesine bağlı olarak çalışanların belirli çalışma süreleri vardır. Gürültünün insan sağlığı üzerine etkisi; gürültüye maruz kalınan süreye, gürültünün frekansına, şiddetine, çeşidine ve kişisel özelliklere göre değişiklik gösterir. Gürültü, insan sağlığını fiziksel (geçici veya kalıcı işitme kayıpları), fizyolojik (kan basıncının artması, stres, kalp atışlarının değişmesi, uykusuzluk, gözbebeği büyümesi, vücut aktivitesinde değişiklikler, solunumda hızlanma, dolaşım bozuklukları vb.), psikolojik (davranış bozuklukları, sinir sisteminde bozukluklar, korku, yorgunluk, zihinsel işlevlerde yavaşlama) ve performans (iş veriminin azalmasına bağlı seslerin anlaşılabilirliğinin azalması vb.) yönünden olumsuz yönde etkilemektedir (Özkan vd., Kahya ve Özkar, 2014)

Titreşim, bir cismin iç veya dış kuvvetlerin etkisiyle yaptığı salınım hareketidir (Konuklar, 2016). Titreşim kaynaklı çeşitli sinirsel ve vasküler rahatsızlıklar nedeniyle insanın güç yeteneği etkilenir, titreşim yükü uzun süre etkiliyorsa, özellikle omurga ve el-kol bölgeleri zarar görür (Kahya ve Özkar, 2014).

22.08.2013 tarihli “Çalışanların Titreşimle İlgili Risklerden Korunmalarına Dair Yönetmelik”in Madde 5’te el-kol titreşimi ve tüm vücut titreşimi için günlük maruziyet sınır değerleri:

a. El-kol titreşimi için;

  1. Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet sınır değeri: 5 m/s 2 .
  2. Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet eylem değeri: 2,5 m/s 2 .

b. Bütün vücut titreşimi için;

  1. Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet sınır değeri: 1,15 m/s 2 .
  2. Sekiz saatlik çalışma süresi için günlük maruziyet eylem değeri: 0,5 m/s 2 .

Kişiden kişiye bazı farklılıklar göstermesine rağmen titreşim kaynaklı çalışanlarda sık karşılaşılan şikayetler:

  • Nefes alma zorluğu (1-4 Hz),
  • Karın ağrısı ve göğüs boşluğunda ağrı Kas reaksiyonları ve çene rezonansı,
  • Genel huzursuzluk (4-10 Hz),
  • Sırt ağrıları (8-12 Hz),
  • Kas gerilmeleri ve baş ağrısı,
  • Görme bozukluğu ve boğaz ağrısı,
  • Konuşma zorluğu ve WC ihtiyacı (10-20 Hz),
  • Deniz tutması ve kusma (0,2-0,7 Hz),
  • Uyku bozukluğu ve yorgunluk (Kahya ve Özkar, 2014).

Titreşimin sağlık üzerine etkileri:

  • Kemiklerin uçlarında kireçlenme,
  • Parmaklarda ve ellerde karıncalanma ve hissizlik,
  • Karpal Tünel rahatsızlığı,
  • Ellerde ve kollarda güçsüzlük ve ağrı,
  • Damarların büzülmesi sonucu oluşan Raynaud (beyaz parmak) hastalığı,
  • Omurga incinmeleri,
  • İşitme kayıpları (Konuklar,2016).

Kimyasal Tehlikeler

Her yıl üretim ve kullanım kolaylığı sağlayan binlerce yeni kimyasal madde kullanılmaya başlanmaktadır ve bu kimyasal maddeler beraberinde pek çok risk bulundurmaktadır. Bu kimyasal maddeler çalışanlar üzerinde zamanla (yıllar sonra) telafisi olmayan hastalıklara neden olmaktadır. Çünkü bu maddelerin sağlık üzerine etkileri ne zaman ve ne şekilde ortaya çıkacağı bilinmemektedir (Kahya ve Özkar, 2014). İş kazası ve meslek hastalıklarına neden olan bu kimyasal maddeler yapılarına göre tozlar, buharlar, gazlar ve çözücüler olarak gruplandırılır. Bu kimyasalların vücuda girişi solunum (akciğerlere), emilim (deri veya göz ile) ve sindirim (ağız ile) olmak üzere üç farklı şekilde gerçekleşir.

Tozlar, çok ince katı madde parçacıklarının havaya dağılması ile meydana gelir. Toz parçacıklarının büyüklüğüne göre vücuda etkileri:

  • <10 m tanecikler: Akciğerde alveollere yerleşir ve hastalığa neden olurlar.
  • 10-25 m tanecikler: Bronşlara yerleşir.
  • 25 m < tanecikler: Burundaki kıllar tarafından tutulur (Kahya ve Özkar, 2014).

Tozlar organik ve inorganik olmak üzere ikiye ayrılır. Organik tozlar bitkisel ve sentetik tozlardan oluşur. Bitkisel (veya hayvansal) kökenli tozlar akciğerlerin kendi kendilerini temizleme özellikleri ile vücuttan atılırken, sentetik kimyasal madde kökenli tozlar ise alveollerden kana karışarak vücudun damar sistemi üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. İnorganik tozlar da metalik (demir, bakır, çinko gibi), metalik olmayan (kükürt, kömür tozu gibi) ve doğal bileşikler (mineraller, killer) olarak gruplandırılır. İnorganik tozlar, kendisini oluşturan maddenin cinsine bağlı olarak değişik biyolojik etkilere (fibrojenik, toksik, kanserojen, radyoaktif, alerjik ve inert tozlar) sahiptirler. Fibrojenik tozlar (silis, asbest, talk, magnezyum vb.), lifli yapıya sahip oldukları için akciğerlerde şişlikler oluşturarak tedavisi olmayan meslek hastalıklarına neden olurlar (Kahya ve Özkar, 2014). Kimyasal maddelerin buharlaşması sonucu ortaya çıkan buhar ve gazlar direkt akciğerlere ulaşırlar. Buradan kan dolaşımına geçerek beyin, sinir sistemi ve iç organlara zarar verirler. Maruziyet sonrası yorgunluk, baş ağrısı ve uyku düzeninin bozulması gibi fizyolojik ve psikolojik etkiler görülmektedir. Buharların uyuşturucu özellikte olanları ise çalışanlarda uyuşukluk ve uyku hâli oluşturmasından dolayı dikkat dağınıklığına sebep olduğu için kaza tehlikesini arttır (Kahya ve Özkar, 2014; Özer, 2018).

Meslek hastalıklarına neden olan gaz ve buharlar:

  • Boğucu gazlar (basit boğucu gazlar (karbondioksit, metan, etan, propan, hidrojen, azot gibi), kimyasal boğucu gazlar (karbonmonoksit, hidrojen sülfür)),
  • Tahriş edici gazlar (Amonyak, kükürt dioksit, fosgen, klor ve azot oksitleri, asit buharları),
  • Sistematik etki gösteren gazlar (Arsenikli hidrojen, karbon sülfür, benzen, civa buharı, fosfor bileşikleri, kurşun oksit buharı, kadmiyum bileşikleri),
  • Uyuşturucu gazlar (benzol, alkoller ve halojenli hidrokarbonlar) (Kahya ve Özkar, 2014)

Çözücüler endüstride yağları temizleme ve boya uygulamalarında yaygın olarak kullanılır ve kullanımları esnasında yangın, parlama, patlama tehlikeleri dikkate alınmalıdır. Çözücüler; hidrokarbonlar, halojenli hidrokarbonlar, aldehit ve ketonlar, alkoller, eterler, glikol türevleri, esterler, ketonlar ve diğerleri olarak gruplandırılırlar. Çözücü buharlarının solunması ve çözücülerin ciltle temasları sonucunda çeşitli meslek hastalıklarına neden olurlar (Kahya ve Özkar, 2014; Özer, 2018). Kimyasallardan korunmak amacıyla çalışanlar maske (tozlar, buharlar ve gazlar), eldiven (çözücülerin kullanımı), gözlük (çözücülerin kullanım sırasında sıçramaları veya buharları) kullanmalıdırlar.

Biyolojik Tehlikeler

Çalışma ortamlarında işin niteliği, temizlikte gerekli özenin gösterilmemesi ve çevresel faktörlerden dolayı mikroorganizmalar, bakteriler, parazitler, mantarlar ve virüslerden kaynaklı bulaşıcı meslek hastalıkları oluşmaktadır. Bu canlılar enfeksiyon, alerji veya zehirlenmeye neden olabilir. Biyolojik tehlikeler genellikle sağlık, biyoteknoloji, farmasötik, arıtma tesisleri, gıda ve hayvancılık alanlarında görülmektedir (Kahya ve Özkar, 2014; Özer, 2018). 15.06.2013 tarihinde yayımlanan “Biyolojik Etkenlere Maruziyet Risklerinin Önlenmesi Hakkında Yönetmelik”in Madde 5’te biyolojik etkenler, enfeksiyon risk düzeyine göre dört risk grubunda sınıflandırılmıştır:

Grup 1: İnsanda hastalığa yol açma ihtimali bulunmayan biyolojik etkenler.

Grup 2: İnsanda hastalığa neden olabilen, çalışanlara zarar verebilecek, ancak topluma yayılma olasılığı olmayan, genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı bulunan biyolojik etkenler.

Grup 3: İnsanda ağır hastalıklara neden olan çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski bulunabilen ancak genellikle etkili korunma veya tedavi imkânı olan biyolojik etkenler.

Grup 4: İnsanda ağır hastalıklara neden olan çalışanlar için ciddi tehlike oluşturan, topluma yayılma riski yüksek olan ancak etkili korunma ve tedavi yöntemi bulunmayan biyolojik etkenler. Biyolojik risk etmenleri ile mümkünse çalışılmamalı, mümkün değilse çalışırken önlem alınması zorunludur.

Bu önlemler:

  • Çalışma bölgesinde biyolojik risk etmeni bulaşma riski bulunuyorsa yiyecek ve içecek tüketilmemelidir.
  • Çalışma yapılırken gerekli kişisel koruyucu donanımlar (KKD) kullanılmalıdır.
  • Hijyenik şartları uygun hâle getirilmelidir.
  • İşveren, kirlenmiş elbiseler ve koruyucu ekipmanların dekontaminasyonunu ve temizliğini sağlayarak gerektiğinde imha etmelidir (Özer, 2018).

Gerekli kişisel koruyucu donanımlar (Şekil 6.17):

  • Hijyenik şartlara uygun bir yerde saklanmalıdır.
  • KKD bakımı, kullanım öncesi ve sonrası yapılmalıdır.
  • Koruma özelliğini kaybetmiş KKD’lerin onarımı yapılmalı, onarımı mümkün değilse değişimi sağlanmalıdır (Özer, 2018).

Psikososyal Tehlikeler

Çalışanın yapması gereken işin gerekleri; işçinin bilgi, beceri ve gereksinimleriyle çatıştığında çalışanın yaptığı iş, çalışan üzerinde stres yaparak psikososyal tehlikeye neden olur. Kişinin kendini tehdit altında hissettiği fiziksel veya psikolojik zorlanmalara karşı savunma yada uyum sağlama amacıyla verdiği tepki stres olarak tanımlanır. İş yeri ortamında stres ise çalışanın yetenek ve becerilerinin işin gereksinimleri ile uyuşmadığı durumlarda oluşan zararlı fiziksel ve duygusal yanıtlardır.

Çalışan bedeni, strese karşı çeşitli belirtiler göstererek farklı tepkiler sonucu alarm verir. Bu belirtilerin göstermiş olduğu tepkiler şöyledir (Kahya ve Özkar, 2014):

  1. Fiziksel belirtiler; kan akımında değişiklikler, baş ağrısı, göz bebeklerinde büyüme, tükürük salgısının artması, solunum sayısında artma, kalp atışlarında artış, kan şekeri yükselmesi, iştah bozukluğu.
  2. Duygusal belirtiler; huzursuzluk, kaygılı olma, karamsarlık, durgunlaşma, çökkünlük, sinirlilik, aşırı duygusallık, özgüven azalması.
  3. Zihinsel belirtiler; unutkanlık, konsantrasyonda azalma, kararsızlık, ilgi azalması, iş kalitesinde düşüş, hatalarda artış, aşırı hayal kurma, olumsuzluklar üzerinde odaklanma.
  4. Sosyal belirtiler; sosyal hayatın yoksunlaşması, randevulara gitmemek, insanlarda hata bulmaya çalışmak, sözle rencide etmek, birden fazla kişiyle küsmek.

Strese karşı gösterilen direnme yetersiz olduğu durumda ve hâlâ stres devam ediyorsa çalışanlar üzerinde tükenme meydana gelir. Stresin çalışan performansına etkileri (Kahya ve Özkar, 2014):

  • İşe gitmede isteksizlik,
  • Örgütten ayrılma duygusunun gelişmesi,
  • İşbirliği sağlayamama,
  • İşte hata yapma,
  • İşe devamsızlık,
  • İsabetli karar verememe,
  • Verimlilik azalması

Çalışanlar stresin etkilerini azaltmak veya yok etmek amacıyla stres yönetimini öğrenmeli ve uygulamalılardır. Bu doğrultuda iş verenler de çalışanların stres yönetimi hakkında eğitim sağlamalıdır. Çalışma saatlerinde zamanı doğru kullanma, büyük işleri küçük parçalara ayırma, etkili iletişim sağlama, mola saatlerinde çalışma ortamından uzaklaşarak dinlenme ve beslenme, sorumlulukları devretme, dedikodu yapmama, aşırı şikayet etmeme ve çalışma saatleri dışında ise düzenli egzersiz yapma, dengeli beslenme, düzenli uyuma, güldürücü aktiviteler yapma (TV izleme, arkadaş sohbeti gibi), işi iş yerinde bırakarak düşünmeme faaliyetleri ile çalışanlar stres yönetimi sağlayabilirler.

Ergonomik Tehlikeler

Çalışanların fizyolojik, anatomik ve psikolojik özellikleri dikkate alınarak çalışma ortamının (makine ve iş yeri ortamı (aydınlatma, gürültü gibi)) insana uyumlaştırılması süreci ergonomi olarak adlandırılır. Ergonomi çalışmaları, çalışanların sağlık problemlerinin (sırt, boyun ağrıları, bilek, kol, bacak, göz hastalıkları) ortadan kaldırılması ve verimin artırılması için çalışma ortamının çalışana göre dizayn edilmesidir.

Ergonomi uygulamaları, doğru bir şekilde tasarlanıp uygulandığında önemli kazançlar sağlar. Ergonominin amaçları:

  • İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması
  • İş gücü kayıplarının önlenmesi,
  • Yorulmanın ve iş stresinin azaltılması,
  • İş kazaları ve mesleki risklerin en aza indirilmesi,
  • Verimlilik ve kalitenin yükseltilmesi,
  • Çalışanların etkinliğini artırmak,
  • Gereksiz ve aşırı zorlamalardan kaçınmak,
  • Organizmanın zarar görmesini önlemek,
  • Lüzumsuz aktiviteleri önlemek (Üçüncü, 2005).

İşin insana uyumu aşağıda verilenlere göre yapılabilir:

  • Çalışılan yerin ve üretim araçlarının düzenlenmesi (çalışma alanı, makineler, göstergeler, kontroller vb.),
  • İş çevresinin analizi ve düzenlenmesi (ses, gürültü, aydınlatma, titreşim, iklim vb.)
  • İş organizasyonunun analizi ve düzenlenmesi (İşin kapsamı, çalışma ve dinlenme zamanları vb.),
  • Kişinin işin içeriğine bireysel yatkınlığı (yaş, cinsiyet, bedensel ve zihinsel özellikler vb.),
  • İş öğretimi ve işe alıştırma (Üçüncü, 2005).

Elektriksel Tehlikeler

Elektrik hayatımız için vazgeçilmezdir. Hem günlük hayatımızda hem de sanayide üretim amacıyla çok önemlidir. Elektrik enerjisinin akımı elektronlar yoluyla gerçekleştirilir. Elektrik, negatif (-) yük sahibi elektronların ve iyonların pozitif (+) yöne doğru hareketi sonucu oluşan yük akımıdır. Elektriksel tehlikeler; çarpma, yanıklar ve çarpma sonucu düşmeden kaynaklanan burkulma ve kırılmadır. İnsan negatif (-) yüklüdür, bundan dolayı elektrik akımının insan üzerinden yolunu tamamlamasından dolayı elektriksel tehlikeler oluşur. Çalışan vücudu alçak gerilime uğradığında şok geçirir, yüksek gerilime uğradığında ise ağır yanıklar meydana gelir.

  • Çalışanların elektrik çarpmasından korunmaları için;
  • Koruyucu yalıtma (yalıtkan eldiven, ayakkabı ve baret gibi),
  • Üzerinde durulan yerin yalıtılması,
  • Küçük gerilim kullanma,
  • Sıfırlama,
  • Topraklama,
  • Elektriksel yalıtma,
  • Paratoner ve parafudr ile sistemi yüksek gerilimden koruma gibi düzenler kullanılır (Gürleyük, 2018).